• küçük bir sahil kasabasında geçen öyküsü ve sadelikten yıkılan anlatımıyla (ki bu saydıklarım aslında benim için filmi mükemmel kılan detaylar) konusu gereği bu filmi şiddetle tavsiye etmek durumundayım. insan klonlamanın etiğini, duygusal yanlarını, annelik kavramını da ele alarak böyle seyirciyi tokatlaya tokatlaya işliyor. hem de büyük bir sessizlik, dinginlik içerisinde. minimum diyalog, bol manzara, yağmur, okyanus. bu kadar ağır bir konunun, böyle durağan bir anlatımla bu kadar akıcı izlenebilmesi sürpriz. sevmeyebilirsiniz filmi tabi, ama eva green'in oyunculuğu için bile izlemeye değer. hiç konuşmadan, hareket bile etmeden, sadece bakışlarıyla bile bugün star geçinen bir çok oyuncudan çok daha iyi oynuyor.
  • eva green'in nicole kidman soğukluğuyla demet evgar samimiyetini harmanladığı,aynı zamanda the dreamers ile başladığı sinema kariyerinde "etik nedir?" konusunun bir başka alt başlığını işlediği klon ek paketli,çağımızın sultan gelin'i.
  • artificial insest gibi fantastik bir olguyu konu edinen ilginç bir film. fazla iğrençleştirmemiş üstelik.
  • aşkın ahlak sınırlarını zorlayışını inceleyen etkileyici bir film.

    --- spoiler ---

    rebecca, thomas büyüdükçe sessizleşiyor çünkü klon her geçen gün biraz daha kaybettiği sevdiğine benziyor. thomas'ın geçmişten habersiz yaşamaya devam etmesi, duyguları giderek karmaşıklaşan rebecca'yı iyice içine kapanık hale getiriyor. öyle sahneler oluyor ki karakterler konuşsa siz de en az onlar kadar rahatlayacaksınız. fakat konuşulacak mevzu öyle hazmı kolay olmadığı için kelimeler yerini hareketlere bırakıyor.

    nemrut rebecca ancak thomas'la beraber olup yarım kalmış aşkını tamamladıktan sonra gülümseyebiliyor. aralarındaki çarpık bağsa bu ilişkinin devam etmesini engelleyip karakterleri yollarını ayırmaya zorluyor. zaten karakterlerin bu ilişkiyi devam ettirmeye ihtiyacı yok. thomas gerçeği öğrenerek özgür kılınıyor ve geçmişteki hayatı bırakıp kendi hayatını yaşamak üzere yola koyuluyor. rebecca'ysa thomas'ın ölümündeki sorumluluğundan klona yaşama fırsatı yaratarak kurtuluyor ve ışığını açıp hayatına devam ediyor.

    --- spoiler ---
  • az diyalog, az müzik ve güzel oyunculukla insanı düşüncelere gark eden film. eva green cidden çok iyi. kadının depresyonunu ve tommy'ye beslediği duyguların karmaşıklığını çok iyi ifade etmiş bence.

    --- spoiler ---

    özellikle en sonda tommy'nin "sen kimsin?" sorusuna cevap verememesi en vurucu sahnelerden biriydi.

    --- spoiler ---
  • ensest hakkında bu kadar tepkili olmama ve buna en ufak ima yapan bir filmi, hatta bir sahneyi bile asla izlemeyecek olmama rağmen, beğendiğime şaşırdığım film.

    --- spoiler ---

    kimse bahsetmemiş ama son sahnede ilişkiye girerken rebeccanın elinde ve tommy'nin pantalonunda gördüğümüz kan herhalde rebeccanın kızlık zarıyla ilgili durumundandı. işte bütün sahnelerden çok bu etkiledi beni. sadece bu anı yaşamak için mi bunları yapmıştı, baştan beri bunu mu planlamıştı yoksa sadece ilk aşkını tekrar canlı görmek için miydi, duygularını nasıl engel olamadı, bu duyguları yaşarken annelik içgüdüleriyle nasıl başa çıkabildi?

    --- spoiler ---

    işte bu yüzden çok çok karmaşık ve insanı alt üst eden bir film. bilmiyorum ben bile beğendiysem izlenmeli diye düşünüyorum, en azından kusursuz eva green oyunculuğu için.

    ayrıca nuri bilge ceylan filmlerine dayanamayan biri olarak söylüyorum ki kıyaslanamaz bile, filmin yalınlığı ve gri havası filmi aklımıza kazıyan en önemli özelliği idi.
  • --- spoiler ---

    benim anladığım kadarıyla filmin başı ve sonundaki an aynı andır. yani eva green'in karakteri sevdiği adamın klonunu doğurur, onu biraz oğlu biraz sevgilisi gibi büyütür, ardından gerçekler ortaya çıktığında olabilecek en acıklı durumda sevişirler.

    bu noktada kadının istediği, asla birlikte olamadığı tommy ile sonunda birlikte olmaktır.

    filmin başında bahsedilen hediye klon değil, onun çocuğudur yani.

    kalp kırıcı ve etkileyici bir hikaye.

