• türkiye'de vergi yüküne bakarsak özellikle "kurumlar vergisi" tarafında ağırlıklı olarak tüsiad üyesi işadamlarının şirketlerinin bulunduğunu görebiliriz.

    şimdi bu adamların cayman islands merkezli şirketleri var, vergi kaçırıyor felan diye zırvalamayın. dünyadaki birçok şirketin vergi cenneti ülkelerde şirketleri var. ha bu adamların "vergi ödemediğini" iddia eden denyo olursa bir zahmet kap.gov.tr'den tüsiadçıların şirketlerinin mali tablolarına bakarak ne kadar vergi ödediğini hesaplayabilir.

    gelir vergisi olarak da tüsiadçılar, şirketlerinden elde ettikleri temettü gelirlerinin gelir vergisini ödüyorlar. şimdi bu vergi meselesini neden açtık? akıllıgelişim biraderimiz(aynı locaya üyeyiz, çaktırmayın) güzel bir yazı yazmış.

    (bkz: ben olsaydım ebeni öperdim senin/@akilligelisim)

    akilligelisim'în tezi şudur: bu ülkede vergi yükünün büyük kısmını beyaz yakalılar ödüyor.

    bu savının altına kaşe, imza, damga elime ne geçerse atacak biri olarak, ekleme ihtiyacı duyuyorum. bizler kadar vergi ödeyenlerin bir kısmı da, sonradan görme inşaatçı kıro tipli işadamları değil, yıllardır iyi kötü bir şekilde endüstri ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren kurumsal grup şirketlerinin sahibi olan işadamları ve aileleri. örnek mi istiyorsunuz: koç, sabancı, doğan, eczacıbaşı,özilhan v.b. gibi ailelerin türkiye'de iyi kötü kurumsal bir şekilde yönetilen büyük şirketlerinin kurumlar vergisine ve bu şirketlerin büyük hissedarlarının ödediği gelir vergisi rakamlarına bakın.

    şimdi padişahımız çıkıyor, tüsiadçılara savaş ilan ediyor. padişahın gezi sürecinde karşısına aldığı şimdinin beyaz yakalıları ve geleceğin beyaz yakalılarına, 17 aralık sürecinde aforoz edilen cemaatçi işadamlarını ve tüsiadçıları ekliyoruz. cemaatçilerin çok büyük montanda vergi ödediğini düşünmüyorum ama bu dediğim grupların(geziciler, tüsaidçılar, cemaatçiler) vergide etkisine bakarsanız türkiye'deki vergi tahsilatının en az %80'inin bu kişilerden yapıldığını görebilirsiniz. kaynak mı istiyorsunuz, akıllıgelisim'in verdiği datalar ve ek olarak kap'taki cemaatçi ve tüsiadçı şirketlerin ödedikleri vergilere bakıyorsunuz.

    çok güzel dünya ya, biz verginin %80'ini ödeyeceğiz, padişah da çıkıp, önüne geleni tehdit edecek. başbakan ne yapmak istiyor bilmiyorum ama bunun ekonomiye ağır etkileri olur. lobi faaliyetlerinden bahsetmiyorum, türkiye'nin en güçlü stk'larından biri olan ve ekonomide ağırlığı hissedilen bir gruba(tüsiiad) üye işadamlarına padişah fırça atacak, bunları tehdit edecek, ondan sonra da ülkeye yabancı yatırım(portföy yatırımı, tesis yatırımı) gelecek zannedeceksiniz ha? kusura bakmayın dünyada böyle enayi profile sahip işadamı-yatırımcı yok.
  • kaybetmeyenler kulübü
  • asker konuşunca muhtıra, demokrasiye müdahale oluyor; bunlar konuşunca tavsiye, çoğulculuk oluyor. birisinin kozu para, diğerinin silah. ne farkı var? neden bu ikiyüzlülüğünüz?
  • anayasanın değiştirilemez ilk üç maddesi değiştirilebilir diyen, bunu teklif eden(ki anayasal suçtur bu), patronların birleşip tek bir yumruk olduğu dernek...
    işçilerin böyle bir bileşkesine kimse izin vermez tabi...
    şimdi "sevgili" ümit boyner'e sormak lazım, bütün memleketi özelleştirip kendi zimmetinize mi geçirmeyi amaçlıyorsunuz? patronlar istiyor diye yargı bile özelleştirilir değil mi...(tahsin yücel'in gökdelen'ine selam ederim)
    saçmalamayınız...
  • hoteline yaralıları soktuğu (polis hotelde bile insanları gazladı) için koç'a bilenen, doktorların yaralılara yardım etmesini yasayla engelleyen bir başbakan var karşımızda.

