• çok ama çok kötü durumdadır. ancak bu durum türkiye ile sınırlı değildir. siyaset içerdiği öğelerin suyunun çıkartıldığı, insanların küçük farklılıkların fetişizmine saplandığı sıkıcı bir konudur. türkiye'de yaşayan birisi olarak beni öncelikli olarak buradaki siyaset ortamı etkilediğinden öncelikle türkiye'de siyaset için söyleyeceğim şeyler olacak birazdan. lakin belirtmek isterim ki bu işin okulunu okudum, masterını yaptım, doktorasını yazıyorum. bunu artistik olsun diye değil, objektif olarak bilimsel bir dille konuya yaklaşabileceğimin bir emaresi olarak belirtiyorum. ve fakat buradan itibaren yazacaklarım sıkılmış bünyemin tamamen öznel ve duygusal dışa vurumudur. istemeyen okumasın.

    ben çok sıkıldım arkadaş, başörtüsü, bayrak, laiklik, ulusalcılar, milliyetçiler, türklük, kürtlük, ermenilik, rumluk, yahudilik, araplık, islam, kemalizm, popülizm, tarikatler, siyasal islam, devlet faşizmi, çarşaf, şeriat, sansür, komplo teorisi, kurtlar vadisi, fettos... ben hepsinin zübüğünü dümbürdetiyim. bu kadar mı sığ, bu kadar mı saçma bir siyaset ortamı olur arkadaş, ulan hayatımın son yirmi yılına bakıyorum bir bok olduğu yok, potansiyele bak tartışılanlara bak, yok efendim kadın hakları ekseninde başörtüsünün siyasal olarak kamusal alanda var olma hakkı, yok efendim bu vatan bizim ya sev ya terket, ya bi siktirin gidin ya. yeter be yeter. yıllarımız geçti yarım akıllı 'hak' avcılarının küçük mücadeleleri yaşamsal mücadeleymişçesine siyasal ortama dayatmasıyla... o nur yüzlü islamcıları da sıkmabaş karılarını da, tüyü bitmemiş ccc apaçiyi de zortalamak istiyorum. gideceğim diyorum, heryerin sorunu var, siyaset heryerde bombok... ayrıca gitmiyorum çünkü tek tek tüm bu grupların sahiplendiği kadar benim de burası... daralttınız, bunalttınız... kimse samimi değil herkes ayrımcı herkes takiyeci.. ortak zemin arayışı ve uzlaşma ayağına başkalarının özgürlük alanını kısıtlama peşinde zirzoplar cirit atıyor türkiye'nin siyasal yaşamında. hepinizin tersi başına geçsin emi.

    ooooof of.
  • insanların gözünün içine baka baka yalan söyleyen siyasiler ile bu yalanlara koşulsuz-şartsız inanmayı seçen insanlar arasında kırılmayan o zorlu bağ parçalanabilirse eğer türkiye’de de bir siyasetten bahsedilebilir.

    siyaset psikolojisinde akla ve mantığa meydan okuyan büyüleyici bir fenomen vardır: ‘’mutlak siyasi bir gücü elde etmek için yönlendirilen kandırılmış kitleler.’’

    kitleler üzerinde girift olarak ‘’aldatıcı bir ağ’’ ören karizmatik bir siyasetçi ile kurulan bağ, kararlı bir bağdır. bu esrarengiz ilişkinin derinliklerine inerek, insanların bu karizmatik figürlere inatla inanmalarının nedenlerine ve onların sarsılmaz inançlarına biraz açıklık getirelim.

    siyasetçinin karizması kitlelerin ruhunu ateşler.
    karizmanın gücü, kitlelerin kalplerini kasıp kavuran karşı konulamaz bir güçtür. yalan söyleyen bir politikacı, bu duygusal silahı ustaca kullanır ve takipçilerinin ruhunda silinmez bir iz bırakır.

    siyasi lider insanların düşüncelerini doğrulayarak baştan çıkarıcı bir dansla onlara eşlik eder.
    ah şu ‘’onay yanlılığının’’ cazibesi ah! ruhumuzun derinliklerinde, inançlarımızı doğrulamak ve bize tanıdık olanda teselli bulmak için temel bir ihtiyaç yatar. siyasetçiler gerçekleri çarpıttığında, takipçileri kendi inançlarının yankılarında teselli bulurlar. hipnotik bir büyü gibidir bu. gerçekler filtrelenir ve önyargılarla uyumlu bütün yalanlar kucaklanır.

