• anlaşıldığı kadarıyla üniversiteleri sermayeye pazarlama operasyonunun yeni adı olarak düşünülmüş olan "reform". tabi ki imf ve dünya bankası gözetimindedir, tabi ki abd'ye sorulmadan iş yapılmaz.

    bu kutsal görevi yerine getirmesi için akademik alanda yusuf ziya özcan denilen işbirlikçi canla başla uğraşır demeçler verirken, kamuoyunu daha iyi manipüle etmek için baskın oran denilen gerici liberal yazı üstüne yazı üretmektedir.
    isterse üretmesin...
  • üniversitenin siyasetten özerkliği ulus devlet sürecinde hiçbir zaman söz konusu olamadı. ülkemizde de bir darbe kurumu olan yök tarafından yönetilen üniversite, son dönemlerde her zaman olduğundan daha fazla siyasilerin elinde oyuncağa dönmüş durumda. meslek edindirme kurumları olarak işlev gören üniversitelerin öğrencisi tam anlamıyla diploma avcısı, hocası da düşük bordrolu bir büro müstahdemi haline getirildi. haliyle üniversiteler ilim ortamları olma özelliğini çoktan yitirmiş durumda.

    türkiye'de 131'i devlet, 78'i özel olmak üzere toplam 209 üniversite bulunuyor. her yıl iki buçuk milyon öğrencinin nitelikli olan bölümlerine yerleşebilmek için sınava girdiği üniversitelerde 8 milyon öğrenci eğitim görüyor. her yere pıtrak gibi üniversite açan mevcut iktidar üniversite ve üniversite okuyan öğrenci sayısının artıyor olmasından kıvanç duyuyor. fakat salt niceliksel-içeriksiz büyüme hiçbir şeyi çözmediği gibi sorunların nedeni haline gelebiliyor. dolayısıyla niceliksel olarak sınırlarına ulaşan üniversitelerin niteliksel olarak da dönüşüme tabi tutulması gerekiyor.

    türkiye'de akademide nicelik üzerinden teşvik edilen zaman israfı bir üretkenlik söz konusu. bu teşvik nedeniyle atıf endeksli yayınlar çoğalıyor, pek çok gereksiz yayın üretiliyor. kimsenin okumadığı ve hiçbir derde derman olmayan yüzlerce kaynak israfı akademik dergi çıkıyor. ama küçücük slovenya kadar olamıyoruz, bir zizek bile çıkaramıyoruz. artık içi boş yayınlarla kariyer doğrultmayı bırakıp hayatın, dünyanın, ülkenin sorunları, geleceği hakkında anlamlı cümleler kurmak gerekiyor.

    zizek örneğinin sahibi besim dellaloğlu hem devlette hem de özelde otuz yıl emek vermiş ve yakın zamanda emekli olmuş bir akademisyen olarak niteliksel dönüşümün gerekliliğini savunanlardan biri. dellaoğlu 2013'te bu konuyu ele alan bir makale yayınladı ve bu makaleyi gelenek ve modernlik arasında alt başlığıyla yayımlanan "zamanın içinden dışından" adlı kitabına da koydu. o değerli makaledeki önerilerden birkaçını buraya almak istiyorum.

    dellaloğlu, bizde akademik öğretimin meslek eğitimiyle sınırlı bir vizyona sıkıştığından dert yanıyor. bunun temel nedenini aşırı üniversite okuma talebi olmasına bağlıyor. üniversite, diploma üzerinden meslek eğitimi ve garantili iş olarak algılanıyor. oysa, aşırı talebin mecburen meslek eğitimine indirgediği üniversite öncelikle meslek eğitimi kurumu değildir.

    meslek eğitimi ile bilimsel araştırma birbirinden ayrılmalıdır. mesela tıp ve hukuk akademik öğretim kapsamından çıkarılmalı, meslek okulu olmalıdır. zira ikisi de akademik disiplin değildir. hukuk ve hekimlik meslektir. oysa bir sosyoloji, fizik, felsefe veya matematik eğitimi doğrudan bir mesleğe yönlendirmez. çünkü bunlar akademik disiplinlerdir.

    meslek eğitimi ile akademik disiplinlerin ayrılması düşüncesini hayata geçirmenin yolu olarak üniversitelerde ön lisans, lisans ve lisans üstü eğitim ayrılmalıdır.
    başarı odaklı bir yarışa dönüşen orta öğretimden çok niteliksiz gelen öğrenci, üniversitede verilen eğitimi içeriksizleştiriyor. o yüzden tüm adaylar liseden sonra öncelikle 2-3 yıl sürecek olan bir ön lisans programı görmeliler. bu aşamada akademik disiplinler değil liselerdeki felsefe-sosyoloji-psikoloji grubu gibi akademik disiplin grupları öne çıkarılmalı. örneğin pozitif bilimler, sosyal bilimler, kültür-sanat gibi. işte bu ön lisans sonrası öğrenciler meslek eğitimine veya fakültelere yönlendirilmeli. mesela beşeri bilimler ya da sosyal bilimler ön lisans diplomasıyla öğrenci dilerse sosyoloji, tarih, felsefe okumak için fakültelere, dilerse avukat, bürokrat olmak için meslek okullarına gidebilir.

    okul örnekleri: tıbbiye, mülkiye, hukuk okulu, mühendis okulu, iş-ticaret okulu gibi.

    fakülte örnekleri: pozitif bilimler fakültesi, sosyal bilimler fakültesi, beşeri bilimler fakültesi, kültür bilimleri fakültesi, sanat-tasarım fakültesi gibi.

