• parası olup da para mutluluk getirmez diyen insanların parasız kalıp o zaman nasıl mutlu olunabileneceğini göstermesini istediğim şey. parasız bi sik olmaz, kıymetini bilin...
  • duyduğum en özgün yorumlardan biri:

    "para, hiçbir zaman, çocukluk isteği olmamıştır. zenginliğin bu denli az mutluluk sağlaması bu yüzdendir." (ernest jones)
  • "varlığı bir dert yokluğu yara" diyordu para için ünlü düşünür ajda pekkan (aslında sözler rüçhan çamay' a ait sanırım, atıyor da olabilirim.)
    hayatımda paramın "hiç" olduğu dönemlerde çok mutluydum aslında. para yoksa muhabbet olurdu.
    kim dost kim değil insanın gözüne sokardı hayat bu zamanlarda.
    ne sinemaya gidebilirdim ne vcd kiralayabilirdim ne de iki tek atabilirdim. ama eğer kaldıysa çay içer, sabahlara kadar muhabbet ederdim. nazan öncel' in "bir demlik çayım var tütünüm de bitiyor" sözlerini başa sarıp sarıp dinlerdim.
    kulağım daha bir kirişte olurdu, keşke biri kapıyı çalsa elinde bir şişe şarapla diye.

    tv de gecenin körü ilginç filmler izlerdim. evde kalan gıdalarla o an uydurulmuş ve sonradan tarifi asla hatırlanmayacak olan makarna sosları yapardım,sevdicekle bayat ekmekleri ufalar margarin ile tencerede kavurur kaşıkla yerdik; adına da "cumur" derdik. fukaralığın daniskası gibi göründüğüne bakmayın lezzeti çok spesialdir.

    pahalı bir ayakkabı ya da iyi bir kot için üzülmezdik; zaten ucuzunu da alamayacağımız için giyim kuşam pek girmezdi gündemimize, yani nasıl ki şu an havuzlu bir ev alamadığımız için kafayı pek yormayıp kendimizi üzmüyorsak.

    elimize para geçtiği dönemler için hep çoktan seçmeli planlarımız olurdu; çengelköyde rakı balık, haftasonu adalar, 10 kaset birden almak ya da bir seri ktabı tamamlamak gibi.
    özel günlerde o kadar çok alınabilecek hediye seçeneği vardı ki; önemli olan en stratejik olanı seçmekti.
    hayatımda en az şeye ihtiyaç duyduğum arınmış bir dönemdi.
    belki de sevgililik müessesesinin doruğunda, öğrenciliğin ve bekar yaşamın krallığında yaşadığımdan öyle hissetmişimdir.

    sonra ilk maaşımı almamla birlikte değişti herşey; ilk toplu ve ciddi param.
    artık kredi kartlarım, faturalarım, işe giderken giyilebilecek kıyafetlerim, iş dışında bana kalan epi topu günde 1 saat ya da 2 saatte olabilecek en marjinal faydayı sağlayabilecek aktiviteler.
    artık cumur yapmaya bile ne enerjim ne de vaktim vardı.
    habire eve sipariş pizza, pide, döner... zaten 22.00 de gelmişim eve, yarın gene 06.00 da kalkılacak. uğrşamazdım şimdi makarna kaynat , süz, tencere yıka vs vs
    o bir saatte film izlemek istiyorsam bari iyisi olsun, dvd olsun ya da rahat bir sinemada olsun diyordum. alışveriş için sadece 2-3 saatim oluyordu. aman gezip yorulmayayım kaç paraysa şuradan alayım diyordum. madem ki kırk yılın başı dışarı çıktım bari taksiyle döneyim diyordum. öğreciyken geçinmeyi başardığım, arttırdığım kadarıyla yaz tatillerine çıktığım para artık kredi kartına bile yetmiyordu.

    sonra evlilik; sevgililik ilişkisini katmerledi ama toplumun biz yeni evli çiftten beklentileri vardı. yemek takımımız, kaşık bıçak setimiz, duvarda resimlerimiz, uyumlu koltuklarımız, zigon sehpamız ve bunların taksitleri girdi hayatımıza.