    insan topluluklarının kimliğe ve aidiyete olan muhtaçlığı, bir politikacı için ekmek gibi, su gibi bir şeydir.
    kaosla dolu bir dünyada siyaset alanı, kimliklerin ideolojilerle iç içe geçtiği bir sığınak alanı sağlar. belirli bir siyasi lidere olan bağlılık, kişinin ve kabilesinin onur nişanı haline gelir. aldatan ve yalan söyleyen bir siyasi lidere olan güvenin kırılması demek, yalnızca siyasi bir görüşten vazgeçmek değil, aynı zamanda kişisel kimliğin dokusunda da bir kırılma anıdır. bunu yapmak, kişiyi ayakta tutan aidiyet ve içinde kendini güvende hissettiği kabileyi de kaybetme riskini göze almak demektir.

    bir siyasi liderin yalanlarının uyumsuzluğuyla karşılaştığımızda, bilişsel olarak uyumumuz da sarsılır.
    seçilmiş siyasi liderin yanılabilirliğini kabul etmek göz korkutucu olarak görünür. ve bu rahatsızlık yaratan düşünceyi savuşturmak için de, bizi gerçeğin delici bakışlarından koruyan rasyonalizasyonlara tutunarak çeşitli savunma mekanizmaları geliştiririz.

    karizmatik bir siyasi liderin parıldayan ışığının arkasında gölgeli figürler yatar.
    bunlar, önyargıyla lekelenmiş olan medya kuruluşları ve bu kuruluşlar tarafından düşmanlaştırılan siyasi rakiplerdir. bu yalanlarla örülü bilgi labirentinin ortasında, güven sarsılır ve sendeler. istikrar için umutsuz olan kişiler, güvenilir gördükleri tek kaynağa yani seçtikleri lidere sebatla tutunurlar. bu güvenden vazgeçmek, bir belirsizlik uçurumundan atlamak gibidir.

    siyasetin ihtişamlı tiyatrosunda sahne, en zeki olan bireyleri bile şaşırtan karmaşıklıklarla kuruludur.
    birbirine rakip anlatıların kakofonisinin ve bilgi karmaşıklığının ortasında, gerçek bir belirsizlik perdenin arkasına saklanır. gerçeklerden ve rakamlardan oluşan tuğlaların ağırlığı aşılamayan bir kale haline gelir ve kişilerin gerçeği yanlışlardan ayırt etmesi zorlaşır.

    son tahlilde, insanların yalan söyleyen siyasi liderlere inanması, duygu, akıl, güven ve şüphecilik arasında gerçekleşen bir dans gibidir. siyasi karizma, onaylama yanlılığı, kimlik, bilişsel uyumsuzluk, güvensizlik ve karmaşıklık bu dansı daha görkemli bir hale getirmek için iç içe geçerler. bazıları bu sarsılmaz inanca bağlı kalabilir, fakat diğer insanlar gerçeğe olan açlığın körüklediği eleştirel düşünceye sıkı sıkıya bağlı kalarak konuşabilmeli ve yükselmelidirler.

    bu muammanın derinliklerini çözmeye çalışırken, aklın aldatmacaya her zaman galip geldiğini bilen ve insanına her zaman güvenen ‘’toplumsal bir üst akıl’’ yaratmak da türkiye’deki istisnasız tüm entelektüellerin boynunun borcudur, yok öyle ben uğraşamam, kendimi yoramam gibi konformist tavırlar. uğraşacaksın ve yorulacaksın!

    ‘’yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? yorulmamak olur mu? elbette yorulacaksınız. benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. sizler, yani yeni türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz.’’ gazi mustafa kemal atatürk
  • türkiye'de siyaset dün dediğini bugün yalanlamaktan ibarettir.
  • şahsi arzular üzerine inşa edilen çirkef bir yapıdır.
  • derdimi hiçbir parti hiçbir siyasetçi adı anmadan, mümkün olduğunca kısa anlatmaya çalışacak olursam eğer;

    sözlük ortalamasının üzerinde olduğunu zannettiğim şu yaşıma kadar birçok kez genel ve yerel seçimde oy kullanmış biri olarak
    kendimi kapana kısılmış gibi hissetmeme yol açmış, filmlerde gördüğüm labirente konulmuş çıkışı bulamayan kobaydan fakım mı var benim dediğim cambazlar gösterisi sanki bu siyaset dediğimiz türkiye'de elinizi attığınız umut bellediklerinizin patlaması iki seçimi ağız tadıyla gösteremeyecek kadar kısa.

    büyükannemle konuştum birkaç hafta evvel,bana;
    "-a evladım sen onca okul okudun, şu işi başardın şunda dediklerin çıktı, biz cahil insanlarız" dedi
    "-n'apacaz, n'edecez bu seçimlerde a güzel evladım, de bana kime verelim oyumuzu" dedi

