• 2004 yılı mahsulu ingiltere / fransa / yeni zelanda ortak yapımı bir mike leigh filmi.

    1950ler ingilteresinde geçen bir dram. sarkmayan konusu, sürprize yer bırakmayan gerçekliğe sıkı sıkıya bağlı senaryosu ve birbirinden ayırmaksızın her oyuncunun film boyunca aksamayan oyunculukları sayesinde sağlam bir film ile karşımıza çıkıyor leigh. ki o bunu hep yapıyor.
    şimdiye kadar katıldığı çeşitli film festivallerinden 33 ödülle dönmesi de aldığı reaksiyonugöstermesi açısından önemli bir gösterge. mutlaka izlenmesi gerekli.

    wife. mother. criminal.
  • claude chabrol'ün 88 tarihli une affaire de femmes'i de ikinci dünya savaşının işgal altındaki fransa'sını arkaplana alarak aşağı yukarı aynı hikayeyi anlatıyordu. bu iki film sayesinde, savaş sonunda cepheden dönen askerlere bağlanan doğum oranı artışının bir başka değişkenini daha öğrenmiş olduk.
  • güzel film, oyunculuk almış başını gitmiş; sinematografik açıdan ele alırsak istenen anlam fazlasıyla verilmiş, renkler dönem dahilinde etkileyiciliği korumuş. iyi güzel ama ardından fakat ve ama'ları da getiren bir yapım olmuş kanımca...

    bundan sonrası spoiler;
    vera'nın genel manada yaptığı işin bir suç olduğunu kabullenme sekansı ve zaten filmi nihayete erdiren süreç de bunun dahilinde şekilleniyor; fazla itici geldi bana. masum, iyi kalpli, temiz vera'nın içinde bulunduğuna anlam verememesi beklentisi beni içten içe yedi ama vera yaptığının en azından bir başkaları için suç olduğunun farkındaydı, bu şaşırttı beni...
    bir de, çok iyi bir anne modelin, kişilerin bakamayacağı çocukları dünyaya getirmemesinin doğru olacağı şeklinde bir fikre sahip olmasına masumca bakabilirim ama vera'nın hastalarıyla duygusal münasebetten kaçınması ve tutucu tavırları karakterin kafamda şekillenmesine mani olan cistendi.
  • küçükken, asfaltta, serçe tırnağı kadar ufak bir delikten kaynayan su görmüştüm. şehirde büyüyen bir çocuk olarak tabiatla o kadar ilişkimiz yoktu. öyle kaynayan gür pınarlar falan görmemiştik. o yüzden asfaltaki delikten çıkan su, bana pek ilginç gelmişti. oturup başına oradan usul usul çıkan suyu izledim bir süre...

    bu su nereden geliyordu ki? asfalttaki deliği de nereden bulmuştu? ancak kalın bir iplik kadar gür kaynayabilen bu su mu asfaltı delmişti yoksa? içilebilir miydi?

    işte böyle sorular sorarken kendime, ilgiyle izlemeye devam ediyordum içten içe kaynayan suyu...ama bir süre sonra canım sıkıldı. kalktım başından. nihayetinde suydu işte... hem arkadaşlar topa çağırıyordu...

    vera drake filmi bana küçükken gördüğüm o asfalttan kaynayan suyu hatırlattı. güpegündüz cadde ortasından incecik sızan ve pek kimsenin farketmediği bir minik pınar gibi bu film de onca film arasından usulca ayrılan ve çoğu insanın haberinin olmadığı bir insani hal draması.

    "ve"den sonraki kısmı iki anlamda da kullanıyorum: hem insanlar bu filmden habersiz hem de etrafımızda yaşanan onca insan dramına kayıtsız kalınıyor.

    tıpkı o su için sorduğum soruları film için de tekrarladım. senarist nasıl olmuştu da o insani damarı yakalamıştı? biz mi çok duyarsızdık yoksa çığ gibi artan trajediler mi bizi kendisine bigane kılıyordu? böylesine sade ve basit bir film nasıl oluyor da kalbimizin çeperlerini deliyordu? ve sonunda içilecek saf su kadar temiz bir film olduğuna karar verdim.

    ancak...film çok durağandı. tıpkı hep aynı akan o su gibi... bir süre sonra sıkıyordu. çünkü modern izleyici tekdüzelikten hoşlanmıyor. biz hep şehirlerde yetişmiş insanlar olarak biraz "action", biraz "style", biraz entrika arayan tipleriz ve bir müddet sonra bunu bulamadığımız anda, suyun başından kalkan o küçük çocuk gibi filmden kopuyoruz. film devam ederken bir kase üzüm yıkamaya gitmek, kalkıp odalarda acele etmeden gözlük bezini aramak ve döndüğümüzde de bir şey kaçırmadığımız hissiyle aynı yerimize oturmak...
    bunlar filmdeki durağan yapının handikapı oluyor. bu tarz yapımların en büyük riski de bu...en insani, en tabii dramalar bile istediği kadar oyunculukla süslensin arzuladığımız sürükleyici tempoya ulaşmayınca bayıyor. ne yazık ki vera drake de öyle...göz kapaklarım pek çok kez ağırlaştı...

    nuri bilge ceylan'ın "kasaba"sı, mike leigh'in "vera drake"i hep monotem akışı olan konservatif filmler. kirliliğin ve dumanın bürüdüğü bir caddeden kaynayan su kadar pırıl pırıl...bir an bizi ortamdan çekecek kadar ilgi uyandırıcı... ama başından sonuna dayanılamayacak kadar yeknesak...

    nihayetinde filmdi işte diyorum...hem hepimizi hayat çağırıyor...
  • mike leigh'ye takıldığım günlerde yine kendisince yazılmış ve yönetilmiş iki saatlik sakinlik ve huzursuzluk... yine gittim o duvar kağıtlarıyla bezenmiş daracık karanlık evlere...

    --- spoiler ---

    ve yine filmin birkaç saniyelik diyalogsuz son sahnesinde onlarla o masaya oturdum...

    --- spoiler ---
  • yakın gelecekte türkiye'de, farklı isimlerdeki benzerlerinin türemesi kuvvetle muhtemel mike leigh karakteri. (bkz: kürtajı bir cinayet olarak görüyorum)
  • kürtaj tartışmaları başlamadan kısa bir süre önce, hatırlamadığım bir tv kanalında birden bire karşıma çıkan film. bir ya da iki hafta sonra da tartışmalar başladı. büyük tesadüf müydü, allahın işi miydi, evrende yalnız mıydık hiç bilemedim!
  • inanılması güç bir mike leigh filmi. akıcı kurgusuyla beni şaşırtmış, diyalogları diğer filmlere nazaran az, kve karakterler ve olay örgüsü bakımından oldukça naif bir film.
    ama elbetteki insan doğası gene sorgulanıyor: iyilik, saflık ve kötülük. kimiz biz ey insanoğlu?
  • biraz uzun ama kaliteli bir film. kasvetten kasim kasim kasilmak isteyenlere birebir. vera teyzenin oyunculuguna sümme haşa soz yok.

    --- spoiler ---

    kizlara yardim ettigine bu kadar icten ice inana teyzecigim, polis kapiya gelince ne diye atladin neden geldiginizi biliyorum diye? nasilsa kizin hastalandigini duymamissin, orda da melaike gibi dursaydin ya.. farkindaliga yavas ve yumusak bi gecis olaydi keskem..

    adi batasica yilan lilian.. sen ne icten pazarlikli ne kil kadinsin bre! ethelin ezikligi ne kadar basariliysa lilianin fitne fucurlugu da o kadar iyiydi.. gerci akibetini goremedik ama neyse; yüs puan,

    --- spoiler ---
  • fragman, detayli bilgi ve analiz icin link

    naifliğin her saniyesine işlediği bir dram filmi vera drake.

    yazılı bir senaryosu olmamasına rağmen oscar ödüllerinde “en iyi senaryo” adayı olarak gösterilmiştir. mike leigh senaryonun ancak bu olaydan sonra akademiye gönderilmek için yazıya döküldüğünü açıklamıştır.

    filmde neredeyse hiç müzik kullanılmamasının sebebi, ilginçtir ki bütçenin olmayışı. o yüzden oyuncular dudakları ile şarkıları mırıldanarak aynı havayı yakalıyor.

    içeriğe döner isek;

    --- spoiler ---

    polisler eve gelene dek leigh değil de herhangi bir ingiliz yönetmenin filmi sanabilirsiniz. leigh imzasını tam da bu dakikadan sonra ilmik ilmik işlemeye başlıyor. hem gülen hem ağlayan ama hep naif karakterler onun tarzı. asla kafanızda oluşabilecek yüzeysel (ve bir hollywood alışkanlığı olarak -sebep sonuç ve olması gereken-lere odaklı) soruları cevaplamaya tenezzül etmez, samimiyet onun ruhudur; saçma sapan toplumsal mesaj kasmaz asla. sizi (naked hariç) düşünmeye bile itmez bazen; sadece hissetmenizi ister. leigh’in size en iyi verebileceği şey budur.

    yardım etmek ve bedeli. bir leigh tarzı olarak, sınıfına göre ayrılıyor bu yardım;
    -üst sınıfa para karşılığı ev temizliği
    -alt sınıfa ise karşılıksız yardım: kah engelli ve yaşlı komşularını ziyaret, kah aksi takdirde başı belaya girecek kadınlara düşük yaptırmak.
    şekline göre değişse de bütün bunlar ona göre “yardim”.
    hepsine yaptığı aslında ortak; bir demlik çay, sımsıcak bir gülüş ve tatlı sözcükler.

    filmin iç burkan üç sahnesi var;
    -yüzüğünü çıkartamadığı hapishane sahnesi
    -eşine suçunu itiraf edemediği sahne
    -naifliginden ve dürüstlüğünden odun vermeyerek kendini savunamadigi mahkeme sahnesi

    peki;
    -işin asil tüccarı mendebur lily’e (leigh’in as oyuncusu ruth sheen) ne oldu
    -ıyilik yaptığına emin olan vera drake, eve gelen polislere neden direkt olarak suçlu olduğunu söyledi
    -madem masumdu neden mahkemede kendisini savunmadı

    --- spoiler ---

    bu üç soru ise leigh’nin dilinden anlayan kişiler tarafından kesinlikle sorulmamalıdır.

    fragman, detayli bilgi ve analiz icin link
hesabın var mı? giriş yap