• uzun zamandır ilk defa bir film izlerken çok eğlendiğim için,
    sıcağı sıcağına entry girme gereği hissettim dün.(#55274668)

    vaat ettiğinin hakkını veren,
    teknik olarak aksayan bir tarafını görmediğim
    ve birçok sahnesinde kimi zaman gözlerimden yaş gelerek güldüğüm
    eğlencelik bir film izlemiştim.

    daha sonra burda yazanları okuyunca ilk defa bir film ile ilgili yapılan yorumlarda ağzım açık kaldı diyebilirim.

    tamam, zevkler ve renkleri tartışmayalım fakat arkadaş bir film ile ilgili bu kadar mı relativite/görecelik olur?
    "gelmiş geçmiş en kötü film, iğrenç film, çıktım kustum, perişan oldum, filme para yatırdım param battı, film değil bu, skeçleri bağlamışlar, sonunu çalmışlar.. "

    enteresan bir şekilde mutabık olunan en önemli nokta:
    "ama oyunculuklar iyi, oyunculara laf yok, bilmemkimin performansı iyiydi vb."

    geçen hafta gösterime giren karabela'da ise yorumlar şöyleydi:
    "iyi film, gidin izleyin, ben beğendim... ama çok beklentiniz olmadan izleyin, tamam şaheser değil belki ama iyi film, ok teknik aksaklıklar var ama" diye de eklenmişti.

    yok artık için "kötü film ama", karabela için "iyi film ama" şeklinde genel bir tutum gördüm.

    bu iki filmi de izleyen tarafsız biri olarak açıkcası burak aksak'ın nasıl bir fan kitlesi varsa,
    caner özyurtlu ve serkan altuniğne'ye de bir çeşit antipati olduğunu düşünmeye başladım.

    zevkleri ve renkleri bir tarafa bırakırsak;
    bu filmin teknik anlamda yetersiz ya da kötü bir film olduğu tezine katılmam mümkün değil.
    caner özyurtlu ilk yönetmenlik tecrübesinde,
    çok doğru bir kararla birbirinden bağımsız ele aldığı 6 hikayeyi birbirine bağlama yolunu seçmiş.
    bu, sinemada bir tür hikaye anlatım tekniğidir. skeçlerden filan değil, esasen kısa filmlerden oluşmaktadır bu tarz filmler.
    bu tekniğin değişik varyasyonları ile çekilen bir çok film vardır. anlat istanbul, relatos salvajes, paris jet'aime, new york i love you aklıma gelen ilk örnekler. bunlardan en önemli farkı yok artık'ın sadece komedi türünde olması.

    bu teknikte yönetmen birbirinden bağımsız görünen esasen kısa film olan bölümleri,
    değişik bir kurgu ile birbirine ve bir sonuca bağlar.
    bu sayede filmlerde "birden fazla yönetmen"
    ya da "haddinden fazla başrol oyuncusu" ile çalışma fırsatı doğduğu gibi,
    küçük hikayelerin kendi içinde kotarılması da daha pratik olacağı için,
    durum komedisine de gayet uygun bir teknik olarak kullanılabilir.
    hele de bir ilk filmde..

    üstelik bu filmin özünde baston ve havlu imgeleri ile desteklenerek
    meddahlık kültürüne de ciddi bir saygı duruşu olduğu düşünülürse,
    hikaye anlatım tekniğinin bu düstura ne kadar uygun olduğu daha rahat anlaşılacaktır.

    olumsuz yorum yapan bazı sözlük yazarları ile konuşma fırsatı bulduğumda,
    olumsuz yargının çoklukla beklenti farklılığından kaynaklandığını gördüm.

    öncelikle fragman ve afişinde bu kadar yaşı birbirine denk "başrol" oyuncusunun
    tek bir hikayede buluşması beklentisinin,
    baştan yanlış bir beklenti olduğunu düşünüyorum.
    elbette oyuncuların kendi bölümlerinin başrolünde olması sizce de daha mantıklı görünmüyor mu?

    üstelik bu kadar başrol oyuncusunu tek hikayeli doğrusal bir filme koysanız,
    sahnede görünen her yeni popüler oyuncu izleyicinin ilgisini dağıtır,
    ana karakterden biraz daha rol çalar, filmi yüzeyelleştirir.

    yanlış beklentilerden kurtulup izlendiğinde gerçekten iyi bir film olduğu
    ve hoşça vakit geçirttiği anlaşılacaktır diye düşünüyorum.

    ayrıntılı irdelersek. (daha ne yazacak, yuh artık dediğinizi duyar gibiyim)

    --- spoiler ---

    eminim açılış şarkısı tutacaktır, çok başarılı olmuş. hızlı bir başlangıç ile iyi bir ritm yakalanmış.
    o kadar iyi bir ritmi var ki filmin, ara verildiğinde ne çabuk geçti zaman diyorsunuz...

    almanca temalı hikaye'de ambulansta "acil pensilin tedavisi" gibi uçuk tedaviler ilk başta kulağı tırmalasa da, tüm bu anlatılanların birer palavradan ibaret olduğu anlaşıldığında tıbbi gerçeklik aramak da tabi ki saçma oluyor hikayede.

    fidye bölümünü ayrı bir yere koymak isterim, gözlerimden yaş en çok bu bölümde geldi.
    murat akkoyunlu'yu bir çok kez abartılı bulsam da,
    yarattığı karakterde resmen döktürmüş olduğunu düşünüyorum.
    özellikle konuyla hiç alakası olmadığı halde sırf, "kazayı izleyen coşkulu insan tiplemesi"ne sağlam bir şamar vurmak için dizayn edilmiş trafik kazası sekansı için emeği geçen herkese teşekkürler.

    serkan keskin'li ayrılık görüşmesi bölümünde
    serkan altuniğne ve selçuk erdem karikatürlerinde görmeye alıştığımız
    ters köşeli ve sarkastik diyaloglar hat safhadaydı.
    meraklısını ihya ettiği gibi türe aşina olmayanlar için biraz yorucu gelmiş olabilir.
    ben çok beğendim. esasen bir şey de dikkatimi çekti bu bölümde.
    serkan keskin, serkan altuniğne'nin standart olarak çizdiği,
    çoğu zaman da ilişki konularında loser olan bir karikatür tipine
    görüntü itibari fazlaca benzemekteymiş yahu..
    buarada bölümde serkan keskin'in yarattığı empati duygusu
    sanırım bazı izleyicide "sonunda niye vuruldu ki amk" sorunsalı yaratmış olabilir.

    atış gazetesi bölümünde çok ince sosyal gönderme de gözlerden kaçmadı. "paran da sende kalsın, havuza atarsın" iyiydi.

    hafıza kaybı bölümünde, doktor fazla yapmacık kalmış, konu biraz sünmüş.
    yine o sarkastik son, zekice olmakla birlikte yine empati kuran izleyicide olması gerektiği gibi huzursuzluk yaratmıyor da değil hani.

    esasen tüm bu hikayelerin
    aldatan bir koca tarafından eşe anlatılan palavralardan ibaret olduğunu öğrendiğimiz bağlayıcı hikaye filmin esas süprizi. şahsen film finale ulaşmadan, eminim bu adam bastonu atıp normal yürümeye başlayacak finalde dedim.
    usual suspects'e kocaman bir atıf ile filmimiz finale ulaşmış oluyor.
    burada ceren moray'ı biraz yetersiz ve abartılı bulduğumu söylemeliyim.
    ayrıca kocasının palavra materyallerini farkettiği sahne de birazcık aceleye getirilmiş zannımca.
    hele keyser soze'yi bilmeyenler anlamakta zorlanabilir diye düşünüyorum.

    filmde eleştireceğim bir diğer husus da birkaç yerde kulağı gerçekten tırmalayan küfürler.
    çok naif ve güzel bir filmde özellikle birkaç yerde eğreti duruyor.

