• "ayça aktan:hiç ısmarlama hikaye yazdınız mı?
    haldun taner:yazdım."atlantis" dergisi zaman üzerine özel bir sayı çıkarıyormuş.çeşitli ülkerin bazı hikayecilerine,bu arada da bana,bu tema üzerine bir hikayem olup olmadığını telgrafla sordu.on gün içinde isviçre ye ulaştırmam isteniyordu.benim böyle bir hikayem yoktu.altı gün içinde "on ikiye bir var" ı yazdım.her sayfasını heinz anstock günü gününe çevirip temize çekiyordu.onuncu günü hikaye atlantis e expres ulakla ulaştı.ve özel sayıya seçilen tek hikaye o oldu.daha sonra birçok antolojilere girdi.bazen bir çırpıda yazılan hikayeler,uzun zaman uğraşılanlardan daha başarılı olur."
    evet bir çırpıda yazılan bir hikaye bir ustanın en iyi hikayesi olurmuş ben bunu bildim.
  • haldun tanerin adını aynı adlı öyküsünden alan, 1955 sait faik öykü ödülünü kazanmış kitabı.
  • şu entryi (bkz: #64798603) yazan yazarla acaba aynı türkçe ders kitabında mı gördük diye düşündüm, zira ben de seneler evvel bu şekilde haberdar olmuştum bu güzel hikâyeden. haldun taner zamanın kıymetini, zaman mefhumu olmayan insanlardaki o boşluk hissini öyle güzel resmetmiş ki... kitabın kapak tasarımını da çok beğendim, yazara ait köstekli saatlerden biriymiş. öyküde geçen küçük bir pasajı da burada paylaşmak istedim.

    “madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari geçişini iyice hissetsek.

    vapur, kızkulesi açıklarında... işte salacak'a yaklaşıyoruz. hah şurası selimiye, şu yeşil ışık haydarpaşa mendireği... şu mavi lambalar kordon oteli'nin değil mi? vapur yana dönüyor. işte kadıköy iskelesi.

    bir böyle, geçişin adım adım bilincine vararak gelmek var, bir de aşağı kamarada gazete okuyup "a gelmişiz" diye şaşakalmak...
    ömrümüz, alt kamarada gazete okuyan yolcununkine ne kadar benziyor...

    dakikaların değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini o gece -o da 11.55'ten 12'ye kadar- dikkatle takip ediyoruz. o da neden? aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp, gelen bir yılı açtıklarından. yılbaşı geçince de yine alt kat kamaraya inip gazetemize dalıyoruz. halbuki hangi günün hangi dakikası, bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? neden bu dikkati her günün her saatinde, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?”
  • haldun taner öyküleri okumak, sıradanlaşan hayatınıza durup bakmanızı ve düşüncelere dalmanızı sağlıyor. bence bir kitabı okumayı bitirdikten sonra dahi kitap hala düşüncelerinizin arasında süzülebiliyorsa, o kitap ve yazar başarılıdır. haldun taner bu olguyu çok iyi kotarıyor. yazarın hikayelerinde “zaman ve varlık” kavramlarını muhteşem bir işçilik ile okuyucunun zihnine işlemeyi başardığını söyleyebiliriz.

    --- spoiler ---
    on ikiye bir var ‘ da, kahramanımızın saate bakmadan o an saatin kaç olduğunu saniyesine kadar bilebilmesi onu farklı biri yapmasına rağmen bu durum aslında onun için bir külfete dönüşüyor. kahramanımızın zaman kavramına bu kadar hakim olması ona mutluluktan çok zarar veriyor. geçen her saniyenin sahildeki kum tanelerinin avucunuzdan dökülüşü kadar vurucu bir gerçeklikle farkında olmak, kahramanımızda psikolojik sorunlar oluşturmada yeterli oluyor. ayrıca haldun taner “on ikiye bir var” ile geçen zamanın yanında neleri kaybettiğimizi de anlatmaya çalışıyor.

