• tam olarak bir yere oturtamadigim bir film. anlatimi ve kurgusu guzel ve akici olmasina ragmen bende hicbir karakteriyle empati kuramamamdan mi kaynaklandi nedir buyuk bir guzellik hissiyati uyandirmayan bir film. ama sanirim bunun asil nedeni filmin amerikayi elestirdiginin mi yoksa ovdugunun mu tam anlasilamamasi. monty'nin unlu ayna karsisindaki kufur sahnesinde amerikadaki "entegre" olamamis yabancilara ve bin ladin'e kufur ettikten sonra kendine kufur ettiginde soyledigi tek sey bir zamanlar bunlara sahip oldugu ama firlatip attigi. acaba adam bi gun sonra hapse girecek ve guzel amerikan hapisanesinde ayvayi yiyecek olmasaydi butun bunlar bir cumlelik bile degerli olurlar miydi. yani butun bunlara sahip olmus olmanin simdi kaybetmis olmak disinda bir degeri yok mu? butun bunlari "fuck you"dan kurtaracak olan tek sey onlari kaybetmis olmak mi? yani kufur ederken niye kufur ettigine dair gerekceleri saymak ama sonra o kufru kendine yoneltirken bunun gerekcesini kaybetmis olmakla sinirlandirmak... keza filmin 11 eylul haricinde etrafinda odaklandigi baska guclu bir mesaj olmadigini da dusunursek, olay iyice havada kaliyor. belki biraz filmin sonundaki anlati ile akliyor kenidini uyusturucu saticisi monty ama o da yetmiyor birseylerin havada kalmamasina...
    biraz daha degisik bir kategoride de olsa instinct de boyle bir filmdi. orada da anthony hopkins'in oynadigi karakter ile ozelde gorillerin oldurulmesi ve hayvanat bahcelerinde kafeslerde tutulmalari elestiriliyordu sozum ona ama filmin anthony hopkins'in oynadigi karakterin kacip gorillerin yanina yasamaya geri donmesi ile sonlamasiyla seyirciye yapay bir rahatlama yasatiliyordu. yoksa ne oldu, gorillerin oldurulmemeleri ya da kic kadar kafeslere hapsedilmemeleri adina filmde bile birsey yapilmadi...
  • müzikleri güzel evet ama başka güzel bir şey yok filmde
  • cok mukemmel bir film olabilecekken gereksizliklerle dolu hos bir film diye aklimizda kalacak o ic acinasi filmlerden biri daha... senaryo cok parlak degil, kabul ediyorum. daha dogrusu parlakliktan da ote cok ilginc gelmiyor insana, bildigimiz duydugumuz o son 24 saat olaylarindan biri aslinda. ama islenis bakimindan iyi basliyor film. hatalar baslayana kadar edward nortonun kisiligi hakkinda cok derine inmezken (bunu yapmasinin sebebi filmin sonunun herkese bu kadar gelmesinin altinda yatiyor) inmezken cevre, aile, ask ve arkadas kavramlari ile yardim aliyor, buralardan besleniyor. besleniyor beslenmesine ama bu durum yeterince dikkatli ayarlanmamis hissi veriyor insana kuskusuz. cunku tamam esas oglan edward, yardimci karakterlerin tekmili birden oyunculuklari da dikkate deger ama oyle yerlerde, oyle kritik anlarda ( burada kritiklik filmin akis ve olay siralamasi degil de izleyicinin filme olan ilgisi seviyesinin yuksekte tutulmasi ve baymamasi ile ilgili surec) yardimci karakter analizi gereksiz uzatiliyor ki öf dememek icin insan kendini zor tutuyor. neyse ki buradan da gercekten basarili is cikarmis olan yardimci karakter performanslari ile yirtiyor diyebiliriz. bir de su var, sonunda etkileyici bir bolum olacagini hissettiren filmlere karsi filmi izlerken hic rahat olamiyorum. sanki basi ve sonu icin film yapilmis da bu nedenle bize bunu izlettiriyorlar izlenimine kapilmadan, her karesi guzel, guzel olmasa bile sonunda hosuma gidecek bir sey olacak hissi insani gercekten rahatsiz ediyor ve ne yazik ki spoiler yapmadan soylemem gerekirse sonlardaki bir iki sahne yuzunden filmle ilgili bu intibayi da almadan edemedim.. tabi bunlar filmin bana gore olumsuz taraflari..

    olumlu taraflara gelirsek.. gercekten cok basarili bir kamera kullanimi var. kısa monologlar ve diyalog barindiran planlarin islenisi oldukca basarili. film boyunca insani rahatsiz eden bir kadraj hatasi yok denecek kadar az, olanlar da bu nedenle hatirlanmiyor. gecisler biraz daha ozenli ve ilintili olabilirmis ama planlardaki kamera acisi, teknigi o kadar hosuma gitti ki bunu da es gecebilirim. bagimsiz bir kurgu anlayisi oldugunu dusunmedigimden ve bu durumun beni yukarida belirttigim sahne beklentisi hissiyatina burundurdugu icin birebir senaryoya bagli kalinmis olarak addedip o konuda ozgun bir dusunce gelistirmek gercekten zor.

