• öncelikle yukarıda söylenen bir yanlışı düzelteyim. tıp fakültesinde matematik veya fizik dersi alınmaz. içerisinde yalnızca bir bölüm bulundurur ve bu bölüm tamamen bağımsızdır.
    biraz ileri giderek kendimi eski bir matematikçi olarak değerlendiriyorum ve şunu söyleyebilirim: sağlam bir analitik düşünce tıbbın direğidir. tıbbiyenin konuları uçsuz bucaksızdır ve hepsine hakim olmak -bence- imkansızdır. ancak mevcut bilgilerinizi doğru analiz ederek cevaba ulaşmanız çok daha kolaydır.
    evet, inanılmaz çok ezber var; ancak analitik bir düşünce yapınız oturmadıysa ezberler bir işe yaramayacaktır. tüm bilgiler birbiri ile ilişkilidir ve sağlam analitik zeka domino taşlarını doğru yerleştirir, seriler arasında bağlantılar kurarak, sizin az taş devirerek daha çok taş yıkmanıza yardımcı olur.
    ayrıca hızlı sonuca ulaşmak da oldukça önemlidir. matematik, programlama yeteneğini geliştirir. bir hekimin acilde günde 200-400 hasta bakarken en çok işine yarayacağı yetenektir bu.

    eğitim sistemimizin hatalarının farkındayım. ama tıp ağırlıklı olarak sayısal bir disiplindir. tüm dünya da bunu böyle kabul eder.
  • bir bölümde sayısal problem çözülmemesi, o bölümün analitik zekâ gerektirmediği anlamına gelmez ve bazı derslerin ezber olup olmaması, daha çok sizin öğrenme biçiminiz ile ilgilidir. felsefe bunun en güzel örneğidir, görünüşte hiç sayısal olmayan bir bölümdür lakin felsefeyi hakkıyla kavrayabilmek için çoğu bölümde olduğundan daha fazla analitik zekâ gerekir. matematik ve geometride kullanılan tüm aksiyomatik çerçeveler felsefede temellenir ve genelde en zor analitik problemler, aynı zamanda en temeldeki analitik problemlerdir.

    konudan fazla sapmadan devam etmek gerekirse, siz eğer merak duygusu olmayan, ezberci ve fazla pragmatik bir kişilikseniz, türev ve integral gibi mühim matematiksel konseptleri bile sırf sınavlarda yüksek not alabilmek için ezberlenecek konulara dönüştürebilirsiniz, bunu sayısalcı geçinen birçok insan yapar. türev kelimesini duyduğunuzda aklınıza ilk gelen, bir süreçteki değişim yerine bir sayının üssünü katsayıya dönüştürüp üsten 1 eksiltmek ise türevi algılayış şekliniz gerçek anlamda sayısal bir zekâ gerektirmiyor demektir.

    tıpta ezber ders elbette vardır, hele hele ilk yıllarda bol bol vardır. anatomide sinirlerin, kemiklerin, damarların latince isimlerini öğrenmek , x sonsuza giderken f(x) fonksiyonunun limitinden söz etmekle aynı şey değildir fakat 2. sınıfta fizyolojiyi bir defa anlayan, 3. sınıfta patofizyolojiyi de mantıksal olarak anlayacaktır ve bu 4. sınıftan itibaren başlanacak stajlarda büyük bir avantaj olacaktır. özellikle patofizyolojiyi ve farmakolojiyi bildikten sonra üzerinde akıl yürütemeyeceğiniz hastalık sayısı oldukça azdır. her bölümde olduğu gibi tıpta da hastalıkları sadece ezberleyen öğrenciler vardır ve bu tür öğrenciler en basit konuları bile karmaşık hâle getirir, aklınızı bulandırırlar. tıbbı kolaylaştırmak ve analitikleştirmek, hastalıkların patofizyolojik işleyişleri ve ortaya çıkış nedenleri üzerinde durarak mümkündür.

    ingilizce bilen tıp öğrencilerine tavsiyem amboss'tur. ücretlidir (1 aylık standart versiyonuna erişimi 5 dolar) fakat klasik tıp kitaplarının kalınlığı ve pahalılığı ile kıyaslarsanız, amboss'un aylık maliyetine kesinlikle değer. içi boş bir ezber yükü yerine, hastalıklarla ilgili önem arz eden noktaları sistematik bir şekilde, diferansiyel diyagnoz tablolarıyla içerir ve ezberci eğitim sisteminin sebep olduğu kafa karışıklıklarını önlemeye birebirdir.
  • katıldığım önermedir. lisede iyi düzeyde geometri ve fizik yapardım. biyoloji gibi edebiyat gibi ezber dersleri hem yapamam hem de sevmezdim ama oturup saatlerce fizik sorularında boğulabilirdim. sonra gidip sağlık seçtim ve ne fizik ne geometri hiçbir şey yok. kafası matematiğe geometriye basmayan ama ezberi iyi olanlar yüksek ortalamayla mezun olurken biz ortalarda süründük.
  • özgür demirtaş, halk arasında amcık ağızlılık diye bilinen bir huyu, "korelasyon ve nedenselliği karıştırmak" diyerek nazik bir tanım yapmıştı. evet tıp sözel olarak işlenen bir bölüm. gel gelelim analitik düşünce yapısı itibarıyla adeta bir mühendislik kafası isteyen bir dal.

    yani gerçek sözelciler gibi (hagi'nin monaco'ya attığı gol için mesela) "ne vurdu ama topa piç, ta anasının amından çaktı doksana" gibi bir ifadede aşırı beğeni ve imrenme anlamı çıkartan insanlar değil bu analitikçiler. "kendi yarı sahasının neredeyse ortasından, olduka dar sayılabilecek bir açıdan o golü atmak gerçek beceri ister" diyenler doktor, "30 metre mesafeden, aşağı yukarı 45 derece açıyla 3,1 metre yükseklikte bir ark çizerek vurdu adam." diyen analitikçiler de mühendis oluyorlar.

    analitik düşünme şekli modern tıptaki doktorluğun olmazsa olmazı bugün. sayısal analiz yetisi daha geçerli dolayısıyla.
  • tıbbın*

    editto: başlığın ilk hali tıp’ın şeklindeydi
  • doğru değildir ancak bu fikre kapılmak için sebepler vardır. tıp bilimleri gücünü fizik ve özellikle 20. yy'ın ikinci yarısından itibaren kimyadan almaktadır. canlı vücudunun işleyiş süreçlerini "en üniter" düzeyde anlamak için temel fizik, kimya, matematik bilgileri olmazsa olmazdır. anlamak için gerekli peki ama hekimlik yapmak için gerekli mi? şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla hayır.

    bu başlığın açılmasına yol açan yanılgı süreci de burada başlıyor zaten. 1-2 teknik örnek ile açıklamak gerekirse bir hekimin ekg ile size bir tanı koyması için elektrik dinamiklerini bilmesi gerekmez. süreci doğru bir şekilde uygulayabilmesi ve sonuçları yorumlayabilmesi yeterlidir. veya hipokalemi tablosunun kalpte eksitabiliteyi artırmasına giden olaylar dizgisini moleküler düzeyde bilmesi gerekmez (bu örneği verdim çünkü bazı istisnalar dışında hipokalemi eksitabiliteyi artırmaz, aksine azaltır; (bkz: two-pore potassium channels)). ne iyon kanallarının davranışlarına ne selectivity filter kavramına hakim olması sizin o anda hayatınızı kurtarması için gerekli değildir. tablonun sonuçlarını ve nasıl tedavi edileceğini bilir ve bu değerli insanlar bizim hayatımızı kurtarır.

    sonuç olarak tıp elbette pozitif bir bilim dalıdır ancak bu bölümden mezun olup mesleki hayatını sürdüren değerli insanların büyük kısmı bilimsel çalışmaların içinde yer almıyor, işlerini yapıyorlar. dolayısıyla her şeyi en ince bilimsel detaylarına kadar bilmelerini beklemek mümkün değildir.
  • sayısalcı ve sözelci olarak ayırdığımız için oluşan yanılgıdır. sayısalcı dediğimiz bölümde fen vardır. tıp, fen ile ilgilidir. azıcık düşünerek bu kanıya varabiliriz.

    tanım: yanlış bilgi
  • farklı disiplinlerden bilgisi olan bir kişi olarak, tıbba ağır sayısal zeka isteyen bir alandan girmenin saçma olduğunu düşünüyorum. mesela biyoloji ağırlıklı bir alan olsa ve oradan alınsa mantıklı olabilir ancak bir mühendis gibi hardcore matematik ve fizik olan ve ezberi minimum olan bir alandan girmek bana da hep çok saçma gelmiştir.

    “hukuk niye eşit ağırlıkta?” diyenler olmuş. ancak şunu soyleyebilirim ki hukuk aslında özellikle matematiğin sağladığı analitik zeka ile iç içe olan bir bolumdur. ayrıca matematiksel konular az da olsa vardır (malrejimleri vb). hukukta kanunlar ezberlenip geçilmez, hem kanunları çok iyi bilip bunları analitik şekilde olaylara uygulayabilmek asıl mevzudur. hem bilgi hem de bundan çok daha fazla muhakeme gerektirir. sımavlar klasiktir ve çarşaf çarşaf kağıtlarla sınava girersiniz ve olay çözersiniz. hukukun hem sözel hem de matematik içerikli ea alanından alması gayet mantıklıdir. zaten üniversite giriş sınavlarında da fulle yakın mat yapilmasi genellikle gerekmez hukuk için.

    tıpta sınavlar %95 testtir ve ağırlıkla bilgi bazlı ezbere dayanır. hukuktan daha fazla bir matematik de kullanılmaz. hele de hiç anlam veremediğim alakasız fizik dersi. o kadar basit makineler vb tıp ile uzaktan yakından alakasız lise derslerini giriş sınavında fulle yakın yapmaya çalışmak çok manasız. hukuktan çok daha fazla ezbere dayanan ve bilgi ve test ağırlıklı bir sınav sistemi olan fakulte için sayısaldan öğrenci almak bence de mantıksiz. evet sözel de olmamalı ama ağır matematik ve fizik eğitimi yerine, ağır biyoloji ve bir oranda kimya ağırlıklı ve muhakeme yeteneğini pekiştirmek için de matematiğin kısmen görüldüğü yeni bir alandan öğrenci almalıdır. bu şekilde sayisalda üvey evlat muamelesi gören biyoloji, baba dersler matematik ve fiziğin vesayetinden kurtulur ve ciddi manada ezber yeteneği de güçlü bu bölüme ilgi duyan bireyler bu fakülteye girer; matematik ve fiziği full çeken mühendis kafalı olup aile baskısıyla tıp yazanlar değil.
  • yazılan bilimsel açıklamalı entrylerin beni heyecanlandırdığı başlık. tıp dünyası çok çılgın bir dünya. hastasıyım.
  • sözel puan sıralamasında sözelcilerden daha yüksek puan alan, bunun yanısıra sayısal kabiliyeti ve mekansal zekası daha yüksek olan kişilerin doktor olduğu dünyamızda, sözelcilerin olsa olsa zannettiği durumdur.

    dikkat ettiyseniz düşündüğü durumdur demedim.
hesabın var mı? giriş yap