    "-estagfurullah" dedim "-siz benden iyi bilirsiniz ne demek?" dedim
    "-yok evladım olur mu, biz iyi bilsek ben yeni evliyken başbakan ettiğimiz adamı torunum olana kadar başımızda tutar mıydık, faydası olmadığını bile bile" dedi
    aldım ben mesajı, kimleri kasdediyor besbelliydi, devam etti.
    "-allah yetişti imdadımıza, kimini aldı yanına, kimini eve mahkum etti, kimini de köşeye koydu sehpa gibi de, kurtulduk onlardan"
    "-ama" dedi devam etti
    "-bu yenileri de çalıyor çırpıyor, hep çoluğunun çocuğunu doyuruyor diyorlar" dedi "-aklım karıştı oğlum" dedi
    "-doğru olabilir de olamaz da " dedim "-ama dedim herhalde ateş olmayan yerden duman tütmez" dedim
    "-şu var" dedim " -bu var" dedim, "-şu parti var" dedim "-bu parti var" "-şu sebeplerle onlar daha uygun" dedim "-bu sebeplerle en iyisi onlar" dedim

    sanırım beni hala umutlu görünce o yaşında bu yaşımdaki benden umutlandı, sevindi, ben de sevindim,
    kendime hala umudum olduğunu gösterdiğim için en çok da.

    aradan bir süre geçti tüm konuşmaların ardından, hala korkuyorum çalan telefonlardan birinin büyükannemden olacağını düşündükçe,
    bana derse; "- ama be güzel torunum sen bana onlar çoluk çocuk, eş dost kayırıyor, hep kendi kesesini dolduruyor, insanları kandırıyorlar" demedin mi?
    ya devam ederse derse; "-e evladım, atatürk emaneti değil miydi diğerleri de, ama diyorlar çarşaf, kuran kursu, bak bir tanesi de çıkmış,
    para bulamadım, bulsaydım, ben de ortak olacaktım diyor, para bulamamasını gerekçe olarak söylüyor"

    ne demem gerekir bilemiyorum, ne diyeceğimi bilemiyorum, benim bu halimle yüzüm yok büyükanneme tek laf etmeye,
    tüm siyasetçilerin nasıl bir süttür ki emdikleri, çıkıp insan içinde dolaşabiliyorlar, bilemiyorum,
    hala umudum olsun istiyorum şu labirentten çıkışı bulabilmeye, odur tüm zorum.
  • mensuplarına doğru soruların sorulması durumunda ciddi anlamda temizleneceğini düşündüğüm yapı.
    ilk soruyu affınıza sığınarak ortaya atıyorum. (bkz: yalancıyı siksinler mi)
  • her konuda oldugu gibi siyaset bilimine de asiri derecede hakimdir turk halki.
    sag, sol, turkcu, gomunist, osmanli, turk, kurt, sunni, alevi, ateyiz, akepe, cehape gibi anahtar kelimeleri ver; saatlerce konusabilir.

    demin twitter'da tahminen* 13-14 yaslarinda oldugunu tahmin ettigim bir genc sunu yazmis:

    "anlamadığım sen pkk'lı değilsen neden hdp'yi tutuyorsun, müslümansan neden chp'yi tutuyorsun? zekana hayranım amk"

    (bkz: tutmak)

    ite kaka da olsa, notlarim harika olmasa da, her sene dunyada en iyi ilk 20 universite listesine giren bir okulda uluslararasi siyaset bilimi okudum.
    bu arkadas "zekana hayranim amk" yazmis ya; ben de senin cesaretine hayranim be gulum.
    7000'den fazla entry'm var; fakat siyasete ve turk politika tarihine hakim, analiz yetenekleri muazzam, cumleleri* harika olan yazar arkadaslardan utanip aklimdan gecenleri yazamiyorum.
    ya aptalim ya da korkak, konumuz bu degil de; cahil cesareti gercekten de ne kadar da korkutucu.
    twitter denk geldi, yoksa eminim ki sokakta ve sozlukte; her yerdeler.
  • türkiye'deki siyasetten iğreniyorum. türkiye'de bir kişi siyasetçi ise asla düzgün biri değildir. son yıllarda dünya ölçeğinde tek saygı duyduğum siyasetçi angela merkel di.
  • "esasında türkiye'de siyaset, pastadan pay kapmaktır.." diyerek tanımlardı babam, bu kirli işleri.. o halde milletin bir kısmı bir olmuş geri kalanının hayatı üzerinden nemalanıyor..uyan!
  • murat belge, türkiye'de siyaset yapacak bir sol parti için akp tabanında bir potansiyel olabileceğini söyledi. büyük de tepki çekti bu yüzden. o büyük tepki bana "türkiye'de siyaset" dediğimiz olayın ne kadar mantıktan uzak olduğunu göstermiş oldu bir kere daha.

    şimdi her şeyden önce mevcut akp tabanı türkiye'nin % 50'si. bu % 50 de eski türk filmlerindeki çakal çember sakallının milyonlarca klonundan oluşmuyor. chp'ye, mhp'ye ve bdp'ye oy vermek istememiş; gidip akp'ye oy vermiş insanlar bunlar. yeni kurulacak bir sol parti bu tabandan hiç oy alamayacaksa nereden alacak. mhp'den alacak hali yok, bdp'nin ancak büyük şehirlerdeki oyunun küçük bir kısmını alabilir. chp'nin kemalist kanadı zaten sol partiye oy vermez, kalanın çoğu da oylar bölünmesin diye gider chp'ye oy atar. mevcut akp tabanından aldığın oy sıfırsa, ancak %1'e oynarsın. bu açıdan mantıksız değil adamın söylediği.

    asıl önemli olan nokta yukarıdaki değil ama. şimdi yazacaklarım. güzel kardeşim sol kimden oy alır. işçiden oy alır mesela. gel gidip anket yapalım en çok işçi hangi partiye oy veriyormuş. açık ara akp çıkacağından şüphesi olan kimse yok herhalde. al sana akp tabanının parçalarından biri işte, bir sürü işçi. işçilerin oy verdiği diğer partiler de bdp ve mhp çıkacak bak. chp'ye oy veren işçiyi parmakla göstererek sayarsın diğerlerine oranla. işçilerin en son oy attığı parti chp bugün türkiye'de. sonra murat belge chp'den hayır geleceğini sanmadığı için bir ordu laf yiyor.

    sadece işçi değil tabi olay. çiftçilere bakalım bir de. yine akp, bdp, ve mhp'nin ardından 4. sırada görürüz chp'yi. çiftçinin en çok oy verdiği parti yine akp. ama akp çiftçiye böyle yaptı, ama işçiye şöyle yaptı; o dediğin akp'nin kurmaylarıyla, yönetim kadrosuyla alakalı bir şey. tabana baktığında işçinin, çiftçinin oyları akp'ye gidiyor. tek tek bina bina gez mesela anket yapıyormuş gibi, sadece kapıcı dairelerine gir sor oylarını. kaç tane chp çıkacak bakalım. görürsün bak yine akp birinci, chp dördüncü. bunlar bilinmeyen, gizli saklı şeyler değil. chp'nin tabanının çoğunu memurlar ve askerler ile onların aileleri oluşturuyor. kalanı da yakasında atatürk rozeti olan iş adamları falan. o tabandan medet umacağına akp tabanına yönelmek daha mantıklı. chp tabanı nereden tutsan elinde kalır. gayri müslimler desen mesela, kaç ermeni kaç rum kaç yahudi chp'ye oy veriyor bak bakalım. ciddi ciddi akp'ye chp'ye çıkandan daha fazla oy çıkıyor gayri müslim cemaatlerden.

    türkiye'de siyaset yapmak böyle anormal bir şey işte. adam işçilere, köylülere, geliri düşük olan kesime yönelelim sol olarak diyor bir nevi. yerin dibine sokuyorlar. akp tabanından oy almaya çalışmak, o tabanın sorunlarını çözmek akpli olmak değildir. sol parti dediğin chp; işçiden, çiftçiden, dar gelirliden değil memurdan, askerden, burjuvadan oy alıyorsa dur düşün iki dakika amına koyum. murat belge şöyle, murat belge böyle. murat belge'yi bir kenara bırakalım öyle çok sevdiğim bir adam da değildir zaten ama ben söyleyim, o işçinin oyunu alamadığın müddetçe hiçbir şey yapamazsın. sol da kürt hareketinden ibaret kalır. ne zaman sen samsun'un, maraş'ın, ısparta'nın işçisinden, yoksulundan oy alabiliyorsun; o zaman bdp'nin eşiti olarak masaya oturur güçlerini birleştirirsin. ülke çapında bir soldan bahsedebilme olanağına da kavuşmuş oluruz. ama oyu ancak samsun'un, maraş'ın, ısparta'nın lojmanından, kışlasından falan alabilen partiden medet ummakla olmaz bu. o işçinin sorunlarını çözmekle olur. o işçi dediğin de zaten bugün akp tabanının bir parçası. akp tabanını öcüleştirirsen, akp'nin % 60'ı, % 70'i geçtiği sürüsüyle şehiri kaldırıp çöpe mi atacaksın? sorun muhafazakar tabandan değil sistemden kaynaklanıyor. taban dediğin adamlar karnını doyurmanın, çocuklarını okutmanın peşinde.
hesabın var mı? giriş yap