    şimdi tüsiad işçilerini sömürüyor, zengin tuzukurlar falan demeden önce üniversiteyi bitirenlerin hangi şirketerde çalışma hayali kurduğunu bi hatırlayın derim.

    tüsiad ağır kapitalisttir ve türkiyede kapitalizm oyununu hakkıyla oynayan şirketlerin çoğu tüsiad üyesidir. bu adamların para kazanması için türkiye özgür ve demokratik olmalı, adamların tepki göstermesi, özgürlük ve adalet talep etmesi gayet doğal.

    ha başbakan tüsiad'ı bitirebilir mi? bence gayet de bitirebilir: (bkz: #38275448)

    ben şahsen bu kapitalistlerin kazanmasını istiyorum, müteahhit ülkesi mi olalım yani? üstelik her inşaattan sorumlu, eline bakılan bir başbakanın yarattığı zenginlerin ülkesi mi olalım?

    evinizin inşaasını iyi olan değil de başbakanla iyi geçinen mi yapsın?

    buzdolabınızı iyi yapan değil de başbakanla iyi geçinen mi üretsin?

    çocuğunuzun okulu iyi okul değil de başbakanın iyi geçindiği iş adamının(üniversitede ise rektörün) okulu mu olsun?

    kaldığınız hotel çarşafları en temiz olan hotel değil de başbakanla arası iyi olan iş adamının hoteli mi olsun?

    iş kuracaksınız, bşarınız işinizi iyi yapmanıza değil de başbakanla iyi geçinmenize mi bağlı olsun?

    çalıştığınız yerde haklarınızı hukuk mu korusun yoksa başbakanla patronunuzun arasının açılmasını mı beklemek istersiniz?

    hadi tüsiad'ı falan geçtim, memur oldunuz diyelim... iş güvenceniz "başbakana yamuk yapmamaya" mı bağlı olsun?
  • türkiye'deki pek çok alanda hazırladıkları raporlarla(!) kamuoyunu yönlendirebildikleri için ülke ekonomisine ve siyasetine doğrudan etki etme gücüne sahip kulüptür. özellikle 2016 yılına kadar hazırladıkları tarım raporlarıyla, hem türk çiftçisine hem de sektöre önemli etkileri(!) olmuştur.

    --- alıntı ---

    tüsiad, tarım konusunda önemli aktörlerden biri. üyelerinin 'büyük bir bölümü' doğrudan veya dolaylı olarak tarımla ilgili işler yapar. kimisi tarımsal ürünleri hammadde olarak kullanır, kimisi traktör, gübre, tohum vb. girdileri temin eder. doğrudan üretim yapanlar da var. özellikle hayvancılıkta.

    tüsiad, birçok konuda raporlar hazırlayarak kamuoyunu yönlendiriyor. tarım konusunda da 20 yıldan bu yana oldukça iddialı raporlar hazırladı. bu alandaki ilk kapsamlı raporlarını 2000 yılı başında yayınladılar. ülke tarımı için çok kritik kararların alındığı, uluslararası para fonu (imf) ve dünya bankası’nın türk tarımına darbe üstüne darbe vurmaya başladığı bir dönemde, “tarım politikalarında yeni denge arayışları ve türkiye” başlıklı bir rapor yayınlandı.

    odtü ekonomi bölümü öğretim üyeleri doç. dr. erol çakmak ve prof. dr. halis akder tarafından hazırlanan raporda genel olarak türk tarımının sorunları, dünya ticaret örgütü tarım anlaşması, avrupa birliği ortak tarım politikası’na uyum ve alternatif tarım politikası önerileri ele alınıyordu.

    o günlerde, imf ile dünya bankası, tarımsal destekleri azaltmak ve çiftçiyi desteksiz bırakmak için dünyada pek de örneği olmayan, üretmeyen çiftçiye destek sağlayan ‘doğrudan gelir desteği’ sistemini öneriyordu. tarımda reform uygulama projesi ile tarım satış kooperatifleri birliklerinin “özerklik” adı altında tasfiye edildiği, ziraat bankası’nın tarımdan koparıldığı, buğday fiyatının bile imf niyet mektubuna yazıldığı günlerdi.

    tüsiad’ın o dönem yayınladığı rapor, bu politikaların uygulanması için önemli bir “lobi” faaliyeti niteliğindeydi. o yıllarda tüsiad’ın etkinliği dikkate alındığında tarımda üretimden kopuşun ve ithalatın hızla artmasında önemli rol oynuyordu.

    ikinci rapor, 5 yıl sonra haziran 2005’te “dünya ticaret örgütü ve avrupa birliği’ndeki gelişmeler ışığında 21. yüzyılda türkiye tarımı” başlığıyla yayınlandı. bu raporu da aynı hocalar hazırladı.

    ilk raporda olduğu gibi tüsiad, yeni dönem tarım politikalarının oluşmasında ve uygulanmasında etkin bir rol üstlenmeyi amaçlıyordu. raporda, türk tarımında dönüşümün zorunlu hale geldiği, türkiye istese de istemese de tarım ürünlerinde koruma düzeylerini aşağı çekmek zorunda kalacağı, kendi isteğiyle yapmazsa dünya ticaret örgütü’nün bunu "zorla" yapacağı ifade ediliyordu. tarıma yapılan desteklerin 7 kat düşmesine karşın hala yüksek olduğu ve düşürülmesi gerektiği vurgulanan raporda, “ithalatın artmasından endişe duyulmaması gerektiği”, hayvancılıkta türkiye’nin şansının hiç olmadığı, geleneksel işletmelerin bir kısmının tarım sektörünü terk edeceği, bir kısmının yeni yapıya uyum sağlamaya çalışacağı, terk edenlerin başka sektörlere işgücü yada yatırımcı olarak geçecekleri anlatılıyordu.

    tüsiad, tarıma ilişkin 3. raporunu mayıs 2008’de kamuoyuna açıkladı. “türkiye’de tarım ve gıda; gelişmeler, politikalar ve öneriler” başlıklı bu rapor, türkiye ve dünyada tarım ve gıda sektöründeki gelişmelerin yanı sıra, tahıllar, yağlı tohumlar, şeker, et ve süt ürünleri ve hayvancılık politikalarını kapsıyordu.

    doğrudan gelir desteğinin ülke tarımına verdiği tahribat gözardı edilerek raporda bu sistem övülüyordu. tüsiad’ın bazı üyelerinin hayvancılık sektörüne çok büyük yatırımlar yapması nedeniyle, raporda hayvancılığa da özel bir yer veriliyordu.

    o günlerde bu rapora itiraz edenler; “raporda öngörülenler yapılırsa, türkiye et ve sütte ithalat cenneti olacak. yerli üretime gerek kalmayacak. örneğin; hayvansal ürünlere yönelik tüm korumaların kaldırılması, ithalatın tamamen serbest bırakılması isteniyor. kapılar ithalata açılsa, raporu hazırlayanlara göre sektörün hiçbir sorunu kalmayacak” diye yazmıştı. söyledikleri büyük ölçüde gerçekleşti.

