• acikcasi birincisi de ikincisi de bos beles filmler gozumde. ama egri oturup (uzaniyorum su an, ciplagim cok ciplak, cirilciplak... yok lan sapitmayin hemen saka) dogru konusmak gerekirse boyle bir film yapmanin neresi kotu anlayamadim. iskence filmleri milyon ustune milyon dolar hasilatlar yapip hergun bir yenisi cikarken (yok konusu soyle boyle demeyin, ozunde amac ayni, siddet pornosu iste lan, pornonun konusu mu olur) ticari acidan gayet normal. e sinema sanattir dersen (ben okuzum, sanat bilmem) simdi en az bu kadar tahammul edilemez taxidermia, srpski film gibi bir suru ornek alkislaniyor, bunun onlardan eksigi nedir? hatta bu orneklerden cok daha tekinsiz ve rahatsiz edici bir havasi var. karakterler (anne, doktor, siskonun kendisi) cekimler ve ortam (cidden fena degil) hepsi gayet yeterli bu tarz icin. sanirim bu filme inceleme yazma sebebim bu, ayni kivamdaki bir film "yok altmetni var, yok baba devleti kadin milleti temsil ediyor" geyikleriyle savunulurken (isteyen cinali'den bile altmetin cikarir kardesim) bu film igrenc oluyor anlamis degilim sayin seyirciler. sonucta sisko adamin psikolojisi altmetin degil resmen altansiklopedi

    acikcasi korku filmi degil, guzel bir film degil, ama cok kotu de degil, ozellikle atmosfer ve karakterler, karakterin gunumuz dunyasinda neredeyse herbirimizi temsil ediyor olmasi cok muhtemel. gercek hayattaki sindirilmislik, filmlere, gercekte varolmayan karakterlere baglanmislik ve idol edinme gunumuz dunyasinda sisko bir otopark bekcisinden cok daha genele yayilmis bir davranis bicimi.

    tamam film dandik ve rahatsiz edici, ama "sanat filmi" diye kabul gorse basyapit bile sayip ovguler yagdiran cok olurdu.

    neyse iste, oyle acayip birsey. ben de seyrederken ucuncu filmde bastakine yemek yedirdikten sonra onunda agzini sondakine baglayip cember yapsinlar boylece devridaim makinasi olsun, kendi kendine yetebilen bir varlik ciksin diye dusunmustum. bu dusuncede bile yalniz degilmisim ayni benim gibi dusunenler olmus, otopark bekcisi mi olsam aceba?
  • testere 3 ün yarısında sinemadan dışarı çıkıp bayılan arkadaşıma izletme planları yaptığım,cannibal holocaust filminin bunun yanında akasya durağı gibi kaldığı,epic gore film.
  • dr. heiter'e özenen psikolojik sorunlu başarısız vatandaşın dramını anlatan film.

    --- spoiler ---

    başarısız, zira kahramanımız doktor olmadığı için operasyona ilk filmdeki gibi tıbbi şekilde yaklaşmayı beceremiyor, ki bu işi eline yüzüne bulaştıracağı, 1 zayiat verip çıyanı 12 değil 11 kişiyle yapmasından da belli.

    --- spoiler ---
  • neresinden tutsan elde kalan bir insan kırkayağa sahip filmdir.

    --- spoiler ---

    zaten baş karakter martin de kırkayağını oradan tutuyor, buradan kırıyor, öteden beceriyor, beriden vuruyor.

    vur dedikçe, vuruyor, üstüne afiyetle öldürüyor.

