• yanlışı mı kalmış arkadaşım, girmişsin okula, eşeği bağlasan 4 yılda bitirir, 2 yıl daha bağlarsan yüksek lisans yapar. pes etmek cildi bozar. yine de, bir "ne işim var ulan benim bodrum'da?"* noktası vardır herkesin. işte benimkisi birinci sınıftaki, medeni hukuk dersidir. birinci sınıf diyerek sınırlamak doğru olmaz şimdi, çünkü ben o dersi iki buçuk yıl filan almışımdır. babam hala sorar, "medeni hukuk'u n'aptın keyfekeder, geçtin mi?" diye. ben bu dersle öyle bir takıştım ki, form doldururken filan medeni hali kısmına "kaldı :/" yazıyorum. psikolojimi kediye yüklemişim, en yumuşak ifadesiyle bu okul bitmez diyorum.

    bu dersin sınavları doğru-yanlış şeklinde yapılırdı. bir cümle, paragraf ya da ifadenin çok değil doğru mu yanlış mı olduğuna karar verecektik. atla deve değil ya, bi şey ya doğrudur ya yanlış. sallasan geçersin, ama ben bi türlü geçemedim aga bu dersi. "yukarıdaki bilgiler ışığında şunun şöyle olması bunun böyle olacağı anlamına gelmez." doğru mu yanlış mı? hayır gelir. yanlış. yani o anlama gelmediğine göre doğru o zaman. biraz doğru biraz yanlış o zaman. aha böyle benim kafa gider gelirdi sınavda. 3 kere yanlışı işaretler, 4 kere doğruyla değiştirirdim. demirel gibi, 8 kere gider 9 kere gelirdim. neticede hep kalırdım. iki buçuk yıl içinde en yüksek notum 25'ti. bir defasında, notlar açıklanmış, ben 38 almışım, arkadaşlar benden önce öğrenmişler notumu da, bana söylemeye çekiniyorlar kaldığımı. kalmama alıştım da, kaç almışım dedim. utana sıkıla 38 dediler. ben havalara uçuyorum. kendi rekorumu kırmışım olm, evde bir bayram havası: keyfekeder medeni'den 25'in üstüne çıkmış. babamın gözlerindeki o gurur ifadesini unutamam. isteyince oluyormuş değil mi, diyor babam. he babam oluyor, bu hızla gidersem önümüzdeki beş yıl içinde 50'nin üzerine çıkarım ben. sonra ver elini 60!

    hayır, dersi anlamadığım gibi, teneffüste hocaya soru soran arkadaşlara da bir anlam veremiyordum. benim kafama hiçbir şey takılmıyordu. her şey o kadar pürüzsüz o kadar net ki, nesini tartışırdık hiç bilemezdim. gene de, belki bi şeyler kaparım diye, hocanın etrafında çember olan öğrencilerin arasına karışırdım. "şöyle olursa ne olur hocam?" derdi biri, öbürü "peki ya böyle olursa?" harbi derdim la, ne olur o zaman? siz hiç sağdan soldan muhakeme yeteneği topladınız mı? çıkma izan? ikinci el mantık? az kullanılmış tümevarım? "buyrun, sizin sorunuz neydi?" derdi hoca, şey ben arkadaşlar ne soracak acaba diye geldim, kravat çok şık bu arada der, giderdim. yine bi gün soru bulamayıp "nasılsınız?" bile demiştim. daha ne beklersin ki: nato.(mermer+kafa)

    öyle böyle en nihayetinde, ben bu dersi veriyorum. bu sefer oldu galiba diyorum. hocasıyla karşılaşıyoruz kampüste. n'aptın, nassın diyor bana. eheh diyorum geçtim valla. "ben geçirdim seni. yirmi mi ne aldıydın, yine kalacaktın da, geçireyim dedim." diyor. ulan yapmışın bi hayır niye söylüyorsun? ben de sağa sola piyasa değeri üzerinden taktik veriyordum.

    binaenaleyh, yanlış bölüm varsa vardır yoksa yoktur. (bkz: entry'den sonuç çıkaramamak)
  • yanlis bolumde okudugunu 'yas kemale erdikten sonra' anlayanlar icin gercek hayatta da bir geri git ne bileyim butonu istiyorum ben ust mevkilerden. sesega yapabiliyorsa suphesiz ki siz de yapabilirsiniz bence.

    ve bu entry de 90'lilarla ayni bolumde okumayi gotu yememis tum kader mahkumlari icin geldi.
  • daha kötüsü yanlış bölüme bile bile girmektir bunun. yaşam koşulları, iş hayatı, aile baskısı, ekonomik durum, türkiye, türkiye, türkiye..
  • mükemmeliyetçi bir yapıya sahipseniz sizi büyük depresif hallere sokabilecek durumdur.

