• cinemaximum avşar gibi büyük sinema salonlarının gösteriyor olmasın hayret ettiğim film. tesadüf eseri "colin farrell'in yeni filmi gelmiş gitsek mi?" diye konuşup anlaşıp gidecek arkadaşlar neye uğradığını şaşırabilir. bu film biraz bu yönetmene özgü absürdist bir distopya tarzında. yönetmen yorgos lanthimosun tarzına kynodontasta bayıldıysanız bu filmi de seversiniz diye düşünüyorum. kynodontas'taki mesajlar ve bu mesajların konusu kadar güçlü değil bu filmin kaygısı belki ama çok benzer öğe taşıyorlar özellikle filmin sonlarındaki rahatsız bekleyiş ve belirsizlik herhalde yönetmenin yapmayı sevdiği bir şey ve ileriki filmlerinde de yarattığı absürd dünyaları, duygusuz donuk suratları, şiddeti kullanışındaki dozunu ve huzursuz sonlarını seve seve izleyeceğiz.
  • film genel itibariyle absürd bir kara mizah. filmde dikkatimi çeken unsur; felsefede ütopya -yani iyiliklerin olduğu ve her şeyi güzel oduğu bir dünya- ve distopya -karanlık, kötülük, saçmalık vs. ne varsa içinde barıdıran bir dünya- olan bu hayali iki yerin zıtlıklarını içinde barıdıran yılın en sıradışı filmlerinden biri olmuş. müziklerine değinmek gerek. tek kelime ile enfes.--- spoiler ---

    özellikle, ormanda geçen zorlu hayat şartları ile ara sıra şehir hayatının güzelliği içinde geçen kısa geçişler bize bu farkı gösteriyor. ve son olarak şunu da söyleyeyim: eğer herhangi bir sanat ve şiirsel epik filmlere aşina değilseniz izlememenizi tavsiye ederim. zira ben filmi beğendim ve daha sonra arkadaşlarımla izlerken, bu ne nasıl bir film gibi eleştiriler aldım. haliyle sanat zevki ve birikimi olmayan insandan ne beklersin ki...
    --- spoiler ---
  • neden böyle tuhaf karakterlere hep mimarlık mesleğini veriyorlar diye düşündüren bir başka film. aşırı iyi, oldukça da tuhaf. beğenmeyenler beğenenlerden fazla olacaktır konu, işleyiş ve mizah alışılmışın baya dışında. ben aşırı güldüm, düşündüm de. hoşuma gitti epey. colin farrell'in masumaneliği oynayışı aşırı iyi yansımış ufak kızla diyaloğa girip tekme attığı sahnede ve film boyunca yüzündeki o ifadesizlik çok keyifliydi. in bruges'ten beri seviyorum ben bu adamı yav. yönetmenin de kafa hep böyleymiş diğer filmlerini de izleyeceğim yakın zamanda.
  • çok ciddi evlilik eleştirisi yapan film aynı zamanda yalnızları da eleştiriyor diye düşünmeden gecemedim.

    --- spoiler ---

    yalnızların da kendi aralarında kuralları var. kimse bu kuralları çiğneyip dışına çıkamıyor. kendi içlerinde de birbirlerini yiyorlar.
    --- spoiler ---

    ayrıca:
    (bkz: büyülü gerçekçilik)
  • mükemmel bir hayal gücü sonucu ortaya çıkmış fikrin nasıl berbat edilebileceğini gösteren filmdir. aslında distopyaları severim, günün 10 saatini hayal kurarak geçiren bir insan olarak. ama sonuçta ne oldu, sonu neden öyle havada kaldı, hiç anlamadım ve hoşlanmadım da. böyle sanki üzerine biraz daha çalışılsaymış kült bir film olabilirmiş gibi geliyor. sinema konusunda profesyonel değilim tabi ama nacizane bir izleyici olarak filmin ilk izlenimi bu oldu üzerimde.
  • yazılanlara baktım çok kötü diyende var, yılın en iyi filmiydi diyenler de mevcut.

    bol göndermeli bir filmdi, kendim de her yerini anladığımı sanmıyorum ama böyle kafa yormalı film sevmeyenler izlemesin kesinlikle, fena sıkılırlar.

    hakkını veremediğimi düşündüğüm için bi daha izlemeyi düşünüyorum. o zaman daha başka şeyler yazarım belki.

    --- spoiler ---

    o baştaki eşek neydi bende onu hep merak ettim. eşeğe dönüşmüş biriydi galiba dedim sonunda. ayrıca krem sürmenin olayını da anlamlandıramadım. açıklayacak varsa yeşillendirebilir.

    --- spoiler ---
  • çok uzak olmayan bir gelecek distopyasi olarak tanimlayabileceğimiz, toplumun yalnizlik ' kaka'dir baskisinin guzel bir sekilde aktatildigi bence 2016 oscarlarinda gozden kacmamasi gereken filmimiz.
    tum film boyunca yalnizlik, ask, bencillik, mucadele ve korku kavramlari tokat gibi yuzumuze vurulurken, filmin finali ' ben olsam napardim' diye dusundurtuyor.
    puanim 8.3/10
  • şu an içinde bulunduğumuz toplumun geleceğine dair güzel bir tahmin çalışması yürüten film. özellikle aksiyondan bunalan benim gibi adamlar için çok iyi geldi.

    geçen kasım ayında maddalena forcella'nın cernmodern'de ki sergisinde aynı rengin farklı tonlarında ki kumaşları iki üç parça dikiş ile tutturduğu bir koleysiyonu vardı. bulabilirsem resmini koymayı düşünüyorum baktım şu an ama denk gelmedi. forcella'nın anlattığı, farklılıklarımız her zaman olacak ve bir değil binlerce tondayız (farklı tonda ki kumaşlar) ama bir arada durmamız için bir iki nokta yeterlidir (iki hat dikiş). çok özel gelmişti bana o çalışmalar üstüne birde bu filmi izleyince galiba sanat camiası artık başka bir noktaya parmak basıyor diye düşündüm.

    --- spoiler ---

    forcella'nın kumaşını göstermişte insanlar anlamayıp devam etmiş gibiydi film adeta. insanların üst bir yönetim ile (etik, eski kalıplara bağlı büyük ihtimalle) bir arada tutulmaya duygularının kontrol altına alınmaya çalışılması, başarılamaz ise çok ağır ama çevreci bir ceza olan hayvana dönüştürülmeleri. gerçekten yorgos lanthimos iyi bir konu yakalamış.

    ama filmde önemli benim için önemli olan bu olmadı, insanların bir arada olabilmesi için mutlaka ve mutlaka somut bir ortak nokta gözetmeleri eğer bu ortak nokta yoksa hiç uğraşmamaları, hayvan olmaya bile kayıtsız kalmaları gözüme çarpan şey oldu. günümüz toplumunda ki tüm yalnız insanlar da bundan muzdarip zaten. ortak noktalarını gösterene-bulana kadar birbirlerine tahammül edemiyor insanlar. ortak noktaları olsa bile başka bahaneler ile bir yalnızlığı (istemli-istemsiz) sürükleniyor. film burayı bana göre çok güzel eleştirmiş.
    --- spoiler ---

    konu ve ara olaylar her ne kadar güzelse de konunun işlenişi o kadar da güzel değildi. keza film esnasında insan eh hadi ama nolacaksa yapın, haaa, eee noldu yani gibi ara ara sorular sorabiliyor. biraz daha güçlü bir işleniş ile daha güzel bir film izleyebilirdik diye düşündüm ama şimdilik benim için yeterli idi. bu arada colin farrell kayıtsız adam rolüne güzel gitmiş.
  • konusunu çok beğendiğim, izlerken de sıkılmadığım film. lakin sonunda eee? dedim. ama yine de bitmesi gereken yerde bitti gibi. yani öyledir heralde.
    --- spoiler ---

    'yalnız kadın yolda gezerken, kadın yanında bi erkekle gezerken' gibi verilen, çift olunca hayat daha güzel temalı örnekler tebessüm ettiriyor. bi de o köpeği yerde öyle görünce çok kötü oldum.

    --- spoiler ---

    ayrıca, lea seydoux hayatımda gördüğüm en güzel kadın.
  • alternatif bir gelecegin (gunumuz kosullarinin abartili alegrorileri kullanilarak) resmedildigi bir film.

    gercekten de ozgun bir senaryoya sahip the lobster. kadin erkek iliskilerine bakis acisini, toplum beklentilerini (daha dogrusu dayatmalarini) hicvetmis. aslinda bugun de cogu topluma sinmis olan iliski anlayisinin abartili bir temsilini izliyoruz. alegoriler ciddiyetten uzak. fazla karamsar ve uc bir bakis acisi bu ama zaten yonetmenden alisik oldugumuz icin ustunde pek durmuyoruz.

    basrol kisisi david'in tam oturmamis bir karakteri var sanki. hem tez (otel), hem antitez (orman komunitesi) alternatifinde yasak olan ne varsa ona yoneliyor. burdan gayet tabii baskilara karsi bir savunma mekanizması olarak "reddetme"yi ve tabunun / yasaklananin cekimini hissediyoruz; ancak naif davranislari, verdigi tepkiler, kararsizligi vs hep bir ayagi havada kalmis gibi. keza filmin sonu da bu basarisiz muglaklıktan nasibini aliyor. filmin ikinci yarisi da kendini tekrar etmekten kacamamis.

    filmdeki birkac sahne sebebi ileyorgos lanthimosun haneke hatta kubricke benzetilmesi dogru olmaz, zira tarzlar arasinda daglar var. olsa olsa hiciv unsurundan dolayi eser miktarda roy andersonu animsatiyor, ancak daha coook var bu ustalara yaklasmasina. hos kulvarlar da bir hayli farkli. ayrica lanthimos diger ustalar gibi buyuk iddialar carpici mesajlar verme derdinde degil*, daha cok seyirci seviyesinde - sanki sinemada arkamizda filmi birlikte izledigimiz kisi.
hesabın var mı? giriş yap