    ikinci film hakkında ilk ipuçları müjdelendiğinde voyörü, iksreyciyi, izleyiciyi, audienceı denkleme dahil etmenin ne de hoş olabileceğini düşünmüştüm. fakat öyle sığ imajlarla verilmiş ki martin'in dünyası, martin sırf fiziksel ucubeliğine indirgenmiş. hoş ilk filmde manyak doktor heiter neydi ki zaten? o da aynı durumdaydı. orada alman faşizminin sertliği, burada ise fiziksel deformasyonun rahatsız ediciliği.
    oysa ki ucube, ucubeliği ile halihazırda yeterince güzel; ucubeye ekstra atıflar yükleme dönemlerini geçmedik mi? freaks(1932)'in üzerine freaklerden korkan/korkmayan, freaklere dehşet duyguları ile yaklaşan/yaklaşmayan tonla film, fotoğraf çekildi; tablolar, enstelasyonlar, heykeller yapıldı. yani freakler çok güncel bir şekilde uzun zamandır sanatta ilgi çeken bir konu. bu probleme (başkalaşmış, öteki, diğer, periphery, öcü, drakula, kötü, evil) geri dönmemizin gerekmesi için breaking bad ya da game of thrones gibi dizilerin olmaması gerekirdi. ki varlar, iyi ki de varlar. neden? çünkü tarih, önceden freak olanların, şu anda başka şeylere dönüşmelerinin tarihi.

    yani tekrar itmek, itici kılmak, korkutucu/boktan/iğrenç/öteki/dış/kakalı kılmak; ya da sadece tuhaf hikayelerini anlamak/anlatmak için bile ciddi bir senaryo, ciddi anlamda katmanlı olan bir film örüntüsü gerekiyor. yoksa kötüye dönüşen aile babasını da, herkese ters yapan zeki cüceyi de oldukça seviyoruz. bu konuda genel olarak film tüketicilerinin ne amerika'da ne de türkiye'de sıkıntılarının kaldığını düşünmüyorum. cüceden de, kötüden de korkmuyoruz, onları dışlamıyoruz; onları anlama çağında yaşıyoruz. ha, yine de dışarılayacaksan; adam gibi senaryo yazarsın. gossip girl'de son sezonda dan'in geldiği nokta budur: yine dışarda kalan, yine upper east sider olamamış çocuktur. ama the company of wolves'daki gibi "kurtadam içimizde"leyen örnekler de var. indie filmlerin çoğunda -yumuşatılmış bir şekilde- ucubenin/farklı-olanın günlük yaşamı işlenir. çizgi romanlara girmeme gerek yok sanırım, her şey açık. her durumda hikaye bir anlam ya da anlamsızlık teşkil eder. önemli olan iki seçeneği belli bir niyetle yapmasıdır, icra etmesidir. yani; anlamsız olacaksan da, gerçekten anlamsız savrulacaksın demek bu.

    thriller-horror ikilisinin alt janrlarında (i.e. gore, found footage, teen slasher, suspense, slasher, splatter, rape&revenge) hep bir tuhaflık ve ucubelik tartışılır. superhero, monster, vampir filmleri zaten bu anlamda emmi gibiler. karşılaşılan tuhaf şeyle ne yapacağını bilemeyen insan vardır bir de karşılaşılan tuhaf şey vardır. human centipede serisinin 1. filmi dehşet verici durumla karşılaşan tipleri iyi bir fikir, gevşek senaryoyla inceledi. bu kötü senaryoya, doktor dışındaki tiplerin zayıf oyunculukları, ham planlar eşlik etti.
    fakat 2'de olay dehşet verenin hikayesi etrafında yoğunlaşıyor. bunu ilk defa tom six yapmıyor. bir filmin illa devrim niteliğinde bir yaklaşım içerisinde olma zorunluluğu da yok zaten. ama tom six'in bu kırkayak üçlemesini incelerken işini sofistike ve çok-katmanlı yaptığını iddia etmek de naiflik, nyan catlik.

    şimdi bu gariban martin'i alıp, şölönk diye ekrana fırlatmak elbette "karaktere/tipe bak!", "adam bunu çok aramış mı?", "vayhele nerden de bulmuş bu vatandaşı?!" etkileri yapıyor; bana da yaptı. yapsın da zaten; laurence r. harvey ile yeni tanışıyoruz: şaşırmamız doğal, nereden buldu dememiz de normal. ama burada mesele bunlar değil ki! mesele kıçındırık bir şekilde, sırf vücudundan ve çirkinliğinden dolayı perdeye çarpılması. bunu yapmak için sağlam argümanların olması lazım: perdeye çarpan fiziksel çirkinlikte/ucubelikte kalıyor, mental/zihinsel manyakçalığı hiç yansımıyor. bu iş, evdeki delirme salonuna, gebeş-çirkin-melun martin'in götünü arzulayan bir freudyen psi koymakla olmuyor.*
    filmde bir kere fallik kelimesi geçirtmekle de bitmiyor.*

    ha, illa fiziksel katletme-telef etme halini yansıtan işlenmemiş/raw bir film çekmek istediyse tom, o zaman adamı domuza benzetmek yerine, domuzlarla ilgili belgesel açıp vahşidoğa kafasına girecekti. filmde böyle bir belgesel estetiği de yok. illa bir estetiğe uymak zorunda da değil ya, benim de yaptığım işe bak!

    üçüncü filmde tom six, martin'i oynayan laurence r. harvey ve dedikodulara göre* dr. heiter'i oynayan dieter laser olacakmış. şu anlattıklarım çerçevesinde voyörün*, arzu nesnesiyle yüzleşmesi; yani "martin meets his maker^^" durumunun gerçekleşmesini de bekleyemiyorum. ne bir çeşit aynalama ne de jungian gölgenin dublex ev dikmesi olacak. ben psikanalize yanaşmam; ama tom, ikincide psikanaliz gibi ilkel/temel ya da prototipik bir anlatı bile kuramamış, üçte de kuracağını sanmıyorum.
    ancak bir köşede: steril, tertipli-titiz, human-hater, penetre eden, aseksüel ve satürnyen penis olarak dr. heiter,
    diğer köşede ise; bokçukurleş, dağınık-pis, despised-by-humans: penetre edilen, bastırılmış ve norm-hatta insanlık- dışı seksüel ve satürne tapan mazopenis olarak martin.
    ya da kanseksüel vs. bokseksüel?

    böyle sofistike* kavramlar falan kullanmak da doğru değil aslında; çünkü tom six'in ne otörlüğünün* o süzülmüşlükte olduğuna inanıyorum ne de o denli keskin gözleri olduğuna. herhalde, o da bu iddiada değildir zaten.

    son olarak, bu denli hayvan* telefli; yani penise tel bağlayıp sonuncunun götünü yırtmalı- doğan bebeğini 1 saniyede kucağına almaktansa beynini patlatarak gazı pedallamalı- göt kesince adamın öldüğünü fark edip, zımba tercih etmeli-laktik asitleyen iğneyi yapınca da mışıl mışıl sıçırtmalı-işetmeli film görmedim.

    --- spoiler ---
  • anne: bok mu var böyle filmleri izliyorsun oğlum?
    çocuk: evet anne.
  • birinci filme gelen eleştirileri aşırı bulmuştum ve hala öyle buluyorum. bahsi geçen serinin bu ikinci filmi gerçekten ağır ruh hastalığı eseri. ne hostel gibi bir şebeke olayı, ne de saw gibi bir felsefesi var. tom six belli ki tarantino'nun eli roth'u kollamasını kıskanarak, ben daha iğrencini çekerim derdine düşmüş. zaten filmde de tarantino'nun adı pek çok kez geçiyor. kısacası durduk yere kendine bulantı, kusma, stres yaratmak istemeyenler ve çabuk unutamayanlar uzak dursun.
  • film cok tutmus olacak ki, cocuk parkina da bir heykelini koyup kucuk dimalarda travma yaratma firsatini kacirmamislar. bu nedir arkadasim?
  • saçma sapan bir film sen 12 kişiyi kaçırıyorsun hiç arayan soran yok, bebeğin anne babasını kaçırıyorsun bebek seni arabada mal gibi bekliyor, ne zaman kavramı var ne mekan. evde çam yarması gibi üst kat komşunu bayıltıyorsun yürümekten aciz bir cüceyken onu aşağıya indirip arabana taşıyorsun, neresinden tutarsan tut elinde kalıyor.

    nereden bakarsan bak tutarsızca nereden bakarsan bak ahmakça.

    bir kırkayak saplantısı yapmışsın kendine iki filmdir onun ekmeğini yiyorsun.
  • başrolünde yalçın akdoğan in oynadığı filmdir.
hesabın var mı? giriş yap