• (bkz: nezval)
  • (1900 / 1958)
    20. yüzyılın en önemli çek şairlerinden biri sayılan vitezslav nezval, 26 mayıs 1900'de
    moravya bölgesinde biskupovice köyünde doğdu. prag'da hukuk ve edebiyat öğrenimi gördü.
    1920'den başlayarak yoğun bir şiirsel üretim sürecine girdi. 1920'lerde ülkesinde
    jeroslav seifert ile birlikte poetizm (şiircilik) akımının önderi oldu. 1924'te çekoslovak
    komünist partisi'ne girdi. 1933'te gittiği paris'te andré breton'la tanışınca gerçeküstücülük
    akımına bağlandı. 1934'te moskova'daki i. sovyet yazarları kongresi'ne, 1935'te paris'te
    uluslararası tazarlar kongresi'ne katıldı. nazi işgali altında ülkeyi terk etmedi. 1944'te
    bir süre tutuklu kaldı. 1945'te ülkesinin özgürlüğe kavuşmasından sonra kültür bakanlığı
    sinema sanatları bölümü'nün başına getirildi. 1953'de ulusal sanatçı seçildi. şairliğinin
    yanısıra romancı, besteci, ressam, fotoğrafçı, gazeteci ve çevirmen olarak da etkinlik
    gösterdi. 6 nisan 1958'de yazmakta olduğu otobiyografisini tamamlayamadan öldü.

    tümsekli alan

    aşkım aşkım dünyanın mutluluğu
    herkesin tek bir masa çevresinde
    tek bir alanda oturmasına bağlı olduğu zaman
    buluşacağız

    (dönüş bileti'nden)

    tünel

    mezarcılar toprağı kazdılar
    senin seher diye adlandırdığın kıyıya dek
    karanlık tünelden geçiyorum
    öldürmüş olduğum sen, sen aşkıma doğru

    gölgelerde cehennem treninin tarifelerini karıştırıyorum
    ey koruda gezinenler
    bin kez selamlayın
    ayrıldığım bu evreni. bana acıyın

    (mezartaşı yazıtları'ndan)

    eski yahudi gettosundaki saat

    zaman koşarak uzaklaşırken prikopi sokağı'nda
    ölümün makinasına yetişeceğini sanan bir bisiklet
    yarışçısı gibi
    gettodaki saat gibisin sen elleri geri geri giden
    ölüm şaşırtsaydı beni ölürdüm altı yaşında bir çocuk

    (yağmur parmaklı prag'dan)

    çeviriler: erdal alova

    aşk

    gün yaş döker... çiseler çayırın üzerine
    oğlanlar ve kızlar bağlamaya giderler ot demetlerini
    dönmezler geri

    çayır yeşildir gözle mavi
    gözler tıpkı bir tutam menekşe demeti
    oğlanlar ve kızlar sarmaş dolaş
    aşar başlarını menekşenin mavisi

    aşkla ve orakla yaşamak zor gelir bize
    aşkı yaralar keskindir orak
    çanın sesi duyulunca avlularda
    gözlerin bunca güzelliği kalmayacak

    er geç saat gelecek
    gecenin içinde solan peygamber çiçekleri için
    gelecek mutluluk saati
    küçük bir çocuk kaldırır başını yastığından
    anne tutsaktır aynanın içinde

    acıdan ve güzellikten çatlar
    acıdan çiçeklenir güzellik
    gökyüzü yıldızlarla dolu püskürtme
    gül rengi bulutlar döner otlamaya çayırda

    gece yaş döker ... çiseler çayırın üzerinde
    oğlanlar ve kızlar otların arasında öpüşmeye gitmişlerdi
    sabah çocukları açacak onlara kapıları
    döner mi oğlanlarla kızlar
    dönmezler geri

    eray canberk
    (köprü)

    savsöz

    ben oyumu devrim'den yana kullanıyorum
    (ben, mutluluğun ölümcül gereksinimini duyanlardanım)
    insafsız beyinlere, daha çok zenginlik biriktirenlere
    ve hayatı yokedenlere karşı

    onların güçlerini ellerinden alın
    ordulara kimse altın veremesin diye
    denetleyin

    ben, mutluluğun ölümcül gereksinimini duyanlardanım
    hayatın o yalın dinginliğini tanıdım
    ve yaşama hakkımı istiyorum
    bu nedenle oyumu devrim'in simgesine kullandım
    hayatımı yaşama hakkım için

    (küçük gül bahçesi)

    anlatim biçimi

    antik yunan'da kuşkusuz alfabe yoktu
    nerde mürekkep hokkası ve tüy?
    öyle olmasa homeros, böylesi dokunaklı şarkılar
    söyleyemezdi
    o güzel sonatçıklar da varolamazdı
    homeros zaferi kana kana içenlerin pîridir
    benim sevdiğim şiir ise alfabeden kaynağını alır
    sadece mutluluğun doruğundayken konuşurum

    (camdan pelerin)

    mayakovski prag'da

    berberlerle papazlar arasında
    çevik bir atlet sanki karaca
    gözde oyunları dizeler
    ve toplu tabanca
    istediği votka içer tıka basa
    sol yumruk sol yumruk sol yumruk havada

    mayakovski prag'a geldiğinde
    ben bir tiyatrodaydım vestiyerde
    yüksek mevki sahibinin silindir şapkası
    kaldırabilirsen kaldır

    fütürist ya
    kısacık yaşamlarımız örneği
    ve sol bacağı aksayan
    şu gösterişli yaya gibi

    bir şair olarak oldukça fazla ciddiydi görünüşü
    fazlaca tombuldu bir kurbağa için de
    ah bütün bunlar başa gelecekti
    ceket ve nişanlı mayalanmış olaydı aynı fıçı içinde

    utançtandır
    doğar kin
    filler gibi her şeyden tiksinirdi
    gök uzaktı üstelik de tekdüze

    kim olursa olsun çarlistona hayran
    özellikle barlarda
    harlem'de görmüştü bu dansı
    palmiyeleri severdi patatesleri sevdiği kadar

    pencere kepenkleri
    ve mayakovski öldü
    yalnız kalır kalmaz ağlayandı o
    bilirsin bunu ve bunu ben de bilirim

    nasıl da severiz prag'ı
    biri çıkıp geldiğinde oradan her defasında
    tavernalar ve darma duman ev işleri
    ve suda yıkanan bir kadın gibi birden bire baştan çıkancı
    oluveren vıltava

    uzaklaşıyoruz birbirimizden gecenin içinde
    bir sokağın köşesinde mayakovski şapkasını sallıyor
    sen başın önde
    geceyi andıran tarifsiz dizelerin içine atıyorsun kendini

    ve prag cıvıl cıvıldır yeniden
    küçük kasap dükkanındaki sarışınların çekiciliği
    ne kadar güzelmiş de işçi kızlar
    haberimiz bile yokmuş bundan

    yürüyorsun ve konuşuyorsun
    görünümler akıp geçiyor
    güzel ve yıpranmış
    kestane rengi manton gibi

    kenar mahallelerde bir yapı bilirim
    bizimki ona benzer
    şiirin gerçekliğe benzemesi gibi
    ve benzemesi gibi gerçekliğin üvey bacısı şiire

    berberlerle papazlar arasında
    çevik bir atlet sanki karaca
    gözde oyunları dizeler
    ve toplu tabanca

    istediği votka içer tıka basa
    sol yumruk sol yumruk sol yumruk havada

    eray canberk (camdan pelerin)

    yakinda

    aç kalmadan ve alçalmadan ışıkların ve vitrinlerin
    önünden geçeceğimiz zamanın geldiğini görüyorum

    salamlar, ezmeler, portakallar, şaraplar
    hepsini dizlerine sereceğim

    acılarını ödemek için gereksiz işkencelerimin
    tüm bunlar yeniden ellerimizden geçecek

    sevgili işçi kız, şapka yapma makinası
    artık bana sorma bu elbiselerin fiyatlarını

    kumaşı dokudun, elbiseyi diktin, artık onu giymen kaldı
    gelecekte ayakkabıcı karda çıplak ayak dolaşmayacak

    ve ipek gömlekler bizi rahat ettirecekler
    bu bir söz değil, bundan gerçek bir şey olamaz

    tüm beleşçileri yok ettiğimizde
    sevişeceğiz ve birbirimize dizeler okuyacağız

    işte parazitlerin gebereceği zaman
    dünyayı değiştireceğiz ve yaşamak güzel olacak

    (beş parmak)

    deniz

    akdeniz denen deniz selamlarım seni
    küçük bir koyun dibinde keşfettiğimde
    sularını zehirli taşmantarı rengindeki
    benziyordun antarktika'nın bitki örtüsüne
    akdeniz denen deniz selamlarım seni

    benim sahte mavi portakalım selamlarım seni
    ey sen ki küfün bizi sarhoş yapar
    tek senin şapkandır ateşten korur bizi
    dönencealtı deniz sırtında yalnız bir mintan var
    benim sahte mavi portakalım selamlarım seni

    serseri tavus kuşu selamlarım seni
    saç lülelerini saman rengine boyayan
    alabildiğine sarışın şu güzel kadınlar gibi
    serseri tavus kuşu selamlarım seni

    köpüklenen gökkuşağı selamlarım seni
    kurdelelerde sarılmış zümrüt sepetin
    mücevheri gibi olmak istersin
    köprülerini hangi kasırga yıktı küçük kemerlerini
    köpüklenen gökkuşağı selamlarım seni

    ey apak kundak bezleri selamlarım sizi
    unutmabeni tarlalarında hoşumuza gitsin diye
    güzel deniz kızlarının çaprazlanan etekleri
    uçurumların garip gözleri firuze
    ey apak kundak bezleri selamlarım sizi

    selamlarım bağışlayıcı umman seni
    bir sevgilinin kaktüsü altına serilen şu örtüler benzeri
    hazla muhabbetle yemek yenir ya orda
    selamlarım bağışlayıcı umman seni

    selamlarım tuzlu su acılığını
    göz yaşlan gibisin ve sallarsın beşikte
    başını almış giden uysal canavarını
    sen buzdağının görünen bölümüsün elbette
    selamlarım tuzlu su acılığını

    selamlarım kadim babil dilini
    ve gönlüm razıdır çelişkili gerçeklerine
    tek dökümde eritilmiş çan örneği
    senin görkemini tınılasın düzmece
    selamlarım kadim babil dilini

    selamlarım senin güçlü boğa bakışını
    ve bedeninin denizaltıyı andıran gecesinde
    suların dibinde iyice derinlere gömülmüş saklı
    boğa güreşçisi cesaretini de
    selamlarım senin güçlü boğa bakışını

    selamlarım senin şarkı söyleyen güzelim horoz ibiğini
    ibiğinin kıyıcı kavgacı kırmızıları
    sevinçten ağlayan ve gözleri yaşlı birbirini
    tırmalayan çocukları nasıl da büyürler
    selamlarım senin şarkı söyleyen güzelim horoz ibiğini

    selamlarım senin çılgın kral lear öfkeni
    cordelia'dan vazgeçtindi sen
    ah ben de delirip çıldıracağım günün biri
    bu coşkunluk taşkınlık elinden
    selamlarım senin çılgın kral lear öfkeni

    selamlarım seni duyguların mavi kasırgası
    tutkulu duyguların mavi kasırgası düşevi
    kızıl atını doru atını
    ta doğduklarından bu yana eğitmeyi kimse beceremedi
    selamlarım seni duyguların mavi kasırgası

    selamlarım sizi mor yaralar
    ki saran âzir'in bedenini
    ölüm sinekleri iğnenizin bizde açtığı
    zehirli yaralara şifa vereceğiz biz
    selamlarım sizi mor yaralar

    selamlarım seni havadan yapılma sütun dizisi
    bulutların öfkeli öfkeli dövüştüğü yer
    ah dalmak senin göçebe sürülerinin içine
    senin akrobat trapezinin üstünde sallanmak
    selamlarım seni havadan yapılma sütun dizisi

    selamlarım seni katil maskesi
    öyle iyi oynamayı bilirsin ki kandırıcı oyunlarını
    bir ermiş yerine kor kadınlar seni
    iyice zalimdin ölmüş kadına karşı
    selamlarım seni katil maskesi

    selamlarım seni baş döndürücü karnaval
    iri iarvalara dönüştürüp küçükleri
    kılık değiştirdin bir balo gecesi için
    hoppalığının sınırı belli mi
    selamlarım seni baş döndürücü karnaval

