• cumhuriyetin ilk yıllarında atatürk'ün emriyle görevlendirilmiş ziraat mühendisidir. anadolu'nun kıraç topraklarında, kuru ziraatla ilgili hemen tüm sorunların ele alındığı araştırmalarını yapmıştır. atatürk ona kıraç soyadını uygun görmüştür. bu dönemde eşi semiha hanım, oğulları can kıraç ve inan kıraç'la birlikte eskişehir'in 5 kilometre dışında karacaşehir eteklerinde kurulan deneme istasyonunda yaşamışlardır. araştırmalarını yaptığı bu yerde günümüzde osmangazi üniversitesi ziraat fakültesi bulunmaktadır.

    [http://www.cankirac.com/…azidetay.asp?id=213&kat=16 http://www.cankirac.com/…azidetay.asp?id=213&kat=16]
  • vehbi koç'un damadı inan kıraç'ın babası, atatürk'ün çok sevdiği, dönemin genç ziraat mühendisidir...

    vehbi bey, ittihat ve terakki'nin ankara'daki en önemli ismidir; ticaretteki başarısının temelinde yatan gerçek de, yine ittihatçı olan iş bankası'nın kurucusu celal bayar ve atatürk sonrası türkiye'yi uzun süre yöneten milli şef ismet inönü (ittihatçıdır) ile yakın ilişkileridir.

    inan bey'in babası, atatürk'ün çok güvendiği, sevdiği, dönemin genç ziraat mühendisi ali numan kıraç tır. atatürk bizzat bu zeki genci abd'ye göndermiş ve araştırmalar, gözlemler yapması için görevlendirmiştir.

    eğitimini geliştirmesi için abd'ye gönderdi. yıl, 1927 idi.

    böylece… ali numan bey, abd'ye gönderilen ilk ziraatçı oldu.

    önce kansas ziraat koleji ve sonra nebraska üniversitesi'nde öğrenim gördü.

    ilk aylarda hamile olan eşini yanına almadı. oğlu can'ın doğumundan sekiz ay sonra semiha hanım, oğlunu alıp eşinin yanına kansas'a gitti.

    abd'de yaşadığı bölge tabiat şartları bakımından orta anadolu'ya benziyordu ve burada dry farming yani kuru tarım yapılıyordu; bu konuda eğitim aldı.

    türkiye'ye döndükten sonra, ali numan bey'in en önemli kararı; çalışmalarına ankara gazi çiftliği yerine eskişehir'de devam etmek oldu.

    ataları bulgaristan'ın köstendil kasabasındandı.

    ailesi, rus işgalinden kaçarak 1890 yılında bursa'ya göçmüştü.

    1897 yılında bursa'da doğdu.

    babası, posta idaresinde memur olan süleyman bey; annesi zekiye hanım'dı.

    afyon idadisi ve bursa ziraat mektebi'nden mezun oldu.

    askerliğini birinci dünya savaşı sırasında yedek subay olarak yaptı. ordunun sebze üretiminden sorumluydu.

    savaştan sonra, 1919 yılı itibarıyla devlet hizmetinde çalışmaya başladı. 1920'de mezun olduğu bursa ziraat mektebi'ne öğretmelik yaptı. sonra ataması ankara'ya yapıldı.

    kıraç soyadı da aileye bizzat mustafa kemal tarafından 1934'te verilmiştir. ali numan bey'in eskişehir'deki “kuru ziraat” üzerine yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı “kıraç” soyadını armağan etti.

    1948-1951 arasında bu gün, özellikle saray ve ankapark yapılarak son kalan parçaları da talan edilen, atatürk orman çiftliği 'nin, müdürlüğü ve devlet üretme çiftlikleri genel müdürlüğü görevini de yürütmüştür.

    menderes iktidarı, bu görevlerde iken ali numan kıraç'ı emekliliğe zorlamıştır. toprak ağası milletvekilleri abd'den gelen tarım makinelerine el koymak istiyorlardı.

    işte inan kıraç ve can kıraç böylesi bir adamın oğullarıdır. onları sadece galataray spor kulübü ile anmak, büyük yanılgıdır. inan bey cumhuriyet'e ve atatürk'e bağlı,devlet kültürü olan önemli bir burjuvadır..
  • son zamanlarda ağızlarda bir sakız var: yerli ve milli. içi boşaltılmış bir söz öbeği olsa da cumhuriyetin ilk yıllarındaki o zor dönemlerde, birçok alanda, gerçekten yerli ve milli adımlar atılmıştı. bunlardan birisi de tarım idi.

    ali numan kıraç, bizzat atatürk tarafından seçilen ve türkiye'de yerli ve milli tarım faaliyetlerinin hayata geçmesi için görevlendirilen son derece önemli bir bilim insanıydı. bugün türkiye'de tarım ithal ve kısır tohumlarla yapılıyorsa; bu konuda göbeğimiz emperyalist ülkelerdeki çok uluslu şirketlere bağlıysa bunun tek sebebi atatürk'ün politikalarından uzaklaşılmasıdır.

    örneğin bugün dünyanın en büyük fındık üreticisi olmamızın sebebi atatürk iken buna rağmen fındığın serbest piyasadaki değerini kontrol edemememiz; bizim yerimize fındıkla hiçbir ilgisi olmaması gereken italyan ve alman şirketlerinin bu konuda rahatça at koşturabilmeleri yine atatürk'ün devletçi, milli ve yerli politikalarından vazgeçilmesinden kaynaklıdır.

    ali numan bey cumhuriyetin ilk dönemindeki o önemli diğer şahsiyetler gibi adanmış bir insandı. varını yoğunu kendisine verilen görevi ifa etmek için kullanmıştı. bizzat atatürk tarafından abd'ye gönderilerek kendisini geliştirmesi istenmişti. burada yağışın az olduğu arazilerde yapılan kuru tarım faaliyetlerini inceleyerek öğrendiklerini eskişehir'de kurulan tohum ıslah istasyonunda tatbik etmeye başladı.

    bu çalışmalarındaki amacı, türk köylüsüne modern yöntemlerle tarım yapmayı öğretmek ve ona, anadolu şartlarına uygun tohum kullandırmaktı.

    yine benzer amaçlarla kuru ziraat deneme istasyonunu kurdu. yağışın az olduğu anadolu topraklarında sulama yapılmadan nasıl ürün üreteceğini araştırdı. araştırmalarını kitaplara ve uygulamaya döktü; ülkesine faydalı oldu.

    sonra demorat parti hükümeti geldi. başlarda ali numan bey ile demorat partinin tarım bakanı arasında uyumlu bir çalışma olsa da parti içindeki bir takım kapitalist zihniyetler bundan rahatsızlık duydu. o dönemde marshall planı yardımları vardı ve bu kapsamda türkiye'ye birçok modern tarım aleti getirilmişti. modern aletlerin devletin değil bireylerin kontrolünde olmasını isteyen bir grup vardı. devleti/halkı değil yalnızca kendi karını düşünen bu grup her dönem vardır.

    neticede bakan değiştirildi. ali numan bey vazifesinden el çektirilerek emekliye ayrılması sağlandı. bundan sonra tarımda millileşme ve yerlileşme programları bir bir iptal edildi. tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi dışa bağımlı, tutsak bir türkiye oluşturuldu. bugün bu politikaların sonuçlarını hala yaşıyoruz ve bu politikalar hiç değişmedi. ağızlarda milli ve yerli lafları yuva yapsa da bağımsızlığın yegane anahtarı olan bu yerlileşme ve millileşme hedefleri popülist bir siyasi söylemden başka bir şey olmadı.

    bir sabah uyandık ve yurdumuzu elleri bağlı bir şekilde tutsak olarak bulduk. dünden bugüne olmadı elbette bu. kaynar kazanda yavaş yavaş kaynayan bir ülkedir türkiye. başlangıçta ortaya koyduğumuz ilke ve prensiplerden o kadar uzaklaştık ki bunu anlamak için birkaç adım uzaklaşıp büyük resme bakmamız gerekiyor.

    hikayenin sonunu da yazalım madem. ali numan bey emekliye ayrıldıktan sonra bu karara direnemedi. istanbul'a gelerek başak isimli dergiyi çıkarmayı düşündü; projeler üretmeye devam etti. ancak henüz genç yaşta, 54 yaşında geçirdiği mide kanaması nedeniyle öldü. sağlığında devlet nezdinde hiçbir paye verilmeyen bu adama ölümünden tam 44 yıl sonra gıyaben onur plaketi verildi.

    kıraç soyadını bizzat atatürk'ten alan, ülkesi ve milleri için her türlü fedakarlığı yapan, türk tarımında önemli araştırmalara imza atmış olan bu değerli insanın hikayesi böyledir işte.
hesabın var mı? giriş yap