    sonra dünyanın en güzel iki şeyi; ikizlerimiz katıldı aramıza, bebek bezleri, ıslak mendiller, bakıcılar, bakıcıların müsriflikleri, bakıcı bulan şirketlerin komisyonları, bakıcıların çaldıkları, mamalar, hep bizim olmasını hayal ettiğimiz ama olamayan, bu sebeple içimizde ukte kalan, çocuklarımızda ukte olmasını istemediğimiz, sesli ışıklı tırı vırı oyuncaklar, mama sandalyesi, salıncaklar, bebek arabası, araba koltuğu vesaire vesaire...

    yetmez oğlu yetmez oldu para. şimdi düşünüyorum da, ya bu kadar bile olmayaydı? ne olacaktı? hayatımda bakıcı olmayacaktı, belki çocukları biraz ağlatacaktık istemeden ama tek başıma evde oturup bakacaktım ikisine de, onlar da mecburen uyum sağlayıp daha sakin çocuklar olacaklardı.
    şimdikinin yarısı olsaydı mesela maaşım; hergün bu kahrı çekmek yerine, hiç hazzetmeden emir kisvesinde işlerle uğraşmaktansa istifa edecektim. çocuklar bebelaclarla milupalarla değil, pirinç unundan muhallebi ve tarhana ile besleneceklerdi.
    e ne olurdu? kayınvalidemin dediği gibi "biz muhallebi ile büyüdük de gerizekalı mı olduk yani?"

    mesela şimdi, işi, maaşı iyi diye, geri çeviremediği bir teklif için teee gavur memleketlerinde ter döken kocama hasretlik çekmek yerine, sabahları 8 de evden çıkan akşamları 17.00 de eve gelen azıcık maaşlı kaygısız başlı kocamla iki göz odada dördümüz nefesimizle ısınaydık?

    yemişim kariyeri de zammını da terfisini de..
    paranın azına alışmak güzeldi be; azından azıcık daha fazlası ihtiyaçları ikiye katlıyor, azıcıcık daha da fazlası dörde.
    şimdi sorsan erdal acara ayda 10.000 dolara nasıl yapsın insan? bir şişe viski 500 dolar lan?

    kimse açta açıkta kalmasın isterim. ama zaman tahminimden daha pahalı çıktı hesaplarımda, saate vurunca aldığım maaşı hiç birşey etmiyor, dört kişilik ailemle başbaşa geçirdiğim saatlerdeki mutluluğu satın alamıyorum. param o mutlu zamanı arttırmaya yetmiyor.

    para bir garip illet. ya kaybedecek birşeyin olmayacak kadar az olacak ya da sayamayacağın kadar çok.
    yoksa didin didin gene de ayaklarını uzatıp bir oh çekmeye yetmiyor.

    hayal kurduracak kadar az ya da hayallerini gerçekleştirebileceğin kadar çok olmalı para.
    yoksa hayallerinden biri için 10 sene çalış üstüne de 10 yıl taksit ödemekle mutlu olunmuyor. zaten o hayal de drama dönüyor.

    para, hırs jeneratörü bir nevi; gemileri tam yakıp kaçacakken, küsüratında bir oynama, minicik bir artış bile o elindeki cılız kibrite kovayla su döküp söndürüyor.

    yeter ulan köle miyim, hayvan mıyım, bunca azar, bunca iş, günde 1 saat ya görüyorum çocuklarımı ya göremiyorum deyip başlıyorum yazmaya" ..... a.ş. insan kaynakları direktörlü' ne;"

    sonra diyorum ki, -krediyi nasıl ödeyeceğiz? kontör almam lazım, çocukların aşısı var bu ay, eve mazot aldık onu ödeyecez daha, su faturası 60 ytl gelmiş anasını satayım, sonra açtığım sayfayı shift-delete yolluyorum gene hayatımdan.

    para acaip birşey ve farkettim ki; elime değmiyor hiç son yıllarda, rakamları bankaların internet sayfasında görüyorum, orada bölüyorum, havale, eft, kredi kartı, fatura ve hep elimde köşesi yırtık bir 5 ytl ile giriyorum bakkala; -ver abicim bir kısa winston light, bu viceroy kaça peki?

