*

  • 1963 yılı mahsulu ishiro honda tarafından yönetilmiş olan japonya yapımı film. attack of the mushroom people adıyla da bilinir.

    daha çok gojira (godzilla) filmleri ile tanınan yönetmen honda'nın sınırsız hayalgücünü birbuçuk saatliğine de olsa bizlerle paylaştığı bir deneyim. ana tema olarak günümüzün fenomen dizisi lostun çok da uzağında değil aslında.

    7 kişi (5 erkek 2 kadın) bir yat ile japonyanın güneyine doğru yol alırken fırtınaya yakalanırlar. ana direk kırıldığı için fırtına tekneyi bilinmeyene doğru sürükler. sonunda bir adaya düşerler. adanın etrafında yoğun sis perdesi vardır. bu sebeple kimsenin kendilerini bulamadığını düşünürler. ada etrafında gördükleri batık gemilerden anlaşıldığı üzere ada daha önce pek çok kazazedeye evsahipliği yapmıştır. ama birtek cesede dahi rastlamazlar. adada garip birşeyler olmaktadır. olaylar gelişir.
  • hikaye anlatimi acemi lovecraft gibi olan ancak attack of the mushroom people gibi bir ismi olan filmden beklentileri cok da karsilayamayan eser.

    --- spoiler ---

    mantar adamlarin saldirisi maalesef filmin son asamalarinda meydana geldiginden oturu filmin cogu insan iliskileri uzerine. boyle bir filmden kisinin beklentileri dunyayi kurtaran adam seviyesinde oldugundan daha fazla mantar ve daha az karakter seyretmek yonunde oluyor. film de bunu pek karsilayamiyor. yine de biraz zorlanildiginda sinirsiz mantik hatalari yeterince eglendirebilir.

    --- spoiler ---
  • godzilla'nın yönetmeni ınoshiro honda, gizemli bir adada batık bir grup kayıkçının bu japon masalını anlatıyor mantar adamların istilası.

    bu film benim için önemli. honda’ya göre; büyük şehirdeki insanlar o adadaki mantarlardan pek de farklı değil, kendileri gibi olmanı istiyorlar, onlar gibi yaşamanı, onlar gibi görünmeni, onlar gibi yemeni. acımasızlar. benciller. o adadakiler gibi. aslında murai’nin “o adada, bu şehirdekinden daha mutlu yaşardım” ve “aslında onlar yaşıyor, ölü olan benim” gibi sözlerinin arkasında da bu sav yer alıyor. ıshiro honda; “matango”yla, dönemine göre son derece karamsar, belki de acımasız olarak değerlendirilebilecek bir tokyo eleştirisi yapıyor.

    filmin çekildiği yıllarda, japonya ekonomisinin güçlenmiş, sosyal açıdan savaşın açtığı yaraların büyük ölçüde sarılmış, filmdeki bütün karakterler ahlaki açıdan iflas ediyor. çürümüş, ümitsiz birer vakaya dönüşüyorlar. “matango”, bir bakıma, japon toplumundaki ahlaki yozlaşmanın dökümünü çıkarıyor. denizci, zengin elemana bulduğu ve ekibin geri kalanından sakladığı yiyecekleri karaborsadan satmaya çalışır, zengin fabrikatör kasai, kaptanına, diğerlerini adada bırakıp beraber denize açılmalarını teklif eder. seksi şarkıcı, vücudunu kullanarak erkekleri kendi tarafına çekmeye çalışır. birbirinden yemek saklayanlar, bir süre sonra birbirine saldırmaya hatta birbirini öldürmeye başlar. herkes adeta çıldırır. aslında tüm film, profesörün ağzından dökülen şu sözlerle anlatılabilir: “eziyet verici koşullar altında kalan insan (hayatta kalma güdüsüyle) bencil ve acımasız olabilir.”

    ne yersen osun.
hesabın var mı? giriş yap