• - benim eskisehir'de olacagimi varsayarak bensiz yaz tatili plani yapan ailemin gitmesi ile ankara'daki evimizde yalniz gecirilen iki hafta (oh mis)
    - evde parti havasinda bulustugumuz o siralar yeni yeni taninan internet arkadaslari (teo, wideman, esekherif ..vs... )
    - amcamin (kendisi benden sadece 5 yas buyuktur) birden cikagelmesi, beni "olm napican burada yalniz, kalk marmaris'e gel" diyerek davet etmesi, ertesi gun marmaris'e gecmesi.
    - annemin onlar yokken kahvaltilarda yerim diye yaptigi koca bir tencere pogacayi televizyonun karsisinda oturarak cekirdek yer gibi bir saat icinde bitiren wideman.
    - internet'ten tanistigim yunan arkadasim yiannis'nin motorsikletine atlayip ankara'ya gelmesi, beraber ankara -> eskisehir -> bursa -> canakkale oradan sahil boyunca -> antalya seklinde turkiye turu plani yapmamiz.
    - tatil baslangici sebebi ile teo ve baska bir arkadasin ankara'dan memleketlerine donecek olmasi. bizim bir gun once motorsiklet ile ankara'dan yola cikmamiz.
    - motorsikletin yola ciktiktan cok kisa sure sonra polatli'da bozulmasi. biri uzun sacli, sakalli digeri yunan iki tipin polatli'da sanayii mahallesinde motorsiklet tamir ettirmeye calismasi.
    - o gece polatli'da kalmamiz, yakinlarda bir yerde kaziya gelen alman arkeolog ekiple sabahlara kadar muhabbet. yiannis ile birlikte turk-yunan savasinin yapildigi cepheyi ziyaret etmemiz. yiannis'in "atalarimin burada ne isi vardi? bosuna olduler" diye cepheye cokup aglamasi.
    - ertesi gun motorsikletin turkiye'de tamir olamayacagi, gereken yedek parcanin turkiye'de bulunmadigi, en yakin getirilebilecek yerin atina olmasi sebebi ile yiannis'nin mecburen tatili erken kesip yunanistan'a donmesi zorunlulugu
    - polatli'dan izmir'e gitmek icin trene binmemiz, bozuk motosikleti trenin yuk vagonuna 10 dk icerisinde cikarma zorunlulugumuz, bu isin dunyanin en zor islerinden biri olmasi ve kan ter icerisinde kalmamiz
    - trene kendimizi atip, yerimize oturmaya giderken trende bir gun once vedalastigimiz teo ve diger arkadasla karsilasmamiz. yiannis ve benim ikisini ikna edip izmir'e beraber gitmeye karar vermemiz.
    - yiannis'in gece restoranli vagonda raki icmeyi istemesi, masasina oturdugumuz sakaci elemanin yiannis'yi gaza getirip dort duble raki icirmesi. yiannis'nin sapitmasi, vagonlara kusmasi, rezalet cikmasi.
    - ertesi gun hayatimizda ilk kez gittigimiz izmir'den bir sekilde kamyonet kiralayip yiannis'nin kusadasina gonderilmesi
    - yiannis'nin gitmeden hemen once "ben bunun gibisini bir daha bulamam" diyerek 4 tabak iskembe corbasi uzerine 2 yarim kokorec yemesi
    - teo ve diger arkadasin memleketlerine donmesi benim atlayip marmaris'e su sporlari ile ugrasan amcamin yanina gitmem.
    - marmaris'e inmem, o yillarda cep telefonu diye bir halt olmamasi, elimde amcami bulmak icin tek bilginin calistigi yerin onunde oldugu otelin adi olmasi. kalkip gecenin 11'inde oraya gitmem, kendisini bulamamam ama is arkadasini bulmam, onun bana "surada uyursun" diye yer gostermesi [turistlere su sporlari yaptiran sirketin, satis yaptigi banko gibi bir yerin onundeki kumsal ve uzerindeki sezlonglar]
    - sabahin 9'unda amcamin gelip, sanki kalkip ankara'dan yanina gelmem dunyanin en normal ve her gun karsilastigi olayi imis gibi birsey demeden "kalk hadi sabah sabah deniz cok guzel olur, biraz dolasalim" demesi, surat teknesine atlayip acilmamiz
    - sonraki uc ay boyunca benim de ayni yerde calismam, her aksam tekneleri kiyiya, her sabah tekrar suya cekmekten ve hayvanlar gibi spor yapmaktan kas yapmam
    - yazin sonunda amcamin is arkadaslarinin birine gicik olmam uzerine kendisine "hadi gorusuruz" diyerek ankara'ya donmem
  • üniversiteyi kazanmıştım, o cehennem yatılı liseden kurtulmuştum. hayatımın en majör değişimli yazlarından biri aslında. ama 94 yazı denince aklıma bunlardan önce direkt hakan'la parkta oturduğumuz bir gün geliyor. hakan beraber büyüdüğümüz -uzaktan bi yerlerden akrabalık da var- aile dostumuz gibi birilerinin işte oğlu, annesi annemin babası babamın arkadaşı. aynı yaştayız, dip dibe oturmasak da gelip gitmelerle tüm çocukluğumuz paralel geçmiş. ben ondan 2 ay büyük olduğumdan sınırdan ilkokula yazdırılabilmişim, o 1 yıl daha beklemek zorunda kalmış. o yüzden benden 1 sınıf geride.

