• "asunder, sweet and other distress" haberi o denli güzel bir haber ki, yalnızca bu sefil gecemi şenlendirmekle kalmadı, beni tüm hafta ve hatta tüm ay boyunca canlı ve hayat dolu tutacak bir neşeyle doldurup taşırmayı da başardı.

    31 mart'a kadar (ki bu tarih "'allelujah! don't bend! ascend!"deki gibi bir "sızıntı" ile birkaç hafta erkene çekilecektir), grubun constellation records üzerinden paylaştığı ve esasen "behemoth" adıyla tanıdığımız "peasantry or light! inside of light!" pasajını dinlemekten gayrı yapılabilecek pek az şey var. bu pek az şeyden bir başkası ise şuradan ulaşılabilen albüm tanıtım yazısına bir göz atmak ve burada anlatılanlar ile türkçe arasında bir köprü kurmaya çalışmak.

    ismi “paramparça, tatlı ve öteki dert” şeklinde türkçeleştirilebilecek olan albüm, söz konusu tanıtım yazısına göre, 40 dakika 23 saniyelik süresiyle az ve öz bir yapıya sahipmiş ve bu da onu, tartışmaya açık bir şekilde, grubun tüm kariyeri boyunca ürettiği en odaklanılmış ve kulağa en güzel gelen stüdyo kaydı yapıyormuş (burada pikaba "f# a# oo"yi yerleştirip muhafazakar bir «hassiktir or'dan!» dedim). kuzey karolina ve montreal’de ses mühendisi greg norman ile birlikte çalışan gy!be, albümü 2013’ün sonları ile 2014 senesi süresince acelesiz ve istikrarlı bir biçimde bir araya getirmiş. ortaya çıkan eser ise eşsiz akustiklere sahip olan ve grup için birer mihenk taşı haline gelen devasa teksesli gitar riff’leri, vahşi gürültüler ile ses tekrarları, salınan armonik sesler, gitar-keman birliktelikleri, amansız kreşendolar ve kulak yakan geçişler ile dinleyiciyi etkisi altına alan görkemli bir plak olmuş.

    godspeed you! black emperor’ın 2010 yılında yeniden konser vermeye başlamasını ve 2012 tarihli “’allelujah! don’t bend! ascend!” ile on yıllık derin uykusundan mümkün olan en başarılı biçimde uyanışını hatırlatan yazıya göre gy!be, bizler tarafından “behemoth” adıyla anılan yaklaşık 45 dakikalık canlı performans eserini (ki ikinci yarısı muhteşemdir) stüdyoda yeniden ele alıp özenle damıtarak “peasantry or ‘light! inside of light!’” nam eseri ortaya çıkarmış. sürekli bir salınım halinde ilerleyen teksesli bir riff ile açılış yapan bu eser, sürekli artan mikrotonal bir ayrılmaya ve ses şiddetleri yükseltilmiş enstrümanların ahenkli gücü içinde neşeli bir dalışa dönüşüyormuş. ardından “lambs’ breath” ve “'asunder, sweet'” geliyor ve bu eserler de grubun şimdiye dek kayda aldığı en içe işleyen ve en saf gürültüler ile ses tekrarlarını içeriyormuş. albümün kapanışını yapan (ve şimdi okuyacaklarınız sebebiyle daha dinlemeden favorim ilan ettiğim) “piss crowns are trebled” ise yükselip alçalan gitar ve keman melodilerinin kıvılcımlar saçan ve ayakları yerden kesen kreşendolar yaparak insanın içini zangır zangır titreten distorsiyonlu 3/4’lük bir bass yürüyüşü ile kucaklaştığı 14 dakikalık bir “godspeed klasiği” örneğiymiş.

    bu dört eserden ibaret olan “asunder, sweet and other distress”, tek bir cümleyle, kompozisyonun, duygunun ve nota seçiminin müzikal atmosferden, tınıdan, salınımdan ve sesin şeffaf maddeselliğinden ayrılmaz olduğu grubun muhteşem diyalektiğinin saf, özgün ve kaliteli bir sunumuymuş.

