• “avantaj, kar veya başarı elde etmek için yapılan mücadele
  • rekabet, birine üstün gelme isteği, insanın doğasında var olan bir içgüdü ve erkeklerde çok daha belirgin. tarih boyunca baskın cinsiyet olan erkeğin bu rekabet içgüdüsü, kurduğu hakim siyasi/sosyoekonomik sistem olan kapitalizmde de kendini gösteriyor. gelgelelim rekabet ilerlemeyi/gelişimi teşvik edici gücü olsa da aslında çok fazla zarar verme potansiyeli barındırıyor. bu yüzden sosyal ilişkilerde de tamamen serbest bırakılması mümkün değil. dolayısıyla bastırılan diğer içgüdüler gibi bilinç düzeyiyle arasında zıtlık ilişkisi var. yani bir erkek arkadaş grubu arasında rekabet yer yer kendini gösterebilir; örneğin bir halı saha maçında kim daha çok gol atacak tartışması yaşanabilir ancak insanların bilinç düzeyi yükseldikçe yani insanlar kendi içgüdülerinin farkında olup bunların zarar verici etkilerini önlemeyi istediği ölçüde rekabete olan arzuları da azalacaktır. arkadaşının mutluluğuyla mutlu olamayan, arkadaş olarak gördüğü bir başka erkekten daha yüksek maaş almak, daha güzel sevgili yapmak isteyen erkek, bu isteğinin kuvveti derecesinde ilkel ve bilinçsizdir, dolayısıyla üstünlük kurmak adına çevresine zarar verme kapasitesi daha yüksektir.
  • aman sen de, hâlâ sosyalizm mi?

    sovyetler yıkıldığından beri, post-modern söylemin tezlerinden birisi, “sosyalizmin insan bünyesine uygun olmadığıdır”. neden? insan her zaman daha çoğunu ister, rekabet ve saldırmak onun doğasındadır, ortak yaşamasını da kendince beceremez. o yüzden şu an içinde bulunduğumuz sistem en iyisi, zaten diğer sistemler de bunun mümkün olmayacağını gösterdi.

    bu egemen anlayış, üretim araçlarına emekçilerin sahip olamayacağını kendince bir algı operasyonuyla ikna etmeye çalışıyor. bunda da altını çizdiği kelime, rekabet. fakat bu tamamen bir safsata. kapitalizmdeki rekabet, savaş, yok-et ve yeniden üret. ve burada asıl hizmet ettiği yer, sermayenin veya egemen sınıfın kendisini yenileyebilmesi.

    peki aslında beklediğimiz rekabet nasıl olmalı?

    rekabetin geniş ve kitlesel olarak uygulanması, yani örgütlenmesi, lenin’in dediği gibi halkın kendi yeteneklerini fark edip geliştirebileceği ve emeğini özgürce sergileyebileceği bir sistemde var olabilir, ancak kapitalizm gibi bir sistemde asla değil. içinde bulunduğumuz toplum kapitalizmden bu sayede sıyrılabilir.

    lenin aslında rekabetin örgütlenmesi derken, sadece işçilerin bağımsız girişkenliklerini geliştirmekten bahsetmiyordu. aslında bu toplumun her alanına yayılmış bir yarış, bir mücadele haline getirilmesinden bahsediyordu. sovyet rusya’da satrancın gelişmesi, bu rekabet alanlarından ortaya çıkan diğer bir sonuçtu aslında.

    satranca hızlıca geldim çünkü günümüzdeki hesaplanabilir ve ezbere dayalı mekanik satrançtan farklı olarak, bir kültürün, hayata dair bir kavrayışının sonucu olan bir oyundur satranç. bunun için özgürce rekabet edebilen oyuncular ve bu yönde bir toplumsal eğitim gereklidir. ne yazık ki, her seçimden önce kafalarımıza atılan satranç tahtaları bunu sağlamaz.

    ne yapmalı?

