• bugün bi vahiy geldi. ansızın kaptım bisikleti indim kadıköy'e. ne zamandır vapurla beşiktaş'a geçip rumeli feneri'ne gitme hayalim vardı. sandığın bir köşesindeydi bu plan. kısmet bugüneymiş. vapurla beşiktaş'a geçtim. 15:08'de atılan ilk pedaldan sonra 6 dakikada ortaköy, 15 dakikada boğaziçi üniversitesi, 52 dakikada sarıyer ve 1 saat 40 dakikada rumeli feneri. ''istanbul içindeki en keyifli etap hangisi?'' diye sorulsa bana ''budur arkadaş!'' derim. sarıyer'de ilk molamı verdim. 5 dakikalık bir içecek molasıydı bu. sarıyer merkezden koç üniversitesi'ne varana kadar sanırım bi 2 kilo verdim. yokuş öyle bir yokuş ki bir ara yokuş üstüme devrilecek sandım. koç üniversitesi'nden rumeli feneri'ne kadar ise iniş. bırak pedalı, rumeli feneri'ndesin. rumeli feneri'nde tanıştığım ve 3 kuşaktır oralı olan birinden dinlediğim kadarıyla fener ahalisinin %95'i rizeli imiş. balıkçılıkla meşgul bu minnoş kasaba gerçekten çok şirin. gidilesi, görülesi bir yer.

    http://m1307.hizliresim.com/1c/u/qspny.jpg (aşağıda rumeli kavağı plajı. karşıda ise anadolu kavağı ve tarihi yoros kalesi.)

    http://k1307.hizliresim.com/1c/u/qspy7.jpg (3. köprü hatırası)

    http://t1307.hizliresim.com/1c/u/qsq82.jpg

    http://m1307.hizliresim.com/1c/u/qsqf1.jpg (2. köprünün ayaklarını görür müyüm dedim ama yok.)

    http://k1307.hizliresim.com/1c/u/qsqlk.jpg (yalnız yollar kaymak.)

    http://k1307.hizliresim.com/1c/u/qsqr7.jpg (3. köprünün anadolu yakasında yer alacak ayağı için traşlanan dev alan.)

    http://k1307.hizliresim.com/1c/u/qsqxn.jpg (balıkçı teknelerinden ortaya karışık.)
  • yaklaşık 2 yıl kadar önce bir yaz günü gittiğimiz rumeli feneri'nden dönerken bindiğimiz belediye otobüsü sarıyer'in girişine doğru sağa çekerek durdu.her hangi bir yerleşim yeri ya da durak olmamasına rağmen durması bizi şaşırtırken bir merakla dışarı doğru bakındık.

    şöför ön kapıyı açarak kapıya doğru bir hamle yaptı ve dışarı çıktı.bu hareket bizi iyice meraklandırdı tabi.sonra adam cebinden telefonunu çıkararak batmakta olan güneşin fotoğrafını çekti ve yeniden sürücü koltuğuna yerleşerek hiç bir şey olmamış gibi yola devam etti.elinde direksiyon,cebinde batmakta olan güneşe ait bir fotoğraf yüklü telefon,göğsünde şefkatli bir yürekle ve arkada olanı biteni bir masalmışcasına şaşırarak izleyen biz yolcularla.

    ufukta yeni kurulmuş bir fabrika gibi dumanı tüten istanbul, geride ayaklarımızın izi henüz silinmemiş sarı kumları ıslak sahiller vardı.
  • kalenin oradaki çaycılar güzel, oradan karadeniz'e nazır evleri ve rumelifeneri'ne bakarsınız. fenerin olduğu yerde -bilhassa akşamları- boğaz'ı ve karadeniz'i temaşa edip yük gemilerini izleyebilirsiniz. denizi genelde dalgalı ve bence tehlikeli, çok açılmamak gerekiyor. limanın yakınındaki yer nispeten daha durgun, denizi temiz ve ılıman. köyün esnafıysa genel olarak rizeli ve güzel insanlar. kalp ferahlığı için güzel yerlerden birisi rumelifeneri. özledim.
  • harika bir hafta sonu gezisi sonucu ulasilacak bir uc istanbul.
    belki ufak kacamak,
    inisli cikisli,
    agaclar, kozalaklar, kutukler,
    neredeyse kus ucusu bogaz goruntusu.
    ahhh afedersiniz rumelifenerinden ziyade onun yolunu tanimlamisim.
    bisikletle gidin, fotograf falan cekinin ya da yolun zihninizdeki oksijenli tezahuruyle yetinin. yetinin demek yanlis oldu aslinda. eminim ki ertesi gunlerde zihniniz, tek basina dusunup hayal ettiginizde size fazlasini verecektir.
    benim simdi dusledigim gibi.
  • bogazin karadeniz’le bulustugu yerde, istanbul’un en kuzeyinde yer alır rumeli feneri. sariyer’den ileri, orman icerisinde yapilan bir yolculuktan sonra varilir oraya. tertemiz denizi, kayalik sahilleri, limani, tarihi kalesi, balikci lokantalari, carsidaki asirlik cinar agaci, denizci feneri altinda yatan evliyasi vee koyun halkindan ziynet teyze’ye sordugunuzda size anlatacagi muhtelif efsaneleriyle, cogunlugu balikci rizelilerin yerlesmis oldugu ilginc bir yerdir. istanbul icinde, istanbul’dan soyutlanirsiniz bir anda.
    kisisel olarak ben sabah gündogumunu izledikten sonra unlu odun firinindan cikma ekmegi sicak sicak alip tereyaglayarak kahvalti etmeyi, ormanda walkman ile yapılan bir bisiklet turuyla kaleye varip muhtesem manzarayi biraz seyrettikten sonra oradan denize atlayip topunalti’na kadar yuzmeyi, gunun geri kalanini arkadaslarla sahilde sohbet edip gecirmeyi, günbatimina eslik edip, fenerin yanisini ve yakamozu izlemeyi, geceyarisi olunca da istanbulda hicbir yerde olmayacak derecede parlak yildizlarla dolu gokkubbenin sonsuzlugunu hissedip, kayan yildizlarla dilek tutmayi ve gece, dalga sesleri arasinda uyumayi en luks tatil koyunun getirebileceklerine degismem…
  • toki'ye yem edilecek olan başka bir mecra.
    mit'e ait 10 ayrı parsel-18 dönüm arazi toki'nin eline geçti. üçüncü köprü projesi ile birlikte, elbette ki çok değerlenen rumelifeneri, böylelikle....
    devamını getirmeye yüreğim elvermiyor..

    http://ekonomi.haberturk.com/…18-donum-arazi-alacak

    erdoğan bayraktar'ın tabiriyle:
    “hasılat paylaşımı modeliyle inşa edilebilecek konut projeleri için ihale edebiliriz. ama büyük bir ihtimalle doğrudan satış yaparız. açık artırma ile alıcı buluruz. 10 ayrı parsel olduğu için farklı kullanımlar da söz konusu olabilir. fena bir gelir elde etmeyiz.”

    sayın bayraktar, benim dedelerimin mezarları da orada, boğaz gören enfes bir yerde, isterseniz orayı da verelim, hazır eliniz değmiş, buraları da kendi vizyonsuz müteahhitliğiniz ile şekillendirmişken, iyi gider.
  • şu aralar gelin-damat fotoğraf çekimi istilasına uğramakta olan başka bir mecradır.

    istanbul'da o kadar ağaç kesersek olacağı bu, şimdi her ağacın altına iki gelin damat düşüyor.
  • bugünkü haline gelişini şöyle anlatabiliriz:

