• efendim ben musiki dinleyemeden uyuyamayan bir insanım. her gece kulaklığımı takarım, uyku playlistimi açarım gözlerimi kapatırım. uyku playlisti dediysem öyle uyusunda büyüsün ninni falan değil, çatır çatır gnr, def leppard falan.

    neyse, doğal olarak bu güzide musikileri dinlerken hep kafamda rock star olduğumu canlandırırım. 50 bin kişiye konserler, etrafımda 40 tane hatun limuzine doğru gidiyoruz. o sırada insanlar imza almaya çalışıyorlar benden. mtv'de falan çıkıyorum inanılmaz gitar soloları, hayvani çığlıklar falan. sonra uyuyorum bir şekilde. sabah da kalkıp yarak gibi hayatıma devam ediyorum.

    tek anormal ben miyim lan diye sordum etrafıma neredeyse herkes "aaaabi ben de yaaaaa" dedi. demek ki herkes nikki sixx, tommy lee, axl rose falan olmak istiyor.

    amına koyim her gece buna kafa yoracağımıza kuantum falan düşünseydik belki şu an mars'tan yazıyordum bunu ?
  • filmin sonlarında mark whalberg'ün sahneye çıkardığı genç, alter bridge'in canavar solisti myles kennedy'dir.
  • tek cümleyle özetleyecek olursak -ki sanırım cümle bile olmıcak ama- soundtrack>film.

    sonunu grunge'a ve bittabii depresyon hırkasına(kurt cobain hırkası da olabilir, gerçi chris'in üzerindeki süveter miydi? bak hatırlayamadım) bağlamalarıyla kalbimi x3 kazanmış film, über tatlı almost famous, across the universe gibi dönüp dönüp izlenen filmler listeme tepeden girmiştir.
  • sırf literatüre kazandırdığı şarkılar için bile izlenmesi gereken bir film.

    müzik fikrinin ön plana çıktığı filmleri seviyorsanız, across the universe, the tenacious d in the pick of destiny, almost famous izlerken keyif aldıysanız, yüksek ihtimalle bu filmi de seveceksiniz.

    --- spoiler ---

    her şeyden önce ismini bir türlü telaffuz edemediğim mark wahlberg bu film için biçilmiş kaftanmış. bunun yanında filmde gerçeklikten uzak, görmeden inanmayacağım tek nokta, daha rock star olmayı başaramamış bir herifin öyle güzel bir kız arkadaşı olması. yok öyle bir şey, olmamalı. haksızlık ulan! jennifer aniston resmen iç çektiriyor, hüzünlendiriyor. güzellik dozajı oynadığı rol için fazla kaçmış. döverim de severim de!

    hangi dönemde hangi grubu incelediği çekiştirdiği konusunda bir çok şey yazılmış, çizilmiş. pek ilgimi çekmiyor açıkçası. zira gerek akışı, gerek araya serpiştirilen müzikleri, hatta ve hatta klişe sonuyla bile gayet ilgi çekici. sinirimi bozan tek şey ise cast sırasındaki kamera arkası görüntülerdi. mark sen gidip öyle bir performans sergile sonra o cümleleri söyle. tokatlamak istedim resmen. umuyorum ki adamım timothy spall benim yerime yapmıştır o işi. burada da gayet şeker bir rolü var, yine aksanı ve oyunculuğu ile renk katıyor.

    --- spoiler ---

    rock müziği seven kişilerin kesinlikle kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. film bittiğinde, özellikle konser sahnelerini tekrar tekrar izletme ihtimali var. en azından bana öyle oldu.
  • konusunu judas priest - tim owens'tan alsa da birebir bu hikayeyi anlatmayan bir film. metal müzik klişelerinden bazılarını barındıran bir grubun (vokalistinin) hikayesi. hani filmdeki steel dragon'ın müzik piyasasındaki karşılığını bulmaya çalışıyorum, bulamıyorum. mötley crüe, poison falan desek o kadar glam değiller. judas priest, black sabbath desek, grup üyelerinin müzisyenlikten uzaklaşıp bu kadar sex, drugs, rock 'n' roll içinde kaybolduğunu sanmıyorum.

    metal müziğinin - bana göre - en büyük problemi olan "muhafazakarlık" durumuna bir dokundurup geçmiş, ama filmdeki şarkıcı-grup çatışmasının temelinde bu var. tabii "maskarayı çekiyor, sınırsız seks var, ne muhafazakarlığı" demeyin hemen. müzik konusunda muhafazakarlık. heavy metal müzik dinleyicisi de, müzisyeni de belli kalıpları kırmak istemiyor. misal - yine bana göre - iced earth'ün şarkıları hep birbirine benzer gelir. ya da megadeth yıllardır aynı müziği yapar durur. filme göre "neden değişim yok?" sorusunun cevabı şu: "e, dinleyici öyle istiyor". lakin bunun doğruluğu tartışılır. dizi sektöründe de böyle dandik dizilerin cirit atmasına da "e, izleyici öyle istiyor" diyorlar. biraz cesur olup, seyirciyi zorlayacak bir yapım yarat. eğer dizi piyasasında leyla ile mecnun gibi bir yapım yaparsan, bunu izleyen ve seven adamın yalan dünya izlemesi zor olur. keza, behzat ç. ve arka sokaklar için de bu geçerli. erdal bakkal'ın zamanında dediği gibi "kalitesiz ürün satacağıma dükkanı kaparım daha iyi".

    tabii steel dragon grubu dükkanı kapatamaz. filmde değinilmese de gelirleri çok iyi olsa gerek. dünyasal hazlar da cabası. müzikal olarak birbirinin aynısı şarkılar yazıp, gelişmeye çabalamıyorlar. tabii sonra insanlar artık aynı şeylerden sıkılıyor ve 90'larda yaşanan metalin düşüşü ortaya çıkıyor. çok baba gruplar geçmişlerine dayanarak ayakta kalıyorlar, bazıları (metallica gibi) radikal değişimlere gidip ayakta kalıyor ya da metal kalıplarını yıkıp daha progresif, farklılıklara açık müzik türleri ortaya çıkıyor (nevermore, death, nine inch nails)

    seyirci henüz sıkılmamışken mutlu, grup da halinden mutlu. olan yeni heyecanlar arayan genç müzisyenlere oluyor. ya kendin olamayıp, taklitçi oluyorsun. ya da gemiyi terkediyorsun. iron maiden'ın en kral yıllarında bruce dickinson bir türlü istediği müziği grubun içine sokamayınca gemiyi terkedenlerden olmuştu mesela. solo albümleriyle asla maiden'ın satış rakamlarına ulaşamadı ama bence dinlenmesi hoş, o dönemki maiden yapıtlarından zaman zaman iyi şarkılar yarattı.

    toparlayacak olursak, iyi bakıldığında (yılmaz özdil paylaşanların anlayana... dediği gibi) metalin 90'lardaki düşüşünü anlayabiliyoruz. yoksa filmin metal kötüdür mesajı vermeye çalıştığı yok. yeniliklere açık olmazsan, seneler boyunca aynı şeyi tıngırdatırsan ölmeye mahkumsun mesajını veriyor. haksız da değil, örnekleri de bol. müzisyenler yol alır, imaj mahkumları yolda kalır. (diyor) nasıl bir rock star olmayı seçeceksin; konser salonunu on binlerce kişinin doldurduğu, sonunda en güzel kızlarla birlikte olacağın bir müzik kariyeri mi istersin? yoksa küçük bir barda seni dinlemeye gelenlere kendi şarkılarını mı söyleyeceksin? genel anlamda iyi-kötü yok, finansal açıdan biri, müzisyen olarak diğeri seçilir.

    jennifer aniston da filmde çok güzel be.
  • film, bir judas priest tribute grubunda vokal olan ve rob halford judas priest’ten ayrıldığı zaman onun yerine judas priest’e vokal olarak seçilen tim “ripper” owens’ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenilmiş. bu noktadan çıkış yapan senaryo bire bir olarak judas priest’i veya tim owens’ı anlatmıyor; dönemi, dönemin müziğini, dönemde en tepede olan rock gruplarının yaşamlarını ve karakterlerini analiz ediyor.

    --- spoiler ---

    izzy’nin yeni çıkacak steel dragon albümü için yaptığı çalışmaların grubun lideri kirk’ün reddetmesi, “seyircinin bizden bazı beklentileri var. tarzımızı korumalı ve onlara istediklerini vermeliyiz, onları hayal kırıklığına uğratmamalıyız. yeni bir şeyler denemek uğruna fanlarımızı kaybetmeyi göze alamayız”, “bu grupta besteleri ben ve a.c. yaparız, sen de sadece söylersin” sözleri bana nedense fena şekilde iron maiden – bruce dickinson ilişkisini hatırlattı. gerçi bu sadece bir örnek. buradaki bu olay eminim ki gruplar içinde çokça yaşanan bir olaydır.

    filmin sonunda izzy’nin bayrağı halefi thor’a teslim etmesinden sonra saçları kurt cobain kısalığında kestirmesi, eski sevgilisi emily’nin peşinden kurt cobain’in ve aynı zamanda grunge akımının doğduğu yer olan seattle’a gitmesi, seattle’da bir barda buram buram grunge kokan colorful şarkısını söylemesi tesadüfler zinciri olamaz. hair rock döneminin kapanışını ve patlayan yeni grunge akımını anlatmak için yapılmış bir final. bu yüzden filmi 1985 – 1990 yılları arasına koyabiliriz.

    --- spoiler ---

    filmin bence verdiği en büyük mesaj şu: hayatı boyunca devamlı bir şeyler hayal eden ve hayallerine ulaşmaya çalışanlar bu hayallerini bir şekilde gerçekleştirdikleri zaman, insanoğlunun şımarık yapısından gelen arsızlıkla, çabucak bu hayali tüketip peşinde koşacak yeni şeyler arayacaktır. insan doyumsuzdur, istekleri, hayalleri bitmez. ulaştığı hayalleri çabucak tüketip yeni hayaller peşinden koşmaya meyillidir. bu yüzden kişi oturup iyice düşünerek gerçekten en çok neyi istediğine en başından doğru karar vermek zorundadır. hayatınızın amacı olduğunu düşündüğünüz hayal belki de tahmin ettiğiniz kadar mükemmel olmayabilir.

    filmle ilgili bazı bilgiler:

    --- spoiler ---

    • film, bir judas priest tribute grubunda vokal olan ve rob halford judas priest’ten ayrıldığı zaman onun yerine judas priest’e vokal olarak seçilen tim “ripper” owens’ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenildi. filmde jason fleming’in canlandırdığı, steel dragon’dan bobby beers karakterinin gruptan ayrılırken homoseksüel olduğunu açıklaması rob halford’a bir gönderme.
    • mark wahlberg’ün oynadığı chris “izzy” cole rolü ilk olarak brad pitt’e teklif edildi.
    • steel dragon’un ikinci menajeri rolünü oynaması için anthony head seçilmişti hatta rol için ödemesi bile yapılmıştı. ama çekimler başlamadan birkaç hafta önce diğer menajer senaryodan çıkarıldı. kendisi de filmde rol alamadı.
    • izzy’nin steel dragon ile çıktığı ilk konserde mark wahlberg’ün basamaklardan yere çakılma sahnesi gerçek bir rock konserinde çekildi. senaryoyu bilmeyen seyirciler ilk başta gerçekten bir kaza sebebiyle düştüğünü sandılar ve şoka girerek sessizliğe gömüldüler. ama aynı sahne için birkaç tekrar çekimi daha yapılınca rol icabı düştüğünü anladılar ve rahatladılar.
    • filmde rol alan müzisyenlerin büyük çoğunluğu gerçek hayatlarında da müzisyen:
    mark wahlberg (chris cole, steel dragon’un yeni vokali izzy rolünde) marky mark and the funky bunch’ın frontman’i.
    jason bonham (steel dragon’un davulcusu a.c. rolünde), efsanevi hard rock grubu led zeppelin’in davulcusu john bonham’in oğlu. aynı zamanda da 80’lerde isim yapmış bonham adındaki “hair band”in kurucu üyesi ve davulcusu.
    jeff pilson (steel dragon’un basçısı jorgen rolünde), yine 80’lerin ünlü “hair band”i dokken’ın basçısı.
    zakk wylde (steel dragon’un gitaristi ghode rolünde), ozzy osbourne ve kendi grubu blac label society de dahil olmak üzere sürüyle grupta gitaristlik yapmış bir müzisyen.
    blas elias (blood pollution’ın davulcusu donny rolünde), 80’lerin “hair band” grubu slaughter’ın davulusu.
    brian vander ark (blood pollution’ın basçısı rolünde), the verve pipe grubunun vokali ve gitaristi.
    nick catanese (blood pollution’ın gitaristi) zakk wylde’ın grubu black label society’nin gitaristi.
    stephen jenkins (black babylon’ın vokali rolünde) third eye blind’ın vokali.
    colleen fitzpatrick (steel dragon malikanesinin dışındaki gitarist) vitamin c diye tanınan bir şarkıcı.
    myles kennedy (filmin sonunda izzy’den vokali devralan thor rolünde), kendi grubu the mayfield four’dan ayrılıp, creed’in eski elemanlarının kurduğu alter bridge grubuna katılan vokal ve gitarist.
    • filmdeki şarkıların çoğu 80’lerin “hair band” müzisyenleri tarafından çalınmış şarkılar. mark wahlberg filmdeki veya soundtrack albümündeki şarkılardan hiçbirini seslendirmedi. canlandırdığı vokallerin gerçek sahipleri, gerçekteki steelheart grubunun vokali miljenko matijevic ve yngwie malmsteeen ile jorney’de vokal yapmış olan jeff scott soto.
    • filmde izzy’nin grupla birlikte katıldığı ilk fotoğraf çekimlerinde fotoğrafları çeken fotoğrafçı, 80’lerde turn up the radio şarkısıyla top 30 listelerinde yer almış “hair band” grubu autograph’in vokali steve plunkett. steve plunkett ayrıca filmdeki living the life şarkısının yazarlarından biri.
    • filmin ilk düşünülen adı metal god’dı ama sonradan bu isimden vazgeçildi. bunun yerine filmde izzy’nin fotoğraflarının kapağa çıktığı derginin adı metal god olarak kondu.
    • kirk cuddy’nin (dominic west’in oynadığı, steel dragon’un esmer gitaristi) malikanesinin girişineki avlu gilmore girls dizisindeki chilton academy’nin çekimi için de kullanıldı.
    • steel dragon’ın yeni vokali chris “izzy” cole’un gruba katılmasının ve grupla birlikte turneye çıkacağının açıklanması için yapılan basın toplantısının çekildiği binanın tepesi, hayali metal grubu spinal tap’in hikayesini anlatan this is spinal tap filminde, turne bitiminin açıklandığı basın toplantısının ve plak şirketi partisinin yapıldığı yer ile aynı.
    • mark wahlberg çok şanslı bir şekilde marky mark günlerinde bir çok rock tanrısı ile tanışmıştı.bunlardan biri de mötley crüe’nün işini ehli vokali vince neil’dı. “hızlandırılmış bir program aldım. tüm bu harika insanlarla birlikte takıldım” diyor ve “bu ortam araştırmasını yaparken aslında biraz erkenci davrandım. the perfect storm’un çekimleri sırasındaydı. gidebildiğim kadar çok konsere gittim ve bu adamlarla takılabileceğim kadar çok takıldım” diye ekliyor wahlberg.
    • filmin sonunda the chris cole band’in çaldığı şarkı colorful’u söyleyen gerçek kişi brian vander ark. şarkının bestecisi olan brian vander ark’ın the verve pipe zamanından kalmış bir şarkı.

    --- spoiler ---

    70/100
    25.03.2012
  • mark wahlberg'in dave mustaine tipinde başlayıp jeff buckley olarak bitirdiği film.
    defalarca izlense de her defasında aynı heyecanı yaşatır. film boyunca dönemin hard rock ve glam babalarını da dinlemek ayrı keyif verici.
  • açıkçası bu filmi düşük puanları (imdb 5.9, rotten tomatoes %52) ve internetteki kötü yorumlardan ötürü izlemeyi sürekli erteliyordum. geçen aklıma geldi izleyeyim dedim ve açıkçası o puanları kesinlikle hak etmediğini düşünüyorum.

    muadili denilebilecek the rocker, mantık hatalarıyla doluyken 6.2 alırken, bu film belki de o döneme(80lerin sonu 90ların başı) ışık tutan en iyi yapımlardan biri olmasına rağmen 5.9'da kalması imdb'ye olan güvenimi sarstı.

    --- spoiler ---

    filmin verdiği mesaj açık, başkasını taklit etmek yerine kendin ol, özgün olmaya çalış. kitleleri sürükleyen, en güzel kızlarla yatıp kalkan bir rock star olsan bile kendin olmadığın sürece çevrenden saygı görmezsin.

    film sadece böyle bir mesaj vermiyor müzik endüstrisine de bir eleştri getiriyor. filmde steel dragon döneminin en iyi, en popüler gruplarından biri, fakat her albümde sürekli aynı tarz şarkılar yazıp, izzy'nin bestelerine yer vermeyerek, bir nevi fanlar böyle istiyor deyip statükoyu koruma çabası içine girip, bunun sonucunda da değişen müzik anlayışı sırasında eski popülerliğini yitirmiş oldu. film de bize dönem dönem farklı müzik akımlarının popüler olabileceğini, önemli olanın kendi müzik tarzından taviz vermeden bu dönemlere ayak uydurmanın gerekliliğini anlatıyor.

    fakat filminin sonundaki 80'lerdeki metalden, 90'lardaki alternative/grunge'a geçiş sert olduğundan, metal müziği sevenlerin, "metalciler kötüdür, iyi olan grunge ve seattle tayfasıdır" mesajı verildiğini düşündüklerinden filmi beğenmediklerini düşünüyorum, halbuki dediğim gibi film neyin iyi neyin kötü olduğundan ziyade, her şey gibi müziğin de değişim içinde olduğu ve olmaya devam edeceğini, anlatmak istemekte.

    --- spoiler ---

    bir de bu değişimle ilgili filmdeki en güzel espiri, filmin sonundaki mark wahlberg'in "gelecek hip-hop'ta" sözüydü, çünkü filmin geçtiği tarihlerin sonrasında * mark wahlberg; marky mark and the funky bunch isimli bir hip-hop grubunda yer almaktaydı. bu grup dağıldıktan sonra oyunculuk kariyerine adım atan, mark wahlberg o sözüyle hip-hop yaptığı o günlere atıfta bulunması güzel bir ayrıntı.
  • 50 yaşına gelse de ergen taklidi yapması gereken kişi.
  • filmin sonunda izzy'nin yerine geçen adam alter bridge'in vokalisti myles kennedy. insan bunu farkedince bir aydınlanma yaşamıyor değil.

    bu da bahsi geçen sahne;
    http://www.youtube.com/watch?v=fuk1wn-q3ou
hesabın var mı? giriş yap