• kendi kendime kesip, bok gibi olunca hiç kafaya takmıyorum.. böyle zamanlarda hızlıca uzuyo zaten..
    normalden çok daha hızlı uzuyo..

    çünkü biz iyi bi ekibiz.. onun yerinde olsam beni üzmemek için ben de hızlıca uzardım..
    kuaför kesince yavaş uzuyo ama..
  • kafadaki kıllardır. ve başkasının vücudunda olup da tiksinilmeyen tek kıl yumağıdır.

    misal; birisi başkasının bacak kılından tiksinir ancak saçına dokunabilir. neden böyledir? saç sürekli yıkandığı için mi? hayır efendim vücut kılları da sürekli yıkanmaktadır, ama nedense saçın böyle bir özelliği vardır.

    ayrıca hiç yadırganmayan bir kıl topluluğudur. (tiksinilmemesinin nedeni bu da olabilir) örneğin; saçınızın aynı yoğunluk ve aynı uzunlukta sırtınızdan çıktığını düşünün. size hilkat garibesi gibi bakarlar ve sırtınızdaki o kıl topluluğuna dokunmak hatta bakmak bile istemezler. ama kafanın üstünde olunca herkes ''ay ne güzel de uzamış'' der. ama kimse gelip de ''ay kol kılların ne de güzel uzamış yaa...ne kullanıyosun?'' demez.

    kahrolsun saçın diğer kıllar üzerindeki önlenemez karizması...
  • evde alelade toplayinca hep tam istenildigi gibi olan, kirlenince tam istenildigi gibi olan, butun gun tiftik kecisi kili gibi durup aksam yatmaya yakin kuaforden cikmis gibi olan, velhasil hiiic "istenildigi gibi"yle "istenildigi zaman"i bir araya getirmeyen uyuz ve kendi kurallarini koyan az sayida vucut elemanindan biridir..
  • dışarı çıkarken bir boka benzemeyen fakat evde öylesine toplandığında şahane hallere bürünen kıl topluluğu. gece gece süper bir şekle girerek beni sinir etmeyi başarmıştır.
    biri "kalk düğüne gidiyoruz hobaa" dese saçım hazır şuan, varsa bir etkinlik haber verin.
  • saçlarımı uzun süredir kestirmiyorum, kesmiyorum, boyamıyorum ya da herhangi başka bir işlem. kıvırıp sararak ensemde yaptığım rutin ve basit bir topuzum var. koyu kahve renginde, düz saçlarım var, rengi nesnel bir bilgi, biliyorum ancak saçlarımın boyuna ben bile aşina değilmişim, bugün fark ettim. belimin tam bedenime konumlanmaya başladığı, incelmeye başladığım yere kadar uzamışlar, epey uzamışlar, ne ara uzamışlar? bugün topuz yapmadım da fark ettim, bugün dedim " dağılın bakalım." yemeğe gidecektik yine, her zamanki gibi. dağılmıştım. gidiyorduk. onu gördüm.

    biz yemeğe gidiyorduk, gideceğimiz yere vardık ve onu gördüm. geliyor yemeğe ara ara. saçlarım hep toplu oluyor. beni görünce "linus nasılsın? gel sarılayım." dedi. uzun zaman olmuş. oldu. ayakta karşılıklı duruyorduk. farklı olanla karşılıklı durmak hep heyecanlıdır. heyecanlandım. yaklaştım, başımı boynuna yaklaştırdım. ne koklayacağımı o kadar iyi biliyorum, o kadar iyi biliyorum ki, bir an hafızamın keskinliğinden korkuyorum. gercekten yine öyle mi kokuyor yoksa kokunun çoğunu hafızam mı ekliyor? olmayan kokuyu hatırlayarak yaratabilir miyiz? bir erkek daha güzel kokabilir mi? bir ağaç belki kokar, ama bir erkek değil. elini yavaşça sırtıma değdiriyor sarılınca, saçlarıma dokunuyor. saçlarıma ve belimin birazına. dokunuyor ve elini çekiyor. o, elini çekip karşıma oturuyor. karşıma oturuyor oturmasına ama o elin varlığı saçlarımdan ayrılmıyor. nasıl desem, yokluğunda mevcut olan bir el. elinin ait olduğu yer zaten orasıymış, hep eksikmiş, eksikliği var ediyor o eli orada. hatta ne oluyor biliyor musun, yalnızca eli değil, tüm masa, makarna tabağı, diğer insanlar, çatalım, bedenim ve maddenin diğer kısımları bu eksiklik üzerine aniden ve topluca yeniden kuruluyor. tek bir duygunun kurduğu bir gerçeklik. elinin duygusu saçımdan ayrılmıyor. kalıyor.

    gözlerine bakıyorum. bir şeyler anlatıyor, ne olduğunun hiçbir ehemmiyeti yok. gözlerine bakıyorum. gözlerinin rengi yine sarı, sarı göz mü olur? olur. gözleri bal rengi, bu gözlerin güzelliği ne!? aklıma sokrates geliyor, bu aralar zaten çok geliyor aklıma, ya da aklım ona gidiyor, hareket nasıl, akıl mı gidiyor, akla mı geliniyor? "bu" tikel güzelden geçecektik değil mi sokrates, yukarıya çıkacaktık, geçemiyorum ama ben, çakıldım kaldım, diotima bir yalancı sokrates! insanlar konuşmaya devam ediyor, altın alacaklarmış, düğün varmış. altın. aklıma hölderlin geliyor, aklıma almanca kelimeler geliyor, diotima'ya aşık hyperion. toprağın altında oluşumakta olan altın gibi hisseden hyperion. kendimi toprak altında henüz oluşmakta olan altın gibi hissetmeye çalışıyorum, olmaya başlayan altın nasıl hisseder? biraz da toprak gibi hisseder mi? içim kamaşıyor. kafamı kaldırıyorum, yüzüne bakıyorum. aklıma ayıp şeyler geliyor, ayıp şeyler ve ağızlar. yüzündeki ağzı. o yemek yiyor, eli saçıma bir kere daha değiyor.

