• henüz adamın dibi'nden sonraki şarkılara pek geçemediğim mvö albümü. önce senfonik, şimdi de bu, pek mutlu ettiler.
  • muhtemelen linç yiyeceğim ama sıkıcı bi albüm. sırf protest diye de ayılıp bayılamayacağım. risk yok, şaşırtan bi hal yok. ha bu yeterli gelebilir birilerine, ama ben almayayım.
    albümü dinlerken iki şarkı cezbetti sadece. onlar da bi parça işte.
    canavar ve ağrılar.

    sevgiler ve saygılar
  • bugün baştan sona bilmem kaç kez dinleyerek en iyi parçalarına karar verdim:

    1) linç (açık ara albümün en iyi parçası)
    2) park (harika bir şarkı)
    3) tünel (2:50-3:10 arasındaki akışa bayıldım)

    sonuç olarak bu adamlar harika eserlere imza atıyorlar. sevmediğim şarkısı yok, az sevdiğim şarkısı bile sayılı. ve böyle her şeyin çok hızlı tüketildiği bir dönemde bile gidip 11 şarkılık albüm çıkarma emeği vermeye ne diyorsunuz.
  • övülecek, övülecek ve hep güzel olduğu içindir. nasıl güzel sözler, ritimler ve tınılar var, zihnimin en güzel yerinde dönüp dolanıyor. ruh halimiz budur.
  • genel olarak 7/10 şeklinde puanlayacağım, mor ve ötesi'nin şu an itibariyle çıkardığı en yeni albümdür.

    en sevdiğim şarkısı ise açık ara farkla adamın dibi. ikinci sırada forsa geliyor. adamlar nasıl beceriyor bilmiyorum ama neredeyse her şarkılarının insanın aklına kazınan yerleri oluyor. yaklaşık 20 yıldır sürekli böyle şarkı yapmaları çok çok üst düzey bir başarı. nedense grup hak ettiği değeri görmüyor gibi. gerçi türkiye'de 2022 yılında ne hak ettiği değeri görüyor ki*
  • 16 yıl önce, büyük düşler albümü duyurulduktan hemen sonra ortada henüz toplam 5 mor ve ötesi albümü varken oluşturduğum 'albüm ismi' teorimin bir şekilde 8. albümde de devam ettiğini müjdeleyen albümdür kendisi.

    ilk teori için (bkz: #9462733)

    şimdi bir de açık halini yazalım.

    1996 şehir ==> albümün adı bir şarkı adından gelmedir
    1998 bırak zaman aksın ==> albümün adı bir şarkı içindeki söz öbeğidir
    2001 gül kendine ==> albümün adı bir şarkı adından gelmedir
    2004 dünya yalan söylüyor ==> albümün adı bir şarkı içindeki söz öbeğidir
    2006 büyük düşler ==> albümün adı bir şarkı adından gelmedir
    2010 masumiyetin ziyan olmaz ==> albümün adı bir şarkı içindeki söz öbeğidir
    2012 güneşi beklerken ==> albümün adı bir şarkı adından gelmedir
    2022 sirenler ==> albümün adı bir şarkı içindeki...

    işte teorimin kısmen devam etme nedeni buraya 'söz öbeği' yazamamam. çünkü bu kez albümde 'sirenler' diye bir sözcük hiç geçmiyor. peki albümde 'sirenler' yok diyebilir miyiz?

    işte burada bu albüme özel teorim devreye giriyor: bu kez 'sirenler' söz öbeği olarak yok.

    ama albümün bütün ruhunu özetleyerek nefis bir final yapan park, daha ilk saniyesinden giren efektli slide gitar riff'iyle siren havasını vermeye başlıyor ve sonra 2:22'deki gitar ara solosuyla iyice siren moduna bürünüyor. 2:31'de ise artık kendisi resmen bir sirene dönüşüyor. 5:55'te başlayan, hem şarkının hem albümün outrosunda ise adeta her tarafımızda sirenler cirit atmaya başlıyor. en sonunda ise susarak, yerini huzurlu-ekolu-temiz bir ritm gitara bırakıyor ve bizi özgür bırakıyor.
  • dinledikçe anlamlanan şarkılar albümü olmuş. bu karlı şehir günlerinde yaraları açıp açıp tedavi ediyor gibi olmuş. sözleri ayrı müzikleri ayrı güzel olmuş. insanı alıp götüren parçalar bütünü olmuş.
  • uzun süredir mor ve ötesi konserine gitmeye ihtiyacım var diye ortalıkta dolaşırken ilaç gibi gelmiş olan albümdür.
    henüz hangilerinin favorilerim olacağından emin değilim ama özlenen mor ve ötesi ezgileri, sözleri var bence albümde.
  • albüm güzel, eski tadı alıyorum fakat yine de, nasıl söylenir tam bulamasam da, eski artık eskisi gibi tat vermiyor sanırım, adamlar aynı adamlar ama ben aynı ben aynı müzik çizgisinde değilim galiba, baştan sona bir daha dinleyeyim en iyisi.
  • her ne kadar yeni yeni bir çok grup çıksa da türk rock dinleyicisi 2000'lerin başındaki o güzel patlamayı unutmadı hiç. televizyonda kurban'ın kliplerinin döndüğü, teoman konserleri olduğu zaman haftalar öncesinden hazırlanılan, albümleri tekrar tekrar dinlediğimiz hoş günlerdi onlar. şimdi tabi bu isimlerden çok azı kaldı artık. çünkü piyasanın beklentileri değişti. ayrıca ogün olsun, pentagram olsun, demir demirkan olsun söyleyecekleri şeyleri söylemiş insanlar. artık onlardan çok bir yaratıcılık beklemek haksızlık olur. yine de yeni bir albüm fikri eskileri yad etmek adına insanı heyecanlandırıyor. şimdi geçtiğimiz günlerde yayınlanan mor ve ötesi albümü sirenler bizim bu isteğimizi karşılıyor mu yoksa beklentinin altında mı kalıyor bir bakalım.