    lisans sonrası da en az lisans süreci kadar önemlidir. yüksek lisans, doktora demek akademinin geleceği demektir. mevcut enstitüler içi boş ve atıl kurumlar halinde. nitelikli akademisyenler yetiştirecek enstitüler bağımsız akademik kadrolara sahip olmalıdır. bu enstitüler bulundukları üniversitelerden bağımsız ya da görece özerk yapılar olmalıdır. bu kurumlar üniversiteye akademisyen yetiştirmelidir. enstitüler yüksek lisans, doktora eğitimi vermeli aynı zamanda bilimsel araştırma ve yayın ağırlıklı üst yapı kurumları olarak görülmelidir. yani hem akademisyen hem de yayın üretmelidir.

    her şehre birbirinin kopyası üniversiteler açılmamalı artık. ülkedeki bütün üniversitelerin iç yapılanması aynı. fakültelerin, enstitülerin adları bile aynı. her kurulan üniversitenin en az dört fakülteden oluşması ve bunların birinin fen edebiyat fakültesi olması zorunluluğu söz konusu. bu da şu an memlekette yoğun bir talep olmadığı halde zorunluluk gereği açılan 209 tane fen edebiyat fakültesi olduğu anlamına geliyor. oysa yeni kurulacak üniversiteler daha küçük, daha hedef odaklı ve belli bir "kavram" inşa edebilecek kurumlar olmalı. sosyal bilimler üniversitesi, sanat-tasarım üniversitesi, kültürel çalışmalar üniversitesi gibi.

    üniversitelerin hantallığı, katılığı ve tutucu yapısı disiplinlerarası ve disiplinleraşırı alanların gelişmesine izin vermiyor. oysa dünyada klasik alanlardan çok daha ciddi gelişme ivmesine sahiptir bu alanlar. örneğin sosyal psikoloji disiplinlerarası bir başlıktır. sosyoloji ile psikolojinin çakışma alanıdır hatta. ama kültürel çalışmalar, kadın çalışmaları, ortadoğu çalışmaları gibi alanlar disiplinleraşırı alanlardır. ve yayınlanan akademik dergilerin çok büyük bölümü alan çalışmaları ağırlıklıdır. ama bizim akademik yapımızın bunları görecek pencereleri oldukça dardır. oysa enstitüler bu eğilimlerin en kolay gelişeceği yerler olarak kullanılabilir.

    türkiye'nin en nitelikli beyinlerinin önemli bölümünün akademide olmaması maaşların yetersizliğinden değil özgürlük ve bağımsızlık eksikliğindendir. üniversitenin görevi cumhurbaşkanının istediği niteliklere uygun nesiller yetiştirmek değil, cumhurbaşkanının karşısında ezilip büzülmeden soru sorabilecek gazeteciler yetiştirmek olmalı.

    birkaç da teknik öneri getirmek gerekirse; doçentlik sınavlarında sözlü sınav modeli terk edilmeli. 35 yaşındaki akademisyenin 50 yaşındaki akademisyenler tarafından sorguya çekilmesi akademik ve entelektüel açıdan anlamsız. dosya üzerinden rapor yazmak yeterli olmalıdır.

    üniversite, araştırma görevlisi olarak girenin profesör olarak emekli olduğu otomatik bir sistem olmaktan çıkarılmalıdır.

    kapsamlı eğitim reformu yukarıdan aşağı doğru olmalı. öncelikle bağımsız enstitüler şehirlerde hayata geçirilmeli ve bunların nitelikli akademisyen yetiştirmesi sağlanmalıdır. ardından ön lisans ve lisans birbirinden ayrılmalı. okullar ve fakülteler kendi kimliklerine kavuşmalı. ön lisans sonrası okullar ile fakülteler birbirinin alternatifi olmalıdır. tüm bunlardan sonra liseden üniversiteye geçiş sınavı yeniden yapılandırılabilir.

    ülkemizde akademik olma vasfından uzaklaşan üniversiteler maalesef hızla liseleşiyor. dört yıl boyunca verilen eğitim bırakın ön lisans programını belediyenin kamuya açık kursları çerçevesinde bile verilebilir. o yüzden laf ola beri gele kabilinden değil çok ciddi ve teferruatlı bir üniversite reformu yapılması gerekiyor. besim dellaloğlu'nun çok kabaca ana hatlarıyla getirdiği önerilerin kimi noktalarını eleştirilebiliriz veya yetersiz bulabiliriz tabii ki. ancak herkesin kulağının üzerine yattığı ve mevcut gidişattan memnun olduğu şartlarda sorun tespiti yapan ve bir şeyler yapılmalı diye feryat eden birini önemsemek, önerilerine kulak vermek gerekiyor diye düşünüyorum.
  • istanbulda e-5 kara yolu üzerindeki bütün üniversiteleri kapatarak başlanılabilir bir bu reforma.
  • ileri de cb olduğumda üniversite baraj puanını 500 puan üzerinde 300'e çıkartıp 30 büyükşehir dışında ki bütün üniversiteleri kapatarak yapacağım reformdur. adam 5 tane matematik sorusu çözemeyip matematik öğretmeni 3 tane kimya sorusu çözemeyip kimya mühendisi oluyor 200 puanla anadolunun ücra köşelerinde ki üniversitelerde bunların hepsini ben çözeceğim. önemli olan miktarı değil işlevi sloganıyla yakında tüm türkiye'ye tanıtımını yapacağım.
hesabın var mı? giriş yap