• londra leicester sq'de bir eglence mekani. ozellikle iceriside britanyali kizlarin pek bir sarhos olmasi ozelligiyle bilinir. giris haftasonlari £5'dur. muzik tarzi olarak pop,r&b benimsenmistir.
  • blackfield'in welcome to my dna isimli albumunun kulagima en hos gelen sarkisi. sozlerini de yazayim tam olsun:

    so far away
    we lost the way
    there's no oxygen left on our planet

    empty word
    break on our lips
    there's no oxygen left on our planet

    everyone sleeping with their guns
    someone's going to die

    so much noise
    we're bunch of boys
    we were born to lie

    i feel alive
    just when i cry
    there's no oxygen left on our planet

    things we've said
    and then regret
    there's no oxygen left on our planet

    everyone sleeping with their guns
    someone's going to die

    so much noise
    we're bunch of boys
    we were born to lie

    so far away
    we lost the way
    there's no oxygen left on our planet
  • an itibariyle take a deep breath mottosuyla lounge fm'de yayınlanan program.
    lounge fm
  • tarzını oliver heldens’ e benzettiğim osviss adlı müzik prodüktörünün yeni şarkısıdır.
  • 12 mayıs'da yayınlanacak, neflix yapımı bilim-kurgu ve dram filmi. fransa yapımı.
    fragmanı

    yazar ve yönetmenin önceki işlerine baktım ama yönetmenin pek iyi işleri yok gibi. yazarı da daha yeni. bu yüzden kötü olabilme ihtimali var. yine de izlerler bu filmi, bilim-kurgu yapımlarının en kötüsü bile bayağı izleniyor. bekleyip göreceğiz.
  • ünlü korku filmi yönetmeni alexandre aja hakkında "pek iyi işleri yok gibi" demek de ne bileyim..

    bu hafta netflix'te yayınlanacak fransa yapımı filmimiz oxygen'e gelirsek...kadının biri bir kapsülün içinde uyanıyor. kim olduğunu ve neden kapsüle konulduğunu hatırlamıyor. kapsüldeki milo isimli yapay zekayı alt edip, en kısa sürede kim olduğunu öğrenmek ve kurtulmak zorunda. çünkü oksijen de tükenmek üzere.

    kapsüldeki yapay zeka milo ile gerçekleşen diyaloglar elbette ki hal'i hatırlattı bana. umarım zekice yazılmışlardır.

    son olarak, bu filme yine çok benzeyen bir başka fransız filmi de önümüzdeki aylarda gösterime girecek:

    (bkz: meander)
  • 7.5/10

    sürükleyici ve güzel bir netflix filmi. arada bir platform, birdbox, i am mother, the woman in the window gibi güzel yapımlar çıkıyor.

    oxygen, 110 dakikalık uzun süresi boyunca size her an yeni bir şey keşfettirip kendine bağlıyor. bu tür tek mekan filmlerinde izleyiciyi sıkmamak büyük maharettir- ki yönetmen de bunu büyük ölçüde başarmış. gereksiz ve sıkıcı flashbackler kullanmamış. kadının tıkıldığı o kapsülün içinde sanki siz varmışsınız gibi, ne olup bittiğini anlamaya ve kurtulmaya çalışıyorsunuz. üstelik kapsülde tıkılı kalmanın üstüne bir de hafıza kaybı ile combo yapılmış.

    ilham alınan filmleri yazmak isterdim ancak spoiler olur.

    yönetmen koltuğunda alexandre aja olduğundan filmden umutluydum. haute tension gibi müthiş bir filmi çekmesinden dolayı zaten kendisine sonsuz bir kredi vermiş durumdaydım.. yine yanılmadım ve eli yüzü düzgün bir yapımla karşılaştım. e senaryo da sürükleyici olunca, keyifli bir film çıkmış ortaya.

    bundan sonrası spoiler..sakın okumayın, gidin izleyin öyle gelin.

    *
    *
    *
    *
    --- ağır spoiler ---

    hah geldiniz mi..

    öncelikle, imdb'de film için sci-fi yazması zaten en büyük spoiler. ben dikkat etmemiştim. sci-fi olduğunu bilseydim uzayda/başka bir gezegende olduklarını tahmin edebilirdim.

    filmimizin hikayesi the island ve moon gibi filmlerde işlenilen klon durumları olduğundan pek özgün sayılmaz. ancak kendini bir şekilde izlettiriyor. çünkü klon twisti en sona saklanmış.

    yakın bir gelecekte dünyada ölümcül bir pandemi patlak veriyor (film bu bakımdan gündemi de yakalıyor). en fazla iki nesil ömrü kalan insanoğlu, bunun için bir çözüm buluyor: insanları klonlamak ve kapsüller içine koyup başka bir gezegene yollamak.

    hiç bir şeyden habersiz masum klonlar, bir kapsül içinde yıllarca sürecek bir hiper uyku durumundalar. ancak içlerinden elizabeth (ki projede de yer alıyor) her nedense uyanıyor. uzayda olduğunu da bilmediğinden, hastanenin birinde bir kapsül içinde mahsur kaldığını zannediyor.. kendi zihnine dünyadaki gerçek elizabeth'in anıları yüklenmiş durumda ancak erken uyandığından dolayı bu anıları parça parça hatırlıyor. dış dünya ile bağlantısı da milo isimli yapay zeka.

    bilim kurgu filmleri insana soru sordurduğu için kafa açıyor: klonlar neye göre seçildi ? bebekliklerinden yetişkin oluncaya kadar nerede ve nasıl tutuldu ? başka bir gezegene insan gönderilecekse hasta olmayanlardan neden seçilmedi? the island filmindeki gibi dünya üzerinde klonlardan oluşan bir koloni kurulamaz mıydı ? vs vs.

    ama bence en önemli soru şu: bir klonun bile yaşama böyle sıkıca tutunma isteğini nasıl açıklayabiliriz ? hadi bakalım.

    aslında son dakikada yeni bir twist bekledim. meğer tüm yaşananlar oksijen azlığından dolayı kadının aklının oyunuymuş. birden polisler çat diye kapsülü açacak ve battaniye/kakao ikram edecek sandım. çünkü bazen kapsüle dan dun bir şeylerin çarpması beni böyle düşündürttü. aslında diğer cesetlermiş. film bu ucuzluğa düşmüyor ve bilim kurgu yolundan ilerliyor.

    son olarak tatlı tatlı fransızca konuşan yapay zekamız milo'un da bir hal 9000 olmasını beklerdim..o da sıcaklıktan dolayı sapıtsaydı daha eğlenceli olurdu.

    - milo oksijenim kaç?
    + onu bırak da, bana neden tenten'in köpeğinin ismini verdiniz?
    - milo lütfen...
    + yok lan sana oksijen moksijen. sakinleştirici!!!

    --- ağır spoiler ---
  • tek mekanda geçen, klostrofobik, bilim-kurgu diyebileceğim netflix filmi. locke filmini bana oldukça anımsattı. locke filmi gibi tek mekanda tek kişiyle geçiyor. o film kadar sürükleyici. bilim kurgusu da beth revis romanlarını ve soma oyununu hatırlattı. oyuncu seçimi olarak mélanie laurent çok iyi olmuş. bütün film yüzüne bakarken hiç sıkılmıyorsunuz. filmi izlerken burnunun ne kadar estetik göründüğünü düşündüm durdum. neyse filmi çok beğendim ama açıkçası son anında, hani "şimdi ne olacak" anında bir zeka parıltısı görmeyi bekledim ama çok şaşırtıcı olmadı. bilim kurgu seven biri olarak filmin çıkardığı yolculuğu genel olarak çok beğendim.
  • spoilerli yorum yazacağım.az önce izlediğim boğucu bir netflix filmidir. boğuculuğu sıkıcılık anlamında söylemiyorum daha çok kapalı alanda ve sürekli o oksijenin azalma geriliminden dolayı güzel hissettirdiğinden dolayıdır.ilk başta söyleyim kulaklık ile izleyin ve o anları psikolojik olarak daha iyi yaşarsınız swh.gelelim filme.bir yaşam ünitesi içinde aniden uyanan ve hiç birşey hatırlamayıp sadece oksijenin düşüklüğünden haberi olan ve bu konu üstünden giden gerilim&gizem ve bilim kurgu olarak devam eden güzel bir film yapmışlar.filmin ilk 50 dakikası kişinin neden burda olduğu ve eski anılarını hatırlama üstünden gidiyor.50.dakika da olayın uzaya bağlanması sonucu,film erken bitiyor sandım süreye baktım daha 1 saat var.lan ne yaparlar ki daha derken olay klonlanmaya kadar gitti.senaryo kısmı bu tarz tekil ilerleyen bir film için bence iyiydi ama sonu çok oldu bittiye geldi be.ben böyle giden bir filmden acıda olsa gerçekçi son beklerdim.ayrıca filmle ilgili olarak kullandığınız ses düzeyinin içine edeyim(kulaklık için)ilk fare gözüktüğü anda o nasıl bir ses yükselmesiydi lan,kulaklarım tırmalandı be ayrıca zıplattınız ibneler beklemiyordum swh.
  • swans'ın 2014 çıkışlı to be kind albümünden bir parça. şuradan dinlenebilir.

    oxygen, amen!
    oxygen, amen!
    ı can breathe again.
    ı can breathe again.
    oxygen come in!
    oxygen come in!
    amen! amen! amen! amen!
    black oil smoke
    thick blue sky
    dead red eye
    hear me cry
    eat my throat
    feed my mind
    yellow eye, feel me cry
    take me now
    peel my skin
    scrape my vein
    seal me in
    break my bones
    dance and spin
    cut a hole
    feed me now!
    ı'll steal all the oxygen!
    hey there dog man, now ı drink from your bowl
    hey there mr skull, ı'm not scared of your cull
    oxygen! amen! oxygen! amen!
    breathe in! breathe in!
hesabın var mı? giriş yap