• "türkiye biraz da 'tashih hataları' diyarıdır. kitapçılığımız, gazeteciliğimiz ve mecmuacılığımız, sadece baskı, satış ve fikir değerleri bakımından değil, bunların yanı sıra bir de tashih noksanı yüzünden batıdaki adaşlarından geri bulunuyor.

    amerika’da ve fransa’da, bir tek tertip veya tashih hâtası bulacak okuyucularına, yekûnu yüz binleri aşan mükâfatlar vadeden gazeteler vardır. bırakın binleri, yüz binleri; türk gazetelerinden veya dergilerinden herhangi biri, beher yanlışa bir tek lira vermeye kalkışsa, acaba kaç gün dayanabilirdi?

    bizde bunun tam aksine, tashih hatâsı olmıyan bir dergi veya gazete çıkarabilecek olan babayiğide okuyucular mükâfat vadetseler yeridir ve müsterih olunuz bu bahiste kuruşunuzu dahi yerinden kımıldatacak hâlimiz yoktur.

    meselâ bir buçuk iki aydır, muntazaman huzurunuza çıktığım şu elinizdeki dergide, daha bir yazımı hatırlamıyorum ki yanlışsız olsun; hattâ ondan da geçtim, üç dört yanlış bulunsun! halbuki emin olunuz, türkiye’nin belki de en çok itina gösterilen dergisi şu elinizde tuttuğunuz mecmuadır. üstelik bu derginin musahhihleri sırf genç hanımlardan mürekkep!... ama ne kadar olsa, demek ki, türk gazeteciliğine umumiyetle çöken o “dikkat noksanı”ndan kurtulmak kolay olmuyor!

    ama ben eminim ki, ayni musahhih hanımlar, meselâ elbiselerinin yakasında güç tefrik edilebilen ufağın ufağı bir yanlış olsa, derhal farkedip terzilerini hırpalıya hırpalıya bir hal olurlar.

    yahut da saçlarının bir teli sağdan sola geçmiş olsa düzeltmeden yola çıkmazlar!

    mesele galiba müsahhih ve mürettip dikkatinden çok, gazeteciliğimizin kaderi ile alâkalı (meselâ şu cümledeki kader kelimesinin keder çıkmayacağından veya cümlenin tamamen alabora olmıyacağından emin değilim.)

    * *

    tertip ve tashih hatâları türk gazeteciliğinde o kadar feci durumlar yaratmıştır ki, bu yüzden meselâ imparatorlukta bir gazete, kapanmaktan; cumhuriyet devrinde de bir tanesi de taşlanmaktan, güç kurtulabilmişti!...

    sertellerin çıkardığı “tan” gazetesinde o devrin ulaştırma bakanına ait bir beyanat aynı günde vukua gelen bir cinayet havadisine o şekilde karıştırılmıştı ki, bakan bey kemali ciddiyetle anlattığı işlerinin sonunda meselâ şöyle diyordu: “- yanımda istanbul valisi olduğu halde istinye doklarını inceledim. oradan attık karıları arabaya, ver elini çırçır suyu. fakat bu zurna lütfü doğru dürüst içmez ki.... biraz sonra karılara sulanmaya başladı. ben de bıçağımı çektiğim gibi...”

    beri yanda arkadaşını tam sekiz yerinden bıçaklayıp öldüren katil ise, cinayetini anlatırken şöyle söylüyordu: “- zurna lütfü ile çok iyi arkadaştık. ama içtikten sonra cıvıtmak gibi bir huyu olduğu onunla pek sık çıkmazdım. dün de tutturdu, ille iki paçoz var, çırçıra gidip içelim. dayattım da dayattım fakat kıramadım. nihayet hep birlikte yola çıktık. karıları emirgân’dan alacaktık. vali beyle birlikte istinye doklarında gördüklerimizden son derece memnun olduk. pek yakında bu tesisi türk denizciliğine daha faydalı olabilecek bir hale getirmeye çalışacağız...”

    satırlar o şekilde karışmıştı ki, en ufak bir cümle düşüklüğü dahi olmuyor, üstelik o zaman ki vali kırdar’ın adı ile katledilen zavallının ki tam uyuyordu. ertesi sabah tan gazetesi çift sütun üzerine hakikaten pek acıklı bir tavzih koymak zorunda kalmıştı. ama ne yazık ki, o tavzihte de gene mânâyı altüst eden fecî bir yanlış vardı. “ulaştırma bakanımızın beyanatı çırçır cinayeti failinin sözlerine karışmıştır.” cümlesi, “ulaştırma bakanımız çırçır cinayetine karışmıştır.” şeklinde çıkmıştı!

    birincisi tertip, ikincisi tashih yanlışıdır ki, sanırım herhangi bir avrupa, şehrinde vukua gelse de dâvâ mevzuu olsalar, hâkim hiç tereddüt etmeden kasten yapıldıklarına hükmeder!.. halbuki biz, yanlışsız yazıları dahi, mahkemelik olduk mu, hemen bir tashih hâtası çengeline takıp takmayacağımızı düşünüyoruz.

    eee... ne yaparsınız arada teamül hâtasızlık, bizde de usul hatâları dolup taşmak!....

