• bu filmle ilgili aklima takilan bir diger nokta da son kisimlara dogru vampirlerin oldurulusu ve olumlerinin robert rodriguez yapimi from dusk till dawn ile buyuk benzerlikler gostermesi. cast a baktim acaba bir surpriz olur mu robert bu filmde gorev almis midir hatta en azindan cayci ya da ofis boy olarak gorunur mu diye ama yok. demek ki sadece izleyerek etkilenmis.
  • korkuyla komediyi basariyla harmanlamis film..

    --- spoiler ---
    filmdeki frog kardeslerin adlari edgar ve alan'dir*..
    --- spoiler ---
  • filmin bir diğer ilginç özelliği ise barındırdığı kaliteli aktörlerin çoğunun sinema ve televizyon kariyerlerinde istediklerini elde edememe konusunda benzer yazgılara sahip olmasıdır. hollywood'un sivri çarkları arasında yok olup gitmişlerdir. bir tek harcandı harcanıyor derken kiefer sutherland 24 ile ortaya çıkıp parsayı toplamıştır.
  • john lennon ve yoko ono'yu uyurken görebileceğiniz film. gerçek sinema. godard izleyince 10 gün evine kapanıp kimseyle konuşmamış. dinamit gibi bir film. denemiş. değişik. tuhaf. türk sinemasında kalıpları yıkıyor.
  • dışlanmış gençlerin ansızın nasıl vampir oldukları ve kendilerini dışlayanlardan öç aldıklarının sere serpe gösterildiği film’ül şahane.

    --- spoiler ---

    ilk başta sormak istiyorum, filmde gördüğümüz bu gençler sahipsiz mi? star ile michael arasında geçen bir diyalog cevap veriyor soruma:

    michael: adın ne?
    star: yıldız (star)
    michael: seninkiler de mi?
    star: ne demek istiyorsun?
    michael: eski hippiler. hehe benim adımın da ay ışını ya da ay cocugu olmasına ramak kalmıs...

    hippilerin çocukları bunlar. filmdeki vampirler de, star da, michael da, sam de hippilerin çocukları. aileleri tarafından sahiplenilmemiş, birbirlerine tutunan, aileyi birbirlerinde bulmuş çocuklar. zaten kendilerini lunapark’tan kovan bekçiye karşı da, lunapark’ta üzerlerine saldıran adama karşı da birlikte mücadele ediyorlar, birlikte öç alıyorlar. yani ne people are strange ne de vampirlerin barınağındaki morrison posteri rastlantı değil.

    nasıl filmin başında görülen rengarenk “welcome to santa carla” tabelasının arka tarafında kırmızı marker ile “murder capital of the world” yazıyorsa, lunaparkta veya sokakta eğlenen punklar, çöpte yemek ararken gülen çocuklar veya “iş var mı?” sorusu “legal iş yok” diye cevaplanan michael da göründükleri kadar mutlu değiller. lunaparkta veya bir rock konserinde hepsinin yüzü gülüyor olabilir fakat bir de tabelanın arkası var. 80’lerde çocuk değildim. fakat fonda çalan müzik dışında 80’ler ile 90’lar arasında çok fark göremiyorum. en azından headbang yapan veya el çırpan yüzlerde çok değişiklik yok. filmdeki esas kötü adamın nihai amacının ise “kalabalık ve mutlu bir aile oluşturmak” olması hiç şaşırtıcı değil. esas kötümüz max, lucy’yi istiyor çünkü bir aile için “çocuklarının” ilk önce bir anneye ihtiyacı var.

    --- spoiler ---

    radio days, september, hannah and her sisters, purple rose of cairo ve bullets over broadway gibi woody allen filmlerinden ve edward scissorhands’ten bildiğim diane wiest’i ise rolünde epey yadırgadım. oyunculuğu çok iyi orası tartışılmaz ama açıkçası radio days’teki mükemmel adamı arayan kadını aradı gözlerim.

    not: filmin sonunda michael ve david’in superman gibi birbirlerinin üzerine uçtukları sahne zannedersem wachowski kardeşlere ilham kaynağı olmuş. zira matrix’teki neo ve agent smith’in birbirlerinin üzerine doğru uçtukları sahnenin aynısı. tabi garip şeyler bunlar...
  • kült desek artık yeri ve zamanıdır kanaatimce. her gün seyrederdim ben bunu. her repliği ezberlemiştim (halen iddalıyım) ve etrafımdaki insanları filmi baştan sona tek başıma oynayarak şaşırtabiliyordum. üstelik bunu yaparken tek bir vatkam bile titremiyor, tek bir kelebek tokam bile zarar görmüyordu.
  • stargate atlantis dizisinin 2. sezon 10. bölümünün adı. uzun zamandır kayıp olan ford, bir şekilde ortaya çıkar ve etrafına topladığı kadafarlarıyla bazı planlar içerisindedir.
hesabın var mı? giriş yap