• gereksiz tartismalari gordukce uzuluyorum.

    1. bu turden bir talepte bulunabilmesi icin, sozlesmede guclu taraf olan isverenin, verdigi egitimi ve bu egitimin maliyetini belgelemesi gerekir.
    yani; ornek uzerinden konusmak gerekirse, ilgili calisan adayi veya calisan icin 40.000tl degerinde egitim harcamasi yaptigini ispat etmesi gerekir. ancak bu durumda tazminat talebi 'uzerinde gorusulebilir' bir talep haline gelir. (diyeceksiniz ki 'onun kilifini uydururlar', o zaman zaten calismayin oyle bir yerde, her seyi kilifina uydururlarsa gotunuzu satarlar ruhunuz duymaz)

    2. is mahkemeleri, bu turden sozlesme musveddelerine pacavra muamelesi yapar. cunku gercekci ve yasal degiller.

    3. bu tur sozlesmeler, sadece gozdagi verirler, baska da bir boka yarayamazlar. oraya isterse onyuzbinmilyonbaloncuk tazminat yazsin, bir anlami yok.

    gerisi fasa fiso.
  • hukuken geçerli lakin süre sınırsız dayatma etik değil. etik olması için bir tarih aralığı belirtmesi lazım. örneğin:

    "... yatırım yaptığımız çalışanlarımızın, firmamızdan ayrılmalarını müteakip 3 yıl boyunca hizmet verdiğimiz x sektöründe başka bir firmada çalışmaları halinde y tl tazminat bla bla.."

    bir kişiye yatırım yapıp, onu eğitip hem de onun sertifika almasına vesile olan firmanın bu çalışan üzerinde hakları olabilir, ama bunlar makul ve sınırlı olmalı. örnekte anlatmaya çalıştığım gibi.
  • bu tür sözleşmeleri bütün şirketler yapar. benim şu anda çalıştığım şirketten ayrılmam durumunda aynı sektörde çalışan başka bir şirkete geçebilmem için 1 sene geçmesi gerekiyor.

    hatta şu an iş değiştirmeye çalışıyorum geçmeye çalıştığım şirket dünyanın en büyük şirketlerinden biri ve neredeyse her sektörde iş yapıyor. eğer girebilirsem imzalayacağım sözleşmeye göre işten ayrılmam durumunda 1 yıl boyunca garsonluk dışında bir iş yapamayacağım gibi gözüküyor.
  • gereksiz özgüven ve şişirilmiş ego bazen insanı çekilmez hale getiriyor. bir konuda her şeyi bildiğini sanmak, insanı yerine göre küçük de düşürebiliyor.

    bazen ben de yapıyorum bunu, her şeyi bildiğimi falan sandığım konularda bir çuval boka döndürüveriyorlar daha çok bilenler.

    neden söyledim bunu?

    hazret, benim daha önce yazdıklarıma ithafen şöyle buyurmuş:
    "edit: sözleşmede güçlü olan taraf gibi hukukta duymadığım, kıçından uydurulmuş ifadeleri kullananların gereksiz bulduğu tartışma. burada sözleşmenin tarafları işveren ve işçidir. hukuken eşittirler, kendilerine göre hak ve yükümlülükleri vardır."

    şimdi bu "kıçımdan uydurduğum" ifadeye bir bakalım.

    6100 sayılı hukuk muhakemeleri kanunu, bünyesinde bir çok madde barındırıyor. bu maddelerin hepsine değinmeyeceğim. bakınız madde 22 şu şekilde:

    -------------------------------------------------
    madde 22- yetki sözleşmesine ilişkin olarak yapılan düzenlemede, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile diğer kişiler, yetki sözleşmesi yapmak açısından, birbirinden ayırt edilmiştir. tacirler veya kamu tüzel kişileri kendi aralarındaki hukukî ilişkilerde her ikisi de hukuken eşit konumda sayılabilirler. buna karşılık, tacirler veya kamu tüzel kişileri, diğer bir gerçek kişiye göre, daha güçlü konumda bulunmaktadırlar. daha zayıf konumda olan kimselerin daha güçlü olan tacir veya kamu tüzel kişilerine karşı, korunma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. özellikle iltihakî sözleşmelerle bu durum daha da belirginleşmektedir. tüketiciler, satıcı veya hizmet sunucu şirketlere karşı, hiçbir pazarlık şansı olmaksızın, sadece kendilerine uzatılan sözleşmeye imza atarak, şirket veya kamu tüzel kişisi tarafından konulan şartları, bu arada, yetki şartını da kabul etmek zorunda kalmaktadırlar. o nedenle, örneğin alman hukukunda, yetki sözleşmesinin her durumda yapılması kabul edilmemektedir. yetki sözleşmesi yapılabilen alanlar oldukça sınırlandırılmış bulunmaktadır.
    tacirlerle kamu tüzel kişilerinin kendi aralarında, yapmış oldukları işlemlerde, belirtildiği gibi, daha zayıf konumda olan bir taraf yoktur. kural olarak her iki tarafı da eşit kabul etmek mümkündür. bu kimseler, kanunda belirtilen şartlara uygun olmak kaydı ile, aralarında yetki sözleşmesi yapabileceklerdir. taraflar ayrıca, yapmış oldukları yetki sözleşmesi ile, yetkili kıldıkları bir veya birden fazla mahkemenin yetkisinin, münhasır yetki olup olmadığını da kararlaştırabileceklerdir. buna göre, tacirlerin ve kamu tüzel kişilerinin, hukukumuzda tartışmalı olan, münhasır yetki sözleşmesini de yapabilecekleri kabul edilmiştir. taraflar, yetki sözleşmesinde, aksini kararlaştırmadıkça, dava sadece sözleşmeyle belirlenen mahkemede veya mahkemelerde açılabilecektir. bu durumda, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, yapılan yetki sözleşmesi, münhasır yetki sözleşmesi şeklinde olacaktır. taraflar, yetkili kıldıkları mahkemenin yanında, kanunen yetkili kılınan genel veya özel yetkili mahkemelerin de yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa, yani yetki sözleşmesinin münhasır olmayan yetki sözleşmesi şeklinde olmasını istiyorlarsa, bu durumun yetki sözleşmesinde ayrıca belirtilmesi gerekecektir.
    tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişiler, özellikle, tacir olmayan gerçek kişi tüketiciler, tacirler veya kamu tüzel kişilerine karşı hukuken daha zayıf durumdadır. o nedenle, bu kimselerin, daha güçlü olanlara karşı korunmaları gereklidir. bu amaçla, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile bu nitelikte olmayan kimseler arasındaki yetki sözleşmesine, örneğin bir gerçek kişi tüketici ile bir tacirin, yetki sözleşmesi yapmalarına engel olunmak istenmiştir. buna göre, tacirler veya kamu tüzel kişileri ile bu nitelikte olmayan kimseler yetki sözleşmesi yapamayacaklardır. ayrıca bu kapsamda belirtmek gerekir ki, tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kimselerin, kendi aralarında yetki sözleşmesi yapmaları da kabul edilmemiştir.
    -------------------------------------------------

    boyumuzdan büyük laflar etmeden önce düşünmek gerekir. sizin mahalledeki hukuka göre "zayıf" veya "güçlü" ifadeleri havada kalıyor olabilir ancak bu örnekten de görüldüğü üzere; tabi olduğumuz hukuk sistemi, zayıf ve güçlü tarafların varlığını, sözleşmeye dayalı süreçlerde zayıf olan tarafın gözetilmesine dair gerekliliği vurguluyor.

    bakın tekrar okuyalım: "tacirler veya kamu tüzel kişileri dışındaki diğer kişiler, özellikle, tacir olmayan gerçek kişi tüketiciler, tacirler veya kamu tüzel kişilerine karşı hukuken daha zayıf durumdadır. o nedenle, bu kimselerin, daha güçlü olanlara karşı korunmaları gereklidir".

    neyse efendim, ben "hukuken zayıf ve güçlü diye kavramlar vardır" iddiasında bulunmadım, hukukçu da değilim, ancak hukuk hususunda her boku bildiğini iddia edecek densizlerden de değilim.

    herkesin görmesi ve ibret olması için de bunları yazayım dedim.

    "cehalet ne güzel lan, her şeyi biliyosun"...
  • kölelik sözleşmesi diyince insanın aklında cidden öyle bir şey beliriyor ama örneği verilen sözleşme öyle bir şeye benzemiyor.
    madencilik için özel eğitimler şart mı bilmiyorum ama şartmış gibi görünüyor. standart isg eğitimi için kimse sizin üzerinizde hak iddia edemez zaten..
    yanı işveren diyor ki, ben sana yatırım yapacağım ve bu yatırım bilmem ne işletmelerinde çalışma yeter koşulunu sağlayacak ammmaaaa sen bu yatırım yapıldıktan sonra benim iznim, onayım olmadan buralarda başka firmalarda çalışamayacaksın. sadece ana işletmede kadrolu çalışabilirsin ya da alakasız bir iş bulmalısın.. yoksa benim zararımı tazmin etmelisin.
    ben burada kölelik ile alakalı bir şey görmedim. şahsi fikrim (avukat arkadaşlar daha iyi bilir tabi) oraya "x yıl boyunca " çalışılamaz diye eklenebilir. ıki tarafın da haklarının korunması için...
    o kölelik bu kölelik değil...
  • bunu bile sorgusuz sualsiz haklı bulan ne kötü insanlar var şu sözlükte. kapitalizmin köpeği olmuş, dili dışarıda patronu için havlayan enikler.

    her şirkette varmış, özel sektör böyleymiş.

    görülüyor ki eğitimlisi eğitimsizinden daha çomar.

    bokunuzda boğulun diyen adam görülüyor ki çok haklı.
  • (bkz: non compete)
  • askeri liseden ayrılanların ödediği tazmibat gibi bir şey.

    orada da devlet yıllarca bedava bakıyor, eğitiyor vs ve sonucunda asker adayı askeriyeyi bırakıp finansçı falan oluyor. devlet de yaptığı masrafın parasını geri alıyor.
  • yok sürekli eleman aramak zorunda kalıyorlarmış da kalıcı sözleşme yapıyorlarmış da bıt bıt bıt.

    kardeşim kapitalizmin dibinde yaşıyorsunuz zaten, serbest ekonomi değil mi bu?

    eğitim ayında maaşı asgari ücret yaparsın, dersin ki adama işi öğrenirsen maaşın 2 katına çıkacak. baktın eleman işi öğrendi 2 katı maaş aldığı için kalır zaten. baktın öğrenmedi sen yol verirsin zaten. sen hem eğitim ayında açlık sınırının altında maaş verip, hem işi öğrendikten sonra o parayı veriyorsan adam çeker gider tabi rakip firmaya. yok işi öğrettik ama adam başka firmaya kaçtı. ee kaçırma. demek ki karşı firma daha çok veriyormuş.

    eğer beğenmiyorsanız sosyal devlet düzenine geçelim firavunlar, bu kadar ağlamayın.
  • modern kölelik falan değildir. işveren verdiği eğitimin karşılığı olarak benim alanımda başka bir firmada çalışamazsın demiş. bu durum hukuğa uygundur ancak eğer sınır belirlenmeden başka hiçbir firmada çalışamaz denseydi o zaman sözleşme hükümsüz olacaktı.

    bir zamanlar çalıştığım firmada işe girerken sözleşme ve senet imzalamıştım (bkz: gençlik) (bkz: cahillik). senetin miktarı yaklaşık 80bin tl idi. sözleşmede sınır belirtmeden bu konuyla ilgili başka firmada çalışamaz maddesi ve birkaç farklı maddeler dolayısıyla sözleşme otomatik olarak hükümsüz oldu ve ordan ayrılıp kendi şirketimi kurdum. daha sonrasında avukatlar tutulup tarafıma tebligatlar falan yapılsa da bir cacık yapamadılar. hatta diğer hukuksuz durumlar neticesinde senetimi de geri aldım.
    bu sebeptendir ki benim kölelik sözleşmesi limitim biraz yukarıda olabilir. *
hesabın var mı? giriş yap