• 2012 yılında çekilen aynı isimli filme ilham kaynağı olmuş henry james romanıdır.
  • --- spoiler ---

    julianne moore un benden bir ton küfür yediği filmdir. yapın çocuk gerisini siktiredin ayrılın başkalarıyla evlenin başkasıyla eve gelmeyin ee çocuk nolduuu arada kaldı gitti ordan oraya tenis topu gibi. evli evsiz yeni evlenecek ya da kısaca her bir bireyin mutlaka görmesi gereken bir film bu bir emirdir. çocuk varken ne yapmalıyız nasıl davranmalıyız bunları bir düşünmek gerek. bu filmi izlemek gerek bu filmi unutmamak gerek. bu arada maise seni ısırırım çok tatlı bir çocuksun ,harikada oynamışsın. alexander skarsgard a zaten birşey demiyorum çok başarılı bir oyuncu .

    --- spoiler ---
  • en olgun karakterin en küçük yaşta olduğu film. (ha bi de dövme yaşlılara hiç yakışmıyor, onu gördük.)
  • cok begendigim film oldu az once izledigim kadariyla.

    -s!-

    maisie'nin son sahnedeki mutlu mutlu kosusuna agladim.

    -s!-

    cocuklari cok cok seviyorum zaten, bu filmde de hissettigim bu oldu yine.
  • guzel bir film olmus. bosanma sonrasi yasananlari bir cocugun gozunden izleyiciyi sikmadan ve drama kacmadan anlatan bir film. ama oyle neseli bir film de beklemeyin sakin. gelelim detaylara:

    --- spoiler ---

    izlerken maisie'nin ana babasina cok kizip kufur ettim. 5-6 yaslarindaki cocugu paket gibi oraya buraya birakip duruyorlar. mesela annesi maisie'yi restoran'da calisan lincoln'un yanina birakacak ama lutfedip taksiden inip iceriye kadar birakmiyor kizi. sen iceri girene kadar burayadayim diyor. lan salak kadin sonradan birisi alsa goturse cocugu (ki alip goturdu ama iyi niyetli bir garsondu) haberin olmayacak. bari bir zahmet restorani ara da ogren lincoln o aksam orada mi diye.

    buarada maddi durumu bu kadar iyi olan bir anne babanin cocuklarini birakacak yer ve kisi bulamamasi beceriksizliklerinin dik alasidir (hele ki new york gibi bir yerde). insanin icinde cocugu icin endise duyma ve ona goz kulak olma yetisi olmadiktan sonra gerisi hikaye onu gorduk.

    maisie buyudugunde nasil birisi olur, daha ne kadar sabreder, ne kadar masumiyeti devam eder, affediciligi kac yil surer onemli olan o.

    --- spoiler ---
  • daha sonra the history of future folk'ta da oynamış olan onata aprile'in performansıyla bir an leon'daki natalie portman'ı anımsattığı film.

    ebeveynleri arasında kalmış çocuk hikayesi işlenme sıklığı ve içerik sebebiyle çok yabancı olunan bir şey değil, fakat bu sefer hikayeyi doğrudan maisie'nin gözünden incelikli biçimde izleyişimiz filmi diğerlerinden farklı bir noktaya koyuyor. çünkü ele alınan öylesine bir konu ki filmdeki herhangi bir kontrol kaybı veya aşırı kontrol filmi sallapati bir havaya da sokabilir gereksiz sulu bir dramaya da dönüştürebilir, bu açıdan ben tam dozunda bir anlatısı olduğunu düşünüyorum filmin çünkü kendisini doğru konumlandırabilmeyi de başarmış. zaten nihayetinde, tam ertesi gün bir şey yapmak istenilmeyen bir günün zaman geçirme seyirliği.
  • çocuk yapmak konusunda insanın kendisini sorgulamasına neden olan bir film. maisie'ye büyüyünce ne olacak diye düşününce aklıma ister istemez we need to talk about kevin geldi. gerçi kev doğduğundan itibaren bir manyaktı ya, çok da alakalı değil maisie'nin hanımefendiliğiyle.

