• kürt sorunu ve türban sorunundan sonra üzerinde düşünmesi gereken en önemli sorundur kanımca. biz milletçe sıraya girmeyi bilmiyoruz arkadaş. sıra denen şey bu millet için şark kurnazlığı yeteneğini konuşturabileceği bir ortam, bir yetenek sizsiniz platformu adeta! üstelik bu durum halkın her tabakasında açıkça görülüyor. alt, orta, üst, çapraz ne varsa... bu entyrmde tabaka geçişlerimde yaşadığım sıra kültürü yoksunluğunu örneklerle açıklamaya çalışacağım.

    alt tabaka:
    günlerden bir gün annemin canı kokoreç çekti, ben de çevredeki en yakın kokoreççi olan seyyar bir kokoreççiye gittim. (şu tarz kokoreççilerdendi.) sahibi henüz tükanı açmamıştı ama sandalyeleri diziyordu. kendisine ne zamana işe başlayacağını sordum, ''10 dakikaya başlarım evelallah'' gibisinden bir şeyler dedi. sözüne güvendim ve ''15 dakika sonra geleceğim, bana 3 kokoreç hazırlar mısınız?'' dedim. ''tamam.'' dedi ve eve döndüm. tam 15 dakika sonra geri döndüm ve kokoreçleri sordum. ''siz gelince hazırlayacağım demiştim ya.'' cevabını aldım. yanlış anlamış olma durumunu göze alarak (halbuki yalan atıyordu kendisi, yalancıyı götünden bile tanırım.) sessiz kaldım ve 3 kokoreç için sıramı bekledim. benden önce gelen bir beyefendi 1 köftesini aldı ve sıra bana geldi. sandalyemde masum masum otururkene afedersiniz bir kadın müşteri geldi ve ''1 yarım köfte, 1 çeyrek köfte ve 1 çeyrek kokoreç alabilir miyim?'' dedi. (siparişi alan kişi benden siparişi alan adamın eşiydi.) kokoreççi kadın ile müşteri biraz lafladı, kokoreçten lafı açtılar vs. derken bir baktım müşterinin elinde köfteyle kokoreçin bulunduğu poşet! al işte, sıramı çalmış. ne diyeyim ulan ben buna şimdi? demedim bir şey, sineye çektim. aldı kokosunu gitti. neredeyse yarım saattir bir hiç için beklemiştim. meğer benim kokolar şimdi yapılacakmış. içimden küfrü basarak beklemeye başladım. yaklaşık 25 dakika sonra kokoreçlerim oldu. 3 kokoreç için bir saat boyunca mal gibi oturdum sokak masasında. ne için, 3 tane kokoreç için! içimden ''allah belasını versin böyle işin!'' derken adama ''iyi akşamlar'' deyip uzaklaştım.

    orta tabaka:
    kimliğimi kaybedenlerin muhtardan alınması gereken bir belge vardır, alanlar bilir. işte onu almaya gitmiştim bir gün mıhtara. öğle arasında gittiğim için kapalıydı, banklardan birine oturup bekledim.az sonra başkaları da geldi. 5-6 kişi olmuştuk. ilk önce ben geldiğim için içim rahattı, ilk benim işim halledilecekti. ara bitti, muhtar gelip kapıyı açtı ve bir anda ortalık toz duman oldu. sıçtığımın sırasını kimse takmamıştı yine. herkes koşar adımlarla içeri daldı. en son gelen adam muhtara en çok yaklaşan olduğu için ilk onun işi halledildi. sonra bir kadın geldi, işi uzun olduğu için muhtar ona ''hanımefendi sizin işiniz uzun, isterseniz geçin oturun, arkadaşlara bir bakalım, hallederiz.'' dedi. ama kadın benim gibi pısırık değil ki! sözünü esirgemedi: ''uzunsa uzun, sıra benim değil mi, işimi halledin!'' dedi. muhtarla konuşmasında haklı olan oydu ama hem sıramı kapıp hem de ''sıra benim'' demesi beni çileden çıkarmıştı. tam bir şey diyecektim ki muhtar bir şeyler zırvalayıp kadının işini halletti ve kadın defolup gitti. birkaç kişi daha geçtikten sonra muhtara en yakın kişi artık bendim. tam derdimi anlatacaktım ki arkamdaki kır saçlı lavuk cümleye girdi. içimden ''eee artık yeter amk lan'' diyerekten muhtara ''sıra benim muhtar bey, ben daha önce geldim.'' dedim ve zorla da sıramı geri aldım. tipine sıçtığımın lavuğu geriledi. lanet olasıca kağıdı aldım ve defolup gittim. peki ben hatayı nerede yapmıştım? hatayı ben en başında yaptım... sıramı kapanlara en başından cevabımı vermeliydim. ''beyefendi buraya ilk önce ben geldim, sıranızı bekleyin, şark kurnazlığı yapmayın! aksi takdirde sizi düellloya çağırmak zorunda kalacağım!'' demeliydim. ama demedim, diyemedim. siz siz olun ve tepkinizi ortaya koymaktan çekinmeyin.

    (nispeten) üst tabaka:
    günlerden bir gün kız kardeşimle alışveriş yapmaya gitmiştik. acıkınca bir şeyler yemek için kfc'ye gittik ve sıramızı beklemeye başladık. 3 tane kasadan sadece orta kasada görevli vardı ve o kasada da biz ve önümüzdeki grup vardı. o grup siparişlerini alır almaz sıra bize gelecekti. ama öyle olmadı. çünkü önce sağ kasaya, sonra sol kasaya birer müşteri geldi. bizim önümüzdekiler de tam o anda siparişlerini alıp gittiler. normalde sıra kültürü olan bir insan hemen bizim siparişimizi alırdı ama tabii ki öyle olmadı. görevli sağ kasadakilerin siparişini aldı ve hızlı adımlarla arka tarafa gitti. gelince hemen uyardım. ''sıra bizimdi ama başkasının siparişini aldınız.'' dedim. ''sizinkini de şimdi alacağım.'' deyip gitti, uzun süre gelmedi. onun ardından başka bir görevli geldi ve soldakinin siparişini aldı. bu sefer iyice sinirlendik. ''sıra bizim sıramız, başkasının siparişini neden alıyorsunuz?'' dedik kardeşimle beraber. adamın cevabı şöyle oldu '' şu siparişi alayım, geliyorum.'' bak sen şu piçe, ulan ben sana ne diyorum sen bana ne diyorsun. durumu bilal'e anlatır gibi anlatmaya başladım artık. '' bakın, az önce önümüzde bir grup vardı, yiyeceklerini alıp gittiler. ardından bizim siparişimizi almalıydınız ama sağ kasaya geçildi. sonra sol kasaya geçildi ve uzun süredir burada bekliyoruz.'' dedim. açıkçası o malın ne cevap verdiğini hatırlamıyorum. tek hatırladığım o görevlinin tam bir mal olduğudur.

    evet sevgili yazarlar, gördüğünüz gibi sıra kültürü kazanmamız için daha bir fırın ekmek yememiz gerekiyor, umarım birkaçınız yazımı okuma zahmetine girer de geleceğin şark kurnazları olmaktan kurtulur.

    not: tabakaları mekanların lükslük derecelerine göre ''alt, orta, üst'' olarak nitelendirdim. bu yüzden kfc'yi nispeten üst tabaka olarak belirttim.

    türkiye'de sıranızı kaptırmama rehberi:
    1- sıraya gireceğiniz mekanın dibinden ayrılmayın. gerekirse dakikalar öncesinden mekanın camına ağzınızı dayayın ve arada sırada salya akıtın ki korkup geri çekilsinler.
    2- olur da sıranızı birileri kaparsa kesinlikle susmayın ve tıpkı sıranızı çalanın yaptığı gibi -yırtık dondan çıkar gibi- derdinizi anlatın. sıranızı çalanlarla yüzleşin.
    3- sıra kavgasının çıkacağı ortamlar az çok bellidir. bu ortamlarda kontrolü elinize alın ve daime yanınızda taşıdığınızı not defteriniz ile ortamın sıra makinesi olun. her gelene numarasını verin ve sükuneti sağlayın.
    4- sözünüzü geçirme kaygısı yaşıyorsanız:
    a) erkekseniz zor zamanlar için yanınızda tespih taşıyın. bu sizi daha kararlı ve sert gösterecektir. (kumaş pantolon da ayrı bir hava katar.)
    b) kadınsanız sesinizi solcu kızlar gibi olabildiğince tiz ve yüksek tonlarda kullanın. bu durumda sizden bıkan insanlar sıranızı anında iade ederler.

