• millet olarak kendi kendimize yetebiliyor olmamız adına yapılan her çalışma birer kurtuluş mücadelesidir. bu mücadeleye dahleden her kimse katıksız vatan hainidir.

    bu herifi neyle cezalandırırlarsa cezalandırsınlar onca çalışma, onca emek, onca ilerleme, zaman, para asla geri gelmeyecektir. verilebilecek en ağır cezayla yargılanması tek dileğimdir.
  • rektörün işi gücü yok kepçenin yanında duruyor. nasıl bir liyakatsizliktir bu. çünkü ucunda mutlaka bir rant vardır.

    bir üniversite rektörü araştırma yapılan bilim merkezi için değil de ranta açılacak bir tesis için mücadele ediyor. yazıklar olsun. içine sıçtınız ülkenin.
  • bu tipleri profesör yapan sistemi mi eleştirirsin, rektör yapan sistemi mi? adam seçilmemiş atanmış zaten. son seçimlerde 3. olduğu halde rektör yapılmış. sonrada karısını işe almış.
    allah sizin belanızı versin. düşün yakamızdan allahın cezaları.

    oo hanımcılık. alırım bir dal
  • bilime verilen değerin ortaya koyan videodur. oradan geçicek kanalizasyon boruları kadar değeri yoktur, o binbir cabayla üretilen tohumların.
  • tüm sorumlularının acılar içinde gebermesini dilediğim; bilime, doğaya, vatana düşman olanların yaptığı alçakça bir eylem.
    (bkz: olmayan vicdanınızı sikeyim)
  • ayıptır. günahtır. gecenlerde rektörlerin akademik dünyaya katkıları ve atıf sayıları ile ilgili bir haber vardı. acaba bununki nasıldı?
  • tamamen tayyipi seçimiyle göreve gelmiştir ve paünün anasını ağlatmıştır.

    göreve gelen neredeyse tüm müdür daire başkanı fakülte yüksekokul sekreterleri imamhatip kökenlidir ve de birçoğu rektörün eski dostudur.

    liyakat sıfırdır, mevzuatı bilmeyen okul müdürlerini alıp daire başkanı yapmasıyla olduğu kadar karısını iki defa paüye almasıyla da ünlüdür. birçok adamını ve en son da şoförünü sınavsız şube müdürü yapmıştır.

    şu andaki birçok rektör gibi o da yobaz odtübirder üyesidir. şu ana kadar kaç defa liyakatsiz atama yaptığını, kaç defa okulda darp olayına karıştığını basit bir google aramasıyla bulabilirsiniz. yök başkanı bile illallah dedi ama bakıyorsun hala görevde. networkün sağlam olacak, onun da nereden olacağı belli nurculardan, yazıcılar mı diyorlar topbaş grubu mu diyorlar bak onlara dikkat. saygılarımla.
  • uzerinden kepçe ile gecilmesi gereken "rektör" dur.
  • canavarlarin dügününden haberi olmayan rektörün, belki de ülkenin gelecegiyle oynadigi hareketi.bir intihar girisimi.

    bu cümle belki abartili gelebilir ama bu entry'yi okuduktan sonra nedenini anlayacaksiniz. baslamadan cayinizi/kahvenizi alin cünkü uzun bir entry olacak.

    alman kimya kurulusu bayer ile amerikali tohum firmasi monsantonun uzun zamandir planlanan füzyonu gerceklesti. bu füzyon pek cok uzman tarafindan kontrol edilemez bir dev anasi olarak tanimlandi. bu tanimlamanin nedeni ise, bu füzyon ile birlikte dünya üzerindeki üc firmanin insanligin beslenmesine isterlerse ambargo koyabilecekleri.

    "eger amerikali monsanto firmasi, nami kadar kötü olsaydi bu kurulusu satin almayi hic düsünmezdik" demisti bayerin yönetim kurulu baskani werner baumann. elbettte bu füzyon gerceklesmeden uzman görüsleri alindi, testler yapildi ve bu arastirmalar/testler gayet de yönetim kurulu baskaninin sözlerini dogruladi: monsanto en yüksek standartlarda yönetilen mükemmel bir firma! -mi acaba?**

    hatta daha bile fazlasi: 2016 eylülünde bayer firmasi amerikali pestisid ve tohum üreticisi monsanto ilesatin alim konusunda anlasti. tabii ki o zamanlar federal ticaret komisyonunun izni gerekiyordu ve bu izin sonradan onaylandi. bu satin alim rekor bir ücretle gerceklesti. oturdugunuz yerde koltuklariniza tutunduysaniz söylüyorum: 62,5 milyar amerikan dolari!!!

    akabinde werner baumann-yani bayer yönetim kurulu baskani- bu zaman icinde monsanto firmasinin kendini daha da gelistirdigini ve seffaflastigini acikladi. monsanto firmasini yaratici/yeniliklere acik bir firma oldugunu, gün be gün daha cok insanin bu gercegi kavradigini acikladi. monsanto icin söylenen "kötülügün vucüt bulmus hali" tanimlamasini haksiz buldugunu söyledi.