    filmde görüyoruz ki, her çocuk doğuran anne baba olamıyor. kötü bir insan olmayabilir, fedakar olabilir, çok sevebilir ancak ben merkezci insanların ebeveyn olamayışıyla, zamanla çocukları ile aralarında oluşan mesafeyi pek güzel anlatıyor film. birazda aile dediğin hep biyolojik olmuyor diyor sanki sonuç itibariyle.
    belki biraz ağır ilerliyor ama oldukça güzel bir film. sadece olaylara müdahale edemediğiniz için biraz siniriniz bozuluyor.

    --- spoiler ---

    o babaya "adam ol azcık" diyemediğiniz için. yemek yerken maisie'ye "ingiltere'ye gel, yok yok gelme" diyerek aklını karıştırırkenki bencilliğinde kafasını tutup "sen nasıl bir babasın" diyip sarsamadığınız için siniriniz bozuluyor mesela.
    julianne moore'a çocuğunun yanında biraz düzgün davran diyemediğiniz için tırnak yiyesiniz geliyor sinirden mesela. sahilde döktüğün gözyaşlarının fazlasını hakediyorsun sen, maisie'yi bara bırakıp gittiğin için diyesiniz geliyor.
    bakıcı kıza, "ne iyisin ne hoşsun da niye julianne'ın takipçisi gibi davranıyorsun" diyesiniz geliyor mesela. ki alexander'la olan ilişkileri filme gereksiz bir entrika kattı bence. sadece arkadaş olsalar daha iyi olurdu.
    alexander skarsgard'a benim çocuğuma da bakacaksan, hemen yapıyorum bir tane diyesiniz geliyor mesela. tabii o zaman julianne moore'dan ne farkınız kalır. ama işte bu adam hiç insan gibi gelmiyor bana.dünyalı değil bence bunlar ailecek.
    --- spoiler ---
  • filmden çok yapılan yorumlara uyuz olduğum film.

    film anneliğin ve babalığın sadece doğurmakla ilgili olmadığını anlatıyor ki gönüllerin vikingi eric northmanı görmek ayrıca hoştu. adamın her karaktere girebildiğini görüp neden daha çok filmde izlemiyoruz ki diye düşündüm.

    artı film çok iyi bir şekilde evlilik eleştirisi de yapıyor. misal evlenmek, iyi bir koca adayı, iyi bir karı adayı ve sadece imzadan ibaret değildir.

    çocuk oyuncu ise oynamış mı yoksa gerçekten anlatılanları yaşamış bir çocuk mu bilemedim. başarılı bir performansı vardı.

    es keza anne baba olmuş bir çiftin, boşanma sonrası dadılarının çocukla yaşadıkları, iletişimlerini güzel anlatmış. annelik ve babalık algısına yeniden bakmamızı isteyen bir film. annelik ve babalık onlara her istediğini vermek mi? çocuklarla kaliteli zaman geçirmek vs önemli midir? tüm bunları yeniden düşünmemizi isteyen bir film.

    son zamanlarda tüm dünya ve türkiyede aman aile mahvoluyor, aile değerleri ölüyor, kutsal aile vs başlıkları altında aileyi korumak adına yapılan işlerden biri daha ama tüm bu programlarda olduğu gibi aile neden kutsal sayılıyor sorgulanmıyor ve boşanmanın da evlilik kadar doğal bir şey olduğu vurgusu yerine "vah vah olan çocuklara oluyor" algısı üzerinden tartışılıyor.