    siyah-beyaz kapağında, üçüncü parçası “lambs’ breath”i akla getiren kuzular bulunan müstakbel gy!be albümü hakkında söylenen tüm bunların ne derece doğru olduğunu görmek için önümüzde yalnızca bir ay var. grup bu bir ay içinde muhtemelen bir başka eserden de bir pasaj yayınlar ve umarım bu pasaj “piss crowns are trebled”dan olmaz çünkü kendisine dair tek bir nota dahi bilmediğim o şarkıyı şırıngaya doldurup en yoğun haliyle damarıma zerk etmeyi planlıyorum.

    evet, efendim; "the dead flag blues"u, "moya"yı, "sleep"i kaydetmiş 20. yüzyılın "klasik" godspeed you! black emperor’ını çok ama çok özlüyorum.
  • malum ortamlarda bulunabilir.
  • [önsöz: yaklaşık 1500 kelimelik bu uzun albüm incelemesinin birçok link ve görsel ile desteklenmiş daha bir göze hitap eden versiyonunu, dileyenler, şuradan okuyabilirler.]

    ~~

    albert camus, “l’état de siège* nam eserinde, «korku çağı bu! korku çağı!» diye ünlüyor ve şöyle ekliyordu:

    «körlüğün, sağırlığın, umutsuzluğun
    ve yoksulluğun çağı bu!
    alacakaranlık bir çağ bu!
    toprağın kana bulandığı,
    gölgelerin gövdesiz kaldığı,
    ateşsiz ve güneşsiz bir çağ bu!
    korku çağı bu, korku çağı!
    bu korku hiç bitmeyecek!»

    camus, bu ünleyişi ile, hiç şüphesiz ki apokaliptik bir çağı imliyordu. godspeed you! black emperor'ın “ilk”i “the dead flag blues” ise 16 küsur dakikalık süresinin her bir saniyesinde ve her bir salisesinde kah direksiyonunun başında yanarak can vermiş bir baba oluyor, kah bin yalnız intiharla bulanık lağımlarda sürüklenen gencecik bir ceset oluyor, kah bebeğini sıkıştığı göçüğün altından çekip alayım isterken kendi canından olan bir anne oluyor, kah alevler içindeyken hiç olmadığı denli güzel görünen gökyüzünü can gözüyle göremeden, “modern dünya” denen bu korkunç makinenin midesinde tükenip giden bir bebek oluyor ve «post-apokaliptik çağ bu! post-apokaliptik çağ!» diye feryat ve figan ediyordu.

    ve 2012 senesinde 10 yıllık aranın ardından yaptıkları “’allelujah! don't bend! ascend!” nam görkemli geri dönüşle birlikte «acaba bu dönüş üretken bir sürecin başlangıcı olabilecek mi?» ekseninde konumlanan tüm soruları 2015'te, hatta sadece birkaç gün önce “’asunder, sweet and other distress’” ile yanıtlayan godspeed, türlü gürültünün türlü melodiye, türlü melodinin türlü duyguya ansızın dönüşüverdiği 41 dakikalık kusursuz bir delilik nöbeti süresince kimi zaman meelercesine, kimi zaman kükrercesine şöyle haykırıyor: «post-post-apokaliptik çağ bu! post-post-apokaliptik çağ!»

    bütün bir albüm olarak dinleyiciler tarafından “behemoth”, grup taradından ise “big 'un” adıyla anılan 40 dakikalık bir canlı performans kompozisyonundan damıtılan “’asunder...”, tepeden bakıldığında “’allelujah...”ın bir izdüşümü gibi görünüyor. her iki albüm de iki geniş melodik kompozisyon ve iki nispeten dar çerçeveli drone, yani gürültü çalışmasından ibaret dört parçalık birer stüdyo kaydı. 2012 model godspeed eserinde geniş kompozisyonlar dar drone’larla desteklenirken, 2015 model godspeed, iki geniş kompozisyonu birbirinden iki özerk drone kaydı kullanmak yoluyla ayırmayı uygun görmüş. bu da, “’asunder…”ın “’allelujah…”a nazaran çok ama çok daha yüksek bir duygulanım anında son bulmasını ve albümün kulakta kalan tadının çok daha keskin olmasını sağlamış. hatta bu etkiyi godspeed’in “magnum opus“u saydığım “f# a# oo”yi kapatan “providence”ın dört dakikalık “j.l.h. outro” nam kapanış atağı ile kıyaslamak dahi mümkün. “j.l.h. outro”, yüksek hızlı bir trenin penceresinden dışarıya bakıldığı sırada hissedilebilecek muhtemel bir “kendinden geçiş”i yaşatıyorken, toplamda 16 dakikalık iki drone’un akabinde patlak veren “piss crowns are trebled” ile kapanan “’asunder…” ise söz konusu hızlı trenin raydan çıkması ve havaya yükselmesi anında hissedilebilecek muhtemel duyguların eşiğine taşıyor dinleyicisini.

    teknik benzerliklerinin yanı sıra, her iki albüm arasında içerik yönünden bir paralellik çizmek de olası. her iki albüm de ya bir parçaları ile, ya da bir bütün olarak köklerini yıllar yılı bilinip sevilen konser performanslarından alıyor. “’allelujah…”ın açılışını yapan “mladic”, konserlerde “albanian” adıyla anılan ve boşnak katili ratko mladic’in kanlı hatırası karşısına enstrümantal bir ağlama duvarı ören yaklaşık yirmi dakikalık bir kompozisyondu. “’asunder...”ın ilki “`peasantry or
    light! inside of light!`” ise —grubun kendi diskografisi göz önünde bulundurulduğunda— “eski-usül” bir eser olan heybetli “behemoth”un yeniden ele alınmış, tüm fazlalıklarından arındırılmış “yeni-usül”e denk düşen kusursuza yakın bir sunumu.

    evet, “’asunder…”, çeşitli yönlerden öncülünü anımsatıyor olsa dahi, şu da bir gerçek ki, bu 41 dakikalık delilik nöbeti ziyadesiyle alışılmadık bir atmosferde karşılıyor kendisine kulak verenleri. bu albüm, her şey bir yana, 20 yıla yaklaşan grup mazisinde eşine rastlanmadık bir atiklik ile start alıyor. eski-usül bir godspeed kompozisyonunda çoğu enstrümanın ses vermesi için asgari birkaç dakikanın geçmesi gerekirdi. fakat yeni-usülde öyle mi? yeni-usül godspeed’in «merhaba!»sı niteliğinde olup basit bir davul-zil işbirliğiyle açılış yapan “peasantry…”ın cayır cayır yanmaya başlaması için 18 saniye yetiyor ve artıyor bile! bu andan itibaren kompozisyon seyrini “mladic”in kaldığı yerden bir agresiflik halinde sürdürüyor. bu agresif genel tutum, sophie trudeau’nün —ki kendisi bir yönüylë gy!be sekizlisinin bu albümdeki en dikkat çeken teklisi konumunda— kemanının da katılımıyla godspeed’i de aşıp yeni-a silver mt. zion’ın ilki “kollaps tradixionales”in alevler içindeki iki numarası “i built myself a metal bird”ünü anımsatan bir hayli kesif bir atmosfere dönüşüyor. tremolo kolunun, türlü minimal elektronik efektin cömertçe kullanıldığı, ses tekrarlarının geçmişe kıyasla çok daha kısa süreli ve çok daha hedefe yönelik tutulduğu bu ilk 10 dakika, aynı zamanda hem grubun 20nci yüzyılı kapayan albümü “lift yr skinny fists like antennas to heaven”ının açılışını yapan “storm”dan bu yana kaydettiği ilk “iyimser” melodileri, hem de “’asunder…”ın son “iyimser” melodilerini içeriyor. bir benzetmeyle “peasantry…”, insansızlaşmış dünyanın insanlardan arda kalan betonarme yapısının sarmaşıklarla sarmalanmaya başladığı post-post-apokaliptik dönemde bir pikaba rastlamanın gergin çoşkusunu taşıyor.

    fakat bu mutlu hadisenin çoşkulu karşılaması, ele geçen ilk plağın pikaba yerleştirilmesi ve “lambs’ breath”in eşine rastlanmadık ürkü dolu mekanik yapısı karşısında yerini dermansız bir dibe vuruşa bırakıyor. öyle görünüyor ki, medeniyetin çöküşünden bu yana yalnızca toprağın değil, plakların da üzerinden birçok şey geçmiş ve insana ait her ne varsa, artık kullanılamaz bir hale gelmiş. albümün renksiz kapağında gördüğümüz kuzular ile arasında bir bağ kurmanın adeta bir refleks olduğu “lambs’ breath”, insanın dünyadan kesin ayrılışının izlerinin silinmeye yüz tuttuğunu, kendilerinden geriye yalnızca “kuru gürültü” kalan insanların yokluğunda kuzuların dahi kendi başlarının çarelerine pekala bakabildiğini, başta küresel ısınma olmak üzere hem kendi başımıza, hem de diğer tüm hayvanların başına sarmakta olduğumuz belalardan geri dönmediğimiz takdirde “yokoluş”tan gayrı kapımızın olmadığını adeta “göz dağı” verircesine yüzümüze vuruyor.

    asunder, sweet” ise, hem kısmen albüme adını vermiş olması ile, hem de içerik yönünden albüm-içi-zaman-çizelgesi’nin odak noktası olması itibariyle, her ne kadar drone yapısının verdiği melodisizlik sebebiyle müzikal anlamda olmasa da, albümün bir nevi gayri resmi zirvesi konumunda bulunuyor. akabindeki “piss crowns…”ı albümün kendi hikaye anlatır yapısı dahilinde bir “sonuç” olarak gördüğümüzde ise, bu 6 dakika tartışmasız bir “sebep” hüviyeti kazanıyor. özellikle son dakikasında boyunca duyulan ve boğazlanan hayvanları anımsatan elektro gitar efektleri ile değme korku filminin duyumsatamadığı gerilimi dinleyicinin bünyesine kulak yoluyla galon galon zerk eden “asunder, sweet”, dinleyenlerin titreyen bakışları arasında hiçbir kesintiye uğramaksızın “piss crowns…”a bağlanıyor.

    piss crowns are trebled“, burada daha önce de belirttiğim gibi, dinlemeden evvel hakkında okuduklarım üzerinden vardığım bir yargıya göre albümdeki favori kompozisyonum olacaktı. öyle ya, bu eser, yirminci yüzyılın klasik godspeed’ini buram buram duyumsatan bir çalışma olacaktı. ve ilk dinlememin üzerinden geçen sayısız seansın ardından gönül rahatlığıyla diyebilirim ki, “piss crowns…”, sadece gy!be’ın —nazarımdaki zirvesi olan— “the dead flag blues”u ile “moya”yı, “static”i, yani eski-godspeed’i anımsatması ile değil, işlerin artık benzersiz bir atiklik ile yürütüldüğü, uzlaşmaya tek saniye olsun mahal verilmeyen, saha kayıtları ve konuşma metinleri yerine salt enstrümanlara güvenilen, iyimserlik olgusunun dahilinde “iyi” ya da “kötü” bulunmayan doğa’dan bıçak ile değil, adeta kılıçla kesilip atıldığı odaklanmış, yoğunlaşmış, kesifleşmiş yeni-godspeed’i yansıtması ile de grubun şimdiye kadar kaydettiği en muhteşem çalışmalardan biri!

    “asunder, sweet”in kaldığı yerden bateri-elektro-keman üçlüsüyle açılış yapan ve melodik yapısını ilk dakikasının sonlarında kazanan 14 dakikalık “piss crowns…”, ikinci dakikasının ortalarında, her türlü umuttan soyutlanmış bir “the dead flag blues” dramatikliğine bürünüyor. iki buçuk dakikalık bir süre boyunca bu dramatik havasını korumayı başaran eser, beşinci dakikaya girilmesi ile birlikte gy!be’ın bugüne dek kaydedegeldiği en iç parçalayıcı keman melodisi ile umutsuzluğun dağlarına değil, arşına doğru kanatlanmaya yüz tutmuşken sophie trudeau arşesini bu sefer adeta «daha çekeceğiniz var!» dercesine kullanmaya başlıyor ve altıncı dakikanın sonuna dek süren bu soluksuz hüzün, yedinci dakikaya girilmesi ile birlikte yerini bol distorsiyonlu bir elektro gitarın ve onunla eşzamanlı olarak dört nala koşturan baterinin savaş alanına dahil olması ile gerçek bir felaket senfonisi halini alıyor. öyle ki, dinleyici, yunan mitolojisi’nden, nordik mitolojisi’nden, eski ahit’ten fırlamış türlü devasa mahlukatın insanların yokluğunda dirilen dinozorlarla birlik olup insan kemikleri üzerinde çılgınca bir dansa tutulduğu dante-vari bir sahneye tanık olmaktaymış gibi hissediyor kendisini. tüm bu süre zarfında biteviye sürüp giden kreşendo, 13üncü dakikaya girilmesi ile birlikte öfkesini aheste aheste yitiriyor ve “’asunder, sweet and other distress”ten geriye, kendisinden kaçınmayı ciddiyetle düşünmedikleri takdirde kaçınılmazlığını koruyacak olan “kusursuz öz-yokoluşları”ndan ve bu yokoluştan zerre etkilenmeksizin ayakları üzerinde durmayı pekala başaracak olan doğa’dan gelen kan dondurucu seslerle paralize olmuş biz dinleyiciler kalıyor.

    evet, 2012 tarihli “’allelujah! don’t bend! ascend!” ile birlikte dinleyicisi ile arasındaki 10 yıllık uzun ayrılığı nihayete erdiren godspeed you! black emperor, —kendi diskografisi için her ne kadar “ortalama” addettiğim bir çalışma olsa da— hem müzik eleştirmenlerince hem de müzik yarışmalarınca 2012'nin en iyi albümlerinden biri olarak kabul edilen dördüncü stüdyo albümlerinden üç yıl sonra «merhaba!» diyen beş numaralı stüdyo albümleri “’asunder, sweet and other distress'” ile, nazarımda sırasıyla “f# a# oo” ile “lift yr skinny fists like antennas to heaven”ın ardından odaklanılmışlığı kaliteyle harmanlama konusunda kusursuzluğa yaklaşmayı mümkün olan en iyi şekilde başarmış üçüncü albümlerini kaydetmiş oluyor. “f# a# oo”de post-apokaliptik çağın hâlâ bol miktarda muhafaza edilen umutla yumuşatılmış bir müzikal sunumunu yapıp “yanqui u.x.o.”da kıyamet taşıyan nükleer başlıkların izini süren, “lift your skinny fists…”te ise kıyamet sürecini bir kasırga ikliminde iliklere dek hissettiren godspeed, “’asunder…”da ise dinleyicisini “f# a# oo”den onlarca yıl sonrasına taşıyıp şöyle haykırıyor:

    «midesinde hapsolduğunuz o korkunç makine,
    kan kaybından öldü artık!
    post-post-apokaliptik çağ bu!
    post-post-apokaliptik çağ!
    bu çağ hiç bitmeyecek!»
  • 3 gündür dinlediğim godspeed you! black emperor albümü.

    hiçbir şey içmeden, çekmeden kafa bulmak istiyorsanız dinleyebilirsiniz. şuradan dinleyebilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap