• türk olduğunu anlayıp "fotoğrafımızı çeker misiniz?" diye rica ettiğim abinin "şimdi makinayı alıp kaçıyomuşum" diyerek 10 metre koşup geri gelmesi.
  • benim çok güldüğüm bir anım var.

    moda fuarı ziyareti için paris'e gideceğim her şey hazır ben sadece ziyaretleri yapıp döneceğim . patron dedi ki senin kalacağın otel eyfeli görüyor hemen arka tarafında resepsiyondan rica et ilk defa geliyorum bana manzaralı bir oda verir misiniz de yardımcı olurlar, biz daha önce öyle yapmıştık dedi, tamam dedim söylerim. neyse heyecanla anlattım derdimi tabi ki dediler odaya çıktım görüntü şu görsel
    dedim dur bir perdeyi açayım odam duvara bakıyor hayır zaten odada vakit pek de geçiremeyeceğin ama patron aradı gülmekten anlatamıyorum. o da gülüyor git bir daha anlat dedi tabi konuşmadım. ama fotoya bakınca bence güzel trollediler beni dedim.
  • kendilerine ingilizce bir şey sorduğunuzda size uzaylı gibi bakıp cevap vermeyen bir halk (ne dediğinizi domuz gibi anladıkları ve dili cevap verecek derecede konuşabildikleri halde).
  • oncesi : #35457713

    (bkz: yalnizlik)

    evet, buyuk bir yalnizliklar sehridir paris. etrafinizda yuzlerce kisi vardir ama yalnizsinizdir.
    cep telefonunuzda kayitli onlarca kisiden birini bile arayamazsiniz. insanlarla 'oylesine' gorusemezsiniz. bir bahaneye ihtiyaciniz vardir. yasadiginiz bunalimlari kimseye anlatamazsiniz. anlatsaniz da dinlemezler zaten.
    cumartesi geceleri yapilan fête(eglence) lerde sarhos olana kadar icmeniz mecburidir. zaten baska sekilde gereksiz muhabbetleri kaldiramazsiniz. ertesi gun, 17 m² lik studyonuzda tek basiniza bir bunalimdan oburune seyahat edersiniz.

    sonunda turkiye'den gelmis arkadaslarla raki sofrasinda bulursunuz kendinizi. baska bir ulkenin baska bir sehrinde, "yabancilari"(fransizlar oluyor burada) cekememeye baslarsiniz artik. iste o zaman evinize donme vakti gelmistir demek...
  • öpüşmek.
    90'lı yılların ortalarında galatasaray avrupada paris saint germain ile eşleşmişti. paristeki maç öncesi galatasaray kafilesi ile beraber şehri gezen televole sokakta, caddede, kıyıda, köşede öpüşen insanları gösterip bunun paris için çok sıradan bir şey olduğunu falan belirtmişti. bu da benim o zaman ki çocuk aklımla çok garibime gitmişti o günden beri:
    paris=öpüşmek'tir benim için.
  • dağlar gibi hektor'un katline -istemeyerek de olsa- sebep olan olaylar zincirini fitilleyen yavşak erkek kardeş.
  • (bkz: sidik kokusu)
  • (bkz: montmarte) sanirim en guzel, ya da benim en sevdigim yeri.

    buradaki bir seyyar saticidan alisveris yaparken, satici bizim turk oldugumuzu anlayinca cebinden 1 tl cikarip, “alin sizde kalsin, bunu bana 1 euro diye vermislerdi.” demisti. gulmekle bozulmak arasinda ne diyecegimiz bilememis, gonlu olsun diye baya bir alisveris yapmistik kendisinden.
  • eyfel kulesinin altındaki portatif tuvaletlerden yayılan sidik kokusudur.

    5 tanesi 1 euro'dan zencilerin sattığı eyfel maskotlarıdır.

    yolları kaplayan köpek bokudur.

    patenle seyyar satıcı kovalayan polistir.

    kışın ortasında sokaklarda ve metroda kartonların arasında yaşayan evsizlerdir.

    metro biletiniz okumayınca sizi siklemeyen gişe görevlisidir.

    bağış kisvesi altında dilenen ve concorde meydanında üzerinize atlayan 10 yaş ortalamalı çocuk gurubudur.

    önünüze yüzük atarak sizi dolandırmaya çalışan yaşlı kadındır.

    sarı yeleklilerdir.

    tomadır.

    grev nedeniyle giremediğiniz eyfel kulesidir.

    luvr piramidinin üzerini tutarmış gibi fotoğraf çektirebilmek için çıkmanız gereken taşın önünde yarım saat sıra beklemektir.

    duty free'lerde uzakdoğuluların adamdan sayılması, sizin hiç sallanmamanızdır.

    mucur kaplı çok ünlü parklarıdır.

    öğlen 12 de işbaşı yapan zenci hayat kadınlarıdır.

    polis barikatlarıdır.

    çok doluyum be sözlük! bir daha gideni taciz etsinler!
  • ikinci dünya savaşında tek kurşun atmadan almanlara teslim oluşu.
hesabın var mı? giriş yap