    şimdi beni mükemmeliyetçiliği iyi bir şey sanan mallardan sanıp eksiyi basmadan önce dinleyin hele. bu kişilik şemasının, ismindeki "mükemmel" kısmından başka güzel bir yanı yoktur. buna sahip olanlar her şeyi mükemmel yapıyor demek değildir aksine genelde hiçbir şey yapamazlar ya da yaptıklarını beğenmezler.

    neyse konumuz başkaydı. yanlış bölüm seçmek çok fazla insanın başına gelen bir hadise. bunun sebebi sistemdeki çarpıklık. eğer başarılı bir öğrenciysen fen ve matematik yapmaya zorlanırsın. sen daha "ben kimin? neyim?" diye anlayamadan "sön soyosolcoson" diye yaftayı yapıştırır çevrendekiler. dersanede en sevdiğiniz ders nedir diye soran hocaya "biyoloji, tarih ve coğrafya" dediğinde herkes sana bi tuhaf bakar. "o zaman burda işin ne" diye sorarlar. senin cevabın belirsizdir. "ne biliyim" dersin. bilemezsin tabi sana şimdiye kadar kim sorduki fikrini.

    sonra seni mühendis yapmaya karar verirler. bakarsın bakarsın hiçbir mühendislik sana yakın gelmez. "ben bilgisayar oynamayı seviyom en iyisi bilgisayar mühendisi olayım mehe mehee" diyerek bu bölüme girersin.

    hayırlı olsun 19 santim damarlıyı yemiş bulunuyorsun. yazılıma dair hiçbir ilgin alakan yoktur. ödevleri yapamaz derslerden geçemezsin. kendini zerre geliştiremezsin bu alanda. yukardaki mükemmeliyetçi kafan işte burda girer devreye. sen ortalama olmayı bile içine sindiremeyen bir insanken artık kötüsündür. olduğun yerin en kötülerinden... senden istenenleri uğraşıp yapmayı başarsan bile yaptığın işler genelde vasattır. sen vasat olmayı kabullenemez ve kronik depresyona girersin. geleceği düşündükçe sanki kara bulutlar gezer tepende.

    burayı okuyan liseli varsa aman dikkatli olsunlar. sayısaldan sözele eşit ağırlığa dalmak gibi cesur hamlelerden korkmasınlar. tamam kabul ediyorum para genelde sayısal bölümlerde ama mutluluk parayla ölçülemez. ben belki çok güzel maaş alacağım mezun olunca ama inanın hayattan bezmiş durumdayım. hayatınız çalışmakla geçecek ve bunun en önemli basamağı olan üniversite bölüm tercihinde çok dikkatli olun.
  • yaklaşık olarak üniversite 3 te farkettiğim ve o saatten sonra bölümü bırakmanın pek bi anlam ifade etmediğini anladığım durum.bu yüzden ki kişinin neye yeteneği varsa çok küçük yaşlarda keşfedilmesini istemişimdir hep fakat bu sistem bizim ülkemizde maalesef uygulanmıyor ve bi bakıyorsunuz olmak istediğiniz noktadan çok uzaktasınız.
  • yalan yanlış bilgilere kanılarak tercih edilmiş bir üniversitede, yanlış zamanda, yanlış şehirde bulunmak... büyük çoğunluğu öğrenciyle adeta alay eden öğretim üyelerinden ve birbirine uzaylıymış gibi davranan sınıf arkadaşlarından oluşan kalabalık içinde yalnız kalmak... bir şeyler öğrenmeye kasarken kişisel yaşam standartlarından ödün verilmesi, yetenek ve amaçların körelmesi... bu şartlar altında biriken nefretin sonunda bölümün başına patlamasıdır bazen... bölüm doğrudur belki ama üç yanlış bir doğruyu götürmüştür artık...
  • çok az üniversite öğrencisinin yaşamadığını düşündüğüm durum. belirtileri arasında bölüm derslerinden kalmak, okulu uzatmak, seçmeli derslerde bölüm derslerinden daha başarılı olmak ve türevleri yer alır. üzücü bir durumdur; insana geçirdiği seneleri yakıp össde tekrar şansını deneme planları kurdurur, o riski de çoğu insan göze alamaz. bölüm değiştirme işleri ise sevilmeyen derslerden alınan kötü notlardan ötürü imkansıza yakındır çoğu zaman.

    bu durumla karşılaşanlar düşük puan alıp istedikleri yere giremeyenlerden çok, yüksek puan alıp sağın solun gazına gelip hayalini kurdukları bölümü değil de popüler bi yeri tercih edenlerdir kanımca.
  • bu farkına varısın varlıgım uzerinde yarattıgı etki icin :
    (bkz: tembellik)

    buraya daha uzun bir seyler yazılmamasının trajikomik sebebi icin:

    (bkz: tembellik)
  • sabanci universitesi bu durumun gerceklesme ihtimalini minimuma indirmistir, kendilerine bu vesileyle tesekkur ediyoruz.
  • en baştan, lise 2. sınıftaki alan seçme hadisesinin gebe olduğu durum. çevrenin ''sen akıllı adamsın ne yapacaksın sözel seçip de, sayısalcı ol paranın amına koy'' nidaları arasında seçilen bir alandan sonra girilen bölümden de hayır gelmiyor insana. hele hele daha ilk günden size uygun olmayan bir yerde olduğunuzu fark edip ve sadece kendiniz için değil hayatınızdaki insanlar için de sorumluluk taşıdığınızı düşünen bir yapıdaysanız en hızlı şekilde, hayellerinizden ödün vererek gereken yapılmalıdır bu durumda.
hesabın var mı? giriş yap