    ya rab! ya batır ya çıkar beni, zerre hazzetmem ortayolculuktan, sen keskin saflardan ırak etme beni.
    üçün beşin hesabından çıkamadım, ya milyarlara boğ ya da hesaplayacak 3 bile koma bana, sen ıslah et beni

    gariptir insanlar oğlu neler yaratmış
    yarattığı her bugün dünü aratmış
    aklı ile herşeyin sırrını bulmuş
    kendi yarattığı putun kölesi olmuş

    para, para, para
    varlığı bir dert yokluğu yara

    çerçeveletir kimi asar duvara
    kimi onu bulunca dosdoğru bara
    kimi sıkar elinde çıkarır suyunu
    kiminin değiştirir güzel huyunu

    para, para, para
    varlığı bir dert yokluğu yara

    üç şey demiş napolyon "para, para, para"
    insanlar öldülür onu uğruna
    servetin ulaşsa da yüz milyonlara
    kefenin cebine sığmaz bir tek lira

    para, para, para
    varlığı bir dert yokluğu yara

    unutmayın herşeyi yaratan biziz
    matbaada parayı basan ellerimiz
    sanmayın onun hükmü değişmez yasa
    para neye yarardı eller çalışmasa

    para, para, para
    varlığı bir dert yokluğu yara
    para, para, para
    yokluğu başka dert fazlası bela
    para, para, para
    gömeceğim seni bir gün mezara
  • ben bunun daha fazlasını elde etmek için diğer insanların zarar görmesini, iyi olmamasını, mutsuzluğunu umursamayanın anasını sikeyim.
  • mühim olan para değildir. muhim olan miktarıdır...
  • insanoglunun buldugu ve yine insan oglunun taptigi kagıt parcasi
  • maymunların ,insan davranışlarını ne kadar uyumlu bir şekilde sergilediğini kanıtlayan satın alma aracı.

    keith chen, yale üniversitesinde ekonomi bölümünde görev yapan bir profesör. keith chen'in araştırması, maymunlara, para kullanmayı öğretmek ve bunun
    sayesinde topladığı bilgileri, bizlerin yani insanların, para ile olan ilişkisini karsılaştırıp, çeşitli sonuçlar çıkarmak. araştırma, yale üniversitesinin maymun laboratuarında başlıyor. bu laboratuarda 7 adet capuchin maymunları, bir ana ve
    birçok küçük deney kafeslerinde, para kullanmayı öğreniyorlar. para olarak, gümüş renkli, somun kullanılıyor. süreç gayet basit. ana kafesten bir maymun alınıp, deney kafesine koyuluyor. bu maymuna para adını verdikleri somun veriliyor. maymun
    öncellikle bu somunu kokluyor, ağzına götürüyor. bu aşamada bir tepsi içinde çeşitli yiyecekler getiriliyor: elma, üzüm ve jell-o. amaç, bu 7 maymunun
    her birinin sevdiği yiyecek türünü bulmak ve bu yiyeceği elde etmek için parayı kullanmalarını sağlamak. deney kafesindeki maymun elmayı seçiyor.

    araştırmacılar, maymuna elmayı vermeden önce, elinden parayı alıp, maymuna
    yiyeceği veriyorlar. bu süreç haftalarca sürüyor ve maymunlar birkaç hafta sonra,
    ellerindeki somunun yani paranın gücünü anlamaya başlıyorlar. araştırmacılar, en çok tercih edilen yiyeceği öğrendikten sonra, yeni bir süreç başlıyor: fiyatlandırma. bu yeni süreçteki amaç, maymunların, biz insanlar gibi rasyonel kararlar verip vermediğini bulabilmek. böylece araştırmacılar, birçok maymunun tercihi olan jell-o'nun fiyatını iki somun, elmanın fiyatını yarım somun ve üzümün fiyatını ise
    bir somun yapıyorlar. buldukları sonuç ise gerçekten ilginç. maymunlar, deney sırasında, biz insanlar gibi para harcama konusunda çoğu zaman rasyonel
    davranıyorlar. parasını, en çok yiyecek alabileceği şekilde harcamaya başlıyorlar. maymunlar, 1 somun verip, 2 dilim elma almayı, fiyatı 2 somun olan bir
    adet jell-o'ya tercih etmeye başlıyor.

