• oguz atay'in ruhu bu eseri yazan tanpinar'in ruhunun önünde diz çöküp tövbe ister.
    okunmasi oldukça zor bir kitap.
  • --- spoiler ---

    “... realist olmak hiç de hakikati olduğu gibi görmek değildir. belki onunla en faydalı şekilde münasebetimizi tayin etmektir. hakikati görmüşsün ne çıkar? kendi başına hiçbir manası ve kıymeti olmayan bir yığın hüküm vermekten başka neye yarar? istediğin kadar uzatabileceğin bir eksikler ve ihtiyaçlar listesinden başka ne yapabilirsin? bir şey değiştirir mi bu ? bilakis yolundan alıkor seni. kötümser olursun, apışır kalırsın, ezilirsin. hakikati olduğu gibi görmek... yani bozguncu olmak... evet bozgunculuk denen şey budur, bundan doğar. siz kelimelerle zehirlenen adamsınız, onun için size eskisiniz dedim. yeni adamın realizmi başkadır. elinde bulunan bu mal, bu nesne ile, onun vasıfları ile, onun bu vasıflarıyla ben ne yapabilirim? işte sorulacak sual. mesela bu bahiste en büyük hatanız musıkiden, yani mücerred bir fikirden hareket ederek baldızınız hanımefendiyi mütalaa etmenizdir. halbuki baldızınız hanımefendi tarafından işi münakaşa ediniz, mesele ne kadar değişir. newton başına düşen elmayı, elma olmak haysiyetiyle mütalaa etseydi belki çürümüş diye atabilirdi. fakat o böyle yapmadı. şu elmadan nasıl istifade edebilirim?... diye kendine sordu. azami istifadem ne olabilir?... dedi. siz de öyle yapın! baldızım musıkiden başka bir şeyde muvaffak olmak istemiyor. o halde elimde iki rakam var. baldızım ve musiki. birincisini değiştiremeyeceğime göre, ister istemez ikincisi hakkında fikrim değişecek. baldızıma hangi musıki uyar? böyle düşünün! sonuna kadar bu çıkmazda mı kalacaksınız? elbette ki hayır...”--- spoiler ---

    --- spoiler ---

    bir tanpınar romanı. okurken bir kısımda şabanoğlu şaban filmi geldi aklıma. bence esinlenilmiş olma ihtimali var. :) (bkz: şabanoğlu şaban)
  • saatleri ayarlama enstitüsü, usta edebiyatçımız ahmed hamdi tanpınar’ın 1961 yılında yayımlanan ünlü romanıdır. kitap, cumhuriyet’in ilanı öncesi dönemin muhafazakâr yapısını ve cumhuriyet sonrası batılılaşma çabalarının ironi dolu resmini çizer. ağır bir dili vardır ama akıcı üslubu sayesinde kendini rahatça okutmayı başarır.

    saatleri ayarlama enstitüsü’nün teması

    saatleri ayarlama enstitüsü’nde, hayri irdal’ın hikayesini okuruz. yabancılaşan toplumda kendi konumunu sorgulayan irdal, ailesi dahil herkesin farklılaşan davranışlarının ve başkalaşan arzularının arasında kalmıştır. kafası karışan irdal, toplumun geçirdiği keskin dönüşüme ayak uydurmakta zorlanmaktadır. o ne kadar zorlansa da tüm çevresi bu trene binmiştir bir kere. o da daha fazla kendini bu ivmelenmeden sakınamaz ve istemsizce akıntıya kapılır. onun yaşadıklarını, alaycı, mizahi ve kimi yerde karikatürize bir dille anlatan tanpınar, türk edebiyatı’ndan az görülen grotesk (grotesk tiyatrodan gelen anlatım tekniğinde trajik bir olay komedi ve hiciv unsurları üzerinden işlenir) anlatımı tercih eder. şiirlerinde bulunan melankolik ve simgesel hava ile oldukça zıt olan grotesk dil, tanpınar’ın doğal yazım yeteneğinin ispatıdır.

    biz okurlar, hayri irdal’ın başından geçenleri okurken kendimizi yer yer “bu kadar da olmaz ki canım?” derken buluruz. ama bu hissiyatımız kalıcı olmaz. tanpınar’ın bu gibi yerlerde hikâyenin dizginlerini eline alıp okuyucuya nefes alacak aralığı verdiğini fark ederiz. uyku ile uyanıklık, rüya ile gerçek arasındaki ince çizgide tam da tanpınar’ın istediği şekilde gidip geliriz.

    saatleri ayarlama enstitüsü, geçtiği dönemi en ince ayrıntısına kadar bizlere yansıtır. kendimizi yüz yıl öncesini anlatan bir filmin içinde gibi hissederiz. biz okuyucular, hayri irdal’ın maceralarını yanı başından takip eder, olan bitenlere tanık oluruz. buradan anlayabileceğiniz gibi 1961 yılında yayımlanmış bir kitap için oldukça sinematografik bir anlatım vardır.