    oyuncularin performanslarina yeniden deginmek de gerekiyor sanirim zira bildigimiz, artik tam anlamiyla oturmus, super edward nortonun yanina bir de enfes bir barry pepper performansi var. sanirim artik onu hep bu basarisiyla hatirlayacagim. metin yazarligi oldukca basarili tipki goruntu yonetmenligi gibi filmde ve aralarda gecen cok onemli olmayan diyaloglardan bile etkilenmek mumkun. ruya kismini ve ayna karsisindaki edward sovu ise hic katmiyorum. lakin sorun su ki, bu monologlarda da sanki filme ait olamama duygusu var. yani ayna karsisina kadar edwarddan hic beklenmeyecek, hic anlatilmamis bir psikoloji uzerinde duruluyor o an. tabii ki her seyiyle tanimak istemiyorum o ana kadar ama sonuna dogru ozumsenecek bir psikoloji icin de o sahneler, pakistanlilar italyanlar araplar falan biraz manasiz, oturmamis duruyor. bu da kurgu ile ilgili bir sorun kanimca. yine de bunun monologlarin basarisina golge dusurmez. ayni durumu yasayan bir diger konu da, filmin muzikleri.. yine kendi iclerinde cok etkileyici ama oyle sahnelere koyulmus ki "bu ne lan simdi" tepkisi vermek olagan..

    sonuc olarak psikolojik, drama, hafiften gerilim olarak kotu degil film kesinlikle.. hatta butun bunlara ragmen basarili buldugumu da soylemeliyim. ancak suna uzuluyorum.. bu film gercekten cok cok cok daha öte olabilirmis. elde mukemmel bir malzeme varmis da kullanmamislar demiyorum, kendileri de bu malzemeyi yaratmislar ama cok daha iyi olabilir, cok daha asmis hale gelebilirmis. yine de ben hep o son monologla hatirlamak istiyorum bu filmi. cunku o yeterince asmis, bitirmis.
  • --- spoiler ---
    simdi monty'miz giriyor mu hapse, girmiyo mu? seyirciye mi birakilmis, hapse mi gidiyor, yoksa babasi monty dalmis gitmisken, arabayi cevirip baska yollara sapip , new york'tan uzaklasiyor mu? bilmiyoruz ki new york'u da.
    --- spoiler ---

    monologlar, muzikler, her seyiyle film gibi film. miknatislenmiscesine izledim.
  • her seyredişimde bana askere gidişimi hatırlatan filmdir
  • icini kanatan bir soundtrackt temasina sahiptir bu spike lee filmi.filmin sonunda sen de edwart norton ile o bilinmez yere gitmek istersin. nereye gittigi umrunda degildir, sen de onunla beraber al basini ve git bu diyardan sekline girersin. philip seymour ve edward nortonun kavga sahnesinde sen de bir yumruk yemek istersin isiyan manhattan sehrine bakarken, icin gider filmi izlerken ama neye uzuldugunu de tam olarak bilemezsin, hapse girecek olana mi? geride kalacak olana mi? uyusturucunun aslinda nasil da boktan oldugunu tekrar anlatana mi? anlayana mi? elin titreyerek cikartirsin ucuncu kere dvd'yi,oturur dusunmeye baslarsin neyi dusundugunu tam olarak bilmeden. bu adam simdi nereye gitti rosariosuna kavustu mu? beyazlar giyinmis bir sekilde vanilya renginde bir aile olusturdu mu? dusunur de dusunursun, asagilik ny'da olmayi hayal ederek,asagilik manhattan pisliklerinden birisi olmak icin ic gecirerek.

    "fuck everybody"
  • --- spoiler ---
    brian cox'un güçlü anlatımına eşlik eden mükemmel görüntüler ve müzikleri içeren alternatif sonunu defalarca kez izlemekten büyük zevk aldığım film. otobandaki yol ayrımından itibaren, sanki o yollardan ben de geçiyorum, yağmuru da, çölü de iliklerime kadar hissediyor nihayet kasabanın dinginliğine ulaşıyorum. yeni arkadaşlar edinip bir yandan hiç görmediğim new york'u özlüyorum. naturelle'le buluşmalarında gözlerim nemleniyor ve sonra tekrar o yol ayrımı, her şey bilinmezlikle noktalanıyor..
    --- spoiler ---
  • yibokkike (yapıtlara imkansız ve bir o kadar da karizmatik isimler koyma enstiüsü) 'nin işkembe-i kubrasından fırlayan bir yapıt ismi daha. digerleri için;

    (bkz: 32. gün)
    (bkz: 5. rekat)
    (bkz: 6. vakit)
    (bkz: 1295330001. çinli)
    (bkz: 13th warrior)
    (bkz: kaybolmayan sakız)
    (bkz: kandan korkan amerikan başkanı)
  • --- spoiler ---
    babasıyla uzaklaşıp gittiğini sandığımız o son sahnede her izleyişimde gözyaşlarımı tutmayı beceremediğim filmdir.

    belki de filmin sonuna doğru babasının o kendine has kabul edilmişlikle anlattığı o hayatın, içinde sıkışıp kaldığımız her türlü yaptırıma alternatif olarak "bir yer daha var" görüşünü sunmasından belki de sadece kaçıp gitmeyi gerçekten başarmasını gönülden istemememden.

    evet, ben de bazen bir çöl istiyorum, içinde kaybolabileceğim ve herkesin unuttuğu o çöl kasabasında herşeye yeniden başlayıp kendi naturelleimi çağırabilmeyi. bunun gerçekliğine o arabanın içindeymişçesine inanıyorum ve sanki gerçekliğini kanıtlyacakmış gibi daha da çok ağlamak istiyorum.

    ne var ki ben de gidemem, tıpkı monty nin gitmeyeceğini düşündüğüm gibi. çünkü o çöl kasabasının varlığı belki de devam etmemizi sağlayan şey. belki sadece o çöldeki kasaba için her şeye katlanmaya devam edebiliriz.o çöl kasabası bizim hayalimizdi ve hiç gitmeyeceğimiz için o kasabayı yaşayabilirdik.

    (bkz: belki)
    --- spoiler ---
  • (bkz: the hours)
hesabın var mı? giriş yap