aynı isimde "veba (140journos videosu)" başlığı da var
  • yil 2013 ve hatta 2014.

    madagaskar'da salgin ve 32 ölü.

    http://www.japantimes.co.jp/…2-lives-in-madagascar/
  • albert camus'un veba isimli romanından alıntılar için; veba
  • http://www.ntvmsnbc.com/id/25495170
    böyle de haberler var. hani dünyanın bir kısmını yok etmek istiyorlar teorileri vardı. bu o mu ki?
  • camus'nün kitabı olanı için;

    bir paragrafta tarrou, doktor olan rieux'a "tanrı'ya inanır mısınız doktor?" diye soruyor. ardından gelişen diyalog ise;

    - hayır, ama ne demek bu? bir gecenin içindeyim ve aydınlığı görmek istiyorum. ben bu düşünceyi özgün bulmaktan vazgeçeli çok oluyor.
    + sizi paneloux'dan ayıran bu değil mi?
    - sanmıyorum. paneloux bir incelemeci. yeterince ölüm görmemiş ve bu nedenle bir gerçek adına konuşuyor. çevre kilisesine bağlı dindarları yöneten ve ölen bir insanın son nefesini duyan en basit bir köy papazı bile benim gibi düşünür.
    + madem tanrı'ya inanmıyorsunuz niçin bunca özveride bulunuyorsunuz?
    - eğer mutlak güçte bir tanrı'ya inansaydı, insanları iyileştirmeyi sürdürmez, bu görevi ona bırakırdı. ama dünyada kimse, hayır kimse, tanrı'ya inandığını sanan paneloux bile, böyle bir tanrı'ya inanmıyordu. çünkü kimse kendini sonuna kadar tanrı'nın ellerine bırakmıyordu ve bu açıdan rieux, yaratılışla olduğu gibi mücadele ederek, en azından kendisinin gerçeğin yolunda olduğuna inanıyordu.

    burası belki de varoluş, ölüm ve gerçek kavramını en güzel irdelediği kısım olmuş camus'nün. hangi hekim kendini tanrı'nın kutsal elleri gibi görmez ki? hangi hasta bedenini büyük bir teslimiyetle tanrı rolü biçtiği doktora emanet etmez ki? belki rieux'un dediği gibi gerçekten teslim olmuş ve inanmış olsak o'nun devasalığını yeryüzünde hekim gibi bir meslekle kutsallaştırmazdık. hepimiz sahte bir olmayacak duanın "aminci"leriyiz. zira varoluşa ters olmayan bir mesleğin içinde bulunmak ve gerçekliğin içerisinde yer almak hekimliğin en büyük tesellisi. ama bir yerlerde tanrı olmalı, o'nun düzenine, yaratılışa, varoluşa ters olmadıktan sonra belki de yeryüzünde o'nun sonsuz şifasının tecelli ettiği, can bulduğu insanlarız biz hekimler.

    ayrıca veba gibi müthiş salgınlara, epidemilere neden olan bir hastalığı bilimsel ve sosyolojik yönleri ile bu kadar güzel ele alıp felsefe ile bilimi, sosyolojiyi çok güzel harmanlayan albert camus'ye sonsuz şükranlar...
  • ilk olarak 14. yüzyılda çin'de ortaya çıkan salgın hastalık. tarihin en büyük salgınlarına sebep olmuştur. kısa sürede avrupa nüfusunun 3/1'ini ölmüştür.

    ilk olarak çin'de yaşanan salgın, büyük kayıplara yol açtı. zamanla şehire uğrayan tüccarlar ve kervanlar aracılığıyla orta doğu ve avrupaya kadar yayıldı.
    bazı kuşatmalarda bu hastalıktan faydalanıldı. vebadan ölenlerin bedenleri, mancınıkla şehrin içine atılıyordu. bu sayede şehir teslim oluyordu fakat salgın hızlıca yayılıyordu.
    o zamanlar hastalığın tedavisi olmadığından hastalar karantinaya alınıyor, ölünce de hastalığın bulaşmaması için bedenleri yakılıyordu. bazı hıristiyan din adamları bu salgından musevi'leri sorumlu tutuyordu. bazı insanlar, bu işten cadıları suçlayarak masum kişileri yakıyorlardı.
    kedilerin, cadıların büyülü hayvanı olduğu düşünüldüğü için kediler de katlediliyordu.
    zamanla bu hastalığa farelelerin üzerinde yaşayan bakterilerin neden olduğu anlaşıldı. fareler evlere girdiği için hastalık herkese bulaşıyordu.

    avrupa'ya yaşattığı büyük yıkım nedeniyle kara ölüm olarak da adlandırılır.
  • (bkz: yersinia)

    yersinia pestis etkeninin oluşturduğu hastalık. yayılımı kolay olduğu için biyolojik silah olarak kullanılma ve salgın oluşturma geçmişi vardır.
  • “eğer tanrı’ya inanmıyorsanız niçin bunca özveride bulunuyorsunuz?” sorusunu o şekilde yanıtlamıştır. eğer mutlak güçte bir tanrı’ya inansaydı, insanları iyileştirmeyi sürdürmez, bu görevi ona bırakırdı. ama bu dünyada kimse, hayır kimse, tanrı’ya inandığını sanan paneloux bile, böyle bir tanrı’ya inanmıyordu. çünkü kimse kendini sonuna kadar tanrı’nın ellerine bırakmıyordu ve bu açıdan rieux, yaradılışla olduğu gibi mücadele ederek, en azından kendisinin gerçeğin yolunda olduğuna inanıyordu”

    (bkz: albert camus)
  • hastalık ve sürekli yenilgi altında ezildiği için düşünme yeteneği ve siyasi zekasını kaybedenlerin anlatıldığı, albert camus'un yazdığı kitap. (bkz: ufuk uras)(bkz: oya baydar)(bkz: cengiz çandar)(bkz: şahin alpay)(bkz: oral çalışlar) vs. vs.
  • çıkış noktası hindistan olan hastalık.
  • albert camus'un 1957'de nobel edebiyat ödülü almış romanıdır. romanın içerisinde farklı bölümler var. mesela ilk bölümde karakterlerin etrafında olan olaylar işleniyorsa, onu takip eden bölümde yazar vakanivüs gibi o dönemi, vebanın ve insanların durumunu betimliyor. albert camus'un mükemmel bir betimleyici olduğunu söylemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. aşama aşama başlangıçtan bitişine kadar -bir bitiş varsa eğer- hastalığın safhalarını, karakterlerin değişimini, koskoca bir şehrin ve hatta insanların değişimini betimliyor albert camus.

    -------- spoiler -----
    veba insan yaşamı için adeta bir savaş gibidir, yani olağanüstü haldir. yazarımız da kitapta olağanüstü halde insanların kimlik arayışlarını, kendilerini tanıyışlarını, dine bakışlarını ve hayat felsefelerini bol bol paylaşıyor. uzun zaman bir insandan uzak kalmak, o insanı yarı yarıya unutmak, tekrar kavuştuğunda vebalı bir semtte hayatta kalmaya çalışmış ve fazlasıyla değişmiş bir insanı tekrar kucaklamak. o insan aynı insan mıdır, kim bilir. doktor rieux'un eşinin ölümüne tepki verememesi de bunu bir göstergesi gibi. albert camus kitapta ayrılık konusuna da fazlasıyla değiniyor. insan doğası olağanüstü durumlarda kendinden beklenmeyen tepkiler verebiliyor gerçekten. vebanın doruk noktasında olduğu zamanlarda insanların dinlerini yavaş yavaş terk etmeye başlayıp kehanetlere sığınması çok ilginç bir tepkidir mesela. papazların bile düşünceleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. insan doğası bu ya, bazıları da vebalı bir şehri vebasız şehre tercih edebiliyor. kitabın en unutulmaz yerlerinden biri de yeni serumun vebayı kapmış küçük bir çocuk üzerinde denenmesiydi. savaş veren küçük bir çocuğun başında bekleyen karakterler, hiç kaybetmedikleri kadar soğukkanlılıklarını kaybediyorlar ve hiç hissetmedikleri kadar vebayı hissediyorlar.

    kısacası şehir veba durumuna göre aydınlanıp kararıyor, insanlar da öyle. albert camus karakterlerini ve romanını ince ince işleyip önümüze sunmuş efendim. olay akışı fazla olan kitaplara nazaran okumak biraz daha zor olabilir ve daha fazla dikkat istiyor. ama hepsini de hak ediyor kitap.
hesabın var mı? giriş yap