    tanpınar ve psikanaliz

    tanpınar’ın psikanalize duyduğu ilginin yansımaları kitapta genişçe yer bulur. sigmund freud‘dan etkilendiğini bildiğimiz tanpınar, hayri irdal’ın düşünceleri ve diğer karakterlerin konuşmaları üzerinden psikanalitik değerlendirmelerde bulunur. bunu yaparken hikâye akışını bozmamaya özen gösterir. romanın sürükleyiciliği sekteye uğramaz. belki de saatleri ayarlama enstitüsü’nün başarısı da burada yatar. tanpınar, bizi düş ile gerçek arasında zamanını dahi kestiremediğimiz bir yolculuğa çıkarır ve bunu yaparken birbirinden farklı noktalara parmak basar ama okuyucunun ilgisini daima elinde tutar.

    her bölümü farklı bir tiyatro perdesidir saatleri ayarlama enstitüsü’nün. bundan dolayı tiyatroya, radyo tiyatrosuna ve sinema filmine uyarlanması pratikte kolay bir eserdir ve çok sayıda uyarlaması mevcuttur. günümüz televizyon dizilerinin tercih ettiği konuları ve hikayeleri düşününce, saatleri ayarlama enstitüsü’nün neden yeniden uyarlanmadığını anlamakta güçlük çektiğimi söylemeliyim.

    son dönemde insanın hayal gücünün gerçek hayat ile iç içe geçtiği eserlere ilgi duyduğumdan, saatleri ayarlama enstitüsü’nün, grotesk anlatımı cumhuriyet’in kuruluş dönemine yedirmesinden oldukça keyif aldım. ben de hayri irdal’la insanların davranışlarına hayret ettim, onun olaylara verdiği tepkiler benim tepkilerim oldu. bundan 55 yıl önce yayımlanmış bir eserin bugün bile bu şekilde değerlendirilebiliyor oluşu tanpınar’ın yeteneğini gözler önüne sermekle kalmıyor, takdir edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.

    elbette tanpınar’ın bu farklı ve hiciv dolu üslubu, bazı okurları yorup, onların kafalarını karıştırabilir. ağdalı türkçesi, sık kullandığı alaycı, absürt dili kimisi için çekici gelmeyebilir. absürt olayların, tarihsel bir dekor önünde anlatılıyor oluşu bazı okuyucuların kitabın içine girmesini zorlaştırabilir.

    kimilerine kitabı okumayı bitirmeden elinden bıraktıracak kadar sıkıntı yaratabilecek bu noktaları göz ardı etmiyorum. buna rağmen, saatleri ayarlama enstitüsü, her kitapseverin mutlaka eserlerini okuması gereken tanpınar’ın türk edebiyatı için ne kadar eşsiz bir değer olduğunu göstermesi açısından önemlidir. cumhuriyet dönemi yaşanan toplumsal değişime tuttuğu ışık ile de özeldir.

    günümüz türk edebiyatı denilince aklınıza gelen bir çok yazara yol göstermiş olan tanpınar, saatleri ayarlama enstitüsü ile farkını bir kez daha ortaya koymayı başarıyor.

    kitaptan alıntılar

    kitabı okurken o kadar çok yerin altını çizmişim ki, hepsini buraya koymaya kalkarsam zaten uzun olan yazı çarşaftan hallice bir noktaya gelecekti. o yüzden aralarından seçtiğim pasajları buraya bırakacağım.

    * “samimiyet tek başına olan iş değildir.”

    * “eski bir şapkadan ve ayakkabıdan sahibinin bütün huyunu, alışkanlıklarını, hayatındaki aksaklıkları, hatta ıstıraplarının çeşidini görmek mümkündür.”

    * “yumuşak ve uysal, merhametli, sefaleti tatmış tabiatım ikide bir işe karışıyor, lafımı kesiyor, kararlarımı değiştiriyordu.”

    * “diyebilirim ki, bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.”

    * “politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır.”

    * “günde beş vakit namaz, ramazanlarda iftar, sahur, her türlü ibadet saatle idi. saat allah’ı bulmanın en sağlam çaresi idi ve bu sıfatla eskilerin hayatını idare ederdi.”

    * “saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır… bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!”

    notlarımın tamamı ve kaynak için: http://duslerdengercege.com/…rin-ufuk-acici-romani/

    kitabı satın alabileceğiniz bir kaç adres:

    d&r

    kitap yurdu

    ıdefix
  • kitabını eline alıp okumaya fırsat bulamayanlar için;
    (bkz: seslenen kitap)
    (bkz: murat eken)
  • insanoğlu daima insana muhtaçtır.
    sayfa 71, ahmet hamdi tanpınar.
  • ılk başta ayrıntıların biraz sıktığı ancak halit ayarci'nin dahil olmasiyla bir çırpıda biten roman.

    yazar karaktere oyle hakim ki insan kendisini bile bu kadar iyi tasvir edemez

    --- spoiler ---

    agop saatciyan, evvela beni tepeden tırnağa kadar istihfaf ve merhametle suzdu, sonra, en entersan yerimmis gibi gozleri ayaklarima dikildi kaldi. belli ki, baska bir zamanda ve tek basima gelseydim hic tereddut etmeden allah versin diyecekti.

    belki bu yuzden en sert sesimle elimdeki saatin vaziyetini anlattim.