    erotik anlar böyledir işte. gizli bir şey olur, belirip belirmeme arası, ve aniden o ana kadar hiç var olmayan ihtimaller hayal gücüne üşüşür, arzu her bir ihtimalde form değiştirir. bir elin saçlarınıza, sırtınıza değip geçmesi böyle bir andır. oysa bu, dünya tarihinde çok sıradan bir geçiş. o el uzun süredir etkileniyormuş gibi olduğunuz birisinin eliyse de yemek masasından apar topar kaldırıyor. "motor süreceğim biraz" deyip kalktım ben de. oyalandım. ofise çıktım, montumu giydim, kaskımı aldım. motora yaklaşmışkan yeniden karşılaştık. cünkü tabii ki hölderlin, tabii ki yazgım hiçbir zaman bir tek benim olmadı, ne olacaktı?! "saçlarını topla" dedi, "açık kalırsa kask çok karıştıracak, acı çekeceksin." bir süre durdum, kaska baktım. bir şey söyle linus, bir şey söyle! normal olsun, iletişim kur. "tamam." tamam her zaman bir kurtarıcı. motora vardığımda saçlarımı topuz yaptım. "elin saçımda kaldı." dedim. kimse yoktu. sesli söyledim. kaskı taktım bir daha söyledim: " elin saçımda kaldı." lanet olsun.
  • --- spoiler ---

    sonunda dökülüyor..

    --- spoiler ---
  • duş aldıktan sonra saçları kurularken an geliyor ve saç olabileceği en güzel şeklini alıyor. o anda ne kadar vakit geçirirseniz o kadar iyi. hatta hoşlandığınız kişiyle saçlarınız o haldeyken gidin konuşun. özgüven son raddede oluyor çünkü.
  • uzun zaman sonra tanrı'ya şükretme sebebim.. önce tanrı'ya teşekkür ediyorum saçı icat ettiği için, sonra da kuaförlük mesleğini icat eden insana (icat demişken ve yeri gelmişken; edison sen haksızsın ibne.. tesla, kedi canını senin..)
    depresyondan çıktım ya la.. çok acayip.. hakkaten varmış böyle bir şey..
  • insanı banyo yapmaya iten en büyük etken. hele ki yağlıysa vay halinize. teniniz misk-i amber koksa da nafile. bütün o şampuanlar, kremler, 7/24'ler, taraklar, kuaförler... düşünsenize ne büyük israf. eminim ki birinin kişisel temizliği hakkında yargıya varmak için gözümüze çarpan tek şey saçlar olmasaydı su sıkıntısı da çekmezdik. en azından kışın banyo için kullanılan su yarı yarıya düşerdi. 20 yıllık değil, 40 yıllık suyumuz olurdu. insanlar temiz görünmek için gecenin üçünde ya da sabahın beşinde banyo yapmak için bir sürü angaryayla uğraşmazdı.

    keşke saçımızı kazıtsak. çevreci hareketimizin üniforması, dazlak kafalarımız olsa. belediye il genel meclisi üyeleri de toplanıp bize destek çıksa, jilet armağan etse. doğrusu benim için güzel olurdu. yeni aldığım saç düzleştiriciyi gömlek kolu ütülerken, saç kurutma makinamı duvara sürdüğüm alçıyı kuruturken (bkz: inshroud) kullanırdım.
  • şimdi, okur;

    saç, senin de pek iyi bildiğin üzere, kafanın üzerindeki kıllardır.

    kendi ilgi alanım kadınlar olduğu için onların üzerinden konuşacağım, ama erkekler için de geçerli tabi bu dediklerim..

    şimdi kadınların saçını beğeniyorum.. eleştiriyorlar, nedir işte efendim nesini beğeniyorsun.. bıraksan uzar, boyarsan o renk olur, kesersen kısa olur, tararsan düz olur, filan falan.. yahu, beğeniyorum ki, o kadın neyin yakışacağını bilmiş, başarılı biçimde de uygulamış..

    öncelikle okur, saçın bahanesi olmaz. bu yaşıma kadar düz, kıvırcık, ince telli, kalın tell, envai çeşit saç gördüm. bu saçların hepsinin güzel göründüğü kadınlar da gördüm, kötü göründüğü kadınlar da gördüm.. demek ki neymiş, olunca güzel de olabiliyormuş..

    ayrıca efendim benim yüzüm yuvarlakmış, benm yüzüm uzunmuş.. o zaman ona uygun saç modeli de bulup uygulamak senin sorumluluğun...

    diyeceğim o ki, bir kadının saçıyla ilgilenmek ve onun saçını beğenmek, esasen o kadının zevkini, aklını, becerisini, yeteneğini görmektir, ona hayran olmaktır.

    çünkü saç, doğuştan gelen bazı karakterleri, duruma göre en güzel biçimde kulanabilmek ile güzel olabilir. nasıl ki doğuştan sahip olduğumuz ses özelliği başka, o sesi kullanarak yaptığımız işler bambaşka.. onun gibidir.

    yani, burdan sese atlayalım.. efendim benim sesim kötü, güzel değil... yahu screaming jay hawkins geldi mesela aklıma.. bu adamın sesi kötü müdür? bence kötüdür.. ama şarkıyı nasıl söyler, tarzı nasıldır.. o da bence iyidir.

    yani demek ki sevgili kadınlar, rica ediyorum bahane bulmayınız. saçlarınız hep güzel olsun, hep güzel şeyler söyleyiniz.
hesabın var mı? giriş yap