• evet diyerek türkiye'yi daha fazla kaosa sürükleyecek kitleyi değil, kararsız yaklaşan ve hayır deme potansiyeli olan seçmen kitlesine tebliğ edilen sebeplerdir.

    televizyonunu yeni açanlar için: türkiye 2002 yılından bu yana tayyip erdoğan ve saz arkadaşları tarafından yönetiliyor. türk lirası dünya çapında hiç bu kadar değersiz olmamıştı, terör hiç bu kadar içimizde olmamıştı, istihbaratından eğitim kurumlarına, devlet hiç bu kadar işlevlerinden yoksun olmamıştı ve bu sınırlar içinde yaşayan insanlar, belki de tebaa olduklarından bu yana hiç bu kadar özgürlüklerinden yoksun olmamıştı.

    geçtiğimiz 6 ayda bir darbe teşebbüsüne tanık olmamız yetmez gibi, polis akademisi mezunu 94'lü bir çocuğun rus büyükelçisini infaz edebileceği boyutta güvensiz bir ortamda yaşıyoruz ve bu referandumda gelecek bir evet sonucu, ülkeyi, onu bu hale getirenlere emanet etmek de değil, ipoteklemek olacak.

    hayır oyu vermenin sebeplerini kısaca saymak gerekirse,

    güvenlik:

    ak parti döneminden çok önce devlete yerleşmeye başlamış olsa dahi fetullah gülen terör örgütünün çok yakın zamana kadar tayyip erdoğan'la güçbirliği halinde olduğu aşikar. aynı fetullah gülen terör örgütünün her devlet dairesini, orduyu, yargıyı ele geçirdiği ortada. bu kitle türk subaylarını yargılarken tayyip erdoğan'ın ''ben bu davaların savcısıyım'' dediğini çok kişi hatırlıyor olmalı.

    putin tarafından dile getirilen ''türk hükümeti ışid petrolü satın alıyor'' iddiaları gerçek olmasa bile, ışid tehdidinin zaptedilemediği aşikar. hatta, ışid hakkında bir zamanlar ''öfkeli gençler'' diyen davutoğlu'nun istifasından sonra bile, ışid'e karşı gerekli tutumun takınıldığı yönünde birçoklarının şüphesi var.

    pkk/ypg/tak kısmına gelecek olursak, bu mesele türkiye'nin ve bu coğrafyanın kanayan yarası olmaya başlayalı çok olsa dahi, çözüm süreci, oslo görüşmeleri vesaire girişimlerin sonuç vermediği, 7 haziran seçimlerinden sonra pkk aktivitelerinin pik yaptığı ve mevcut hükümetin bu sorunu çözmeye yaklaşamadığı ortada.

    özgürlük:

    bir zamanlar erkek ve kadın öğrenciler aynı evde yaşamamalı diye dert yanan, sağda solda insanların cebinden paketlerini alıp sigarayı bırakmalarını söyleyen erdoğan'ın otoriter yanı tüm dünyanın malumu. buna ispat göstermeye gerek yok, fakat gezi zamanı olanlar, sokakta öldürülen çocuklar, savaşa karşı akademisyenler bildirgesine imza attı diye görevlerinden, kariyerlerinden olan akademisyenler, kurunun (fetö bağlantılı vakıf ve dernekler) yanında yanan yaş (kadın hakları, azınlık haklarını savunan vakıf ve dernekler) de ortada.

    maalesef ülkenin hiçbir yerinde kimse anayasal özgürlüklerinin derdinde değil gibi görünüyor, mesela gazetecilerin veya milletvekillerinin tutuklanması, bu kaos fırtınasında çiseleyen ufak yağmur damlaları kadar ses getirebildi.

    ekonomi:

    euro, dolar aldı başını gitti. zaten ihraç ettiğimiz malın önemli kısmı için hammaddeyi de ithal ederek hazırlıyoruz, dolayısıyla dövizin artışı ekonomiyi zora sokuyor. siyasi belirsizlik ülkeden yatırımcıyı uzaklaştırıyor. fetönün yapmaya kalkıştığı darbeden sonra düşen kredi notları yüzünden mevcut yatırımcı da parasını alıp başka deryalara yatırmak istiyor ve haksız da değil. enflasyon artıyor, faiz artmalı mı artmamalı mı artık sanırım kimsenin fikri yok. merkez bankası baskı altında. büyüme yavaşlıyor. yatırım giderek azaldıkça bu olumsuz tablo devam edecek.

    bir yandan anayasal özgürlüklerden bahsederken, ekonomik özgürlüklere ayrıca değinmek lazım zira euro ve doların bu hale geldiği mevcut vaziyette insanların yurtdışına kaçması veya türkiye'de kalıp para kazanması yahut yatırım yapması pek mümkün görünmüyor.

    eğitim:

    ülkenin eğitim kurumları katlanarak imam hatipleşmeye devam ediyor, üniversiteler özgür düşüncenin beşiği olacakken hiçbir düşüncenin bulunmadığı apolitik çocuk bahçelerine dönüşüyor, kaliteli liseler proje okulları olarak yeniden tanımlanıyor ve bu okulların eğitimcileri görevlerinden tasfiye ediliyor. sıradaki jenerasyon ancak muhafazakar olabilecek, fakat ekonomiye katkı verebileceği veya yurtdışındaki yaşıtları ve rakipleriyle yarışabileceği şüpheli.
    pisa skorumuz hiç olmadığı kadar endişe verici.
    http://t24.com.tr/…ukseltmek-icin-ne-yapmali,377136

    hukuk:

    ayaklar altında. yargı bağımsızlığına artık kimse inanmıyor olsa gerek. yüksek yargı oyuncak haline geldi. yeni anayasa değişikliği bu açıdan özellikle endişe verici çünkü yüksek yargıyı iyice erdoğan'ın eline bırakacak değişiklikler söz konusu. tecavüzcüler, katiller ceza almaz oldu. adalet daha önce fetöcülerin eline bırakılmıştı ve onların adaletini gördük. fetöcülerin önemli bir kısmı yargı sisteminden tasfiye edildi, fakat halen daha ne kadarının mevcut ve önemli noktalarda olduğu belirsiz. yargı o kadar ele geçirilmiş bir durumda imiş ki, darbe sonrasında mahkemelerde kalem memuru bulmak bile nimet haline gelmişti. hakim savcı sınavları, bu sınavların mülakatları herkesin malumu. avukatlar baskı altında, barolar birliği baskı altında.

    toplum:

    türkiye belki de hiç bu kadar kutuplaşmamıştı. erdoğan hakkında herkesin bir fikri var. türkiye daha önce de tartışmalı figürler tarafından yönetildi, fakat hiç bu kadar tahrik edici, ötekileştirici bir düzen olmamıştır. ülkede aşırı baskınlaşan muhafazakar kesim toplu taşımada genç kızlara taciz etmeyi, hatta onları tekmelemeyi kendine hak görürken, birbirini seven ve birbiriyle olmaya rıza gösteren iki genç sokakta rahatça yürüyemiyor.
    erdoğan mevcut düzeni değiştirme arzusunu uzun zamandır aleni şekilde gösteriyor. onun hayalindeki yeni düzen, yasamanın ak partililerden oluştuğu, yürütmenin sadece kendisinden oluştuğu, yargının ak partililerden oluştuğu, medyanın ak partililerden oluştuğu, sermayenin ak partililerden oluştuğu, muhalefetin ak partililerin suyuna gittiği, merkez bankasının ak parti ne derse onu yaptığı, ve ak partinin de erdoğan'ın imajında yaratıldığı bir sistem.

    böyle bir düzende, badem bıyıkları olmayan ve hayatında bir kadehten fazla rakı içmiş herhangi birine yer yok.

    türkiye her geçen gün daha da karanlık, umutsuz, güvensiz ve yoksul bir yere dönüşüyor. mevcut hükümet ülkeyi ekonomik ve siyasi bir krizin içine soktu ve çıkartmaya kabiliyetleri olduğunu hissetmek zor. bu noktada, benim derdim erdoğan'ın kendisiyle değil. dolar ve euro'nun makul seviyelere düştüğü, eğitim ve yargının bağımsız kalabildiği bir ortam istiyorum, ki bunlar çok asgari beklentiler. erdoğan döviz kuruyla ilgilenmiyor, kendi ülkesinin gençlerinin iyi yetişmesiyle ilgilenmiyor, kendi ülkesinin kızlarının tacize ve tecavüze uğruyor olmasıyla ilgilenmiyor, kendi ülkesinde azınlıkların güvenlik içinde yaşıyor olmasıyla ilgilenmiyor, kendi ülkesinde adaletin, hukukun, özgürlüğün ve güvenliğin var olmasıyla ilgilenmiyor.

    fakat erdoğan bilmeli ki bu ülke onun değildir.

    #hayır
  • kisaca bu teklifte yasama, yurutme ve yargi erklerini tek basina toplamis ve 5 yilda bir yapilan secimler disinda denetimi mumkun olmayan, genis yorumlanabilecek cumhurbaskanligi kararnamesi gibi, ohal ilani gibi yetkilere sahip anayasal bir tiranlik tasarlandigi icindir. basitce madde madde gidersek:

    1. onerilen sistemde meclisle baskan arasinda bir ayrim yok. bunun uc sebebi var.
    - secim ayni gun oldugu icin baskanin partisi buyuk oranda mecliste de cogunluga sahip olacak, veya cogunluga cok yakin durumda olacak.
    - baskan partisinin genel baskani olarak meclis grubu uzerinde soz sahibi olacak.
    - siyasi partiler kanununun genel baskana verdigi aday belirleme inisiyatifi ve buna ek olarak lider odakli siyasi kulturumuzun sonucu olarak vekiller belli bir secmen kitlesinden cok kendilerini o listeye yazan parti genel baskanina, dolayisiyla da baskan'a karsi sorumluluk hissedecekler. zaten bir benzeri durumu bahceli'nin bu tasariya evet derken partisinde minimum fireyi saglamasiyla gozledik.

    iste bu uc sebep dolayisiyla bu onerilen sistemde tek bir kisi yasama ve yurutme yetkilerinin tumune tek basina sahip olacak.

    2. yasama ve yurutmeye tek basina sahip olan bu baskana ustelik yargida da cok genis yetkiler veriliyor. aym ve hsk(eski hsyk) uyelerinin onemli bir kismini bizzat, geri kalanini yukaridaki maddede anlattigim sekilde hakim oldugu meclis vasitasiyla atiyor.

    3. cumhurbaskanina yurutmeye dair tum yetkiler verildigi halde hem meclis denetimi imkansizlastiriliyor, hem de meclisin yargi denetimini harekete gecirmesi cok zorlastiriliyor. bugunku sistemde karsilastirilmasi gereken esdeger mevki mevcut cumhurbaskanligi degil basbakanliktir. basbakanin yuce divana gonderilme-yargilanma sartlari tasaridaki cumburbaskanindan cok daha kolaydir oysa. onda bir uyenin imzasiyla meclis sorusturmasi onergesi verilip normal cogunlukla(karar yeter sayisi) sorusturma acilmasina, salt cogunlukla yuce divana karar verilebiliyor mevcut sistemde bakanlar ve basbakan icin. oysa onerilen sistemde salt cogunlugun onerisi 3/5'in kabuluyle sorusturma komisyonu kuruluyor. sonrasinda da uye tam sayisinin ucte ikisinin oyuyla yuce divana sevk ediliyor. ve butun bunlarin baskanin zaten secimi dogasi geregi hakim oldugu meclisten gelmesi gerekiyor. diger yandan bu denetim zorlug sadece cumhurbaskaninda degil, cumhurbaskani tarafindan atanan yardimci ve bakanlarda da var ki bu bakanlar hicbir secime bagli tutulmaksizin atanmis durumdalar ve cumhurbaskanindan baskasina karsi sorumlu degiller ve kimseye hesap da vermiyorlar kolay kolay.

    4. cumhurbaskanligi kararnamesi tarihte kalmis olan ferman kurumunu yeniden hayata getirirken cumhurbaskaninin yeniden gorusulmek uzere geri gonderdigi yasa tasarilarinda ikinci gorusmede salt cogunluk sartiyla da zaten baskan kontrolune alinmis durumdaki meclisin baskanin istemedigi bir karar vermesi hepten imkansizlastiriliyor, bu imkansizlastirma ek olarak cumhurbaskanligi kararnamelerinin daha genis alanda kullanilmasina sebep olabilir, nihayetinde ferman sadece meclis ayni alani baska yasayla duzenlerse gecersiz hale geliyor ama bu yasanin cikmasinin onune baskan her turlu tas koyma hakkina sahip.

    ben bu entry'yi kisa yazmak icin basladim, ilk entry uzun diye. burada kesiyorum o yuzden. en kisasi bu oldu.
  • (bkz: rte)
  • çok uzun yazmayacağım, sadece herkes 1,5 hafta karşıt görüşleri anlamaya çalışsınlar, kimin ne derdi ne sorunu var öğrenmeye çalışsınlar ve oylarını buna göre kullansınlar bu ülke bir birimizi anlayarak düzelecek fanatiklikle değil.
  • hala "güçlü bir türkiye için sen de var mısın ?" deyip "evet" oyu istiyorlar. 15 yıldır bu ülkeyi zaten 1 kişi yönetiyor. o ne derse o oluyor. bir kişi itiraz edebiliyor mu ? hayır.