    buraya kadar her şey güzel! günlerden bir gün, yine ana kafesten, deney kafesine alınan maymun, deney kafesindeki bir tepsi içinde bulunan 12 somunu görüp,
    aniden çılgına dönüyor. paraların bulunduğu tepsiyi kapıp, ana kafese
    fırlatıyor ve kendisini de ana kafese atıyor. ana kafesteki bütün maymunlar bir anda
    gökten para yağdığını görüp, yere düşen paraları kapışmaya başlıyorlar. levitt, bunu yazısında maymun tarihinde gerçeklesen ilk "banka soygunu"(maymunun tepsiyi çalması) ve "hapishane kaçışı" (maymunun deney kafesinden, ana kafese kaçışı) olarak tanımlıyor.

    bütün bu kaos içinde araştırmacılar, ana kafesteki maymunlardan parayı geri almaya çalışıyor. olay biraz yatıştığı bir anda keith chen, hiç görmemeyi tercih ettiğini söylediği bir olaya şahit oluyor: erkek maymunlardan biri, dişi maymunlardan birine yaklaşıp, ona elinde bulunan somunlardan birini veriyor ve bunun karşılığında dişi maymun, erkek maymunun seks teklifini kabul ediyor! işin ilginç yanı bu iki maymunun "işi" bittikten sonra, dişi maymun "kazandığı" parayı araştırmacıya getirip, bununla üzüm almaya çalışıyor. chen, bu olayı maymun tarihindeki ilk " fuhuş" olarak
    tanımlıyor.

    üniversitenin araştırma etik bölümü, maymunlar üzerinde yapılan para araştırmasının, maymunların yaşam koşulunu, değerlerini ve gündelik yaşamlarını
    tamamen değiştirdiği ve zedelediği gerekçesiyle, araştırmayı iptal edip, maymunlara para verilmesini yasaklıyor.

    detaylari merak edenler icin:

    orjinal makale için:
    http://www.som.yale.edu/…en/articles/nyt 6_5_05.pdf
  • eğer yaşınız kadar yıl boyunca hanenizde hemen her gün adını yokluğuyla duyduysanız, çocukluğunuzdan beri anneniz ve babanız bitmek bilmeyen para tartışmaları yapıyorsa, annenizin tansiyonu bu mevzudan ötürü yükselip duruyorsa paradan nefret edersiniz. ilkokuldayken şirin kırtasiye malzemelerini alırken en ucuzunu seçmek durumunda kaldıysanız, ortaokuldayken bütün sınıfın katıldığı yılbaşı çekilişlerine ve bilimum doğumgünlerine katılmamanız gerektiğini gördüyseniz, lisedeyken haftasonlarını çoğunlukla evde geçirmek zorunda kaldıysanız, kahveye giden emekli babanızın zaman zaman eve para bırakamadığını ve annenizin cüzdanında sadece ekmek parası olduğunu gördüyseniz, tatillerde üniversiteden memlekete her gittiğinizde ebeveynlerinizden "bak halimizi görüyorsun. ona göre, oku!" lafını duyduysanız ve o tatiller anne-babanın maddiyatla ilgili tartışmalarıyla zehir olduysa, size gönderdikleri üç kuruş bile onları zor durumda bırakıyorsa paradan tiksinirsiniz.

    daha okurken devlete en az 12 milyar borcunuz varsa*, uzun yıllardır her adımınızda üç kuruşun hesabını yapmak zorundaysanız, okurken bir yandan da çalışmak zorundaysanız, mezun olduğunuzda iş bulabileceğinizden emin değilseniz para en çok düşündüğünüz şey olmuştur.

    paradan nefret ettiğiniz halde, sırf onu düşünmemek için ilerde iyi bir maaşınızın olmasını istersiniz. sırf üç kuruşun hesabını yapmamak için.

    para, hayatınızın kiridir.
  • "bu başlığa sevdikleriniz pek rağbet etmemiş"

    oh be.
  • 1 yıl önce yaptığı televizyon programlarında, justin bieber'a giydiren* okan bayülgen'in, bugün justin bieber temalı avea reklamlarını seslendirmesidir.

    para işte böyle bir şey arkadaşlar, akıllı olun!
hesabın var mı? giriş yap