• --- spoiler ---

    ferdi baba'nın memlekette kalan sevdiceğine gönderdiği mektupların tecavüzcü coşkun abimiz tarafından iç edilmesini konu alan film. çok acıklı...

    --- spoiler ---
  • monica bellucci ve vincent cassel'in rol aldığı 1996 fransa yapımı l'appartement filminin hollywood versiyonu film. ilginçtir ki, iki film paralel ilerlemelerine rağmen hikayeler tamamen farklı biter ve bir bakıma bize fransızların ve amerikalıların olaya nasıl taban tabana zıt baktığını bir kez daha gösterir. tabi ki cins olan fransızlar, wicker park sonuyla beni daha çok tatmin etmiştir.
  • filmde rose byrne'nin oynadığı karakterin söylediği şu cümlelere katılmamak elde değildir.

    --- spoiler ---
    aşk çılgınca şeyler yaptırır. delice şeyler.yapacağını aklına hiç getiremeyeceğin şeyler yaptırır. yapıverirsin. elinde değildir.
    --- spoiler ---
  • shakespeare'den ve cinderella'dan intertexualitylerin yanı sıra bir adet "ilk ben görmüştüm kadını" entrikaları içeren bir "hasret bir ömür sürer, kavuşmak bir dakika" filmi.

    iyi, güzel de çok yorucu. neyse ki sonunda coldplay'den scientist gelip her şeyi anlatıyor bana ve diğer tüm aklı yorulanlara.
  • yaşanmamış aşkın ızdırabını çektirecek sonra da sikecek en güzel, en dramatik, en sağlam, en farklı aşk filmidir. ayağa düşmemiş olması izleyen için büyük lütuftur aslında. fazla dillendirmemek lazım.
  • durup dururken gecenin bir vakti akıllara gelen film.

    tam kıvamında bir romantizm ve aşkın insana neler yaptırabileceğinin mükemmel anlatımı. izleyin efenim..
  • orjinaline tercih ettiğim nadir hollywood uyarlaması örneği.

    --- spoiler ---

    bazen izlediğim dizinin ya da filmin memnun kalmadığım bir sahnesini kendi istediğim şekilde yeniden yazarım ve bu daha rahat uyumama olanak sağlar. tüm sahneler mutlu bitmek zorunda olduğundan değil, benim istediğim şekilde bitmesi gerektiğinden yaparım bunu. alternatif sunmak hoşuma gider.

    eğer wicker park'ın orjinali olan l'appartement'ı daha önce izlemiş olsaydım, finalini yeniden yazmak isterdim sanırım. illa kavuşmaları gerektiğini düşünmüyorum tabii; ama bu haliyle oldukça havada kaldığını ve tüm filmin boşa gittiğini düşünüyorum. neyse ki wicker park senaryoya alternatif son getirmiş. bununla da kalmamış, biraz karışık da olsa duyguları daha iyi yansıtmış. bu yüzden son sahnede "kavuşmasalardı tüm filmi boşa izlediğimi hissedecektim" diye düşünmeniz muhtemel.

    tabii orjinal olan böyle bir kaygı gütmediğinden aynı duyguyu vermemiş ve sonunda da buna göre hareket etmiş olabilir. yine de neticede wicker park'ı daha sıcak buldum. diğeri de oldukça iyi tabii.
    --- spoiler ---
  • kült olabilme şansını birtakım özensizlikler yüzünden kaybetmiş olan pek güzel ve karmaşık kurgulu film. izlenimlere geçecek olursak:
    --- spoiler ---
    -matt'in şirket evliliği esnasındaki öksürüğü her şeyi çok güzel anlatıyordu aslında. evlilik kelimesini duyunca bu hallere düşen bir adamın rebecca ile bir hayat süremeyeceği çok belliydi. esasen burda kafama takılan nokta şu oldu: film boyunca seyirciye ve matt'e en uzak olan karakter müstakbel eşiydi. gerçek hayatta da insanlar bazı şeyleri yakalamak uğruna sevmediği kişilere katlanmıyor mu?
    -luke'la matt'in karşılaştığı sahnede,luke'un iki dakika boyunca arabasını çekmesi için korna çalan adamlara karşı tepkisizliği düşündürmedi değil. aynı hareketi ve rahatlığı istanbul'da sergilese ne olurdu acaba?
    -matt'in,mağaza kapısında beliren lisa için tezgahtarlığa bürünmesi ve şapşallıklarının ardından luke'un "unutma,komik değilsin" diye tekrar kadının karşısına çıkartması filmin en eğlenceli sahnesiydi.
    -lisa'nın "benim fotoğrafımı çek,bugün kendimi güzel hissediyorum"derkenki bakışı ve kendini matt'e teslim edişi aşık olduğunun en güzel kanıtıydı.
    -filmin kırılma noktası bence alex'in ilk görüşte aşık olduğu adamın dükkanına girerken,onun lisa'yı seyrediyor oluşuydu. büyük ihtimalle; kadınsal dürtüler,kıskançlık ve istediğini alma hissi tam da burada devreye girdi.
    -luke'un alex'e kapı ardından söylediği "psikopat kızdan kurtulmuş" söylemi alex'in artık matt için değerinin olmadığını ve boşa çabaladığını hissettiren en önemli ibareydi.ve alex için üzüldüğüm tek sahneydi.
    -alex'in mektup,mesajları imha ettiği gibi bir de iftira atması takıntılı bir insanın ne kadar vicdansız olabileceğini kanıtlar nitelikteydi.bunun yanı sıra; vicdansızlık,empati yoksunluğu ve bencilliğini, restauranttaki;"kız belki en baştan beri aşıktır,onun durumunu bilmeden konuşmamalısın,aşk insana aptalca şeyler yaptırır" sözleriyle meşru konuma getirmeye çalışması aşkın yeri geldiğinde ne kadar kör olabileceğine dair güzel bir örnekti.
    -ve dayanamadığım,sinirlerimi alt üst eden,"biraz daha dikkat edilse ne olurdu sanki" diye hayıflandığım o kritik ve tek hata...
    son yarım saate mükemmel bir şekilde giren film,başta da belirttiğim gibi kült olma ihtimalini bu dakikalarda kaçırdı;zira devamlı ulaşılamayan mesajlar insanı bir yerden sonra "telefon var ,internet var,yapmayın etmeyin" konumuna getiriyor ve bu kadar başarılı bir senaryonun bu özensizlikle heba edilmesi insanı gerçekten üzüyor.
    -finalde verilen mesaj ise kim ne kadar klişe bulursa bulsun;aşka inananları sevindirecek tipte; zira bu filme göre;
    "iki insan birbirini seviyorsa mutlaka kavuşur"
    --- spoiler ---
    özetlemek gerekirse;sürükleyiciliği,kurgusu ve aşka inanan insanları yüz üstü bırakmayışı üst düzeyde olan bu film;izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. "inanılmaz bir film" klişesini ise;çok basit ve seyirciyi üzecek cinsteki bir özensizliğiyle yıkıyor.
    tüm bu eleştirilerin yanı sıra,wicker park; izleyip de bir şey kaybetmeyeceğiniz,aşka inancınızı kuvvetlendirecek,mükemmel bir kurguya sahip,başarılı bir film.
  • durup duruken aklıma gelmiş film. coldplay eşliğindeki sahnesiyle yardırır.
  • bugün benim de durup dururken aklıma gelmişti. ilginç. insanların aklına durup dururken akıllarına gelmek gibi bi özelliği var sanırım.
hesabın var mı? giriş yap