• francesco hayez'in benzer 3 sahneyi resmettiği 3 ayrı versiyonu bulanan eseridir.

    tabloların hepsinde ortak 3 karakter vardır: kadın, erkek ve yabancı. yabancının varlığı ve erkeğin bir ayağını merdivene atmış durumda olması sahneyi durağanlıktan uzaklaştırıp, birkaç saniye sonra ne olacak acaba merakına girmemize sebep olmaktadır. ayrıca bu iki duruma ek olarak 3 versiyonun 2'sinde de kadının sol eli erkeği kavramaktan çok uzaktır. bu durumlar sahnenin aslında oldukça gergin bir halde olduğunu bize göstermektedir. yasak bir aşk, şanssız bir ayrılık gibi durumlar akla rahatlıkla gelebilir.

    versiyonlarda kullanılan renklerin siyasi içerikli olduğunu bir yerde okumuştum ama bununla ilgili bilgim olmadığı için yazamayacağım. merak edenler araştırabilir.

    italyan romantizm'inin örneği olan bu tablolar aşağıdaki ekleme sıramla paralel olarak 1859/1861/1867 yıllarında tamanlanmışlardır.

    versiyon 1 : https://i.hizliresim.com/17mqdp.png
    versiyon 2 : https://i.hizliresim.com/9b8jl3.png
    versiyon 3 : https://i.hizliresim.com/agqrjp.png
  • (bkz: gustav klimt)

    orijinali viyana'da bulunan belvedere sarayi'nda sergilenmektedir.
  • birçok duyguyu aynı anda yaşatan mükemmel bir trevor jones eseri. son mohikan filmini henüz izlemeden müziklerini ezbere biliyorum. harika yahu. harika.
  • beni her bakışımda etkisi altına alan gustav klimt eseri. bu tabloya ne zaman baksam bir öpücükten fazlasını görüyorum. bir keresinde gördüklerimden fazlaca etkilenip kaleme kağıda sarılmış, dakikalar içinde ortaya çıkan yazıyı ‘the kiss’ kadar heyecan verici bulmuştum.
  • 14 çocuğu olan ve hiç evlenmeyen klimt'in bu eseri 8 farklı altın rengi ile yapılmıştır. babasının kuyumcu olmasından veya el eğitimi almasından dolayı değerli madenlere olan ilgisi tüm eserlerine yansımıştır. resimlerinde çokça altın yaprak kullanıp üç boyutlu görüntü elde etmiştir. ayrıca bu resim platin de içermektedir.
    japon baskı akımının etkisini tuvaline yansımıştır; erkeğin başı, japon baskılarda da olduğu gibi, tuvalin üst kısmına yakınır.
    kimi yoruma göre bu öpücük saf aşkı kimi yoruma göre platonik aşkı simgeler. ayrıca, resiminde yer alan kadın ve erkeğin apollo ve daphne mitini temsil ettiğinr yönelik teoriler de mevcuttur, resimde kadının ayakları uçurumun kenarında ve sanki ağaç dalları ayaklarını sarar gibidir.
  • öpüşme konusu bana çok romantik geldiği için oldum olası "kiss" olarak isimlendirilen tablolara ya da öpücük içeren tablolara zaafım var. şu hayatta en sevdiğim çizim de yine benzer bir romantiklik barındıran egon schielenin the lovers - adlı eseridir nitekim. görsel evimde de en sevdiğim köşede asılı. romantik ruhuma çok iyi geliyor.

    en ünlüsü tabi ki gustav klimtin öpücük adlı eseri. görsel renkleri, çiçekleri ve desenleriyle birlikte büyülese bile temel olarak romantik bir tablo değil aslında. kadının isteksizliği bariz belli, gözleri kapalı ve hafif adamı iter pozisyonda ama bir yandan da aşk teması net bir şekilde hakim tabloya. gelgitli bir aşkı tasvir ediyor. tabloyu, müzeye çevrilen belvedere sarayı'nda görebilirsiniz.

    yine bence epey ünlü olan bir diğer eser de francesco hayezin öpücücüğü. görsel orta çağ'da bir çifti öpüşürken tablonun merkezinde görüyoruz. aşıklarımızdan kadınımız geriye doğru eğilirken, adam onu desteklemek ve sarılmak için öne doğru eğiliyor. milano'da pinacoteca di brera'da görebilirsiniz.

