• 41 ilde 657 orta halli aile üzerinde yaptığım bir başka dev araştırma. bu ailelerin % 65'lik bir bölümünde babasının, dedesinin ya da büyük dedesinin zamanında hatırı sayılır bir serveti olduğunu, fakat daha sonra bu servetin kaybedildiğini söyleyen bir anne veya baba mevcut.

    servetini kaybeden büyük dedelerle ilgili anlatılarda öne çıkan faktör ise çok acı: kumar. "büyük dedem rahmetli'nin 3000 dönüm arazisi bir gecede gitmiş... bir gecede... dükkanlar falan hep gitmiş... bir tek ev kalmış, o da ananenin üstüne olmasa o da gidecekmiş" şeklindeki bu anlatılar 1913-1944 yılları arasında türkiye'nin farklı bölgelerindeki yaygın alışkanlığın kumar olduğunu gösteriyor.
  • her orta halli ailenin geçmişte mutlaka iflas etmiş olması.

    -biz önceden çok zenginmişiz de bakma sen şimdi, babam iflas etmiş.
  • - buralar hep dutluktu, sahibi de bizdik.
  • bitip tükenmeyen eziklik duygusunun zemin buldukça dile getirilmesi ile vücut bulan anlatıdır.

    ''bir ezilmişlik haliyle birlikte olayın içerisinden sıyrılıp gerçekliği görememe, görmek istememe hali. bir yandan alenen aşağılanma, diğer yandan tavana vuran bir kibirlilik... bir asabiyet hali.. genel bir mutsuzluk, daha çok geçici-sahte bir mutluluk hissiyatı..'' ( `#8490078/@mynameisred` )
  • anneannemin, dedem hakkındaki anlatıysıdı bu. dedemin babasının çok zengin bi adam olduğunu, dedem babasını küçük yaşta kaybedince herkesin eve üşüştüğünü ve bilmem kimin bize borcu var diyip, ne var ne yok götürdüklerini falan anlatırdı. ben de ufacık olmama rağmen, "ya anneanne böyle saçma şey olur mu ya" diye itiraz ederdim.

    hakikaten lan, böyle saçma şey olur mu? tüm varlıklarını sandıklar içinde istifleyip, evde mi saklamışlar ki? absürd komedi gibi vallahi!
  • bir çok nedenle ilişkilendirilebilir.özellikle erkek evlat takıntısı olan ailelerde de gerçekleşen durum şudur ; mesela adamın beş tane kızı bir tane de oğlu vardır.

    erkek evlat nedir? ağadır,paşadır babanın gözünde. işleri devralacaktır,kendi küçük derebeyliğinin biricik varisidir, prensidir. bu nedenle bir dediği iki edilmez erkek evladın. baba elindeki avucundaki herşeyi bu varisinin önüne serer. kızlara da onları asgari düzeyde geçindirecek kadar imkan sunar.fakat bu kesinlikle küçük derebeyliğin prensine denk bir ilgi alaka değildir. sonra ne olur ?

    erkek evlat işleri devralır.lafı fazla uzatmayalım,yılların getirdiği şımarıklık neticesinde herşeyi sıçar batırır. babanın avucundaki son kuruşa kadar harcar. baba ölmeye yakın ne olur biliyor musunuz ?

    o ötelediği beş tane kız vardı ya, hah işte onlar sahip çıkar babalarına. hasta olsa,tedavi ve benzeri durumlar olsa hep kızları koşar babanın imdadına.küçük derebeylik çökmüş,prens isteneni verememiştir.üstüne de hayırsız çıkmıştır.yani en azından annemlerin tarafında işler böyle gerçekleşmiş.babamlar ise hep fakirmiş.çıtayı yükseltenler babamlar olmuş.
  • bunların en acı ve gerçek versiyonu, rumeli göçmenlerinin anlattıklarıdır.

    oralarda tarlaları, evleri, yuvaları olanların, zengin olsun, orta halli olsun, buraya tek getirebildikleri birer çantadır, hatta bazen canlarıdır sade. burada da, rumların arkasından gelen yağma histerisinden geriye kalan parçalar, taşlı tarlalar ellerine tutuşturulur, sadaka gibi.

    ki bunlar eski gelenler. 80'den sonra, bulgaristan'dan kovulup gelenlere o bile verilmez. belki bir ev, başlarını sokacak, şanslıysalar.

    sonra da sevgili yazarlarımız, yapımcılarımız, senaristlerimiz, her gün giden rumların arkasından ağlarlar. bir kimsenin de sorduğu yoktur, gelenler ne bıraktı diye.
  • aynı şekilde, benim babam da, eskiden çok zengin olduklarını, ancak ben bebekken, yaptıkları bebek bezi masraflarından dolayı, bütün servetimizi yitirdiğimizi anlatmıştı ben çok küçükken. her ne kadar, benimle dalga geçmiş ve yıllarca ben bu hikayeye inanmış olsam da, babamın arkasından anlatacak anılarımın olması açısından güzel birşeydir efendim.
  • biz harbiden zenginmişiz ben doğana kadar. hatırlamıyorum, umrumda değil de bu konu hakkındaki yegane argümanım vardır anlatayım.

    rahmetli ismail dedem balıkçıymış. annemin babası. kendi kayığı falan da yokmuş. milletin yanında balığa gider tuttuğundan nasiplenirmiş falan. o kadar fakirmiş ki annemler liseye kadar havlusu olmamış. ananem annemi yıkar, çarşafa silermiş. duyduğum en hüzünlü şeydir galiba. yazın gergelek toplar kışın onlarla ısınırlarmış sobaları olana kadar.

    dedem de balıkçı ya. paso balık yerlermiş fakirlikten. ekmek yapamamak falan durumları. alamamak değil dikkat çekerim yapamamak. sene 50 küsür. mısır unu alıp da mısır ekmeği yapamamak. buğday ekmeğinin lüks olma zamanları. kalkan yerlermiş hep. ekmeksiz.

    şimdi ne zaman bi balık tezgahının yanından geçsem, yanımda kim varsa söylüyorum bunu. "olm annemler fakirlikten kalkan yiyomuş paso ehe, bi de böle küçük değil çapı 80 santim olanından eheheh."

    hayatımda yemedim yemem de o ipne kalkanı.
  • ayrıca bu anlatılarda adı geçen dedelerin eşi dostu dediği halde burun kıvırıp almadığı arazilere bu sıralar imar gelmiş metrekaresi milyor milyor paralara çıkmıştır.

    - dedeme demişler al şurdan üç beş dönüm yer, nabacam ben bu tarlayı demiş almamış mal herif, şimdi 18 kat dikiyolar oralara. ulan 10 daire düşse hesap et parayı
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap