• az sonra izleyecegim ve entrylerden anladıgım kadarıyla cok sıkıcı bir uc saat gecirecegim edward norton ve colin farrell'in oynadıgı film..

    (bkz: onyargı)
  • çok sağlam bir senaryonun sallama bir yönetmenin elinde nasıl piç olduğunu gördüğüm başka bir film daha..

    filmi hakkında yazmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum şu an. konu üzerinden gidip karakterlerin ailesel bağlarına oradan ışıklandırmaya en sonunda da yönetmene ve diyalokları hazırlayanlara değinerek olabilir mi acaba? zira böylesine heba olmuş bir yapımı anlatmak için en güzelinden doğru kelimeleri seçmek lazım. çünkü film 30 ocakta gösterime girecekmiş ve bir çok insan bu yazılara göre eminim kendini yönlendirecektir. belli mi olur film ekşiye reklam bile verebilir...

    konu, uzun yıllar polis teşkilatında görev yapan bir ailenin etrafında dönüyor aslında. filmin iki esas oğlanlarından birisi bu ailenin adını kirletmek üzere diğeri ise hem kendini bulma hem de ailesine karşı olan duygusallığını da düşünerek bu ailenin kirlenmekte olan ismini hem bilmeyerek hemde bilerek ortaya çıkarmak üzere.. hemen hemen tüm senaryo bundan ibaret olmasa da bana göre konu budur..

    şimdi edward norton'un oynadığı "ray tierney" karakterine değinmek istiyorum biraz. kişiliği gelgitler arasıda kalmış, hayatta yapmak istediği planları dolaylı olarak babasından ötürü gerçekleştirememiş yada babası manidar olmuş, dürüst ve ilkeli olmaya çalışan ama kariyer yapmaktan ziyade hayatını bir nevi gurur üzerine kurmuş bir kişi. yanağında belirgin bir yara izi var ve filmde bariz gözünüze sokuluyor bu, hatta sürekli olarak “acaba neden acaba neden” diye sormaktan kendinizi de alamıyorsunuz. fakat finale yaklaşmadan hemen önce ufak bir diyalokta açıklanıyor ki buda karakterin kişisel yapısıyla çok yakından alakalı bişi çıkıyor. edward bu karakteri oynarken her zamanki mimikleri, ses tonunu, el kol hareketlerini kullanıyor yani farklı bir şey beklemeyin adamdan çünkü filmin cast ekibi de karaktere göre onu seçmişler sanırım. alışık olduğumuz tarzda bir oyunculuk sergiliyor. bu da kötü değil anlamına gelebilir tabi.

    colin farrell ise "jimmy egan" rolünde oynuyor ve edward abimizin kayınbiraderi oluyor. colin'in şişmiş suratı (belkide kocaman adam olmuş oturmuş yüzü demek lazım) dikkatlerden kaçmıyor, yanakları kemikleri falan hayli genişlemiş. açıkçası colin bu filmde de sıçmak üzere, bu kadar basit bir karakteri bile sanki istemeyerek oynamış havası veriyor. zaten yıllardan beri düşen performansı, aldığı karamsar tepkiler onu neredeyse b sınıfı filmlerin içine sokucaktı ama sanırım son şans olarak ona bahşedilen bu film belkide bir nokta (son durak) oldu.. bir daha böyle yüksek bütceli filmlerde yardımcı başrol alabilirse öpüp başına koysun derim.

    filmde en beğendiğim şey ışık gösterimi idi. yani ışık şefi her kimse yüksek takdiri hak ediyor zira duygusal yada aksiyonlu sahnelerde kullanılan ışık yansıması yapılan renkler on numara olmuş.

    senaryonun altında sıcan yönetmen ise şimdiden aldığı ağır eleştirileri hak ediyor. prensip sahibi, teşkilatta saygı uyandıran ve belirli bir konuma gelmiş bir baba, bu babanın ogulları arasındaki farklı derecelenmeye sahip oğul karakterleri, bu karakterlerin kendi duygusal ilişkileri kendi aileleri, her şeyin tam ortasına düşen ve artık okun yaydan çıktığı bir karmaşa.. herşey tam toparlanırken zaten film bitiyor. herkesten bir paçya vereyim derken olaylar arka planda kalıyor ve karakterlerinde iç dünyası bundan etkilenerek kendini tamamlayamıyor. amans her neyse..

    şimdi film hakkında biraz --- spoiler -----

    ilk sahnelerde ispanyol amcam, kendisini tedaviye gelen dokturu silahının uçuna patates takarak öldürmesi var ki, sanki daha önce hiç bir filmde kullanılmamış gibi geldi bana. genelde yastık kullanılır ama buda yaratıcı olmuş, özellikle kumbir yapma kıvamına gelene kadar haşlanmış olması da cabası..

    cenaze töreni sahnesi var ki buda her zaman görmeye alışık olduğumuz tarzda artık klişeleşmiş derecede diğer filmlerle aynı olan bir sarmal. o sahne birse de meraklandırıcı şeyler izlemeye devam etsek diyoruz resmen.

    colin farrel in ütü masası üzerine koyup işkence yapmaya hazırlandığı çocuk sahnesi de oldukça geriyor insanı. hani bastı basacak, yok basmayacak, basabilir lan manyak bu, yok yok o kadarda cani değildir, ahanda basıyor işte derken adamın konuşması ve coklin in tekrar çocuğu öpmesi enteresandı. ha o sahnede güzel oynamış..

    bide filmin sonuna doğru edward ile colin in dövüşmeye başlamadan önce çok güzel bir parça çalıyordu böle slow falan ama sonra makine birden oynak bir şeye gecti.. komik oldu o sahne..

    --- spoiler ---
  • erkek filmi. ne kadar çok suç dünyalarıyla ilgili film çekiyorlar, ne sıkıcı. biri edward norton'a top sakalın hiç yakışmadığını söylesin.
  • tam bir hayal kırıklığı.kadroya bakıp aldanmamak lazım...
  • adından bir john sturges ya da sergio leone filmi kokusu alıp,kadronun sempatikliği de üstüne eklenince,izlemeden avans verdiğim filmlerden biri olan pride and glory; başlangıçtaki önyargılarıma rağmen tam bir hayal kırıklığı oldu. türdaşlarının gerisinde kalan bu filmin en büyük hatası,dağınıklığı. finale kadar hiç bir karakter tam olarak kafanızda bir yere oturamıyor. emniyet içindeki yasadışı örgütlenmeler, iyi polis vs kötü polis temalı sıkı bir film izlemek isterseniz,iyisimi siz bunu boşverin,copland'i izleyin derim son olarak da.
  • bu sene içinde izlediğim usa'deki polislerin içinde para için her şeyi yapabilen*** karakterleri barındıran bir başka film daha.
    street kings, l.a. confidential ve şimdi de pride and glory. fakat filmlerin ortak noktası ise, bu suçlara dur diyen adamların aslında saf başlayıp sonradan akıllanması (keanu reeves, russell crowe, edward norton)

    filme gelecek olursa, uzun(130 dk) ve baız bölümleri gerçekten sıkıcı. adam öldürülme sahnelerini açık açık göstermemişler epey bi katliam söz konusu elbette ama karşınızda bir saw yok yani bunu bilin.

    --- spoiler ---

    filmin sonu gerçekten beni etkiledi, jimmy*e üzülmedim değil ama sonrasında(yaklaşık 10 saniye sonra) onun yaptıkları gelince, iyi oldu pezevenke dedim, gerçi adamın çoluğu çocuğu var linç edilerek öldürülmesi hoş olmadı. film'in sonuna doğru mutlu sonlar biter bu dedim ama pek de mutlu olmadı.

    --- spoiler ---

    sevgili ile izlenebilir : nötr (olabilir de olmayabilir de)
    sinemada izlenebilir : nötr (gerek yok)
    aile ortamında izlenir : koşullu evet (sansürlü altyazı)
    arkadaş ortamında izlenir : koşullu evet (geveze olmayan arkadaş ortamı)
    evde tek başına izlenebilir : evet
  • bu kadar sağlam bir kadro ile nasıl bu kadar adam bayılır'ın canlı kanıtı. jon voight,edward norton,colin farrell hiçbiri kurtaramıyor maalesef. ray tierney* ve jimmy eagan* arasındaki gerilim çok zayıf ifadelenmiş demiyeceğim. hiç yok.

    --- spoiler ---

    hiçbir polis öyle yüzünü kapatmadan market falan soymaya kalkmaz. bunun kamerası var, görgü tanığı var. var oğlu var.

    --- spoiler ---
  • film guzel oyuncu kadrosuyla az cok idare ediyor ama soundtrackleri icin aynisini soylemek haksizlik olur. kesinlikle cok basarili muzikler vardi. hele filmin son sahnesinde esas karakterler merdivenlerden cikarken calan bir sarki var ki cuk oturmus. sage francis tarafindan seslendirilen waterline muhakkak edinilmeli..
  • tamam filmin hikayesi bilindik bir konunun üzerine kurulmuştur ama bence bu filmi sıkıcı yapmamıştır ya da ben sadece edward norton'a odaklanmış da olabilirim.yüzündeki yara izi bile adamın karizmasını bozamamıştır,sakalı yakışmamış o ayrı..sonuç olarak bence edward norton için izlemeye değerdir.

    (bkz: hastasıyız)
  • atmosfer ve akis bakimindan mystic river'i animsatan, bu bakimdan yorumlar ile yargi olusturmasi zor film. gel gor ki kliselerden kurtulamamis olmasi nedeniyle sonunda "oeh" demeyi basartmistir.

    --- spoiler ---

    neden bu amerikan filmlerinde "niyeti iyi olduktan veya dersini alip akillandiktan sonra pislige bulasmis adam da kaderin cilvesi ve sansi ile temizlenmelidir, topluma tovbe etmenin gucu telkin edilmelidir" mantigi vardir diye derin derin dusundurur

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap