• lise edebiyat derslerinde söz sanatlarından tezat'a verilen fiks örnek olarak gönlümüze girmiş bir divan edebiyatı dizesidir. benim hatırladığım mahir adlı bir şahsiyetin söylediğidir bunu. bu mahir elbette benim daha dün (karum'un önünde yok'u beklerken) gördüğüm -ya da gördüğüme içtenlikle inandığım- internet mahir, nam-ı diğer i kiss you mahir değildir. ama kimdir? çok derinden olmasa da araştırdım, hazindir ki, bulamadım. lakin bu dize çok güzeldir, çok tesir eder bana şahsen. gün gelip de eski hoşlukların nasıl sinede yara olacağını böylesine sade anlatmak mümkün müdür?
    banallik yapmak isterseniz yıllık yazılarında kullanabilirsiniz, ben kullanmıştım misal.
  • kan, ol gül gülerek geldiği demler şimdi
    ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerimiz
    -mâhir baba

    görünüşe bakılırsa, tesir etmesi konusunda da yalnız değiliz:

    çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    ''ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz''.
    - cemal süreya (sevgilim ben şimdi)

    ayrıca attila ilhan'ın "elde var hüzün" adlı şiirindeki

    "söyleşir
    evvelce biz bu tenhalarda
    ziyade gülüşürdük"

    dizelerinin de bahsi geçen divan edebiyatı dizesine bir gönderme olduğu öne sürülür.
  • tamam iste ayrıldık bitti, ne var ki dünden kalan, gülüştüklerimiz, ısın kılıcları ile apartman kapısı önunde senin darth maul benım qui gonn jinn olup savaşmamız, half lıfe ı bir gecede bitirmemiz, yılbaşında sana tattırmadıgım sarmısaklı ekmek, poşetinin icinden göz kararı cıkan sarı kırmızı m&ms ler, yenıkoy spor kulubunde asla istediğin gibi gelmeyen beyaz peynirli domatesli tost, mr bean, korku filmi seyrederken arkana saklandığımda gülmen, emek cafe yerıne kıraathaneye girerken seni ensenden tutup çekmem, gecenin bir körü beni milka stars almaya göndermen, 1 tam limonu sıkarak yenilmez hale getirdiğin salata, yüzüklerin efendisini 3 gün üstüste seyretmemiz, star wars özel gösterime mucize gibi girmen... ne kaldı ki.... aklıma geldikçe içim acır ağlarım diyen bir insanın sessiz, içten haykırışı
  • kahrolasi ayrilik gelip cattiginda,cattirildiginda guuum diye ice oturan,bastirilamayan ke$kelerin loop halinde bunyede dola$masini ifade eder pek guzel bir bicimde bu cumle.
  • öfkeli ve haklı ayrılıklarda hiç sarfedilmeyen cümle.
  • trt4 dekı turk sanat muziği şarkılarını ismini soyluyorum adı altında şarkıların yarısını okuyan spikerlerin ağzından cıkmışa benzeyen tumce..

    -ve sımdı de kurdili hicazkar makamında bestesi recai kultigine guftesi kamuran balmumu na ait olan eseri sanatcımız mustesna hımbılyürek seslendiricek..

    (mikrofon burda yandan tutulur.. takriben 45 derece acıyla)

    aglarim hatira geldikce gulustuklerimiz
    daglarım kendimi sonbahar ayı
    seninle olan opusmelerımız
    bir fim seridi gibi gectii gectii dayı..

    dinliyoruz..
  • divan edebiyatından mahir'in ayrılık acısını 4 kelimeyle anlattığı söz.

    olaya başka bir boyutundan bakalım.

    17. yüzyılda böylesine enfes bir anlatımla mevzuyu tamamen özetleyen mahir; ayrılık acısından tek anlayışı "so far away zırvalıkları" olan batı edebiyatına "naaaber?" çekmiştir taaa o yüzyıllardan.
  • bundan yaklaşık yüz sene evvel, rambo filmleri rocky filmleri revaçta o zamanlar, sonra karate filmleri buruş li filmleri (gerçekte öyle yazılmadığını biliyorum elbette) bütün kanallarda kol geziyor,ah muhsin ünlünün de deyişiyle “ahmet şu boğaz köprüsünü görüyor musun? puhahahaha” düzeylerinde dolanıyor amerikan menşeyli olmayan espritüel belleğimiz. o sıralar türkiyede durumlar kötü tabii ki (ne zaman iyi oldu ki gerçi-tam da burada sosyalist damarlarım fişşekledi beni, yüzyıllık yalnızlıktaki aureliano buendia gibi hissettim kendimi-), ama benim gibi zengin adamlar için hava hoş tabii, nasılsa euro-dolar paritesi canımı sıkmıyor henüz o sıralar. ben yine ingiltere veliaht prensiyle geziyorum, polo oynuyorum, kriket çeviriyorum, ingiliz yeni dalga komedi filmlerinden ve madonna-guy ritchie beraberliğinden bahsediyoruz , isviçrede konsoloslukta yemeğe katılıyorum, birleşmiş milletler adına afrikada çocukları doyuruyorum falan. bi nevi aşırı ünlü olmamış (olmak istememiş) angelina jolie durumu söz konusu.

    tam da o günlerde tanıştım onunla. yosun yeşili gözleri, ellerini kollarını oynatışı öylesine güzeldi ki tanrının ellerinde ipler var ve onun gepettosu olmuş diye düşünmüştüm. pinokyo tarzı bir yürüyüşe sahip olmasa da kral penguenlerden de şirin bir yürüyüşe sahipti. öyle masumdu ki gözleri, masumiyet müzesini onun gözlerine kurabilirdiniz, öyle umutla konuşuyordu ki rüyalarımda gördüğüm o kutsi varlık, o reddedilemez gerçeklik karşımdaydı. ellerini tutsam ellerinin ardında el dorado doğuverecekti sanki, öylesine hayal ve öylesine gerçeklerle bezenmişti. dostoyevski kitaplarından gerçek hayata zıplamış ölümsüz karakterler gibiydi elleri, sadece senin hayal dünyana ait. ve orada yaşamaya gönüllü mahkum.

    sanki hatıralarımızda zaten birlikte olmuştuk ve başka hayatlarda tatile çıkmıştık başka gezegenlerde. o andan sonra hep onu düşündüm, o andan sonra her sevgili ona giden birer adımdı, gözlerindeki o tozumsu yeşili o berraklığı verebilecek ne vardı ki ruhuma? ne vardı başka o umutla konuşan dudakları duymamı sağlayacak?

    insan bazı şeyleri ıskalayabiliyor sevgili dostlar, ıskalamadıklarının tadı da kaçıyor bi kere ıskalayınca...

    "ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz"
hesabın var mı? giriş yap