    şüphesiz çocuklar da etkileniyor ama olayı "boşanan ailelerin çocuklarına bak" diye sunarsan sen, sanki boşanma çok kötü bir şeymiş de insanları, özellikle kadınları, boşanmaya götüren ve ailenin kutsallığı altında ezilen sebepleri görünmez kılarsın.

    bu filmdeki gibi olaylar sadece boşanmış ailelerde yaşanmıyor. "aman aileye bir şey olmasın" diye boşanmayıp tüm çatışma ve saçmalıklarına rağmen devam eden ailelerde de yaşanıyor. "normal" saydığın o ailede bile çocukların başına neler gelebiliyor.

    tüm bunların yaşanmasına etken boşanma değil kanımca.

    insanların kendi yaşam tarzlarını, çift olarak içerisinde bulundukları durumları düşünmeden çocuk yapmaları. yoksa türkiyede boşanmış kadınları çalışan bir insan olarak boşanmış kadınların nelerle uğraşmak zorunda olduklarına, velayet konusunda nelerden vaz geçmek zorunda olduklarına şahit biri olarak direk "işte boşanmış ailenin çocuklarının başına neler geliyor" onu anlatıyor diye yaftalamak basite kaçan bir yorum olur.

    hadi diyelim olayı boşanma üzerinden anlatacaksın neden tek suçlu kadın? (film bunu yapıyor demiyorum, filmi yorumlayanlara tepkim) annelik üzerinden yorumlanıyor. babanın sadece doğurtma görevi mi var? erkek neden babalık üzerinden yorumlanmıyor.
    iyi biri de çıkıp çocuğa anası bakmalıydı bakıcıların elinde mahvolmuş çocuk dememiş. aa dur ama ya yazılmış aslında.
  • --- spoiler ---

    filmden kalan ve hala kulaklarımda yankılanan -bir annenin kızına- her gidişinde tekrar ettiği cümle: "seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

    bana bir kez daha bu cümlede muhatabın karşı taraf değil, söyleyenin kendisi olduğunu hatırlatan,
    uzun vadede söyleyende yarattığı rahatlamanın yerini derin bir sızının alacağı,
    birine defaatle sadece "seviyorum" demenin, sevmenin kendisini anlamsızlaştırdığını gösteren film

    --- spoiler ---
  • maisie rolünde oynayan onata aprile'in şirin oyunculuğu ile ilgili yazılanları okuduktan sonra izlemeliyim deyip filmi indirmemden yaklaşık 2-3 ay sonra film kalmayınca izlediğim film.

    filmle ilgili ön yargılarım vardı, sonuçta maisie dışında kimseyle ilgili bir yorum okumadım o yüzden de pek istekli değildim. az önce filmi bitirdim ve filmi beğendiğimi söyleyebilirim.

    filmin başındaki işleyiş biraz garip geldi ve sanki her şey çok çabuk gerçekleşti ve arada bazı sahne geçiş hatalarıyla birlikte kamera açısının değiştiği aralıklarda bazı atlanmış şeyleri de görünce filmin sonunu getiremeyeceğim diye gerildim.

    lakin filmin yarısından sonra filmin neden böyle işlediğini anladım. filmin ismi gibi, sadece küçük kız ne gördü ne işittiyse onunla ilgiliydi film ve bu istisnasız başından sonuna kadar geçerliydi.

    filmin konusu açıkcası hoşuma gitmedi değil, kolay işlenebilirliği olan bir konuya sahip değil lakin değişik havası,kamera açıları ve senaryosuyla o kadar ön yargım boşunaymış dedim. sevdim açıkcası. filmin içerisinde sorgulanan sevgi eksikliği ve garip vurdum duymazlık havası insanın içerisinde bir sıcaklık hissettiriyor.

    tek sıkıntım; sanki "tadında bırakalım" derken biraz fazla erken bitiyor film, hani bir iki şey daha görseydik öyle bitseydi bari dedim. hadi anneyi anladım, baba neden azıcık daha mücadele etmedi, sanki orada eksik kalmış gibi. sonuçta baba seviyordu kızını ama hemen pes etti ama diğer türlü de olsaydı bu şekilde bitirelemezdi. ama filmi birazcık daha uzun tutsalarmış bunu da bağlayabilirlerdi zor değil...

    gene de izlenir, sevdim filmi.lakin yalnız izlemek de daha iyi olur bu filmi.
hesabın var mı? giriş yap