    teknik destek ve ayrıntılı bilgi için mesaj atabilirsiniz.
  • ulan hangi kültür var ki sıra kültürü olsun dediğim dürüm.
  • hergün bazı kavşaklarda sırf bu yüzden trafik tıkanır mesela. tek şeride 3 araba sığdırmaya çalışır hödükler.
  • güzel olan neyin kültürü var ki memleketimde diye sordurtur. avrupa'da cidden herkes kendi derdinde. sıraya uyuyor herkes. kırmızı ışığa yayalar uyuyor market sepetini yerine koyuyor. bizimkiler onu bile ortaya koyuyorlar. ınsan utanır ama hayır böyle şeyden hiç utanmazlar.
  • trafiktede orospu çocuğu emniyet şeritçileri sayesinde var olan durum. yaşamımızın bir parçası. vakti zamanında japonya depreminde stadyumda yardım malzemeleri dağıtılırken halkın intizamı gözlerimi doldurmuştu. ip gibi sıralarının gelmesini bekliyorlardı. hey gidi hey!
  • ankara'da bazı semtlerde üniversite öğrencileri otostop yaparken bile sıraya girerler kendi kendilerine. herkes sırasını bekler.

    o yuzden genelleme yapmak yanlış olur. ama evet sıra bekleme kültürü edinmek için daha yolumuz çok uzun.
  • kul hakkı bilincinin olmamasından kaynaklanır, hep de "en müslüman" görünen yer bu kul hakkını.
    allah affetsin.
  • türkiye'ye döneceklere tavsiyeler başlığında şöyle bir şey yazmıştım:

    "-türkiye'de sıra, sıraya girmek, sırada beklemek kavramlarının en öne geçmeye çalışmak olduğunu tekrar hatırlayın. çokta kafanızı takmayın, çünkü kafayı yiyebilirsiniz insanlar nasıl böyle medeniyetsiz olabiliyor diye."

    evet, türkiye'de sıra demek herkesin öne geçmeye calışması demek. bununla yaşamaya başlamak lazım. şöyleki, ilk döndüğümde bir özel hastaneye gitmem gerekti. randevumu almışım, asistanına geldiğimi de söyledim. ben söylerken kadının biri benim doktorun adını söyledi, "o bakamaz mı?" diye sordu. asistan "mümkün değil, onun için randevu almanız gerekiyor" dedi.

    geçtim yerime oturdum. asistan birer birer bekleyenleri doktorun yanına alıyor. ama buna rağmen millet kapının kenarında bekliyor ve kaç kişi kaldı kendilerine takip ediyor. ben de oturmuşum kendi kendime "la bu bizim insanımız ne mal, herkes randevusunu almış. asistan sırayla çağırıyor işte. otursanıza? ne cahil, güvensiz tiplersiniz" diye aklımdan geçiriyorum.

    tabi o sırada asistana geldiğimi söylerken benim doktoru soran kadını hastanede çalışan başka biri eşiyle beraber aldı, doktorun yanına soktu. ben hemen asistanın yanına gittim. "hanımefendinin randevusu var mıydi?" diye sordum. "vardı, 4.30" dedi. "ee benim 4'te!?" dedim. cevap yok. başladım kadını beklemeye.

    10 dakika sonra kapı açıldı. çıkarken kadına -tabi maalesef gittikçe yükselen bir ses tonuyla- "benim sıramı gasp ettiniz. kul hakkı yediniz. farkında mısınız!? farkında olduğunuzu biliyorum çünkü doktor beyin önceden randevusuz hasta kabul etmediği benim yanımda söylediler size. bile bile önüme geçtiniz. insan biraz utanır, özür diler. hala bir şey demeden yürüyüp gidiyorsunuz. hakkımı helal etmiyorum size" dedim. karı-koca sırıta sırıta "doktor bey aldı ki" dedi gitti.

    zaten kapıdayım. doktor da beni ayakta dinliyor. o sinirle döndüm: "doktor bey, ben epistemofili. size bilmem kimin referansıyla geldim. bu yüzden bir şey demek istemiyorum ama şu yaptığınız iş değil. burada düzenin sağlanmasına yardımcı olacakken siz almışsınız içeri. sizin yüzünüzden salak yerine konuyoruz. olacak iş değil, ayıptır" dedim. "olacak iş değilse, bu kadar rahatsız ediyorsa sizi başka doktorlar da var. gidin onlara görünün" dedi. evet. aynen böyle dedi. yani ben en azından "aceleleri varmış. rica ettiler. kıramadım" gibi bir şeyler beklerken bu cevabı duydum.

    "öyle. beklediğim, sizin gibi birine durup laf anlattığım hata zaten" dedim. çıktım, gittim.

    bu ülkenin okumuş adamı bile böyle. şimdi hiç nüfus idarelerinde, mağazalarda yaşadıklarımı anlatmayayım. sizin canınız sıkılmasın.
hesabın var mı? giriş yap