    hayvancılık sektörünün küçük büyük tüm işletmeleri, sektörün her kesimi hayvan başına destek modeline ısrarla karşı çıkarken raporda, hayvancılıkta da doğrudan ödemeye geçilmesi öneriliyordu. nitekim, akp hükümeti hayvancılıkta birçok desteği kaldırarak hayvan başı ödemeye geçti. ithalat kapıları açıldı ve hayvancılık çöktü.

    tüsiad, 2014 yılı sonunda “gıda, tarım ve hayvancılık rekabet gücü” başlığıyla yeni bir tarım raporu yayınladı. diğer tüm raporlarında olduğu gibi bu çalışmada da üreticilerin en önemli sorunu olan “yüksek girdi maliyetlerine” neredeyse hiç değinilmedi.

    raporda, kooperatifçiliğin önemine vurgu yapılması ise dikkat çekiciydi. gıda konusundaki bilgi kirliliğine de dikkat çekilen bu raporda, araştırma-geliştirme ve inovasyonun önemine yer veriliyordu.
    --- alıntı ---

    kaynak:
    (bkz: ali ekber yıldırım)
    (bkz: yeni tarım düzeni)
  • internete yasak koymayın. bilgi toplumu olmamızı engellemeyin, kafanıza göre sinirlendiğiniz iş adamına vergi memurlarını salmayın demişlerdir. bu adamlar tuzu kuru, tayyip vur bunları demeden önce, bu güç ile nasıl iş birliği yaparız. ortak insani değerler için nasıl biraraya geliriz ona bakalım. eğer gezide koç grubu oteline o eylemcileri alıp, insanlık dersi vermese, daha fazla ölü vermiş ve terörist bunlar algısı yerleşmiş olacaktı. cem boyner, biz gezi parkına yapılacak avm'de dükkan açmayız demesi o sabah çok önemliydi. herkese soğuk savaş yıllarından kalma, kahrolsun sermaye, abd uşakları, demekle yol alınamayacağını anlamamız gerek. tüsiad ile faşizme karşı omuz omuza.
  • savassever amerikan muhipleri cemiyeti.
  • rte “demokrasi” ve “liberal” maskeleri takarken var gücüyle arkasında olan bir başka kurum.

    rte konusunda zamanın ötesinden uyaranları zamanında rte ile bir olup “darbeci”, “vesayetçi” gibi etiketlere boğmuşlardı. ihaleler, koymaya meraklı cengiz’e gittiği gibi bunlara gitseydi şu duruma ve genel gidişata ses etmezlerdi.

    kendilerine, “başka kapıya” diyorum. siz bu kadar büyütüp musallat ettiniz. gurur duyun.
  • patronun sesi... uzun süredir kesilmişti.

    hatırlarım, cem boyner, bülent eczacıbaşı, halis komili zamanında yaklaşık haftada bir -bir sivil toplum örgütü sıfatıyla- hükümeti eleştirirler, ekonomik gelişmeler hakkında yorum falan yaparlardı. hatta arzuhan doğan yalçındağ zamanında bile, bundan daha fazla sesi çıkıyordu tüsiad'ın...

    tüsiad'ın varlığını bile unutmuştuk halihazırda... neyse, bugün ümit boyner "adaletin öneli olduğunu, gelişmeleri dehşetle izlediklerini" söylemiş...

    hâle bak... işsizliğin bu boyutta olduğu memlekette sendikacının, cari açığın bu kadar arttığı bir dönemde işverenin, hukukun ayaklar altına alındığı bir dönemde baroların, eğitimi laçkalaşmış, sınavlarında hile hurdanın diz boyu olduğu bir dönemde eğitimcilerin sesi çıkmıyor... patron konuştu diye seviniyoruz.

    lütfetmişsin ümit'im boyner'im... ama seni sallayan olmaz. düdük başkalarında artık...
hesabın var mı? giriş yap