    --- spoiler ---

    ayrıca eva green'in yanında, 11. doctor da güzel bir performans sergilemiş.
  • benim bu filmle derdim var arkadaş.

    sabah 05:00 civarları izledim bu filmi.
    izleme sebebim de, sözlükteki alman filmleriyle ilgili anketimsi bi başlıkta bu filme bakınız verilmesi.
    hiç bi ön okuma yapmadan indirip izledim filmi.

    derdim ne bu filmle? çok sevdim, derdim bu.

    hem alman sineması'na olan pozitif önyargım
    hem en sevdiğim filmin blade runner olması
    hem filmin müziklerinin yaratılan atmosfere uyumu
    hem yönetmenin atmosferde yarattığı görsel kusursuzluk
    hem mükemmel eva green performansı
    hem bi bilimkurgu filmine yaraşan mantıksal tutarlılık
    hem...
    hem...
    hem...

    avrupa sineması inatla ve ısrarla düşük bütçeli bilimkurgu filmleri kazandırmalı dünyaya.
    düşük bütçeli ve steril bilimkurgu filmlerindeki yaratıcılığa ağzı laf yapan birileri dikkat çeksin artık.

    biopunk dedik ama filmin içeriğindeki duygusallık bir kısım bilimkurgu filmlerindeki o suni duygusallığa hiç benzemiyor.
    anlayanın ve/veya hak verenin içine oturan büyük bi aşk var.
    ''ya benimsin ya toprağın'' mottolu arabesk aşklar, yanında halt yesin bu aşkın.
    toprak da yetmiyor rebecca'ya, yeniden can veriyor aşık olduğu silüete.

    --- spoiler ---

    yukarıdaki entryde vurucu bi tespit yapılmış: rebecca'nın kızlık zarından çıkan kandan bahsedilerek.
    evet işte o kan, her ne kadar ahlaki bi mana taşımasa da, bu aşkın kanıtı.
    çünkü kimseyle beraber olamayıp tommy'yi beklediğini tam olarak onunla anlayabiliyoruz.

    --- spoiler ---

    düşük bütçe demişken: isviçre yapımı cargo adlı bi film var.
    hem onu hem de bunu izlemiş bi sinefil varsa aranızda, bu gibi avrupa yapımı film tavsiyelerine açık olduğumu belirteyim.

    bu arada womb da tıpkı fargo gibi bi akvaryum filmi.
    akvaryumun içindeki hayalci balık yapıyor insanı film bitene kadar.

    9.5/10
  • bu kadar sessiz geçen 2 saatin aslında ne kadar bağrış çağrış olduğunu anlatan bir film kendisi.
    eva green'in gözleri konuştu tüm film boyunca cevap vermediği anlarda aslında o kadar çok şey anlattı ki.
    klonlama gibi 21.yüzyıldan ilerisi için olağan bir durumu anne-oğul ve aşk arasında gidip gelen bakış açısıyla ancak bu kadar güzel bir mekanda anlatılabilirdi.
    sıradan bir aşk filminden öte bambaşka filmler yapılabiliyormuş bunu görmüş olduk.

    çekimlerle bile bir çok şey anlatılabildi filmde.sahne değişimleri,geçişler gerçekten olağanüstüydü. filmde az replik olduğu gibi fonda da sessiz bir filmdi çok nadir müzik vardı o da en can alıcı noktalardaydı zaten.

    spoiler

    rebecca başta büyük bir tommy yi yaşatmak için bu işe kalkışıyor ve çok mutlu oluyor ama yavaş yavaş tommy rebeccanın 9 yaşında tanıdığı haline büründükte oğluna karşı farklı bakmaya başladığını ara ara tommy bile hissetmeye başlıyor ki sonlarında olan oluyor. bence bu ensest bi ilişki değildir,çünkü daha önce kimseyle birlikte olmayan rebecca onun annesi almak için onu doğurmamıştır tek amacı onu yaşatmaktır ve sonrasında olacaklar hakkında bi ileri görüşlülüğü olmamıştır.film fazlasıyla eksiğiyle hertürlü çok güzel aktarılmıştır bence.
    hele sonunda onu beklediğini anladığımız kimseyle beraber olmadığını anladığımız sahne bambaşkadır.
    ayrıca sonunda tommy nasıl öldüyse klonlanan tommy ninde ölmese bile sanki öldüğü gün geldiğinde rebeccadan ayrılması gibi beraber de olsalar tommynin evi terk etmesi bence güzel bi son olmuştur. mutlak kader mantığını sokmaya çalıştığını düşünüyorum yönetmenin. ne kadar klonlasan da o orjinal yaşantısı kadar yaşar mantığı gibi.
  • şimdiye kadar izlediğim en iyi filmlerden biri. görüntüler çok iyiydi, sıra dışı bir görüntü yakalayacağım diye filmin akışını bozmadan aksine gayet sade kadraj ve kompozisyonlar ile filme olağanüstü bir etki katmış peter szatmari. oyunculuklar harikaydı, özellikle eva green bu filme çok yakışmış, ondan başkası da bu kadar başarılı olamazdı. böyle bir senaryo ilk defa denk geldi,günümüzde piyasadaki filmlerin çoğunun birbirine benzediğini düşünürsek,bu film altın değerinde. ve final, yönetmen ve aynı zamanda filmin senaristi benedek fliegauf, daha önce duymamıştım adını,açtım baktım "viki" paşayı ve gördüm ki yeni kuşaktan,"sanat" filmi yapanlardan hem de! büyüksün benedek fliegauf.
hesabın var mı? giriş yap