    - hem, dedim. üç defa hoyratca söküp bakmissiniz, bu saatler nazik aletlerdir, böyle tartaklanmaga gelmez, bakın sunun arkasina, bu fabrika isi degil, el işi.... sanki ustadan ustaya mektup,ama, belli ki, size yazilmamis.

    ve saatin iç kapagina hakkedilmis resimleri gosterdim. sonra yavasca dudaklarımı büktüm .

    - zanaatkarin yerini tuccarin almasi acinacak seydir hakikaten!... dedim.

    hey nuri efendi, aziz ustam, nur içinde yat. o dakikada adamcagizin beni dinlerkenki halini gormeliydin. bu doğrudan doğruya senin zaferindi. senin cumlelerinden birini dinledikten sonradir ki, saatciyan efendi gozlerini ayakkabilarimdan ayirdi; daha dogrusu bu ayakkabilarin tek başına oraya gelmediklerini, bir sahibi bulunması gerektigini, o bicarenin de bir basi ve bu basta da bir cehrenin mevcut olabilecegini düşündü.

    --- spoiler ---
  • ahmet hamdi tanpınar'ın muhteşem eseridir.

    yalnız kafamı kurcalayan bazı kısımlar var. lütfen ilgili suserler cevap versin.

    hayri irdal'ın karısı pakize ile halit ayarcının münasebeti nedir bunu anlayamadım. bir de oğlu ahmet ile ilgili kısımlar biraz muallakta kalmış sanki. neyse. okuyun ve okutun efendim.
  • en gereksiz ayrıntıyı bile binbir tanım, binbir betimleme ve benzetmeyle anlatabilen ahmet hamdi tanpınar romanı. öyle ki bir kahveyi ve ordaki insanları bile sınıflandırarak öyle bir betimlemesi ya da bir saati bile öyle bir anlatışı var ki şaşırmamak içten değil. adeta bir betimleme ustası kendisi. daha yarısında bile değilim ama kitap o kadar doyurdu ki. hayatta basimiza gelen olayların birbirini tetikleyişini ve insanların o olayları çarpıtmasını nasıl güzel anlatmış. öyle ki ufak bir sakayla baslayan baştan savulmak icin söylenen bir laf neleri neleri doğuruyor ve insanların art niyetini ve olayları başka yere çekmeye olan düşkünlüğünü ortaya koyuyor. acı olan şey bunların gerçeğin ta kendisi olmasi. bir abarti okuyorum demedim hiçbir zaman. maalesef insan gerçekten böyle. ahmet hamdi'nin kalemi insanları eleştirmesi ve insanların bayağılığını göstermesi yönünden sabahattin alı'ye benziyor sanki.
    şuraya içinde hayatı bulduğum birkaç alıntıyı da bırakayım.

    "korku.. korku ve insan, korku ve insan talihi. insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık. fakat neyi aldatabilirdim, kime anlatabilirdim? yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz."

    "araya menfaatlerimiz girmeyince hadiseleri elbette başka türlü, daha realist bir gözle görmeye, hakikate daha uygun şekilde anlamaya ve yorumlamaya başlarız."

    "tarih, günün emrindedir."

    "...elbette birinden biri iyi gelecek ve ben de etrafımdakilere benzeyecektim. muhakkak benzemeliydim. benzemezsem yaşamak çok güçtü."

    "hata denen şey tashih etmek (düzeltmek) budalalığında bulunanlar için mevcuttur. bizim için değil. biz onun varlığını kabul ettiğimiz andan itibaren onun üstündeyiz."

    "bilgi bizi geciktirir. zaten ne sonu, ne gayesi vardır. mesele yapmak ve yaratmaktır.
    doğru, ya bütün olur ya hiç olmaz."

    "bu alemde hicbir hesap hicbir bağlanma bedava değildir. hepsi aynı fedakarliklari ister. ve en iyiden en kötüye bir adımda geçilebilir. "

    edit
    hayatımdaki mihenk taşı kitaplardan biri oldu, kesinlikle en güzel türk romanlarından biri. ahmet hamdi tanpınar dünyaca ünlü olabilecek bir kalemmiş. bir çocuğum olur da belli bir yaşa gelirse eğer, eline bu kitabı vereceğim. ınsan tabiatını öğrensin diye.
  • sıkıcı diyeni gördüm! ağzım açık kalıyor. azıcık zorlasa bir insan şu kitapta 382 sayfanın her birinde altını çizecek bir yer bulur.

    kelimlerin bir biri ile o kadar güzel bir ahengi var ki, ağzı açık kalıyor insanın. okumaya başladığın zaman, kendini kaptırıyorsun ve sayfayı çevirdiğinin bile farkına varmıyorsun.
  • yıllar önce okuduğum ve aklımda bir konu, bir karakter, bir cümle, en azından bir his olsun, *hiçbir şey* kalmamasıyla dikkatimi çeken roman. sırf bu yüzden tekrar okuyacağım.
hesabın var mı? giriş yap