*

  • kitabın henüz 60.sayfasındayım. önemli konulara değinmiş yazar. ve evet insanın yaptığı veya inandığı şeyin ne olduğunun farkında olması gerektiğini vurguluyor. bazı konular vardır ki, o konu hakkında her kafadan ayrı ses çıkması manasızdır. ama islam deyince bireylerin yaşadığı hatta inandığı şeylerin farklılığı biraz şaşırtmalı insanı. bütün bunlardan bahsetmek değildi niyetim. eleştirecektim kitabı, diyecektim ki ilk 50 sayfada, ya ben sabahın köründe uykulu vaziyette okuduğumdan, sebebini bilemem ama hep aynı şeyi farklı cümlelerle anlatıp durmuş yazar. elli sayfa nasıl uzatılabilir bir şey ya?
  • bunun bir de alisiz alevilik diye bir versiyonu vardı zamanın behrinde...
  • bir nevi sosyalistlik belki. bazen bir müslümandan daha eşitlikçi daha insancı daha hakçı olabilirken tek fark allah inançlarının çoğunlukla olmamasıdır.
  • peygamberine ve onun milletine tapan, içlerinde gerçek allah sevgisi ve korkusu kalmamış zavallıların dinidir.

    ülkemizdeki en büyük sorundur. bir tek bunu düzeltsek 300.000.000.000.000 dolarlık(!) bor madenlerimize bile gerek kalmadan gelişir, büyür, bir boka yararız!
  • günümüz türkiye'sindeki din sömürüsünü dindar birinin bakış açısıyla anlatıldığı bir kitaptır.

    kitap günümüz türkiye'sinin sürekli devir daim eden günlük olayların bir özetidir.
  • tam adı "allah'sız müslümanlık-gerileme sürecinde islâm'ı yaşama sorunu" olan, rahmetli ömer lütfi mete tarafından kaleme alınan 248 sayfalık kitap.

    daha önce hacıyağı ile parfüm arasında ismi altında iki defa farklı yayınevleri tarafından çıkarılmasının ardından içerik değişikliklerinin ardından bu isimle çıkmış.

    zamanında kurtlar vadisinde konu edilmişti.

    kitabın özeti mete'nin şu ifadeleriyle verilebilir: "sürekli dilden allah’ı anmasına ve sürekli dini etkinlikler yaşamasına rağmen, kendisi gibi olmayanlar üzerinde derin bir saygı ve hatta imreniş uyandıramayan müslümanlık türünün, allah’ın muradıyla örtüşebildiğini düşünemiyorum."

    diyor ki:
    "allah ile beraber yaşanmayan müslümanlık allah'ısz müslümanlık kandırmacasıdır." "allah ile iletişim kurdurmayan, allah için sevdirmeyi öğretmeyen bir müslümanlık insanı geliştiremez insanı mutlu edemez."
    "müslümanlık bir külfetler paketi değil bir zevk olmalıdır. müslümanlık aşk ile yaşanmalıdır. müslüman dışardan bakanı imrendirmelidir."
    "kişi müslümanım diyorsa kendisini tanıyanlar ona baktıkça bu ne güzel insan demelidir."

    ***

    kitabın gerekçesi şu şekilde:

    “allah'sız müslümanlık” deyimi ile ne anlatılıyor?

    bu soruyu bir cümlede ifade etmek gerekirse, “güçlü ve etkin bir iletişim çabası sergileyerek allah ile beraberlik kuramayan islami yaşayış biçimi” derim…

    müslümanlık, kişi için huzur ve mutluluk sağlayan bir tercih değil de, “ürkütücü bir tanrı'nın koyduğu külfetler bütünü” şeklinde yaşanırsa bu, gerçek bir dinin hedefleyebileceği durum olamaz.

    öyle inanıyorum ki, çağımızda müslüman kimliğini önemseyen her insan, yaşadığı çelişkileri özgürce sorgulayıp tartışabilse benimkilere benzer sonuçlara ulaşacaktır.

    gerekçe

    çağımızın büyük mürşitlerinden tayyar baba, ziyaretine gelen dervişine sorar:

    'köyünüzde işler nasıl, değişen bir şey var mı?'

    derviş cevap verir:

    'köyümüze yeni bir hoca geldi efendim.'

    hazret gülümseyerek tekrar sorar:

    'müslüman mı bari?'

    'efendim, öğretmen demiyorum, hoca diyorum, camiye yeni imam geldi…'

    'tamam, ben de onun için soruyorum, müslüman mı?'

    * bu küçük öyküdeki keskin eleştiri şüphesiz bütün imamları zan altında bırakacak bir önyargının yansıması değildi. burada yapılan, tasavvufi idrakin özündeki yaklaşımı vurgulamak, 'her türden yaratılmışa yaratan'dan ötürü hoş bakabilen müslüman' ihtiyacına dikkat çekmektir.

    aynı nükteyi taklit etmeye çalışarak bu baskı için 'allah'sız müslümanlık' ismini seçmem de, yaratan ile iletişim ihtiyacına dikkat çekebilmek gayesine matuftur.

    yoksa buradaki 'allah'sız' deyimi tanrıtanımazlık değildir. zaten tanrıtanımaz anlamını kastetsem tırnak kullanmadan'allahsız'' derdim.

    ayrıca 'tanrıtanımazın da müslümanlığı olur mu?' diye yadırgama ile karşılaşabileceğimi de gözden uzak tutmuyorum. aslında tecrübelerime göre bu yadırgama çok haklı da sayılmaz. kendini tanrıtanımaz diye takdim eden nice insanın tuhaf bir dindarlık türü yaşadığına ve yansıttığına tanık olmuşumdur ama bu çalışmanın o alanlarda dolanmak gibi bir gayesi yoktur.

    sorgulayıp anlamaya çalıştığım, müslüman insanı -bütün gayretlerine rağmen- geliştirmeye yetmeyen dindarlık türünün iç kıvrımlarıdır.

    sürekli dilden allah'ı anmasına ve sürekli dini etkinlikler yaşamasına rağmen, kendisi gibi olmayanlar üzerinde derin bir saygı ve hatta imreniş uyandıramayan müslümanlık türünün, allah'ın muradıyla örtüşebildiğini düşünemiyorum.

    tabii ki 'allah'sız müslümanlık' ifadesi, kâfirlik ve inkârcılıkla suçlamak kastıyla seçilmiş değildir. bu isim 'müslüman kişinin allah ile iletişimini geliştiremeyen dindarlık' tanımlamasının kısaltılmışı sayılabilir.

    peki, böylesi dindarlık nasıl bir şeydir?

    fikrimce neredeyse bütün 'siyasal islâm' macerası, bir bakıma 'allah ile sağlıklı bir iletişim ve beraberlik sağlamaya yetmeyen müslümanlık' deneylerinden oluşmuş yaşantıların denizi gibidir. hatta 'allah'sız müslümanlık' ifadesinin ötesinde, neredeyse 'allah'a rağmen müslümanlık' dahi diyebileceğimiz islâmi yaklaşımlar da görülmüştür.

    ne var ki, bu çalışmanın her bölümü bu başlık ile kuşatılmış olmayabilir. şimdiki baskı için böyle bir ismin tercih edilmesinin sebebi, yazarın en önemli derdini yansıtmaya çalışan satırlara tercüman olmasıdır.

    daha önce 'hacıyağı ile parfüm arasında' ismi altında iki defa farklı yayınevleri tarafından, içime sinmeyen kapaklarla yayınlanan bu çalışmanın elinizdeki baskısı bazı değişiklikler içermektedir. bunların en belirgin olanı; daha önceki baskılarda 'gerekçe' başlığı altında 'hacıyağı ile parfüm arasında' isminin nasıl doğduğuna ve neden tercih edildiğine ilişkin bir hesap verme amacı güden bölümün, şimdi 'giriş' faslı şeklinde yeniden düzenlenmiş bulunmasıdır.

    ayrıca çalışmanın her bölümü yeniden gözden geçirilirken bazı ilaveler ve üslup değişikliklerine gitme ihtiyacı duyulmuştur.

    ***
  • türkiye'nin en büyük sorunu. bu ülkenin dini kimliğini öne çıkaran insanlarında allah inancı ve korkusu ararım, bulamazsam uzak dururum.
  • sadece türkiye'nin değil, nüfusunun ağırlıklı kısmı müslüman olan hemen her ülkenin sorunu.
    allah kelimesi dillerden düşmez fakat allah'ın cümlesi olan 'emrolunduğu gibi dosdoğru ol' cümlesi aklınızın hayalinizin eremeyeceği şekilde eğilir ve bükülür.
    ve nitekim islam dininde esas mücadele edilmesi gerekenler allah'ın varlığını inkar eden ve kâfir denilen kişiler değil, allah'ın ardına saklanıp yaptığına kılıf arayan münafıklardır.
  • 18 yıldır türkiye'de hüküm sürmektedir.
    allah'ın gazabı ağır olacaktır, zulüm arttıkça, zaman hızlanmaktadır.

    (bkz: ya hayy ya kayyum birahmetike estegisu)
    zulmünüz kadar zulüm görün akşamla sabah arasında, sabahla akşam arasında en sevdiğinizden vursun allah.
hesabın var mı? giriş yap