    selamlarım seni baharatlı ekmek satıcısı yiğit
    senin cambaz tiyatrondaki oyun düşlerin bir anahtarıydı
    sanki
    ve çoban kılığındaki kral orda bulurdu oğlunu
    hangi süzgülerden süzdün şerbetlerini
    selamlarım seni baharatlı ekmek satıcısı yiğit

    selamlarım seni ey kadın oyası
    bir halk şenliği için işlenmiş
    giyinik bir afrodit gibi kendinden geçiyor
    ve saçıyorsun vücudunun köpüğünü
    selamlarım seni ey kadın oyası

    selamlarım seni ey çılgın kadın deniz
    sanrılar yaşayan
    anlasa anlasa bir şair anlar senin tutkularını
    sefahat düşkünlüğünü titreyişlerini
    selamlarım seni ey çılgın kadın deniz

    selamlarım seni akdeniz denen deniz
    benim imgelem gücüme nasıl verilmişse binlerce göz
    senin de hırçın ızdırabına verilmiş
    bunu daha iyi anlıyorum gözlerimi kapatınca
    selamlarım seni akdeniz denen deniz

    eray canberk (elveda ve mendil)

    http://www.siir.7p.com/
  • gettodaki saat gibisin, sen elleri geri geri giden
    ölüm şaşırtsaydı beni, ölürdüm altı yaşında bir çocuk
  • o gün bir gelsin...

    o gün bir gelsin bak, bize artık aç kalmak yok.
    geçeceğiz vitrinlerin, sergilerin önünden, küçülmeden.

    portakalları yığacağım önüne senin, tepeleme,
    şarapları yığacağım, etli börekleri, salamları.

    elden geçireceğiz hepsini bir bir, unutalım diye
    senin çektiğin acıları, benim gördüğüm işkenceleri.

    sevgili işçi kadın, şapka yapan makine,
    artık bu elbiseler kaça diye sorma.

    kumaşı dokudun, elbiseyi diktin ya, giyinmek de hakkın.
    artık kunduracı da yürümeyecek yalnayak karda.

    ipekli gömlekler uçuracak bizi rüzgârda kuş gibi.
    lâfta kalacak sanma, taş çatlasa bunlar olacak.

    bir kurtulalım hele tüm asalaklardan,
    nasıl seveceğiz birbirimizi, şiirler okuya okuya!

    çekip gidince soyguncular, bir başka dünya kuracağız.
    yaşamak neymiş, yaşamak, sen o zaman gör bak.

    (bkz: işte bu)
  • çekoslovakya doğumlu, yirminci yüzyılın ilk yarısında çekoslovakya'da sürrealizm akımının kurucularından ve en üretken çek şairlerinden biridir.

    jerome rothenberg ve milos sovak tarafından çek dilinden ingilizce'ye "shirt" olarak çevrilmiş şiirinin bir kısmının türkçesi şu şekildedir:

    gömlek

    sıcak, boğucu bir gece, 1935 haziran sonu.
    lüksemburg parkı'nın oralarda yürüyordum
    saatler onikiyi gösteriyordu.
    sokaklar bomboştu
    göç eşyası taşıyan arabalar gibi boş
    bir kutsal perşembe gibi.
    bir şey düşünmüyordum
    bir şey istediğim yoktu,
    yoktu bir şey istediğim.
    adımlarımı bir şey için sıklaştırmıyordum.
    belleği olmayan bir adam gibi yürüyordum
    topal bir adam gibi.
    artık uyuma ihtiyacını duymamaya başlamış adamlar vardır,
    onlar gibi.

    bilmiyordum neydi böyle birden büyüleyen beni
    yalnız kendi soluğumu hatırlıyorum.
    lüksemburg'un ağaçları beyaz sargılarla örtülmüştü
    parmaklıkların arasından bu kağıttan yakıları seyrediyordum.
    şarkı da söylüyordum belki
    hepsi bu.
    paris ise...
    esir pazarında satılmış paris
    bir bunak gibi titriyordu.

    vítezslav nezval (çeviri: cemal süreya)
hesabın var mı? giriş yap