    ” dakikalarının değerini biz ancak yılbaşından yılbaşına anlıyor, onların geçişini o gece -o da 11.55'ten 12'ye kadar- dikkatle takibediyoruz. o da neden? aklımız sıra, geçen bir yılı kapayıp, gelen bir yılı açtıklarından. yılbaşı geçince de yine alt kat kamaraya inip gazetemize dalıyoruz. halbuki hangi günün hangi dakikası, bir eski yılı kapayıp yenisini açmıyor? neden bu dikkati her günün her saatinde, her dakikasına, her saniyesine çevirmiyoruz?” (taner, 28)

    yazara göre hakkını vererek yaşanmayan hayat kaybedendir. taner’in problemlere karşı çözümü hayattır ve bu hayat zevk alarak ve doya doya yaşanılmalıdır. yazar zamanın yitip gitmesine üzülmek yerine hala avuçlarımızın içinde olan gelecek zamanımızı en iyi şekilde yaşamaya çalışmamızı öğütler. haldun taner’e göre kaçan bir vapura üzülmekle zamanınızı harcamak yerine bir sonraki vapura bilet almak daha mantıklıdır. yazar burada alegorik bir anlatım kullanarak, her zaman yeni bir şansımız olduğunu, kaçırdıklarımız için beyhude üzülmektense tekrar denememiz gerektiğini bizlere anlatmaya çalışıyor.

    --- spoiler ---
  • haldun tanerin en güzel hikayelerinden biri, aynı zamanda içinde bulunduğu kitaba da adını verir.
    (bkz: 31 aralik gecesi hissedilen bosluk ve anlamsizlik)
  • haldun taner'e ait öykü kitabı. haldun taner 1955 yılında sait faik öykü ödülünü bu kitapla kazanmış. 1955 yılında yazılmış olmasına rağmen zamana yenik düşmemiş bir kitap olduğunu net bir biçimde söyleyebilirim.
  • 1955 sait faik hikaye armağanı'nı alan ilk kitap.

    --- spoiler ---

    * dört tarafı ayna kaplı bir salon nasıl mekanı sonsuzlaştırır gibi olursa, insanı dört yandan saran saat tiktakları da zamanı adeta dondurup şuurlaştırıyor.

    * saatlerin her biri kendi kişiliğine göre işliyor. kimi acele acele, işgüzar işgüzar... kimi ağırbaşlı, yavaş. kimi genç bir kadın gibi sekmekte... kimi dörtnala almış başını gidiyor. şurada biri pamuk atan hallaç temposunda... öbürü, örsünün üstünde demir döven demircinin çekiç gürültüleri içinde.

    * bazen hayvanları bile kendimiz kadar aşağılık ve kötü niyetli yapabiliyoruz.

    * hayvanlara insanca duygu ve düşünceler yormak ne derece doğrudur, bunu da kestiremiyorum.

    --- spoiler ---
  • haldun tanerin ödüllü kitabının aynı ada sahip öyküsü. yerli edebiyatın en iyi öykülerinden biridir.
  • 19. yy. da insanın alemini mekanla anlatmanın yanında zaman kavramıyla da iç dünyasını ortaya sermeye başlayan yazarlar değişen fizik felsefe görüşleriyle yeni fikirler kazanmıştır. haldun taner de bergson felsefesinden etkilenerek zamanı bir akış olarak kabul etmiştir.

    "yılları değil anları kovalayalım dostlar..." demektedir haldun taner. zamanı bütünüyle doldurmalıdır insan. insanların saatlere benzediğini, saatler gibi kurulması gerektiğini söyler.
  • tanım: haldun taner’in 23 ekim 1953 günü tamamladığı öyküsüdür.

    ilgili öykü, (bkz: sait faik hikaye armağanı)’nın sahibi olmuştur. ziyadesiyle başarılı ve bir o kadar kıymetli bir öyküdür.

    öykü başlangıcı;

    --- spoiler ---

    misafirlerle bahçede oturuyorduk. yaşlı bir zat saati sordu. aksi gibi, kimsede saat yoktu. eniştem içeri, saate bakmaya koştu. ben o aralık;

    “üçü yirmi üç geçiyor” deyivermişim.

    bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı bazen dakikasına kadar kestirmek mümkündür. görünürde vapur filan olmadığı anlaşılınca gözler fal taşı gibi açıldı.

    “peki ama nasıl bildin?”
    “bilmem” dedim. “dilimin ucuna geliverdi işte.”
    rahmetli halam;
    “tesadüf a canım” dedi. “attı tuttu işte. olmaz mı böyle şeyler?”
    öbürküler de;
    “evet” dediler. “tesadüf. ama bu kadar olur yani.”

    insanlar, mantıklarının normal akışına uymayan olayları bu üç hece ile ne güzel ortadan kaldırıverirler. kâhinliğimin sırf bir tesadüfe dayandığı oybirliği ile kabul edildi. hatta ben bile buna inandım. inanacaktım.

    --- spoiler ---

    (bkz: haldun taner)
    (bkz: haldun taner tiyatrosu)
    (bkz: şişhane'ye yağmur yağıyordu)

    edit: imla.
hesabın var mı? giriş yap