• hakkındaki bütün olumsuz yorumlara rağmen danny boyle filmidir, görmemek ayıp olur diyerek gittiğim ve genelde de memnun ayrıldığımı söyleyebileceğim film.

    --- spoiler ---

    adamlar nasıl ölmedi uzayda diye eleştiride bulunanları bilimselliğe davet etmek isterim, insanoğlu 50'lerden beri uzayla haşır neşir, bunlar muamma filan değil, çok iyi bilinen olaylar.

    uzaya insan gönderilmeden önce vakumda ve sıfır kelvine yakın soğuklukta kadavralarla canlı hayvanlar üzerinde testler yapılmıştır.

    sonuçları, bilimden habersiz kimi bilim kurguların kafamıza yerleştirdiğinden farklıdır; insan (vücudu) bütünlüğünü korumakta, memeliler (özellikle de primatlar) on saniyeden iki dakikaya kadar dayanabilmektedir. dayanmaktan kasıt şu: ilk 10-15 saniyeden sonra bilinç gidiyor ama beyin zarar görmüyor. kalp, atışına devam ediyor. ayrıca kazazede, maksimum iki dakika içinde kalıcı zarar görmeden kurtarılabiliyor. uzay ne kadar soğuk olsa da 70-80 kiloluk bir yetişkin hemen iliklerine kadar donmuyor. bu süre içinde sadece çıplak olan burun ve dudak gibi organları ciddi zarar görebiliyor.

    "beyin o kadar zaman oksijensiz nasıl dayanır, ölmez mi?" diye soracak olursanız ben de oksijensizliğin yaratacağı tahribatın, soğuğun işleri yavaşlatması sayesinde aşıldığını söylerim. sıfır derecede göle düşüp boğulan, bir saat sonra ölü olarak bulunan ama uzun bir cpr seansı sonucunda yaşama döndürülen insanlar vardır. aynı şahıslar daha sıcak bir suda boğulsalar, dakikalar içinde yaşama döndürülemez hale gelirler.

    1971 senesinde üç soyuz kozmonotu dünyaya dönüşten hemen önce bu yüzden ölmüştür. kabin karaya inip de kapağı açıldığında ölü bulunan kozmonotların dış görünümlerinde hiçbir anormallik yoktur. ancak o zamanlar kapsülde soludukları saf oksijen değil de bildiğimiz hava olduğundan (artık bu tür kazalara da engel olsun diye sadece oksijen solunuyor), damarlarındaki azotun düşük basınçta kaynayıp pulmoner emboliye sebep olması sonucunda ölmüşlerdir.

    http://www.treitel.org/richard/rass/invacuo.html
    http://www.damninteresting.com/?p=741
    http://www.straightdope.com/classics/a3_147.html

    kısacası, filmdeki gerçeğe en yakın sahne belki de uzaydaki çıplak atlayıştır. esas muhtemelen sıvı azotla dolu olan soğutma havuzuna üç kere girip çıkan elemana takıldım ben, hayatta kalabilse bile nasıl ellerini - parmaklarını kullanıp da iş yapabilir ki insan? örneğin -25 c'deki buzluktan çıkardığım bir cam kabı 5-10 saniye tuttuktan sonra acıdan ellerimi kullanamıyorum.

    bunların dışında sunshine'da şu noktayı anlamadım: neden insanlı bir görev bu? hedef tabak gibi belli, bu kadar kolay bir görevi çerez niyetine gerçekleştirebilecek bilgisayarın var, bombayı fırlat gitsin işte. tamam o zaman film olmaz ama insanlara neden gerek duyulduğuna dair tatmin edici bir bilgi yok.

    --- spoiler ---

    edit: bir yıldızı dengede tutan iki unsur vardır: onu çılgın bir şekilde genleşmeye zorlayan ısısıyla yine çılgınca bir şekilde kendi içine çökmeye zorlayan kütlesel çekimi. bu ikisi bir denge tutturduklarında güneş gibi sağlıklı bir yıldızımız olur. ancak bir yıldız yakıtını tüketip soğumaya başladığında da kaçınılmaz olan kendi içine çökme safhasına girer, yani genleşme azaldığında kütlesel çekim galip gelir. yıldızın kütlesine bağlı olarak da* beyaz cüceden karadeliğe kadar farklı sonlara doğru ilerler, tabi arada patlama da* var. filmde güneşin çöküp çökmediğine dair bir işaret yok, ama düşünüldüğünü de hiç sanmıyorum.
  • shallow grave'den beri takip ettiğimiz danny boyle'un trainspotting ve 28 days later gibi filmlerle beklentilerimizi fazlasıyla yükselttikten sonra bizleri sükut-u hayale uğratmış olan son filmidir efendim...

    yönetmenin karizmasının icarus'un kanatları gibi an be an erimesini seyretmek acı verici bir deneyimdi ya...
  • cillian murphy'nin oynadığı başroldeki fizikçi karakterin adının robert capa** olduğu film.
  • kanımca teknik görselliği oldukça başarılı olan film. reçete hollywoodvari olunca tabii, başyapıt diyemeyiz. ama sondaki müzikler hiç fena değildi:

    (bkz: underworld)
    (bkz: peggy sussed)

    (bkz: i am kloot)
    (bkz: avenue of hope)
  • hakkındaki olumsuz yorumlar karşısında şaşkınlıkla kalakaldığım, içindeki varoluşçuluk, nihilizm, uzakdoğu felsefelerinin görmezlikten gelinmemesi gerektiğini düşündüğüm, çok fena insanı çarpan bir film. benim izlediğim salonda insanlar sinir bozukluğu ve üzüntünün dibine vurup hıçkıra hıçkıra ağladılar. o denli kanlı canlı karakterlere sahip bir film yani. bilim kurgu sevmeyen izleyicilerin neden bir bilim kurgu filmine gidip de yerdiklerini anlamanın mümkünatı ise pek tabi ki yoktur. sci fi sevenler için bence muhteşem bir tecrübe olacak. kaçırmayınız...
  • şiirsel bir bilim kurgu filmi. cg'nin artık sinemadaki yerinin ne kadar önemli bir hal aldığını gözümüze sokan bir film, görsel efektleri büyüleyici. göndermeleri, metaforları vs.si iyi, hoş. ama...
    bir boktanlık var filmde, farketmemek mümkün değil. görsel efektler ise altyapı fazla sağlam olmadığında bir filmi daha da ucuzlatıyor çünkü "göz boyamak için yapılmış" hissi uyandırıyor. kötü bir film diyemem çünkü bilim kurguyu hayattan çok uzak bir garabetmiş gibi sunmayan, yakınımızda hissettiren, felsefeyi, inanç biçimlerini iyi harmanlayan, acaip evrenler ve sürüngen uzaylılardan bahsetmeyen, "insan"a dair bilim-kurgular kendimi mutlu hissettirir. sunshine da bu bağlamda iyi film, bizim yıldızımızdan, ışık ihtiyacımız, ışığa olan tutkumuz ama ona ulaşmak için sarfettiğimiz çabalar içinde yapabileceğimiz telafisi imkansız hatalardan bahseden, "biz"den bahseden bir film. ne bir uzaylı, ne bir jedi, ne bir gri kafalı bilmemneden. danny boyle'un humanizması içimi ısıtıyor.
  • süper bir konu nasıl bu kadar boktan hale getirilebilir sorusunun cevabı olabilecek olan film. 1 saat 50 dakikam boşa gitti şu hayatta peh.
  • ya sev ya terk et şeklinde bir film.

    --- spoiler ---

    sinemada izliyor olsam otuz kere terk etmiştim ama bilgisayarda izleyince yaklaşık 2 haftalık bir süre içinde dur şunu bitireyim diye dayanabildiği kadar parça parça izliyor insan. sevenlerinin söylemlerine saygı duymakla beraber monolith göndermesi ve hyper-boyut asansörü gibi nedenlerle charlie and the chocolate factory'nin bile daha derin ve anlamlı olduğunu söyleyebilirim. ya da kitabının %1'i kadar olmasa da hitchikers guide to the galaxy filminin karakterleri çok daha iyiydi mesela.

    sonuç olarak kafayı kıran icarus-1 kaptanını ortadoğu kaynaklı dinlerin kökten takipçileriyle özdeşleştirebildim sadece. zamanında ışık arayışıyla yola çıkıp kendi içindeki şeytanlarla karşılaşarak insana düşman olan takipçiler. zihinsel neden-sonuç ilişkileri pek anlaşılabilir değildir onların, neye neden inandıklarını pek kestiremezsiniz. ellerinin altındaki din barış odaklıdır, ister yahudilik, ister hıristiyanlık, ister islamiyet olsun ama onlar birbirlerini de sevmezler. zaten belki de bu yüzden danny boyle kaptanı tam göstermiyor. hep flu ve silik kalıyor kaptanın silüeti. kökten inançlıların zihinsel yapıları gibi. maalesef dışarı baktığımda bu gezegende milyonlarcasını görebiliyorum, en ufak bir fırsatta tanrıyı bulma adına bir yerleri patlatmaya veya birilerini öldürmeye hazır hepsi. başka birileri de onları kullanarak güç elde etmeyi tercih ediyor, 9/11'ler falan çıkarıyor başımıza. hmmm, yazarken fark ettim ki bu film fena değilmiş aslında. özellikle mace karakteri başta olmak üzere karakterlerin sığlığı ve klişeliğini göz ardı edebilirsem bir daha izleyeyim şu filmi.

    --- spoiler ---
  • mukemmel konu, vasatin uzerinde ilerleyi$ ama cok kotu bir son ile ozetlenebilecek filmdir...
  • aslen chris evans'ın nasıl human torch olduğunu anlatan filmdir.

    --- spoiler ---

    o kadar güneşe yaklaşsam ben de human torch olurum yanarım alev alev. gerçi soğuk suda gitti herif ama olsun.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap