• netflix'in uyarısını yabana atmayın ve özellikle hayatınızda tehlikeli narsistler varsa evde yalnız izlemeyin bu belgeseli. kendinizi huzursuz ettiğinizle kalırsınız.
    aslında bir yandan farkındalık sağlasa da diğer yandan insanda tehlikeli bir bağımlılık yaratıyor bu tür izlenceler, biri bitince diğerine geçmek istiyorsunuz, o tedirgin ruh halinden çıkmak istemiyorsunuz resmen.
    bundy yıllardır bize yakışıklı, zeki, çekici, karizmatik, tatlı falan diye servis edilmiş bir öykü. öyle gösteriliyor ki ilgi çekiciliği artsın ve satış malzemesi çıksın.
    oysa adam sadece zararsız görünümlü, sıradan, dikkat çekmeyen bir tip. çok zeki olup da mükemmel okullar bitirmemiş, harika işler yapıp başarılı olmamış. çok yakışıklı ve çekici olup da her istediği kadını elde eden bir kazanova olarak yaşamamış. ilk kız arkadaşını bile amerikan standartlarına göre geç bir yaşta edinmiş. politikaya atılmaya kalkmış ama hiç de yıldızı parlamamış, bu iş biraz ortam görmesini sağlamış o kadar.
    zaten cumhuriyetçi, özgürlüklere karşıt, güçlüden yana dar görüşlü bir herif.
    yetişkin dönemdeki bütün bu özellikleri ve görünürdeki yaşantısıyla tipik bir narsist. bir insanın diğeriyle beraber vakit geçirmekten neden mutlu olduğunu anlayamadığını, zamanının çoğunu boşa harcadığını ve bu nedenle sevgilisinin beklentilerini karşılayamadığını, içinde koca bir boşluk hissettiğini, belirgin bir kişilik sahibi olmaktan çok, öyle olmaya özendiği karakterler gibi davranarak kendini var etmeye çalıştığını kendi ağzıyla anlatan bir zavallı.
    tipik bir narsist olarak ilk sevgilisini, tam da elde etmek istediği hayata ve özelliklere sahip olduğu için bir şekilde tavlayıp ilişki yaşamayı başarmış, ancak kıza göre oldukça niteliksiz bir tip olduğu için terk edilmiş, bunun verdiği acıyla kendi içinde her zaman taşıdığı eziklik birleşince de hırsını canilikle kadınlardan çıkarmaya başlamış. tabii hiç kimse, bundan öncesi hakkında bir şey bilmiyor. gerçekten bu ilişkinin bitişi sonrası mı icraata başladı yoksa önceden de saldırıları var mıydı belli değil. içindeki tatminsizliği yok edebilmek için öldürdüğünü, her seferinde bu defa olacak ve her şey bitecek diye düşünerek cinayetleri işlediğini ama açlığının geçmediğini, direkt itiraf etmek yerine, başkası hakkındaki görüşleriymiş gibi anlatmış.
    herkesin yazdığı gibi, dehşet bir zekası falan yok, sadece başkalarının, sistemin ve otoritenin zayıflığından, aptallığından, eksikliklerinden faydalanmış. şansı yaver gitmiş.
    kendisinin de söylediği gibi, toplumda her zaman onun gibi olma potansiyeli taşıyan pek çok insan oldu, olacak. yan komşunun temiz yüzlü, sessiz sakin görünümlü, ot gibi yaşayan, itaatkar oğlunun iç dünyasında nasıl delikler, eğilimler, fanteziler, delüzyonlar olduğunu tahmin etmek şöyle dursun, bir sürü sinyal görsek bile bu tür ihtimaller aklımıza bile gelmiyor, söyleyen olsa da inanmıyoruz.
    bu da o melek yüzlü şeytanın sinsice birilerinin hayatını mahvedip sonra elinde ramazan pidesiyle eve dönerken size selam verip geçmesine olanak veriyor. ille de fiziksel şiddet olmak zorunda değil, psikolojik şiddet göstererek de insanların hayatları karartılıyor.
    günümüzde suçu örtbas edip yoluna devam etmek bu kadar zor olmasa daha ne münevver karabulutlar olurdu kimbilir. ki bunca teknolojiye rağmen bilinmeyen duyulmayanlar ortalığa saçılanlardan fazladır.
    etrafımızdaki ted'leri iyi kollamalıyız, insanlar bangır bangır bende bir anormallik var diye bağırmayabilir, ikaz işaretlerini teşhis edecek bilgisel donanıma sahip olmalıyız ki sezgilerimiz de güçlensin.
  • izlenen ortamın atmosferini gerilimle dolduran, başarılı kurgusu sayesinde bir iki oturumda sonu getirilebilecek belgesellerden olmuş.