    tabii ki artan dünya populasyonun ve onlarin ihtiyac duydugu gida maddesinin karsilanmasinin gerekliligi, monsanto firmasini savunurken bayer firmasinin hakli gerekcesiydi. aclikla mücadelede, afrikanin tarimsal aktivitesini iyilestirmede, dünyadaki ciftcileri desteklemede hibrit tohumlarin vaad ettikleri cok sey var. üstelik baumann'in aciklamalarindan sonra insanlarda olusan fikir muhtemelen bayer firmasinin monsantoyu degil de unicef'i satin aldigi yönünde. oysa monsanto yillardir agresif ve zaman zaman etik olmayan calisma metodlari ile, gdo'lu ürünleri ile, ve cok tartismali pestisidi glifosat ile dünya capinda elestirilere maruz kalan bir firma. ayrica monsantonun glifosatin sagliga zararli oldugu bilgilerini ört bas ettigini ve medyayi susturdugunu unutmayalim. hatta bunlari yaparken bilimsel calismalari dahi manipule ettikleri ortaya cikti.

    amerikada pek cok insan monsanto firmasini yakalandiklari kanser hastaliginin sebebi olarak dava ettiler. kanser olmalarinin sebebini de kullandiklari glifosata bagladilar. monsanto bu baglantiyi elbette reddetti. amerikali ciftciler tazminat davalari actilar. kanser olduklari yetmezmis gibi, kaybettikleri hasatlarinin sorumlusu olarak da monsanto firmasinin yeni ürünü glifosati gösterdiler. monsanto sucu ciftcilere atti. zararlarin, ciftcilerden kaynaklanan kullanim hatasinin bir sonucu oldugunu acikladi.

    amerika birlesik devletlerinde bu gelismeler yasanirken, brezilyada soya yetistiren ciftciler toplu halde monsantoya dava actilar. davalarinin gerekcesi, monsantodan satin aldiklari tohumlarin, söz verildigi sekilde "calismadigi" idi. avrupa parlamentosunda ise monsanto lobicileri durusmaya gelmedikleri icin ban yediler.

    bu konunun basinda bahsettigim bayer monsanto megafüzyonunun dünya icin anlami tam olarak ne biliyor musunuz? "dünyanin beslenme gereksinimini kimlerin eline teslim ettigimiz". dahasi bu sorumlulugu kimlerin eline biraktigimiz.

    ne ekilecegine kimin karar verdigini bir düsünsenize? ve kim tarafindan? kac fiyata alici bulacagini?

    simdi tekrar amerika birlesik devletlerine, ülkenin tahil kemerinin bir bölümü olan arkansas eyaletine dönelim. hic gitmedim ama okuduklarim kadariyla gayet sakin, huzur dolu bir ciftciler yöresi oldugu kanisina vardim. bu sakin ve huzurlu yeri, gectigimiz yillarda monsanto kendi icin bir güres alanina dönüstürdü. tarimin gelecegi icin savasilan bir güres alani. ciftci, ciftciyle savasir hale geldi arkansasta. komsular birbirine düsman oldu. durduk yere degil elbette...

    el país gazetesinde okudugum bir röportajda adi gecen bir aileden bahsetmek istiyorum: wallace ailesinin ciftligi, country road 451'in kenarindaymis, ucsuz bucaksiz tarlalarin ortasinda bir yer olarak tanimlamislar. ailenin annesi ile yapilan röportahda anne sunlari söylemis:
    "cok üzücü bir durum. 100 yildan fazladir ciftcilik yapan bir aileyiz, esim mike ve oglum bradley ile biz de bu gelenegi sürdürüyorduk. ama esimi kaybettik, cünkü diger tarlanin sahibi ile cikan tartismada vurularak öldürüldü. tartismanin sebebi ise monsanto idi."

    facialar bazen biz fark etmeden baslarlar. wallace ailesi icin de öyle olmus. yöredeki ciftciler soya fasülyesi, yer fistigi ve zaman zaman da pamuk ekerlermis. yillarca monsantonun ürünlerini de kullanmislar. kullandiklari ürünlerin icinde glifosat isimli pestisitin de icinde bulundugu bir karisimi olan "roundup" ve buna uygun olan tohum. genetigi öyle bir degisime ugramis tohum ki, bu pestisid karisimindan zarar görmeden büyüyor, ürün veriyor. vay canina.

    yalniz monsantonun bu is icin elbette bir sarti vardi: ciftciler monsanto'nun genetigi degistirilmis tohumlarini ektikleri zaman, aldiklari ürünlerdeki tohumlari bir sonraki yil ekim yapmak icin kullanmayacaklari sarti. ciftcilerin bunu taahhüt etmeleri gerekiyor, bunun icn anlasma imzalamalari gerekiyordu. oysa ki ciftciler bunu hep yaparlar degil mi? gayet de normal bir eylem.

    monsantonun bunu istemesinin altinda yatan neden ne idi biliyor musunuz? burasini büyük harflerle ve koyu renklerle yaziyorum:
    genetigini degistirdigi tohumun, artik monsantonun kendi mali olmasiydi. monsantodan izin almadan, aldigi üründen elde ettigi tohum ile yeniden ekim yapan ciftciler monsanto tarafindan dava edildiler. lisans ücretini ödeyenler ise bu davadan yirttilar elbette.

    ciftciler ilk basta bu teknikten cok memnundular. glifosat ucuz, etkili ve hatta mucizevi bir kokteyldi. ilk basta her sey yolundaydi: istenmeyen otlar yok ediliyor, hasat bol bereketli oluyordu. gübre, glifosat ve dayanikli tohumlar sag olsunlar koca koca monokültürler olustu. bugün amerikada neredeyse tüm misir ve soya ürünleri gdolu. monsanto diger büyük iki rakibi ile amerikadaki pazarin %80'ini kontrol ediyor.

    monsantonun gerceklestirdigi bu is modeli bir kac yil öncesine kadar rakipsizdi, taa ki glifosat bir kac yil önce basarisiz olana kadar. cok korkulan bir yabani ot olan kazayagi bu pestiside karsi direnc gelistirdi ve resmen galeyana geldi. önü alinamaz sekilde büyüdü, yayildi. ben bu yaziyi yazarken amerikada süper direncli yaban otlarindan muzdarip tarimsal alanin yüzölcümü 34 milyon hektar sayin seyirciler.

    elbette monsanto gdolu tohumlari ve pestisitleri ile milyarlik isler yapmak isteyen monsanto, sorunu cözmek istedi. bu cözüm asamasinda da eski ve cok tartisilan bir dosttan* yardim istedi: dicamba. bu zehir tüm sorunlari cözmeliydi ve monsanto parasina para katmaliydi. lakin isler daha da kötüye gitti. bunu belki baska bir yazida anlatirim. olan ciftcilere oldu, ürünlerini kaybettiler, birbirlerini sucladilar hatta öldürdüler, borclandilar, evlerini kaybettiler. tohumun genetigi ve topragin dengesiyle oynayan monsanto afedersiniz tüy dikti resmen.

    ama bizim esas konumuz tohumlar idi. simdi bayerin monsantoyu satin almasiyla bu firma dünya üzerindeki en büyük agrokimyasalsirket oldu. ee bunun yerli tohumla ne ilgisi var diyebilirsiniz. anlatayim. bayer su an mevcut piyasanin %30'unu kontrol ediyor. neyin %30'u biliyor musunuz? dünya üzerideki tohum piyasasinin %30'unu. senin ciftcinin satin aldigi tohumlar da bunlar. yetmezmis gibi pestisit pazarindaki payi da %25. evet, bu pestisitler de senin ciftcinin satin aldigi pestisitler. üstelik bu bayer dünya üzerindeki patentlerin %25'ini de elinde bulunduruyor.

    sorun sadece bayer+monsanto ikilisinde olsaydi belki problemimiz cok büyük olmazdi ama 2017 yilinin nisan ayinda isvicreli tohum devi syngenta, chemchina tarafindan yutuldu. namussuz cinliler burada da basimiza bela olma niyetindeler, corona virus yetmiyormus gibi. neyse biz konumuza dönelim. bu da yetmezmis gibi ayni yilin eylül ayinda amerikali agrokimya firmasi dow ve dupont birlesti.

    bunun insanlar icin anlamini size söyleyeyim. bu üc firma dünya üzerindeki tohumlarin %61'inin sahibi. tarimsal ürünleri de göz önüne alirsak sahip olduklari pazar %71. bu google gibi, amazon gibi, apple gibi bir marketi domine etmek anlamina geliyor. aradaki tek fark ve hatta tek büyük sorun, bu marketteki konunun yiyecek olmasi. evet mesele yiyecek maddeleri. evet, bu firmalar isterse bizi ve dahi bütün dünyayi ac birakabilirler.

    zaten cevreciler ve doga koruma vakiflari endüstriyel tarimin monokültür problemine, iklim zararina ya da yikimina mi diyeyim bilemedim, sagliga zararlarina ve hatta tür kaybina yol actigi konusunda uyariyor. ürününü isterse satmayi gectim, sattigi ürünün de ne bir seye ne birine faydasi var.

    yani bir insan yerli tohum diyorsa, yerli pestisit diyorsa, bunun icin ugrasiyorsa hem insanini hem dogasini düsünüyordur. insan bu merkezi hobi olarak acmaz, isletmez, emek vermez. bizim ülkemizde de bazi insanlar bu felaketlerden habersiz, yerli tohum merkezlerini yerle bir ediyorlar. cehalet ne güzel ya, ben de istiyorum.
  • bilim adamlarımızın hepsi kaçana kadar rahat etmeyecekler herhalde . yazıklar olsun .
hesabın var mı? giriş yap