• sinemada dördüncü duvarın kırılmasının erken dönem örneklerindendir.
    (bkz: harriet andersson)
  • sinemada dördüncü duvarın kırılmasının erken dönem örneklerinden biri olmanın da ötesinde, ilk örneğidir. bu nedenle, mükemmel olmasının yanı sıra, sinema tarihi açısından da çok önemli bir filmdir.
    tarkovski'nin stalker'de kameraya doğru yaklaştırdığı bardaklarla monika'ya gönderme yaptığı, dikkatli gözlerden kaçmaz.
  • baş yapıt
  • tam adı sommaren med monika* olan şaheser. bir filmde karakterler, olaylar, hayatın acımasızlığı, gençliğin saflığı bu kadar mı incelikle, ustalıkla, şık bir biçimde işlenebilir... seyirci filmin içine bu kadar mı yoğun bir şekilde çekilir...

    monika karakterini canlandırmada harriet andersson müthiş bir başarı sergiliyor.
  • ingmar bergman'ın bu filmi, cinselliği kullanışıyla zamanında büyük tepkilere neden olmuştur. aynı şekilde, monika'yı oynayan harriet andersson'un yüz çekiminde direk seyirciye baktığı uzun planla da olay yarattı. yoğun eleştiriler alan bu planı öven ender sinemacılardan birisi jean-luc godard olmuştur. bu olayın da etkisiyle bu işlem, fransız yeni dalga akımında kullanılmaya başlandı.

    söylemeden edemeyeceğim; zamanında ne etkiler oluşturmuş ne tepkilere neden olmuş orasını geçiyorum, olağanüstü içeriğinin yanısıra görüntü öğelerinin kullanımında çok üst düzey bir şıklığa erişmiş, yazılı ve yazısız kurallara bağımlı kalmadan izlenmesi gereken başyapıt.
  • bir film aynı anda ancak bu kadar yalın ve bu kadar dolu olabilir. gençlik zamanının hayallerini, ilk aşkı, hovardalığı, uçarı bir kızın bir erkeği avucunun içine alıp oynatışını betimlemesi tek kelimeyle harika. monika ile harry’nin yaz başında birbirlerine sarılıp düşledikleri birlikte bir gelecek hayali var ki hangimiz tıpatıp aynı hayali kurmadık ve hangimiz o hayalin ne kadar da çocukça olduğunu bir iki sene içinde görmedik... bu film tüm erken gençliğimiz bir hikayesi sanki.
    sonu keşke böyle bitmeseydi dedirtmektedir ayrıca, gerçek hayatta böyle bir hikaye aynen böyle sonlanırdı evet ama... ne bileyim bu film tozpembe olsaydı belki de hayat da tozpembe olabilir miydi yoksa?
  • tatlı bir hayal: bizi saran, sınırlayan, köleleştiren toplum düzenine başkaldırıp sevdiğinle uzaklara, kimsenin olmadığı koylara kaçmak... ya da, şikayetten ve hayal kurmaktan vazgeçmeden ama toplumsal güvencelerimizden de ödün vermeden kaçmanın trajik akıbetini bir perdeden seyretmek... aynaya bakıyoruz film biterken.

    bu filmin belki en zararlı ve en hoş yönü, toplumsal hayatın zorunlu kıldığı çekilmez durumlar içinde iken o anda bambaşka bir yerde bambaşka bir halde olmanın aslında mümkün olduğu (ve hatta aslında hayatın kendi halinde bırakıldığında doğası gereği o düşlenen doğal hali sonuçlayacağı, içinde bulunulan halin ise kişinin kendi seçimlerinin, hırslarının, tutkularının, alışkanlıklarının, ... sonucu olduğu) düşüncesini uyandırmasıdır. ilk hür sabahlarında işçilerin o sırada neler çektiklerini konuşarak eğlendikleri sahnede hissettiğim bu oldu.
  • bergman'in kimi feminist cevrede sevilmedigini, ee, bilen bilir. bu erken basyapitin da bu perspektiften hakli, yerinde bir kritigi yapilabiliyor. su sekilde.

    (bergaman filmine de spoylir yazdiriyonuz ya)
    --- spoiler ---
    monika ile harri tanisiyorlar. monika bunu ayartiyor, kacalim edelim diyor. harri de bir gun aile koduna, gelenegine ragmen isi birakiyor, botu aliyor, kaciyor gidiyor. neyse, kactilar gittiler. orada neseleri yerinde, sevisiyorlar, egleniyorlar, sonra bakiyorlar olmayacak. sehre donuyorlar. burada harri monikaya iyi bakmak icin ise giriyor, aksam okuluna gidiyor, muhendis cikasi oluyor. ama monika bildigin orospulugunu surduruyor. arabesk filmindeki kaya gibi her ortama isinlanma yetenegi olan lemme ile harri'yi aldatiyor, "benden adam olmaz, cocukta da gozum yok, benim derdim giysi, guzel hayat" diyor. harri cocugun sorumlulugunu aliyor, gecmis tecrubelerini de kendine katip, yalniz ama olgun bir adam olmaya dogru ilerliyor.

    simdi burada kusurlu hareket su. karakter gelisim ve degisiminde harri'ye gecilen iltimas, monika'ya gecilmiyor. monika orospi geliyor, orospu gidiyoir, harri ise cocuk basliyor, olgun adam bitiriyor. oysa ki ikisi de, farkli arka planlardan gelmelerine ragmen, ayni tecrubelerden geciyorlar. birisi baba oluyorsa, birisi ana oluyor, birisi dayak yiyorsa, digeri hirsizlik yaparken yakalaniyor. simdik, meseleyi formasyon boyutuna getirirsek, monika'nin yetistigi sinif ve cevre ile sekillendigini, bu sebepten dolayi da o degisimi gerceklestirecek inisiyatif ve iradi alana sahip olmadigini iddia edebiliriz. ama eger ki formasyon belirliyorsa o zaman harri'nin de kodu'nu kirip doga'ya kacmasini, o doga'dan kacip hayatta kaldiktan sonra da koda donmesini bir yere oturtamiyoruz. yani bu formasyon belirleyici olacaksa herkes icin belirleyici olur, olmazsa kimse icin belirleyici olmaz. isin egalitaryen dogasi boyle.

    burada buna karsi getirilebilecek bir elestiri var o da "ama boyle seyler olmuyor mu?" olabilir. oluyor, olmasindan da dogal bir sey yok. ve fakat "boyle seyler"in olusu, boyle seyler'in olusumune on ayak olan faktorlerle degil de, toplumda yaygin kanaat ve inanclarla atbasi gidiyorsa, gelenek'in ahlak ve etikasi ile uclu cekiyorsa orada duracaksin. kadin'in toplum bilinci ve deger atlasinda isgal ettigi ataerkil gelenekten olma, hristiyan ahlaktan dogma bir karikaturu, lansmani varsa, film de o karikature tarama yapiyorsa, orada duracaksin. filmden cikarilacak mesaj "kari kismi boyle oraspiliklar yapar, dogaya yakin, rasyoneliteye uzaktir"e meyyal oldu muydu bu izah da kendisinden ibaret durdu muydu tehlike canlari caliyor. bunu suna benzetmek mumkun. farz edelim ki filmde hirsizlik yapan, gasp eden bir zenci karakterden bahsedyoruz. eger ki zenci, zenciligi sebebiyle caliyor, zenciligi sebebiyle degisemiyor gibi cikarsa "e abi oyle zenci karakterler de yok mu?" diyerek yazar ve yonetmenin ozgurlugu ve lisansindan bahsedemeyiz. burada belirleyici olan artik "oyle oldugu bilinen zenci hirsizlardan bahsetmek" degil, zenci oldugu icin oyle oldugu varsayilan "zenci" kanaatine oynamak, onu onun tanimiyla beslemek oluyor.

    kanimca filmin cozumlemesine getirilmesi uygun dusecek bir kac opsiyon var. bir tanesi disney, holivud finali. sehre donuyorlar, sevginin gucuyle gucluklerin ustesinden geliyorlar, bir ara guvenlerini yitirecek gibi olsalar da o gecen yazin hatirasiyla silkinip kendilerine geliyorlar, gelecege umitle bakiyorlar.

    digeri kadinin bel verdigi gibi adamin da bel verdigi, israrla brokeback mountain'daki gibi kacis edebiyatina meyledisi, hayatta kaldigi, mutlu oldugu dogadan sonra bir turlu eski koda donemeyisi. beraber cilkini cikarmalari.

    son opsiyon ise ayni final, ama bu finale gelirken ki kisimda kadinin gerekceleri ve varolusunu daha net aydinlatan bir disa bakis araligi, kadinin donusmezligini destekleyen cevresel faktorler, adamin donusebilirligini destekleyen cevresel faktorler ile kafa kafaya gelis. kadinin bir hayalmis diye olaydan kacmak durumunda kalmasi, bunun bir secim ve "dogasi geregi" estetigine indirgenmemesi.

    --- spoiler ---

    neyse, bergman 4. duvari kirarsan oradan boyle senarist firlamalar da girer, demedi deme.
  • bergman filmleri arasında en çok izlenmesi gereken üç filmden birisidir.
  • o dönemde isveç'te mazot ücretsizmiş anlaşılan.
    adamlar küçük tüple bütün yazı geçirdiler, eyvallah da, denizlerde fırdöndüler mazot bitmedi ya.
    siz de gelmiş bergman imgeleri ters çevirmiş diyorsunuz hala:)
hesabın var mı? giriş yap