    ted bundy hikayesi başlı başına zaten çok etkileyici ama bu belgeselde anlatım da baya başrolde, insanların bir serikatile nasıl hayranlıkla bakabildiğini gördükçe kanım çekildi. inanamadım.

    final bölümü burn bundy burn ile de black mirror mı izliyorum ted bundy belgeseli mi izliyorum bilemedim. 'otuz filan' kadını öldürmüş bir insanın sonuna bakmaya hazırmış gibi hissetseniz de sonunda öyle olmuyor. en azından bana öyle olmadı.

    adamın mahkeme kayıtlarından birinde kameraya bakıp sinsi sinsi gülümsemesi ise gözümün önünde kaldı, gitmiyor.
  • dehset icinde izledigim netflix belgeseli.
    --- spoiler ---

    son dakikasina kadar nerdeyse hic renk vermeyen ted, insani tiksinti ile kusma hissi arasinda gidip getirirken ayni zamanda "ulan acaba mi?" bile diye dusunduruyor. birinin olumune sevinmek ne kadar korkunc olsa da, oldurdugu 30'dan fazla kadin icin adaletin yerini buldugu dusuncesi de insani rahatlatmiyor degil.
    --- spoiler ---

    izleyiniz...
  • aşırı rahatsız edici belgesel seri.
    duygudan duyguya sürüklüyor insanları, çok şey sorgulatıyor.
    on numara ruh hastası bir adamın yaşadığı psikozlar, savunma avukatları savcılar, gazeteciler, tanıklar hepsi ama hepsi en ince detaya kadar irdelenmiş bu belgesel serisinde.

    netflix sadece belgesel yapsa, en iyi belgesel kanallarından biri olabilir.

    tanım: genç kızların izlerken 2 kere düşünmeleri gereken netflix'in yepyeni harikası.
  • ıyi bir seri belgesel olmakla birlikte ted bundy'i cinayet işlemeye iten temel motivasyon çok yüzeysel anlatıl(ma)mış. sadece son bölümde empati yeteneğinin gelişmediğine iliskin birkaç cümlelik bir geçiştirme var.
    halbuki ted'i buna yönelten motivasyonun ne olduğuna dair en az bir bölümlük psikolojik bir irdeleme yapılabilirdi.
    ayrica ted bundy'nin gözleri. tam tanımlayamasam da mesela gözler bir vücutta ruh oldugunu gösteren en büyük emaredir benim için. ancak ted bundy'ninkilerde sadece boşluk. kafasını kaldırıp gözünü kameraya her diktiğinde göz bebekleri bu ruhsuzluğu ele veriyordu.
  • müthiş bir belgesel serisi. ilginiz varsa kaçırmayın. don't fuck with cats'in ardından çok iyi geldi. bir yandan da hakan atilla'nın anılarını yazdığı kitabı okuyorum, bu ara rüyalarım amerikan hapishanelerinde geçiyor...

    --- spoiler ---

    seri boyunca ted'in bir artısını, öyle anlatıldığı gibi 'çok farklı, özel! bir seri katildi, bazı kızlar ona hastaydı.' vs. denme sebebini aradım durdum da yok. adam ikinci öğretim hukuk okuyor, yakışıklı desen değil, gözleri boş bakıyor, salak salak sırıtıyor, özgüvensiz bir özgüvenli duruş çabası... zeki desen değil, herkese kendini 'ted' diye tanıttığı için bir sürü tanık ortaya çıkıyor. ya da duruşmalarda, bir anda kendi kendinin avukatlığını yaptığı anlarda, polise 'tam olarak ne gördün yatakta, bize detay versene, kızın nereleri kanlıydı?' diye defalarca sorması, pozisyonlarını tarif ettirmesi (zihninde o anı mı canlandırıyorsun?), yani zekaya dair en küçük bir kıvılcım görülmemesi... duruşmaya geç kalıp, 'ben de mağdurum, şartlarım kötü, kendimi savunamıyorum.' saçmalamaları... garip garip bakışlar, yürümeler, mimikler...

    polisi ve tanıkları sorguladığı sahneler bir anda izleyende gerçek dışılık yaratıyor. adam kendi tabiriyle 30 küsür kişiyi öldürmüş, hakime el-kol yapabiliyor, ya da bir anda okuduğu iki hukuk kitabının etkisiyle artist artist avukatlığa savunuyor. parodi gibiydi izlediklerim. o sahnelerde bunun gerçek hayattan bir hikaye olduğu konusunda anlık kuşkuya düştüm.

    idam kararı açıklandıktan sonra, yanında avukatlarıyla ayakta kararı dinledikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi gülümseyip, sanki kendi idam edilmeyecekmişçesine, elinde dosyalarla dava kazanmış avukat gibi sağa sola bakarak yürüdüğü sahne de görülmeye değer.

    --- spoiler ---
  • stephen g michaud 'un kaleme aldığı, ted bundy gibi incelemeye değer, kendi içinde tutarlı bir suç makinesini konu eden kitap.
  • spoiler içeriyor...

    şu şeytanın dünyaya insan kılığında geldiği filmler diziler gerçekse kesin bu adam da dünyaya gelmiş bir şeytan... o kadar masum cana kıyıp da öyle pişkin pişkin sırıtmasının, o kibrin başka bir açıklaması olamaz. yok zekiymiş yok eğitimiymiş de bilmem ne... herif zeki falan değil çevresindeki herkes aptal bazıları da bu işten bi şekilde nemalanmış işte... şerifi de, hakimi de avukatı da adamın ününü kullanıp şov yapmış... adamı 2 kere ellerinden kaçırmış beyin özürlüler ki 2. kaçışında adeta cinayet tecavüz şovu sergilemiş. birazcık yüzü düzgün, biraz da konuşması diye, mahkemede şov yaptırmışlar resmen. adam da zaten megaloman ortamı boş bulmuş şişmiş de şişmiş... ki aslında yüzünden okunuyor nasıl üç buçuk attığı duruşmalarda... adına yapılan belgesel son zamanlarda izlediğim en sinir bozucu şeydi... adeta bi anti-kahraman yaratılmaya çalışılmış zamanında, yaptığı şov bazılarının hoşuna gitmiş işi uzattıkça uzatmışlar... mideme kramplar girdi izlerken... o konsere gider gibi mahkeme salonuna bu piçkurusunu izlemeye giden beyin fukarası kadınların alllah belasını vermiştir umarım... durusmalarda güya hukukçu olan insanlar bu adinin boktan şakalarına güldükçe sinirden aglayacak duruma geldim...lan herif yurt basıp genc kizlari uykusunda boğdu, hepiniz de biliyosunuz ama hala dalga pesindesiniz... insan ziyanları sizi... bir de idam edilmesin diye uğraşan sarışın avukat... neymiş idama karşıymış.. hepsi davasının ününden nemalanmaya çalışmış bu çocuk katilinin... adamın en çok istediği şey konuşulmak, şunun belgeselini izleyerek bile prim verdiğim için kendimi suçladım... yemin ederim bu dünya cehennemin ta kendisi.... dünyanın süper-güçlü devletinin her işi yavsakca olan abd olması da bunun en büyük nişanesi... yapacağınız işi de hukukunuzu da... adam idamıni beklerken ot da çekti, çocuk da yaptı... bi de sınıflama yapmış şu uyuşturucuyu sevmedim şunu sevdim diye... otu götünde sokmuş diye aciklama yapmış yetkili mallar. hadi be... ne dahiyane fikir görüyon mu? allahtan on yıl sonra da olsa gebermiş de biraz sakinlestim... ama çok yordu bu hikaye beni sözlük... her şeyi izlemesem mi acaba?

    edit: imla ve hırsını alamayıp az daha döşeme.
  • inanılmaz iyi iş çıkarılan netflix belgeseli. uzun zamandır ted bundy’i araştırıyor ve merak ediyordum hazır karşıma çıkınca 4 bölümü de bir çırpıda izledim.
    yalnız anlamadığım nokta ted bundy’nin çevresindeki kişilerin ondan hiç şüphelenmemesi. konduramadım, yakıştıramadım deseniz anlayacağım da sırf bir adam yakışıklı diye nasıl şüphelenmezsiniz ya adamın gözlerinden buram buram psikopatlık, manyaklık akıyor. bilgisayardan izlerken bile oldukça gerdi ve rahatsız etti beni bakışları. gerçekte kim bilir nasıldır?
  • bu olayda benim en çok ilgimi çeken şey, ted bundy hakkında idam kararı veren hakimin naifliği idi.

    30'dan fazla cinayet işlediğini itiraf eden bir seri katil hakkında ölüm cezası veren hakim, kararından duyduğu üzüntüyü şu sözlerle dile getirmişti:

    “idamınıza karar verilmiştir, ölene kadar vücudunuza mevcut sistemle elektrik verilecektir. genç adam, kendinize iyi bakın. bunu samimi olarak söylüyorum, kendinize iyi bakın. şu anda yaşadığımız gibi, bu mahkeme salonunda insanlığın tamamiyle heba edildiğine tanık olmak bu salondakiler için trajedidir. zeki, genç bir adamsınız. iyi bir avukat olabilirdiniz, arkamda çalıştığınızı görmek beni mutlu ederdi, fakat ortak, yanlış yoldan gittiniz. kendinize iyi bakın. size karşı düşmanlık beslemiyorum, bunu bilmenizi isterim. kendinize iyi bakın.”
hesabın var mı? giriş yap