*

  • oyuncular tiyatro grubu'nun, ursula k le guin'in ayni adli eserinden uyarladiklari oyun.
    kasim ayindan itibaren enka sahnesinde izlenebilecektir.
  • 28 mayıs'ta enka açıkhava tiyatrosu'nda izleyicilerini hem dekor, kostüm hem de keyifli oyunculuklarıyla mest etmiştir.izleyici azdır, hava soğukçadır vs gibi sebepler bile keyfe engel olamamıştır. o üç beş insancık sizi hiç unutmayacaktır, ellerinize sağlık.
  • "eve gel" sozleri ile baslar.

    le guin baska bir makalesinde evi soyle tanimlayacktir:

    "home isn’t where they have to let you in. ıt’s not a place at all. home is imaginary. home, imagined, comes to be.”

    "ev girmene izin verilen yer degildir, aslinda bir yer de degildir. ev hayalidir. ev, hayal edilip, olusandir."
  • özgürlüğün, çok güzel bir tanımının yapıldığı kitaptır.

    "öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçim de zor bir seçim olabilir. yol, yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir."
  • --- spoiler ---

    kutsal yerlerde, bir kapının nasıl açılacağını bilmiyorsanız onu açmak için uğraşmanın hiçbir işe yaramayacağını çok önceleri öğrenmişti. s.36

    tanrıkral, awabath’ta, çevresi on mil olan, çatısı altından bir sarayda da yaşasa, alt tarafı bir insan. elli yaşlarında ve kel. bunu bütün heykellerinde görebilirsin. ve her iddiasına girerim ki, o da herkes gibi ayak tırnaklarını kesmek zorunda kalıyordur. ben de onun tanrı olduğunu gayet iyi biliyorum. ama benim düşüncem şu: öldükten sonra daha tanrısal olacak. (s.47)

    labirente girmeyi yasaklayan bir kurala rastlamamıştı. buna gerek yoktu. buraya sadece altmezar’dan girilebiliyordu:her neyse, örümcek ağına girmemeleri için sineklerin kurala mı ihtiyacı vardı? (s.60)

    insan burada gidip, gidip, gidip yine de bir yere varmayabilirdi, çünkü varılacak bir yer yoktu. s.72

    …beni kölen yapıp, sen de bir köle olabilirdin, ya da bana özgürlüğümü verip, benimle birlikte sen de özgür olurdun. haydi küçüğüm, cesaretini topla, anahtarı çevir. s.121

    adam, gücü toprağın kadim güçlerine denk ve en az o kadar kuvvetli olan biriydi; ejderhalarla konuşmuş ve tek bir sözüyle zelzeleler durdurmuş biri. ve orada, toprağın üzerinde, elinin yanıbaşında büyümekte olan bir devedikeniyle birlikte uykuya dalmış yatıyordu. bu çok garipti. yaşamak ve dünyada olmak, onun düşlediğinden çok daha garip bir şeydi. s.131

    ‘tavşan çağırabilirim’ dedi adam, ateşi eğri büğrü bir ardıç çomağıyla karıştırarak. şimdi etrafımızda, tavşanlar deliklerinden çıkıyorlar. gece onların zamanıdır. birini ismiyle çağırırsam, yanıma gelir. ama o şekilde çağırdığın bir tavşanı yakalayıp, derisini yüzüp kızartabilir misin? belki açlıktan ölecek duruma gelirsen. ama bu güvene ihanet etmektir bence.’’ ‘‘evet ben düşünmüştüm ki, belki sadece…’’ ‘bir sofra dizivereyim’ dedi. ah bak onu yapabilirim. eğer istersen altın tabaklar içinde hem de. ama bu sadece gözbağı olur ve eğer gözbağını yersen, daha da çok acıkırsın. insan kendi sözcüklerini yiyince ne kadar beslenirse o kadar beslenirsin. (s.133)

    ‘öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçimde zor bir seçim olabilir. yol, yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir.’ (s.146)
    --- spoiler ---
  • okudukça karanlığa arha ile birlikte gömülüyor gibiyim. bitmesini hem istiyor hem de bitmesin istiyorum.

    ***spoiler***

    - fısıltıyla konuşuyordu, her insanın karanlıkta yaptığı gibi.

    - thar anlattıkça arha hatırladı, tıpkı ona anlatılan her şeyi hatırladığı gibi.

    - hissediyordu. karanlık el, kalbinin üzerindeki, ömür boyu süren hükmünü geri çekmişti. ama dağlarda olduğu gibi neşelenemiyordu. başını kollarına gömerek ağladı; yanakları tuzlu ve ıslaktı. işe yaramaz bir kötülüğe bağımlı geçirdiği, boşa harcanmış yıllarına ağladı. acı acı ağladı, çünkü özgürdü.
    öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçim de zor bir seçim olabilir. yol, yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir.(syf: 148)
  • konusunun yazar tarafından cinsellik olduğu söylenen, yerdeniz serisinin ikinci kitabı. içerisindeki karanlık dehlizler beni hep artan bir heyecanla kendine çekmiştir. ilk okuduğumda yaşım tenar olmak üzere olan arha kadardı. belki de bu yüzden güçlü kadın imgelemimin oluşmasında bu kitabın hakkı vardır.

    "öğrenmeye başladığı şey aslında özgürlüğün yüküydü. özgürlük ağır bir yüktür, ruhun yüklenmesi gereken büyük ve garip bir sorumluluk. kolay değildir. verilen bir armağan değil, yapılan bir seçimdir; bu seçim de zor bir seçim olabilir. yol, yukarıya, ışığa doğru çıkar; ama yüklü yolcu oraya hiçbir zaman varamayabilir."
  • “bir insanın yeniden doğması için ,ölmesi gerekir tenar.o taraftan görüldüğü kadar zor bir şey değil bu.”
    “onlar karanlık ve ölmez varlıklar; ışıktan da nefret ederler: bizim ölümlülüğümüzün kısa, parlak ışığından.onlar ölümsüzdür ama tanrı değiller.asla tanrı olmadılar.onlar hiç bir insan ruhunun tapınmasına layık değiller”
  • okumak için çok geç kaldigim ve heyecanla okumaya başladığım kitap.
    karanlıklar içine hapsolmuş ve o hapishaneyi evi sanan kendisini de seçilmiş sanan-ki başka şansı olmayan- bir kadının yeniden doğuşu
  • yerdeniz serisi’nde, ged’i konu alan ilk kitap (bkz: yerdeniz büyücüsü) gibi bir yere sahip olmasa da gözümde, oldukça beğenerek okuduğum kitaptır. teşekkür ederim bu güzel seri için sana ey ursula.
hesabın var mı? giriş yap