• asansör sohbetlerinin vazgeçilmez mottosudur.

    - nasıl gidiyor?

    + yoğun. senin?

    - valla çok yoğun

    - kolay gelsin

    şeklinde
  • deodorantçıların hedef kitlesi, yani reklamlara göre. nasıl bir izlenim oluşmuşsa artık. ofiste bütün gün koşuşturup sürekli fıs fıs sağa sola bişeyler sıkan manyak tipler geliyor akıllara.
  • bazen düşünmemek istediklerini çok güzel unutturandır.
    düşünmeye mecalin kalmaz.
  • asabi asosyallik yaratır.
  • mide bulandıran tempodur.
  • bazen kendinizden uzaklaşmak için bir vesile, bazen de hayatın içine girmenizi engelleyen bir durum. eğer kimseyi hatta kendinizi bile çekecek haliniz yoksa akşamı nasıl ettiğinizi anlamayıp geç vakit posası çıkmış halde eve gider gitmez uykuya dalmak arzu edilebilir bir durum bile olabilir. zira boş kaldığınız anda kafanıza üşüşecek bir yığın cevapsız soruyu pas geçmenin en kolay ve ulaşılabilir yolu iş yoğunluğuna kendini kaptırmaktır. ama eğer okumak istediğiniz onlarca kitap, izlemek istediğiniz bir sürü film/dizi, arkadaşlarla/aileyle/sevgiliyle biriktirmek istediğiniz bir sürü anı varsa işkenceye dönüşmesi kaçınılmazdır.
  • kesinlikle bağımlılık yaptığını gördüğüm, bizzat yaşadığım durum.

    yıllardır çok fazla çalışıyordum. sürekli de şikayet ediyordum, hatta sigarayı bırakamamayı bile buna bağlamıştım. mutsuz değildim, ama yoğunluktan mutsuz olduğuma inandırmıştım kendimi. ergen gibi hareketler işte.

    daha yüksek maaş ve konumla, çok çok az çalıştığım bir işe başladım. benden beklenti de yok aslına bakılırsa. işe geldin mi gittin mi diyen de yok anasını satayım. kimse aramıyor. belli 1-2 proje var ama kendime düşen kısmı da bitti. haftada 4 saat zorunlu yaptığım bi süreç var. çok sınırlı bi iş tempom var. 1-2 ay dayanabildim ancak. tabii ki işi bırakmadım, ama üstüme iş almaya başladım. bunu da yaparım, tamam bunun da sorumluluğu bende olsun. şu çalışmayı başlatalım. bu proje olur,bundan da bu çıkar falan derken yine 7/24 arandığım , uzun saatler sıkıntılı işlerle uğraştığım tempoma kavuştum.

    ama şöyle bir etkisi oluyor. daha üretken oluyorsunuz, daha verimli ve enerjik oluyorsunuz. yataktan kalkmanız daha kolay oluyor. olaylar karşısında daha sakin olabiliyorsunuz..

    yoğun iş temposunu, tezcanlılıkla ve hızlı hızlı hareket eden manyak tiplerle karşılaştırmayın. yoğun iş temposu, serinkanlılıkla sakinlikle zorlu işlerin altından kalkabilmektir.

    neyse, bunları hepsi tabii ki karakterle de ilgilidir. yoksa ege kasabasında domates yetiştirmekten mutlu olan da var. bundan sonra köyde kitap okuyacam diyen de var. ama işte herkese göre olmuyor o işler. insan kendisini tanımalı. ben şahsen köyde domates yetiştirecem diye gitsem, 2 ay sonra nereye ihraç edebilirim, ne projesi yapılabilire getirebilirim mevzuyu. ege kasabası da sorunu çözmüyor.
  • amcasının oğlu için; (bkz: esnek çalışma saatleri)
  • yaşadığım dönemlerde, 1 dakikalığına duraksadigim zamanlarda, 'şuan bir yerlerde birileri sevisiyor, birileri ıssız bir koyda denizin sesini dinliyor, birileri ormanda yuruyus yapiyor, birileri cok derin bir uykuda ve bu insanlar şuan cok yavaş' diye düşündüğümde, içinde olduğum kargaşa, kafa yorgunluğu, tukenmislik hissinin hiç gecmeyecegini hissettiren, korkunç tempodur kendisi.
  • 24 yıllık iş hayatımın 22 yılı böyle geçti.

    haftanın beş günü gece saat 2ye kadar falan ofiste çalışıp, sabah 6da yine kalkıp işe gittim. masadan sadece öğle yemeği ve acil durum -kendisi wc oluyor- için kalktım. cuma akşamı işten çıkarken laptopu alıp eve gittim ve hafta sonu da evden çalıştım. en yakın arkadaşımın düğününe laptopla gittim ve düğünde bilgisayarı açıp sevkiyat planlaması falan yaptım..daha neler neler..

    sonuç : tükenmişlik sendromu

    kimsenin de umurunda olmadı ne halde olduğum..

    benim gibi deli tempoyla çalışan çok ama çok sevdiğim bir mesai arkadaşımın, gece masasının başında beyin kanaması geçirip 32 yaşında vefat etmesi, ardında 29 yaşında bir eş ve 2 yaşında bir kız çocuğu bırakması hayatımın miladıdır.

    çok da götümdeydi bundan sonra elin işi...olduğu kadar !
hesabın var mı? giriş yap