    albümün açılış şarkısı için seçilen isim aslında biraz itici. çünkü adamın dibi fazla popülist bir söylem bana göre ve mor ve ötesi gibi bir gruba pek yakıştıramadım ben. ancak şarkının böyle maço bir tavrı yok. hatta birazdan konuşacağımız gibi albüm üç bölüm ve geçiş şarkıları olarak düzenlenmiş. bu parçanın olduğu bölüm de sirenler'in daha hüzünlü daha kırgın bölümünde yer alıyor. ancak bu, şarkının çok düşük tempolu olduğu anlamına gelmiyor. bir ufak isyan var sözlerde ama gitar ve davullar gayet yüksek tempoda gidiyor. baya insanın konserde zıplamak ve eşlik etmek isteyeceği kadar hoş. ayrıca şarkının özellikle bitiminde ön plana çıkan yaylılar farklı bir ton ekliyor diyebiliriz.

    bu konuda birkaç arkadaşımla daha konuştum ve gördüğüm kadarıyla albümün en çok dinlenen şarkısı dünyaya bedel olmuş. bu şarkının derdi daha bireysel, sözleri de daha dibi görmek üzerine kurulu. ancak hızlı giden davullar ve harun'un yükselen vokali şarkıyı dinlerken down olmanıza çok izin vermiyor. gerçi dünyaya bedel eşsiz ruhum, dünyayı bilmek istemiyor gibi sert sözler de var şarkıda ama bu ben dik duruyorum problem dünyada dediği için rock'ın o dünyaya isyan eden tavrını güzel bir şekilde yansıtıyor diyebiliriz. burada dikkat edin harun da hem yüksek vokal kullanıyor hem de vokalden çıkarken sanki bir şeylerden bıkmış gibi sesini azaltarak bitiriyor. bence bu da vokal tarzı açısından hayli başarılı bir tercih.

    üçüncü parça olan linç, teknik olarak biraz yorucu. çünkü insanların alışkın olduğundan farklı bir ritm temeline sahip. bu nedenle yürüyüşü biraz aksak gibi geliyor kulağa. ancak dikkatli dinlerseniz bu üç şarkının birbiriyle çok sağlam bir uyum içinde olduğunu görebilirsiniz. hatta albümü açtığınızda ne ara üçüncü parçaya geldiğinizi anlayamıyorsunuz. yine de bunu kendini tekrar olarak görmemek lazım. tarz olarak uyumlu, şarkıların sözleri de benzer temalardan bahsediyor ancak bütün şarkılar hüzne farklı şekillerde yaklaşıyor. bu da albümün ne kadar yetkin eller tarafından hazırlanmış olduğunu gösteriyor bize.

    bu albümün belli bölümlerden ve geçiş parçalarından oluştuğundan bahsetmiştik. canavar bize ilk bölümün bittiğini gösteren parça. burada sözler ilk bölüme benziyor yine. ancak piyano, ritmin yürüyüşü ve elektronik tınılı vokaller bize artık farklı bir alanda olduğumuzu söylüyor. ayrıca şarkı birden fazla tarzı bir araya getirdiği için de dikkat çekici. normalde elektronik bir akış gibi görünüyor ama ziller sürekli ride üzerinde gezindiği için jazz bir altyapı da seziliyor. bir de bitişe yakın vokaller biraz nağmeli falan geliyor. bu nedenle geçiş için hoş bir sentez olmuş bu diyebiliriz canavar için.

    forsa bu albümden önce yayınlandığı için aslında konuşmuştuk onu ama burada değişen bir fikrimden bahsetmek istiyorum. daha öncesinde ben bu şarkının sözlerini güzel bulmuştum ama konuştuğum insanlar aslında şarkının tavrını beğenmemiş. çünkü karşı tarafla hala ortak bir konuşma alanı aranıyormuş gibi bir hal var. yalnız bildiğimiz üzere şarkının yazılmasına sebep olan zihniyetin kendisinden başka hiçbir şeye müsaade etmek gibi bir huyu yok. bu nedenle artık bu ortak zemin düşüncesine gerek yok diye düşünüyor insanlar. o fikirleri dinledikten sonra ben de ister istemez katılıyorum bu duruma ne yalan söyleyeyim.

    hazinende parçası da fark edebileceğiniz üzere albümün ikinci part'ının şarkılarından biri. bu bölüm ilkine göre daha politik. aslında çok orijinal şeyler söylenmiyor tabi. o kadar ülkeyi görüp bu kadar çok şey yaşadıktan sonra insan daha beklenmedik daha ince sözler bekliyor haliyle. ancak albümden önce forsa değil de bu şarkı yayınlansaydı tepkiler de bu kadar yoğun olmazdı gibi geliyor bana. bi de neden böyle oldu dedikten sonra zor yıllar geçti artık denmesi yine de hoş geldi bana. gerçi sevemezdin anladık falan denmesi garip hala. çünkü sevmeyeceği baştan belliydi de siz mi biraz geç anladınız diye sormadan edemiyor insan.

    kaptan da albümün orta bölümün son parçası diyebiliriz. yalnız bu genel nahiflik burada da devam ediyor gibi ve abi siz gündem takip etmek için biraz fazla mı kırılgansınız acaba diye soruyorsunuz ister istemez. gülmeyen çehre falan. bilemiyorum. artık kimin güler yüzlü olduğu, utanmazsak ağlayacağımız gibi konular çok geride kaldı gibi. çünkü biz ülkenin gençleri olarak çok ağladık çok sızlandık. bunun söyleneceği yıl 2022 değil sanki. bir de ömrümden çalma kaptan demişsiniz ama 20 yılı gitti insanların. bu nedenle eğer bu konuya girilecekse bu kadar sakin altyapıya sahip bir şarkıda mı bu yapılmalı şüpheliyim.

    şimdi geldik albümün en slow ve en etkileyici şarkısı olan ağrılara. bu da yine canavar gibi hem piyanodan hem de sessizlikten faydalanan hoş bir parça. zaten fark edeceğiniz üzere şarkı için çok az söz yazılmış. bunlar tekrar ediyor ama çoğunlukla piyano ve onun reverb'i var. bu şarkıyı da kesinlikle kaliteli bir kulaklık ile dinlemenizi tavsiye ederim. çünkü arkadaki bass yürüyüşü falan öyle çok daha iyi bir şekilde duyulabiliyor. ve verilen o emeği daha kolay bir şekilde görebiliyorsunuz.

    bu şarkı beni çok düşürdü derseniz bunun da bilinçli bir tercih olduğunu görüyoruz tünel parçasıyla birlikte. çünkü en slow şarkıdan sonra albümün en pozitif şarkısı geliyor. ha yine şarkının başındaki sözler biraz kırgın ama özellikle akustik gitar ve yaylılar dinleyicinin down olmasını engelliyor. zaten şarkının amacı da bu değil. ikinci bölümde cennetim, cehennemim seni ne çok sevdim derken daha umutlu daha hoş yerlere gidiyor şarkı. baya kendinizi yazın arabada pencereleri açmış yolculuk yaparken buluyorsunuz bu soğuk kış günlerinde. o nedenle şarkının yarattığı atmosfer çok başarılı bence.

    istiklal ile de albümün üçüncü bölümünün tavrı iyice belli oluyor. ha derseniz ki sinan istiklal mi kalmış artık, o konuda haklısınız ama unutmamak lazım ki 2000'lerdeki rock müziğin çıkış noktası istiklal'di. bu nedenle mor ve ötesi şarkının ismiyle o güzel dönemi çok güzel hatırlatıyor. yalnız şarkının akışı ve sözleri pek uyuşmuyor gibi. sanki orada bir fazlalık ya da eksiklik var gibi. yine de sözleri falan insana üniversite zamanında (şu dönemde üniversite okumak bile eziyet oldu. benim kast ettiğim 2015'e kadar falan en fazla) geçirdiği güzel zamanları arkadaşlarla sarhoş olmayı falan hatırlatıyor. bir de şarkı gelecek için umut veriyor ama ona inanacak hal bizde kaldı mı o da tartışmalı baya.

    ve albümün son şarkısı olan park'a geldik. tabi bu bir mor ve ötesi albümü olduğu için park denilince akla sadece tek bir park geliyor. şarkı da bize önce kaybettiklerimizi hatırlatarak başlıyor ve belli bir hüzünle devam ediyor. bu şarkı da konserde kardeşlerimizi anıp birlikte söylemek için yazılmış gibi duruyor. özellikle bitişe yakın nakaratın koro haline gelmesi bunun en belirgin işareti.

    sonuç olarak evet o 2000'lerin başındaki rock müzik ortamı geride kaldı. biz çok şey kaybettik ve çok şeye üzüldük. yine de bu albüm hoş olmuş bence. özellikle dünyaya bedel ve son üç şarkı tam loop'a alınmalık. ben de albümü incelerken en çok buralarda vakit geçirdim diyebilirim. o nedenle mor ve ötesi'ne aradan geçen yaklaşık 10 yıldan sonra gelen bu albüm için teşekkür etmek istiyorum.
hesabın var mı? giriş yap