    çığlık tablosuyla tanınan edward munch'un da the kiss adlı bir tablosu bulunmakta. görsel daha karanlık, tutkulu ve karşılıklı bir isteği tasvir ediyor. yüzler birbirine geçmiş ve bir olmuş. böyle düşününce romantik ve tatlı gelebilir ama resme bakınca kasvet basıyor beni maalesef. görmeden ölmek istemiyorum derseniz ve oslo'da para saçmaya yetecek durumdaysanız munch museum'da ziyaret edebilirsiniz.

    bence klimt'ten sonra en ünlü olan rene magritte'nin the lovers'ı. görsel tablo yine herhangi bir romantiklik barındırmıyor. "aşıkların" yüzleri örtülerle kapatılmış ve çıkış hikayesi de biraz kasvetli. sanatçının annesinin intiharı sonrasında nehirden çıkarıldığında yüzü tamamen elbisesi ile kaplanmış haldedir ve bu sahnenin etkisi annesinin kaybı sonrasındaki bütün eserlerine yansımış durumdadır. eserlerine baktıkça darlandığım dönemler olsa da harika bir sürrealist olduğu gerçeği değişmiyor. moma'da görebilirsiniz.

    bir sonraki ise roy lichtenstein'ın pop art akımına özgü the kiss ii adlı eseri. görsel aşıkların buradaki durumunu bilemiyoruz. bu öpücük bir ayrılığı bir vedayı mı ifade ediyor yoksa mutluluğu ve neşeli bir karşılamayı mı bilemiyoruz. ruh halimize ve bakış açımıza göre değişiyor belli ki. sanatçı bunu amaçlamış da olabilir. zaten benzer şekilde resmettiği bir seri bulunmakta. kiss v. adlı eserde kadının ağladığı görebiliriz mesela. bu eserler de moma'da.

    adı öpücük olmasa da tablonun odağında olduğu için listeye aldığım marc chagallın, birthday adlı eseri. görsel chagall burada kendisini ve eşini resmetmiş. bence yine oldukça romantik ve erkeğin sevgisini gösterdiği bir anı ifade ediyor. karısını öpmek için chagall'ın geriye doğru tamamen eğildiğini ve karısına olan ilgisini görüyoruz. yine moma'da pek tabi.

    yine karışık bir sıralama ile jean-leon geromeun pygmalion and galatea adlı tablosuna geldik. görsel bu tabloda ideal kadın resmedilmiştir ve sanatçı tarafından kucaklanarak öpülmektedir. yani, çok etkilemiyor. eseri yolunuz düşerse new york metropolitan müzesi'nde görebilirsiniz.

    pek bilinmese de fin ressam akseli gallen-kallela'nın harika bir öpüşme tablosu vardır. görsel eserin adı lovers yine. tutkulu bir şekilde öpüşen aşıkları görmekle beraber, adamın kadını "incitişine" şahit oluyoruz. oldukça etkileyici olduğunu düşünüyorum. herhangi bir müzede sergilenmiyor sanırım.

    bir sonraki henri de toulouse-lautrec'in in bed: the kiss adlı eseri. görsel ressam henri de toulouse-lautrec burada tutkulu bir öpücüğü paylaşan iki kadını resmediyor. renk tonlarını harika bulduğumu belirtmem lazım. maalesef ki bir yerde sergilenmiyor.

    son olarak pablo picasso'nun the kiss'i var. fakat o kadar kötü hissediyorum ki baktıkça eklemek istemedim ama isteyenler aratıp bulabilir. sevemiyorum.

    ***bence yeter. 2022 yılında herkese bol aşk, tutku, sevgi ve ilgi dilerim. hatırladıkça gülümsediğiniz öpüşmeleriniz olsun.
  • ben, trevor jones'un promontory'sinin* varyetesi olan şarkı için gelmiştim ama yukarıda koca koca klimt'in resmiyle ilgili yazılar görünce önce ona dokunasım geldi.

    ben bu resme bakıp "meh" deyip geçtim. "üstüne bu kadar ne yazdınız .mına koyim ya" dedim şimdi, bir daha açtım, bir daha "meh" dedim geçtim. allah muhafaza, the heart of the andes diye burada başlığı bile olmayan frederic edwin church resmini görseniz, allah muhafaza, kendinizi uçurumdan atıp intahar filan edersiniz herhalde.

    yalnız reklam harbiden mühim. ressamın kendine sorsan, desen ki sayın ressam, resmin hakkında bu kadar atıp tutuyorlar. ne dersin? eminim bak, horoz abimizin cevabını verir. eminim ya. olum bu kadar kasmayın. kendince manalı şeyler de yazıp çizmeye çalışmış bir kimseyim de bir gün benim "eserlerimi" böyle yorumlayacaksanız ben hepsini sileyim, hepsini saklayayım daha iyi...