    * *

    herkese karşı aksi bir ihtiyar olan g. bernard shaw, yalnız garsonları terslemez “yemeğimi hazırlarlarken içine tükürmediklerinden emin olmam” dermiş!.. ben de çalıştığım gezetelerde, [bedii faik’in korktuğu tashih burada başına gelmiş, gazete bir harf yanlışla gezete oluvermiş! fk. ] yazı müdürlerini, patronları ve etrafımdakileri pek üzerim, hattâ sıkarım da, müsahhih ve mürettiplere hiç yüzüm tutmaz. onlara iltifatı âdeta vazife sayarım. zira yazılarıma -tıpkı yemeğe tükürür gibi- azizlik etmek daima elerindedir. üstelik bernard shaw’ın aksine bizler, tükürüğü, görürüz de gene de ses çıkarmayız! çünki iş işten geçmiştir! "

    bedii faik, 20. asır mecmuası, 7 mart 1953, sayı: 30
  • süre sınırlıyken yapılıyorsa insanı strese sokar. seriye bağlarsınız ve o gece de rüyalarınıza girer.

    kendine has işaretleri vardır tashih yapan ile dizgici arasında. işaretlerin de büyük büyük koca koca yapılması gerekir. örneğin kelimeden bir harfin atılması gerekiyordur. harfi daire içine alıp yukarı doğru koca koca dalgalı bir çizgi yapmanız gerekir. kırmızı kalem kullanmak makbuldür.
  • anlamı düzelti ya da düzeltmek olsa da gazetecilik jargonunda genellikle yanlış anlamda kullanılan bir sözcüktür. yanlış kullanımı 'hata' sözcüğüyle karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. "sayfada çok tashih var" ya da "redaktör çok tashih yapmış" gibi, gazete çalışanlarının çokça kullandığı iki cümle yanlış kullanımlara örnek gösterilebilir. bu cümlelerin de en çok musahhihler yani düzeltmenler tarafından kullanılması ironiktir.
  • mimarlık öğrencilerinin projeleri üzerinde, hocalarından aldıkları kritikler.
  • (bkz: düzeltme)
  • esas anlamı sıhhatten gelir. sağlığını iade etme, iyileştirme anlamları taşır.

    günümüzde metinler üzerinde yapılan hata düzeltme işlemi olarak adlandırılır.
  • artık rüyalarımda bile gerçekleştirdiğim eylem. beyin gözler kapalıyken dahi bunu yapmak konusunda ısrarlı olunca uyku falan kalmıyor tabii. (bkz: lucid dreaming)
  • "murat, yazdığı hikayenin bazı yerlerinde düşünmek için duraklayınca, sükûtu şiddetle duyuyordu. müdüriyet odasının yüz mumluk çıplak ampulü küçük odayı beyaz bir ışıkla doldurmuştu. murat makineyle çalışmaya bir türlü alışamadığına kızıyordu. elyazısında düşünmeye pek benzeyen tanıdık, rahat bir hal vardı. buna karşı daktilo, bir aletle uğraşmaya, fikri bir işten ziyade, bedeni bir iş yapmaya benziyordu. galiba duhamel* müsveddelerini böyle yazı makinesiyle üç nüsha çıkarır, mevzuu kendi kendine bir müddet unutturup sonra her nüshayı ayrı ayrı zamanlarda tashih** edip, sonra bu üç ayrı nüshanın tashihini karşılaştırarak en güzel şekli tespit edermiş." kemal tahir - karılar koğuşu

    [37. parlemantarizmin* mantarlarından el-hazer*!
    hatıra birlik gelir bunlarla şeytan'ın adı.

    39. varsa fikrimde hata, affetmeyin, tashih edin
    varsın "enternasyonal" olsun bu divânın adı.] şair eşref, (bkz: hürriyyet)

    (bkz: düzelti/@ibisile), düzeltme, düzeltiyorum, düzenleme, edit
  • bu yaz tashih sezonunu kapatmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum. gözlerim yaşardı, ama mutluluktan değil tabii ki, yorgunluktan.

    yazım ve dizgi yanlışını düzeltme işi.
  • hadisenin 50'li yıllarda olduğu rivayet edilir ve yanlış hatırlamıyorsam yıllar önceki enis batur harikalarından olan gergedan dergisinin bir sayısında aziz nesin'in de sözünü etmişliği vardır...

    gazetenin manşeti "zam yağmuru" olarak bağlanmış, baskı bitmiş, tam dağıtım aşamasında görülmüş ki, mürettip "z"yi dizmeyi unutmuş...
hesabın var mı? giriş yap