    --- spoiler ---

    buraya kadar entry'yi okumuş olan herkese teşekkür ediyorum.

    son olarak, kötü film, olmamış, iğrenç film yorumları tamam da,
    "bu filme gitmeyin" "sakın gitmeyin" "kaçıın" "giderseniz çocuğumu keserim" gibilerinden
    telkinlerin ne işe yaradığını gerçekten çözebilmiş değilim. hani mutlaka gidin gazı en fazla yapımcısına yarar da,
    bir filme gidilmemesi kime yarar?
    torrent lobisine filan mı?
    cebinden çıkan altıüstü 12 tl de bir sinema emekçisine ekmek olacaksa ne var bunda, ayıp yahu.

    bugüne kadar defalarca film eleştirisi yazdım,
    en kötü bulduğum filme bile gitmeyin cıss, demedim.
    herkesin bakış açısı farklı, izleyince sadece kendinden birşey bulduğu için bile sevebilir herhangi bir filmi... hele hele yerli sinemaya karşı bu ketum tutumu yakıştıramadığımı belirtmeliyim.
    üstelik gerçekten özenilmiş ve emek verilmiş bir film için.

    edit: beni, "kendini sinema eleştirmeni sanmak"la itham eden entry'den sonra
    ne yalan söyleyeyim ağzımın payını aldım.
    özellikle de, kendini herhangi bir şey sanmayan herhangi bir sözlük yazarının
    sinema kanalına yaptığı 100'den fazla entry'lik katkıya şöyle bir göz gezdirdim.
    ikna oldum.
    orda bulunan hemen her filmde, yapımda ve yayında emeği geçen herkese
    savrulan hakaretlere maruz kalmamak için ikna oldum.
    ilgili yazarın onlarca filmlik eşsiz eleştiri külliyatı dururken,
    laf söylemek benim gibi yazar müsvettelerine düşmez.
    verdiğim geçici rahatsızlık için özür diler,
    kibarca, medenice çoğu kez olumlu olan düşüncelerini benimle paylaşan,
    sinema ve tiyatro konuştuğumuz sözlükçülere güzel üsluplarından dolayı teşekkür ederim.
  • kocan kadar konuş
    ali baba ve 7 cüceler
    bana masal anlatma
    yapışık kardeşler
    niyazi gül dörtnala
    sevimli tehlikeli

    2015 yılında sinemada izlenme sayısı 1 milyonu aşan türk filmleri. bunların çoğu komedi filmi.

    yok artık filmini gömen ancak yukarıda saydığım saçmalıklara gülmekten sıçan, gişede milyonlar kazandıran adamlara selamlarımı iletiyorum. siz tolga çevik filmleri izlemeye devam edin. sittin yıldır bu adamlara prim verdiniz de ne oldu? yine yeniden saçmalıklarını izlemeye devam edeceksiniz.

    yok artık filmi bana göre şu filmlerden fersah fersah üstün bir filmdir.
  • sıfır beklenti ile bugün internette izlediğim film.o yüzden hoşuma gittiğini söyleyebilirim.cumali ceber gibi filmlerin çekildiği memlekette bu filme rezil demek vicdansızlık.gayet eğlenceli, seyirlik bir film.
  • ismiyle müsemma bir film.

    izldikçe gerçekten "yok artık!" dedirtiyor.

    filmin kadrosu bir kere enfes. o oyuncuların hepsinin bende kredisi yüksek. ne yapsalar izler, üstüne de beğenirim. seviyorum ne yapayım?

    hiç objektif olamıyorum bu oyuncular söz konusu olunca. o yüzden sevdim, eğlendim ben.

    ama başta da dedim ya, gerçekten "yok artık" dedirttiği için bir noktadan sonra hafiften sıkılmalar başladı bende.

    --- spoiler ---

    hastanede "lütfen koridorlara büyük tuvaletinizi yapmayın" anonsu komikti ama yani.

    ulan istanbul'da aşıkları oynayan erkan kolçak köstendil'in şebnem bozoklu için "ben bu kadını bir yerden tanıyorum ama..." demesi de komikti.

    dost ayranlar gözümden kaçmadı. bim'in askerleriyiz, evet.

    benim favori yok artık'ım fidye için kız kaçırmalı olandı.

    en sıkıldığım an da ehliyet sınav'lı olandı.

    --- spoiler ---
  • gülmekten yerlere yatmadım ama keyifli bir iki saat geçirdim. evet, açık açık küfürler sıkıntı vericiydi, çoluk çocuk izlememek lazım. keşke oralarda bip koysalarmış aga, iyi olurdu. ama eğlenceliydi be ağbi. şebnem bozoklu'nun direksiyon sınavı, çağlar çorumlu'nun evlilik macerası, murat akkoyunlu'nun fidyecilerle muhabbeti, serkan keskin'in terketme çabası, günbatımından şafağa açık banka, kredisini 3 dönem geciktireni cortlatan banka, bileğini burkunca eline bastonunu, çok terleyince omzuna peşkirini alıp meddah olan erkan kolçak köstendil... hikâyelerin birleşmesiyle daha da güzel oldu yav.

    bu arada tutup da recep ivedik'ten kötüdür diyen taş olur yahu. azıcık insaf...

    düdüt: süt kardeşler neden sevilir? geleneksel tiyatromuzun öğelerinden olan kavuklu ile pişekâr biçimini örnek alması bu nedenlerden biridir. burada da serkan altuniğne, meddah yolundan gitmiş, iyi de etmiş. meddah'ın da anlattıkları "yok artık" dedirtecek cinsten olaylardır ve daldan dala atlar. keşke kendimize ait öğeleri daha çok kullansak, batıdan apartma işleri azaltsak.
  • son yillarda cikan komedi filmleri icinde kanimca en basarililardan.

    bundan cok daha yuksek butcelerle cekilen filmlere kiyasla mizansen daha mutevazi ama daha oturakli. tabi turk filmlerinin %99'u gibi mizansen diyalog cekmekten oteye gitmiyor, ama oyunculuk turk sinemasinin birkac seviye ustunde, diyaloglar da ayni sekilde kalburustu olunca film daha bir one cikiyor.

    diyalog demisken, serkan altunigne karikaturlerinden alisik oldugumuz tiplerin gercek hayata cok iyi uyarlanmalari -ozellikle asiman karakteri- baya hos olmus. belki de filmin basarisinin sirlarindan biri de spesifik karakterlerden yola cikmak yerine genel altunigne tarzini baz almasi.

    burada kiyaslama icin baska bir ornek verecem : kotu kedi serafettin veya robinson crusoe ve cuma gibi cizgi formatinda kendi mitolojisini yillarca oturtmus eserlerin, karakterlerin film uyarlamalari sahsi kanaatimce biraz da o yuzden sonuk kaliyor ; yillarca o karakterleri cizgi roman formatinda tanimak ve icsellestirmek, 2 boyutlu statik karakterlere hayat vermek icin okuyucunun hayal gucu de aktif bir rol oynamis oluyor, dolayisiyla cok seyrek istisnalar haric bir cizgi roman karakerinin sinema uyarlamasinda misal sesi asla okuyucunun kendi hayalindeki ses kadar uyusmuyor ; ayrica ozellikle bu saydigim iki filmin de dustugu baska bir hata da senaryolari cizgi romandan zaten asina oldugumuz sahneler ve diyaloglarla doldurmalari, yeni ve taze bir hikaye sunmamalari. steven spielberg (ve senaristler steven moffat, edgar wright ve joe cornish, hadi bir de produktor peter jackson) the adventures of tintin ile bu konuda muhtesem bir is cikarmisti, filmde ana karakterler tanidigimiz ve sevdigimiz hallerinde olsalar da hikaye gene tanidik unsurlari alip yepyeni bir soluk kattigi icin sonucta tintin hayranlari icin gelmis gecmis en iyi maceralardan birini yaratmisti, ki sahsen sinema tarihinin en iyi cizgi roman uyarlamasi oldugunu dusunuyorum, ikinci sirada da asterix et les jeux olympiques olabilir, en son sirada da watchmen var (zek snaydir senin ben ogunu sigem).

    iste bu yuzden yok artik turk komedi sinemasinin (ve mizah dergisi uyarlamasi alt kategorisinin) yillardir eksikligini cektigi bir film olmus. evet, bir cizgi roman uyarlamasi degil, ama serkan altunigne 10 seneden uzun zamandir karikaturleriyle gulduren bir insan oldugu icin filmi de cizdigi eserlerin genel bir uyarlamasi sayilabilir. hatta sahnelerin (skec derlemesi olduguna tam olarak katilmiyorum) normal bir karikature kiyasla cok daha uzun olmasi karakterleri tanimamiza zaman taniyor, diyaloglar tek bir enstantaneye hapsolmak yerine duruma dramatik bir dinamizm katiyor, ve klasik serkan altunigne karikatur tiplemeleri tam anlamiyla hayat buluyor. bu sefer ev arkadasimin kanaatince de bu faktorler filmi bircogunun ilerisine koyuyor.

    ve dusunmeden edemiyorum : serkan altunigne, kaan ertem ve (hz) ahmet yilmaz (sav) gibi komik diyalog ustalari senaryo, hikaye, gavurun dedigi gibi plot sanatini gercekten ustalikla kotaran bir senaristle calisip ortaya gercekten orijinal bir eser cikartsa, turk komedi sinemasi aninda kult klasiklere kavusmaz, hatta adeta yeni bir evreye girmez miydi? komedi filmlerimizin sanki mahkum oldugu kader klasik yabanci film konseptlerini alip icine turkluk unsurunu katmak degil mi? g.o.r.a. (turkler uzayda), kolpacino (guy ritchie tarzinda turkler), kutsal damacana (turk exorcist) degisik sebeblerden cok sevdigim filmler olsa da bu kalipta hapsolmus bir sinemanin eserleri. ali baba ve 7 cuceler ise bir ilke imza atip turkler hollywood tarzi aksiyon filminde konseptini uygulamak yerine guncel anglosakson mizahini taklit etmeye calisan, turk karakterlerin turk olmasinin hikayeye cok fazla bir sey katmadigi, hatta hedef aldigi seyirci kitlesinin illa turkler olmadigi bir film ; ama "helal olsun adam iyi produksiyon yapmis"tan cok oteye gitmiyor biraktigi hissiyat, mizah tonu fazla anglosakson taklidi oldugu icin ne orijinal ne samimi. hayir, sen o mizah tarzini alip icine turklugu enjekte etmenin yenilikci yollarini ararsan, belki daha derin bir film cikar ortaya.

    neyse eyyorlamam bu kadar, sikilmayip okuduysaniz tesekkur ederim, ayrica bunu okuyan bir produktor falan varsa abicim senaryo sanatina yillarimi verdim, ayrica hic kimsenin ucmadigi yerlere uctum, kafamin icinde oyle fikirler var ki bazen diyorum bu mizahi daha 100 yil kimse anlamaz, bir mesaj atarsaniz kim bilir, turk sinemasinda devrim baslatabiliriz, ama odeme pesin olacak, bi arkadasa borcum var da.
  • (bkz: cus devenin bale pabucu)
    nadiren "eskiden vardi, simdi yok" anlaminda da kullanilir
  • (bkz: daha neler)
  • gulduruyor ya... hem de boyle bir zamanda. degerli bir sey bu, emeklerine saglik ama serkan keskin'e ayri parantez acmak lazim. cok iyi.
  • bir second şarkısı:

    yok artık denize düşenler sarılacak yılan bulamaz olmuş
    yok artık burada sevenler kanılacak yalan bulamaz olmuş
    yok artık önümü göremem
    sus artık bi daha sevemem
    kus artık biriktirdiğini
    yok artık yarını dilemem
    dur artık sonumu bilemem

    duy artık duymazdan geldiğini
    anlatacaklarım sitemleri yukardakinin sizlere
    yok artık denize düşenler sarılacak yılan bulamaz olmuş
    yok artık burada sevenler kanılacak yalan bulamaz olmuş
    yok artık yolumu seçemem
    sus artık sınırı geçemem
    kus artık kalbine batan iğneleri
    yok arık yarını dilemem
    dur artık sonumu bilemem
    duy artık duymazdan geldiğini
    anlatacaklarım sitemleri yukardakinin sizlere
    yok artık denize düşenler sarılacak yılan bulamaz olmuş
    yok artık burada sevenler kanılacak yalan bulamaz olmuş
hesabın var mı? giriş yap