    15 yıldır dünyanın en ağır vergilerini ödüyor muyuz ? evet.
    15 yıldır dünyanın en pahalı benzinini mazotunu satın alıyor muyuz ? evet.
    15 yıldır dünyanın en antidemokratik koşullarını yaşıyor muyuz ? evet.
    15 yıldır kafasını kaldırıp muhalefet edenleri zindanlara attılar mı ? evet.
    15 yıldır sata sata bitirdikleri cumhuriyet kazanımlarına rağmen dolar 4 lira benzin 5 lira mı ? evet.
    15 yıldır "istikrar" diye diye tek başlarına yönettikleri halde kredi değerlendirme kuruluşları "yatırım yapılamaz ülke" notu veriyorlar mı ? evet
    15 yıl önce "sıfır terör" ile aldıkları ülkeyi 15 yıl sonra terörden kan gölüne çevirdiler mi ? evet
    15 yıldır bizi yönetenleri bir güzel kandırdılar mı ? evet.

    peki tüm bunlara rağmen 15 yıldır ülke "güçlü" oldu mu ? hayır

    ülkeyi bu hale siz getirdiniz ! şimdi sanki siz muhalefetteymişsiniz gibi evet verin ülkeyi daha güçlü yapalım diyorsunuz. hem de tek başına.

    sizi yıllarca kandırmış olabilirler ama sizin yalanlarınız bize sökmez. bizi kandıramazsınız !!! yalanlarınıza hayır
  • evet demek için herhangi bir sebep olmamasıdır.
  • reis hayır diyor.
  • yıl 2017. yani milattan sonra 2017 yıldır, insan sürekli gelişerek değişiyor. bu değişimler hep insan için ( doğayı talan etmenin zararları ile yüz yüze gelince göstermelik onun için de bir şeyler yapıyoruz). nasıl daha rahat edebilirizden tutun uzayın en derinlerini nasıl görebilirize kadar geliştik. tabi gelişirken kendimize de baktık. insandık ve insan olarak yaşam içinde sosyolojik ve felsefik olarak nerede olduğumuza da baktık. işte burada birey fikri ortaya çıktı. birey insan olmasının gereklerini, toplumla olan ilişkilerini, hayatta olduğu sürece kendi ve diğerleri ile olan etkileşimlerini sorguladı. sorguladıktan sonra insan olmasını özümsedi ve sosyal yaşam içinde haklarını talep etti. ve bireyin bu sorgusu devleti tetikledi , devlet anladı, hak verdi ve en başta eğitim olmak üzere, gelecekteki yaşamı modern ve insani temeller üzerinde kurgulamak için harekete geçti.
    yukarıda yazdığım olaylar özet olarak modern ülkelerde gerçekleşti. cahil toplumlarda ise insan bırakın birey olmayı düşünmeyi bile bıraktı. düşünmeyen ve sorgulamayan insan topluluğunu bir iki ideloji ile istenilen noktaya getirmek çok kolay olduğundan, egemen güçler daha da cahil kalmalarında bir beis görmedi. zira akılları vardı kullansalardı. ve tehlike işte tam da bu nokta da kendisini gösterdi. demokrasi, çoğulcu yönetimdi. ne var ki cahil çoğunluğun çoğaltıldığı toplumlarda, gelecek için ciddi bir tehlike halini aldı demokasi. sorgulamaktan, dinlemekten, düşünmekten ve anlamaktan uzak kitle hönkürerek çoğalmaya devam ederken, cahilliğinin cesareti ile azınlık karşısında egemen olması da onu bayağı eğlendirdi. zira çoğunluk zaten bayağılaştığından veriecek cevap da bellidir.
  • eğitime ve adelete vurduğu balta