    1880-90 yıllarında rize - gündoğdu'da çivir sülalesi'nden bir bayram kaptan yaşamaktaymış. kendisi gündüzleri yelkenli mavnasıyla yük taşır, geceleri de çetesiyle birlikte dağlarda ruslarla çatışırmış. sonra kimliği deşifre olunca ruslar, hakkında ölüm emri çıkarmış, o da kaçıp istanbul'a gelmiş. o sıralarda kayıkla insanları eminönü'nden karaköy'e götürmekte olan artvinlilerin yanına gitmiş. sonra bir gün nasıl olduysa yolu rumeli feneri'ne düşmüş** ve pek bir beğenmiş orayı. ertesinde binmiş yine bir mavnaya, gitmiş rize'ye, kardeşlerine demiş ki "topraklardan benim hakkımı verin, ben istanbul'a gidiyorum". hakkını 140 altına kardeşlerine satmış ve ailesini alıp düşmüş yollara. bayram kaptan enine boyuna, kapı gibi bir adammış; o klasik karadeniz kıyafetleri içinde, omzunda mermiler, sırtında mavzeriyle gezermiş. karısı çaşili** nene de ondan aşağı kalmazmış, mavzeriyle iki sefer ateş etmezmiş, tek seferde vururmuş attığını*.

    neyse efenim, bayram kaptan ailesiyle birlikte gelmiş rumeli feneri'ne. ancak adından da anlaşılacağı üzere o dönemde fener'de rumlar yaşamaktaymış ve bayram kaptan'ı köye almamışlar. o da fener'in az ilerisindeki ketendere'ye gitmiş ve 140 altını ile orayı satın almış. yerleşivermiş oraya. fakat tabi tek başına olduğundan ailesini yalnız bırakıp çalışmaya giderken huzursuz oluyormuş. bakmış olacak gibi değil, rize'ye, amca çocuklarına haber salmış, "gelin buraya" demiş. bu çağrıya uyan çivir sülalesi'nin büyük bir kısmı ile menekşe sülalesi tası tarağı toplayıp gelmişler ketendere'ye. tabi aileler kalabalık, hemen orası bir köy oluvermiş ve tabi kaplarına sığmamaya başlamışlar. bakmışlar rumlar balıkçılık yapıyorlar, ki o dönemde sadece rumlar balıkçılık bilirmiş, hemen başlamışlar rumlar ile çalışmaya. zaten hepsinde 8-10 çocuk olduğundan, hemen büyük bir işgücü sağlamışlar. neyse rumlarla bir sene çalışıp dalyancılığı ve gırgırı öğrenmişler ve sonra kendi başlarına avlanmaya başlamışlar. bayram kaptan rumeli feneri'nden ta iğneada'ya kadar dalyan kurmuş -- bu dalyan yolculukları sırasında tam bir "denizcilerin her limanda bir sevgilisi olur" düsturuyla hareket eden bayram kaptan'ın 8 karısı ve kim bilir ne kadar çocuğu varmış, ama burası magazine kaçıyor*. bu arada, rize'den daha fazla insan kopup gelmeye başlamış; bayram kaptan'ın kardeşleri ve onların çocukları gelip rumelifeneri'ne yerleşmişler -rumlar bu kez tepki göstermemişler köye yerleşmelerine heralde. ismail kaptan diye biri de gelip tam karşıya, poyrazköy’e yerleşmiş; hatta meşhur ipsiz recep de bir süre burada takılmış. o dönem yani savaş dönemi'nde askerlik tahmin edebileceğiniz gibi gidenin gelmediği türden bir şeymiş. bayram kaptan'ın kardeşinin oğlu korucu hasan genç yaşta öldürülmüş, o zamanlar daha 2 yaşında olan oğlu şevki rumeli feneri'nde büyümüş -hatta, kendisi rum kızlarıyla arkadaşlık edermiş hep, biraz çapkınmış da büyük amcası gibi... ehem neyse, yine magazine daldık. askerlik diyorduk… şevki reis misal, gitmemiş askere lakin savaşa lojistik destek sağlamış, kayığıyla cephane ve yiyecek taşımış, harekete para bağışlamış.*

    işte, böyle böyle zaman geçmiş; bu lazların delifişek (bence sadece deli) olanları başlamışlar rumlarla dalaşmaya, birer ikişer kesmeye*. bu dalaşma 1. dünya savaşı boyunca, ta mübadele'ye kadar böyle devam etmiş. hatta bunların azıtmış olan bir tanesi, bayram kaptan'ın kuzenlerinden birinin çocuğu olan makaryoz** eşkıyalık yapar, rumları dağa kaçırır ya da oradan kaçmalarına yardım edeceğini söyleyip kandırarak denizin ortasına bırakırmış.**