    o dönemde onunla sık sık halk kütüphanesine giderdik, o gün de gitmiştik. çıkışta da yakınlardaki çocuk parkına tünemiştik. sıcak hava, öğleden sonra. bi o sıcak, bir de caddeden geçen çek çek pazar arabalı teyzeler aklımda. tam karşımda incirli çarşı mağazası vardı bir de, salıncakta ileri geri salınırken aradan onu görüyordum. yanımdaki salıncakta da hakan oturuyordu, öyle komünist manifesto'yu tartışıyorduk öyledir böyledir değildir falan. güneş tepeme tepeme vuruyordu. bayağı sıcak yazmış.

    özelliği olmayan bir gün aslında bu, ama zihnimde çok vurucu yeri var. sonradan olanlar yüzünden.

    sonbahar gelince ben üniversiteye başladım işte, hakan lise son sınıfa, ertesi yıl o da üniversiteye. böyle böyle uzun süre görüşmedik. artık büyümüştük ya ondan sanırım, aile ziyaretlerine katılmaz olduk falan işte, denk gelmedik. ara ara haberlerini annemden alıyordum ama. 2-3 yıl sonra okulda tarikatlardan birinden bir kıza aşık olmuş bu. onunla birlikteyken nasıl oluyorsa artık bu da dahil olmuş. annem onlara gittiğinde hoş geldiniz derken sarılıp etmemiş misal namahrem diye. annemin evde bana bunu şok olarak anlatışını hatırlıyorum. annesi “çok değişti beynini yıkadılar” diye çok dertliymiş. sen bi konuşsan diye ısrar etmişti annem. yahu sana namahrem muhabbeti yapacak kadar o kafayı sahiplenmiş çocuk beni dinler mi hiç anne demiştim. bir de çok salakça bulmuştum açıkçası, kör cahil saftirik biri değildi ki, nereye nasıl oturttu da girdi o işlere, ne konuşayım ne diyeyim yani en ufak paydamız kalmamış ki. neyse sonraki yıllarda o kız hakan'ı terk ediyor. ne oluyorsa da ondan sonra oluyor zaten, çok derin bi depresyona giriyor. okulu tamamen bırakıyor. ilaç tedavi ilaç tedavi, evden dışarı çıkmıyor. annesi kahroluyor.

    benim onu bir daha ilk görüşüm, o salıncakta komünist manifesto tartıştığımız güneşli 94 gününden 10-11 yıl sonra oldu. ziyarete benim evime gelmişlerdi. ben okulu bitirmişim, işlere girip çıkmışım, kendi hayatımı kurmuşum. hakan daha yeni yeni evden dışarı çıkabilecek kadar kendini toparlayabilmiş, tekrar üniversiteye dönme planları yapıyor diploma alabilmek için. kapıyı açmamla şok olmuştum. bıraktığımda incecik bi çocuktu hakan. şimdiyse içeri girmek için evin kapısından sığmakta sözlük anlamıyla zorlanan biri vardı. sarılmaya çalıştığımda ellerim sırtına bile varamamıştı. ilaçların yan etkisi dedi annesi. o gün biraz baş başa kaldık. annemin parça parça bilip anlattığı kadarını bildiğimden ve onlar da hiç aklıma yatmadığından ne oldu, niye oldu, nasıl oldu tüm bunlar anlatır belki diye umuyordum. o anlatmadı. ben de soramadım.

    sonrasında okulu bir şekil bitirdi, diplomasını aldı, bir yerde staja başladı. ama çok sürmedi işte. sonra başka yerler vs. bir türlü onmadı. 15 gün çalıştıysa 1 yıl eve kapandı. arkadaşlık edeyim, destek olayım, omuz vereyim diye çok uğraştım o gelmelerinden sonra. yok. istediği dünya kendine kadardı. sonunda çekildim mecburen.

    öyle işte. 1994 yazından aklımda kalan böyle de buruk bi şey. sonrasında bir daha kendine tutunamamış çocukluk arkadaşımın hayata karşı coşku dolu, merak dolu, 17 yaşındaki pırıl pırıl hali.
  • annemin 1. kattaki evimizin balkonuna astığı yorganın üzerine çıkmış hayalimdeki moto gp'de yarışıyordum. viraja biraz hızlı girmemden dolayı sağa biraz fazla yatmam gerekti, motorun kontrolümden çıkmasıyla beraber yorgana tutunarak balkondan aşağı düştüm. ben yorgana tutunarak indiğimden baya yavaş inmiştim, babam da arkamdan atlamış. allahtan zemin toprakmış da ona da bi şey olmamış. o gün bugündür motor almama müsaade etmiyolar, lan bi kere kaza yaptık diye gördüğümüz muameleye bak..
  • üniversite sınavını yine kazanamamış olmak.
  • dünya kupasının amerika'da düzenlenmesi. finalde brezilya'nın penaltılarla kazanması. baggio'nun üzgün yüzü ve taffarel'in diz çökerek iki elinin işaret parmaklarını gökyüzüne kaldırıp tek rakibim türk hava yolları şeklinde poz vermesi, mustafa sandal'ın "suç bende" si.
  • 1994 yazından aklımda kalan tek şey;

    hiç yaşlanmayacağımız ve hatta büyümeyeceğimiz düşüncesi.

    yine sabahın köründe sokağa çıkacağız,
    yine deli gibi top peşinde koşacağız,
    yine herşey o günlerdeki gibi zevkli olacak...

    (bkz: durduk yere adamın amına koyan başlıklar)
  • çocukluğumun son yazıdır.hayatimin en güzel,samimi, yardımsever,kibar insanlarının olduğu, özü ve yüzü gulen köyde katıksız mutluydum bundan aşırı eminim.dunya orda durmaliydi benim için.
    sonra babamın tayini çıktı o güzelim köyden kalkıp insanların plastik tadı verdiği bı yere taşındık.ben ve birader yatılı okula devam etmek zorunda kaldık yaş 10 hâliyle berbattı.y.i.bo denilen travmatik yatılı okul günlerini ne kadar unutmaya çalışsam da kırmızı mercimek kokusu hâlâ aynı mide bulantısıni, ıssızlık ve değersizligi anımsatır.iyi şeyleri hatırlamaya söz vermiştim bulduğum her kitabı okudum,bunlar gibi yetişkin olmayacağım diye ant içtiğim öğretmen ve yöneticileri belleğin karanlığına gönderdim.

    1994 herkesin ayni programları izleyip,oturmalara gidilen,sokaktan eve girmedigimiz, güvenli ve güzel dünyanızın ben için son yazıydı.selam olsun...
  • halam 8 yıl sonra ikinci bebeğini bekliyordu... ben ilkokuldaydım... bebeğin cinsiyeti kızdı... kasım ortasında dünyaya gelicekti... ailede onun heyecanı vardı işte... hayat toz pembeydi gözümde... geleceğe umutla bakıyordum... güzel günlerin bizi beklediğine emindim... çok güzel bir yazdı... çocuktum işte be çocuktum... daha ne olsun... var mı daha büyük bir mutluluk bu hayatta?
  • --- tarkan mode on ---
    oynama şıkıdım şıkıdım.
    kız hepsi senin mi?
    --- tarkan mode off ---
  • dedem köydeki arsayı daha yeni almıştı, biz apartman gülleri de hayatımızda ilk defa yazı ot, börtü böcek ve kuş cıvıltıları içinde geçirme şansı bulmuştuk. elektrik falan da yoktu evde ama 12 yaşındaki halimle bile gaz lambası ışığında oturup büyüklerin köy hikayelerini dinlemeye bayılıyordum. televizyonu da zerre aramadım. benim için orada, doğayla içiçe olmak rüya gibiydi. sonraki pek çok yazımız orada geçti. şimdi artık ne dedem var, ne köydeki ev. benim kalbimde ise kocaman bir hasret.
hesabın var mı? giriş yap