    ikinci alt bölüm
    başkanın görev ve yetkileri
    görev ve yetkileri
    madde 22.4.–
    n) yükseköğretim kurulu üyelerinin yarısını seçmek,
    o) üniversite rektörlerini seçmek,

    eğitimin ve ziyadesiyle üniversitelerin iktidar yanlısı olması düşünülemez. böyle ortamlarda bilim, ilim, felsefe tam anlamıyla gerçekleştirilemez. malesef ki bu ülkede bazı çarklar bozuk. yarın birgün devran döner ve solcu bir parti iktidar olursa ne olacak? yani şimdi evet diyenler için diyorum, ne olacak? zalimler, başörtülerimize izin vermiyorlar, laikçiler, çocuklarımız seküler eğitim görüyorlar diye adalet peşinde koşacaksınız. bu ülkenin kollektif aklı halen objektif bakabilmeyi beceremiyor. ki diyelim isviçre'de yaşıyoruz falan, herkes ülkesinin çıkarını gözetiyor partisinin değil de. yine de böyle maddeler kabul edilemez. çünkü insanoğlu realitesi hiçbir zaman değişmez.

    ikinci alt bölüm
    başkanın görev ve yetkileri
    görev ve yetkileri
    madde 22.4.
    k) kamu yöneticilerini atamak ve görevlerine son vermek,
    p) anayasa mahkemesi üyelerinin yarısını, danıştay üyelerinin yarısını, yargıtay cumhuriyet başsavcısını ve hâkimler ve savcılar yüksek kurulu üyelerinin yarısını seçmek.

    bu maddelerde yarısı diyor da, aslen tamamı. sanıyor musunuz ki iltimas bitsin ülkemizde. bu topraklarda iltimas ve rüşvet osmanlı'dan beridir var. ne diyor fuzuli: ''selam verdim, rüşvet değildür deyü almadılar.'' bir ülkenin adaleti bozuksa o ülkede ne düzgündür ki? her tarafı düzgün olsa da adaleti bozuk olsa, düzgün olmanın ne önemi vardır? ülke ahıra döner. ''ahır'' hırsızı, hırlısı, tecavüzcüsü... eğitim için belirttiğimi burada da belirtmeme gerek yoktur sanırım ama illa diyorlar ki bilal'e anlatır gibi. efenim buyrun; yine başka bir parti gelirse. o zaman bu evetçiler nolacak? yani bu kadar basit bir formülle de düşünmeyelim. hep şimdi ki iktidar iktidarlığına devam etse. hani diyor ya evde %50yi zor tutuyorum. demek diğer %50 bunlar gibi düşünmüyor. sen şimdi pek sevdiğin adamın eline hem eğitimi hem adaleti verdin. o adam, diğer %50'yi zorlamayacak mı? onlara göz açtırmayacak mı? emin olun böyle olacak. illa felaket senaryoları da kurmayın ama, hani büyükleriniz diyor ya hep; ''siz eskileri görmediniz, başörtüleri yasaklıyorlardı'' diyordu ya. şimdi ki nesil de ''siz eskileri görmediniz, başörtüsü zorunluydu'' diyecek heralde. hani müslüman diğer müslümanı korur kollardı? hani onun hakkını ezdirmezdi?

    sadece bu birkaç madde benim hayır dememe yetiyor. meclisi feshedebilirmiş, yasa çıkarabilirmiş ilgilenmedim bile. zira ortalıkta dolaşan bilgilerin çoğu da yanlı.

    bununla beraber yukarda belirttiğim bazı maddeler şu anda var. yukardaki kadar yoğun olmasa da. demem o ki şimdi ki sisteme de hayır, sonrasına da.

    ''hayır''
  • perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.simdiye kadar hangi alanda tatmin edici bir ilerleme sağlandı ki başkanlığın gelmesi durumda bu ilerleme elde edilsin kaldı ki şu an ülkenin çok daha önemli sorunları varken bizimkiler o sorunları gözardı edip inatla tutturmuşlar başkanlık.bakın kafası rahat avrupa bile başkanlık olmadan en gelişmiş ülkeleri barındırıyor yani parlamenter sistem ilerlemenin önünde engel değil.bizim kadar sorunu olmadığı halde hiçbir avrupa ülkesi demiyor ki başkanlığa geçelim ülke uçşun, kimse hayal kurmasın.
hesabın var mı? giriş yap