    neyse sonuç olarak rumlar köyden gitmiş ve bu bayram kaptan ile ketendere’de oturan diğer aileler 1926’dan sonraki bir tarihte rumeli feneri’ne geçmişler. ve köyü kendilerine göre epey değiştirmişler. misal, köyün ana yolu asma ağaçları ile sarılı imiş, yani yolu bir nevi kapalı çarşıya çevirmiş bir haldeymiş, bunları kesmişler –niyeyse? meyhaneler varmış, kapanmış tabi. şimdilerde yeni cami olarak bilinen cami eskiden kiliseymiş. falan filan işte o günlerden bu günlere gelinmiş, rize’den daha fazla aile gelip köye yerleşmiş, ilk gelenlerin de 4., 5. ve 6. jenerasyon üyelerinin bir kısmı hala burada yaşıyor ama çoğu başka yerlere dağılmış. rumeli feneri, aslında fazlasıyla içine kapanık ve yer yer malesef bağnaz denebilecek bir halka sahip. kadınlar halen çarşı’nın içinden geçmekten imtina ederler, ara yollardan gidip gelirler. tamamı rizelidir, en azından bir otuz yıl öncesine kadar öyleymiş, şimdilerde biraz karışmaya başlamışlar. az ilerisindeki tamamı trabzonlu olan garipçe köyü’nün insanlarıyla birbirlerini pek sevmezlermiş, oraya kız vermezlermiş eskiden ama o da kırılmış artık. birkaç yıl önce liman’ın yakınlarında birkaç kafe-restoran benzeri yer daha vardı ancak epey kavgalar gürültüler olmuş ve kapanmış, şimdi yalnızca iki tane kalmış. haftasonları, otantik mekan arayışındaki insanlar buralara doluşuyorlar…

    bunları anlatıyorsun da kaynağın ne diyecekler için, yazılı bir kaynak gösteremeyeceğim maalesef, tamamı sözlü olarak anlatılagelen aile tarihinden…

    * şevki reis’in askerden kaçma hikayesi de tam filmlik. bir gün askerler onu aramak için eve gelmiş; şevki dede bakmış alıp götürecekler, eh bir giden de bir daha gelmiyor… giymiş annesinin yeldirmesini, başlamış askerlerle birlikte evde kendini aramaya. komedi filmi gibi, laz zekası işte.
    ** kendisinin aileden dışlanan biri olduğunu söylememe gerek yok heralde. buna karşın kendisine makaryoz lakabı verilmesindeki ironiye gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum.
  • bisikletle; bakırköyden çıkıp sahilden yardırdığınızda. 2 saat civarı bir zamanda varabiliyorsunuz buraya. bisiklet antremanı için inanılmaz güzel bir rotaya sahip. özellikle koç üniversitesinden evvel gelen yokuşları tırmanmak tam bir ölüm. ama ordan sonra fenere kadar olan iniş var ki 60km/s in üstünde bir hızla gidiyorsunuz 8 km boyunca.
  • yillar önce çok daha muhtesem dogasi ve mimari dokusu bulunan bu sirin balikçi köyüne ulasabilmek için vaktiyle sariyer-rumelifeneri yolunun tam ortasinda (bu günlerde arabalarin manzara seyretmek için durdugu keskin virajin orada) askeriye nöbet tutar, yola zincir gerer ve oraya ne amaçla gittiginizi sorar, üstüne üstlük bir de kimliginizi birakmanizi isterdi.

    evlerde sebeke suyu yoktu, köyün çesmesinden su tasinirdi. yasli kadinlar, yunan adalarinda yasli rum kadinlarin giydiklerine benzer soluk siyah çarsafimsi bir sey giyerlerdi.

    sonra zincir kalkti, özgürlük geldi, fener çöplük olmaya basladi

    tabi mimari dokuyu sultanbeyli'ye benzetmek için büyük çaba sarfedildi ama yine de güzel duruyor hala

    hos bir balikçi köyü aslinda

    bi de küçük bir çocukken limanin ucunda, derin bir denizde ilk yüzme deneyimimi yasamis ve bunu basarmis oldugum yer olmasi nedeniyle de mühimdir.
hesabın var mı? giriş yap