    bunun cevabı, bir günle sınırlı olan seçimler değildir, bunu günümüzdeki yakıcılığından dolayı vurgulamak isterim. evde, işyerlerinde, sokakta hayata dair her noktada mücadele edebilmek, işçi-emekçi politikalar üretebilmek için örgütlenebilmekten geçiyor. unutmayalım, biz birer parçasıyız bu sistemin ve onu değiştiren de biz olacağız.
  • "herhangi bir öneme sahip işi almak için girilen rekabette erkekler kendine güvenme ve iddialı olma açısından daha üstündür. kendilerini hormonları yüzünden sürekli zayıf düştükleri bir iktidar çekişmesinde tüketmektense, tabi kılındıkları bir konumu kabul etmek kadınlar için akılcıdır. işte bu yüzden, yuva yapmayı kadınlara, iş dünyasının rekabetçi uğraşını erkeklere tahsis eden toplumsal düzenlemelerimiz var."
    (connell, "toplumsal cinsiyet ve iktidar")
  • annem ben çocukken gençken falan, ne zaman başkalarından farklı olsam da kendi yolumu savunsam "tek atın yarışı olmaz" diyerek beni ketlemeye çalışırdı. en tiksindiğim söz kalıbı oldu bu.

    şimdi yetişkin oldum. hep yalnız ata oynuyorum. hesap bilmemekten değil, rekabetten tiksiniyorum.
  • asla rekabet etmeyin.
    her rekabet insanın saygınlığına zarar verir. rakiplerimiz bizi gölgede bırakmak için fırsat kollar. çok az kişi onurlu bir savaşın hakkını verebilir. rekabet nezaketin gizleyebildiği kusurları açığa çıkarır. birçok insan rakibi yokken iyi bir şöhrete sahiptir. çatışmanın sıcaklığı unutulmuş skandallara yeniden can verir ve uzun zaman önce gömülmüş iskeletleri gün yüzüne çıkarır. rekabet küçümsemeyle başlar ve gereksinim duyduğu yerde değil, bulabildiği her yerde destek arar. kötülemenin silahları amaçlarına ulaşmak için yetersiz kaldığında (ki genelde öyle olur) rakiplerimiz intikam peşine düşerek, bu silahları geçmişteki unutulmuş sıkıntılarımızın üzerindeki tozu silkmek için kullanırlar. iyi niyetli insanlar her zaman huzur içindedir. iyi şöhret ve iyi itibar sahibi insanlar da her zaman iyi niyetlidir.

    baltasar gracian
  • birden fazla varlığın ortak belirlediği hedefe ulaşmak için birbirleriyle verdikleri mücadele denilebilir sanırım. doğada gelişimin, ilerlemenin temel motivasyonlarından birisi bence. konu ne olursa olsun rakibin yoksa, rakibin olma ihtimali yoksa rehavete kapılırsın, gelişmen durmasa bile yaşavalar

    kendi adıma da diyebilirim gerek iş hayatı, gerek özel hayatta ilerlememin, ilerlemek istememin en temel motivasyonu rekabetti. insandan alıp götürdükleri de var, insana kattıkları da.

    rekabeti kazanmanın zevkini karşılaştırabileceğimiz bir duygu var mı emin değilim, aklıma gelmiyor. kaybetmek için de şunu diyebilirim, benim gibi "kaybetmeyi hazmedecek olgunluğa erişemeyen" kişilerdenseniz günün sonunda birikmiş öfkenizle başbaşa kalabilirsiniz. ya da yine benim gibi "zafere giden her yol mübahtır" zihniyetindeyseniz gün sonunda yozlaşmış kendinizle başbaşa kalırsınız.

    ama her ne olursa olsun kazansanız da kaybetseniz de rekabete konu olan alanda ilerlemiş olacaksınız, kendinizi geliştirmiş olacaksınız.
  • ya bunun kişinin maksimum başarısı adına optimal bir noktası olmalı gibi geliyor. rekabet hissi sıfır ise ve kişi sadece kendisini kendi içindeki ölçütleriyle değerlendiriyorsa çevresinden edineceği gerekli bilgiyi kaçırabilir ve çok geride kalabilir. çok büyükse de diğerlerinin ne yaptığını izlemekten fazla strese girip kendi işine odaklanamayabilir. e o halde napacağuk? ben de bilmiyorum.
  • para dağıtan yerli/yabancı yatırımcıları arkasına alan balon firmalar içerisinde çalışan kravatlı papyonlu çalışan insanların sevmedikleri.

    hırsları ile aynı seviyede tutmayı yaşamasını başarmış insanların vazgeçilmezi.
hesabın var mı? giriş yap