    ... deyip esasa geleyim: trevor jones.

    basitin neden güzel olduğunu çok fenalı gösteriyor bu şarkı. benim müzikte iki zirvem var: biri betofın amcamızın dokuzuncu senfonisi. tüm dünya hakkını veriyor zaten, üstüne söz söylemeye gerek yok. diğeri de aşık veysel'in uzun ince bir yoldayımı. anlatmaya benim kelimem henüz yok, kalkışmıyorum.

    bunların ikisinin de özelliği, muazzam basit bir tema etrafında gezmeleri. türküler zaten hep basit, betofınınki de türkü olsa olurmuş. jones'un şarkısında da esasında bu basitlik var. dizilerin güçlülerini gösterip tık tık zıplayıp geçiyor, başa dönüyor ve bu döngü, sanki semaha veya semaya durmuşuzcasına, sonsuza akıp gidebiliyor. araya keman grubunu atmasa o solo/lead/öncü kemanı sonsuza kadar dinleyebiliriz. hayat gibi, ekmek gibi, su gibi. bambaşka bir şey.

    şu dünyada "yazmış olmak isterdim" dediğim şarkılar çok. ama böyle gönülden, "keşke ben yazsaydım" dediğim şarkı az ve bunların birisi bu. bir diğeri de the heart asks for pleasure first ile michael nyman. filmin önüne geçebilmiş ve kendi başına muhteşem hikayeler anlatan bu şarkıları yazmak...

    ayakta alkışlıyor, önlerinde eğiliyorum.
  • öpücük / gustav klimt / 1907-1908

    bu eser gustav klimtin altın dönemi olarak geçen, eserlerinde gerçek altın yaprakları kullandığ döneme ait en güçlü ve aynı zamanda en popüler eserdir.

    eser son derece sade bir kompozisyonla yapılmış, bir çiçek tarlasında birbirine sarılmış bir çifti anlatmakta. erkek kare gibi sert çizgilerle çizilmişken kadın daha yumuşak dairesel hareketlerle çizilmekte. bu erkeğin maskülen duruşunu kadının ise feminen duruşunu ifade ediyor. kadının üzerindeki çiçekli elbise ve çiçekten taç ise onu "toprak ana' ile ilişkilendiriyor ve doğurganlığı ifade ediyor. fakat bu çizim farkına rağmen çift birbirinden keskin sınırlar ile ayrılmıyor aksine birbirini tamamlıyor ve bütün hale getiriyor. eserin arka planı oldukça sade ve altın renginde. bu da sanatçnın altın dönemininden çıktığını gösteriyor. resmin hissettirdikleri ise sonsuz bir aşk ve çekimle birbirine bağlı iki kişi. kadın bir elini adamın boynuna dolarken diğer eliyle adamı tutuyor. gözlerini kapatmış kendinden geçmiş bir şekilde öpücüğü bekliyor. burada sevgiyi, huzuru ve arzuyu çok net görüyoruz. erkeğin bir eli kadının yüzünde diğeri ise boynunu sıkı sıkı tutmuş şekilde ve yüzü görülmüyor. tamamen öpücüğe ve kadına odaklı. arka planın sade olması diğer yandan odak noktanın aşk ve tutku olduğunu geriye kalan her şeyin önemsiz olduğunu gösteriyor. dünyevi şeylerden arınmış ve adeta kutsal bir boyuta geçmiş gibi duran çifti altın bir hadle çevreliyor. gören herkesin aynı anlamı çıkarmadığı ama mutlaka bir şeyler çağrıştırdığı benim de çok sevdiğim bir tablodur.

    öpücük tablosundaki kadının kim olduğuna dair farklı tahminler var. kimileri klimt'in ömürlük partneri emilie flöge olduğunu söyler. tablo 1908'de ilk kez sergilendiğinde (tablo henüz bitmemiş olmasına rağmen) avusturya'daki bir sanat galerisi tarafından satin alındı.

    tablo aynı zamanda sinemada da kendine yer ediniyor. zindan adası filminde tablonun geçtiği bir sahne bulunmakta. ikinci resimde onu da görüyoruz.

    akım: sembolizm
  • matahari albümünde yer alan l’imperatrice şarkısı. ya bu şarkı hak ettiği değeri görmüyor, ya da topyekün l’imperatrice. yoksa, şarkıya ilişkin ilk entrynin bu olmasını kimse bana açıklayamaz.

    ritim başarılı, sözler daha başarılı. jamo’nun o 20 saniyelik şarkıya girişi, güzel mi güzel. daha ne olsun, maşallah diyelim ki allah nazarlardan korusun.
  • dünyanın en underrated gruplarından l’imperatrice'in pek sevdiğim şarksı.
hesabın var mı? giriş yap