• efendim kendisi birebir hayatı öğrenmektir. (bkz: #4089323)

    anlatayım;

    ilk bisiklete binmeyi öğrenirken bi tane pinokyom vardı.. babam arkamdan tutuyodu bana öğretmek için.. ben arkamda babmın güveniyle pedalı çeviriyodum.. bir an başımı çevirdim griye baktım, babmın benden bikaç metre uzakta elleri cebinde beni seyrettiğini gördüm, sonra düştüm. babam sonra geldi kalkmama yardım etmedi yanımda durup kendi kalkmamı bekledi..

    o gün görmedim ama bugün gördüm..

    bok gibiyken moralim bana iyi gelmesini umduğum, yanımda olmasını dilediğim, hep yanımda her an beni tutuyolar hiç düşmem sandığım bir iki kişinin de aslında uzaktan beni seyrettiğini farkettim.. kıçıkırık bi kontür yüzünden bile o güvendiğim kişilerin hepsinin benden uzakta kalabildiğini, aslında hiçbir zaman hiçkimsenin varlığına güvenemeyeceğimi gördüm..

    babama o gün kızmıştım kalkmama bile yardım etmiyo bakıyo diye, ama kendim kalkıp kendim sürmeyi de öğrendim.. şimdi gördüm ki iyi olanı o yapmış..

    bugün de yanımda sandığım arakdaşlarımın aslında yanımda olmadığını gördüm.. hiçbirinin suçu kabahti değildi ellerinden else benim için ölürlerdi.. ama artık hiçkimseye güvenmeden hiçkimseden acil bi durumda yardım beklemeden tekrar ayağa kalkıp devam etmem lazım..

    sevinçliyim ama hakkaten.. yeni bi bisikletim olduğunu gördüm.. öğrenelim bakalım nası gidiyomuş bu alet..
  • içe yapışmış bir ukte ise gerçekleştiğinde fena halde mutlu eden beceridir..
  • motosiklet kullanmayı öğrenmeden önce gerekendir.
  • yanardağ kenarında sürüne debelene darth wader olmayı öğrenmek gibidir. zor fakat sonunda hakimiyet hissi verendir. (bkz: anakin skywalker)
  • kardeşimle 5-6 yaşlarındayız, babam almış bizi parkta bisiklet sürmeyi öğretmeye götürmüş. önce kardeşimle başlıyoruz. babam anlatıyo, ben tutucam, sen çeviriceksin, dengede kalıcaksın diye. ama unutttuğu şeyler en önemlileri: yavaşlamak,fren, durmak. neyse söylediği gibi tutuyo, kardeşim çeviriyo pedalı, biraz ilerleyince bırakıyo kardeşimi. olaylar bundan sonra başlıyo. kardeşim sürekli bırakmadan pedal çeviriyo, haliyle sürekli hızlanıyo. birkaç saniye sonra "baba nasıl duruyo bu" diye bağırırken bile pedal çevirmeye devam ediyo. tabi bu arada ben babamla peşinden koşmaya başlıyoruz ama kardeşimde bi yavaşlama yok aynen "nasıl durucam" diye bağırarak pedal çevirmeye devam ediyo. en sonunda direksiyonu da çevirmeyince kaldırıma çarpıp bisikletin üzerinden çimlere uçuyo (allahtan çimler var). bisiklet sürmeyi - hızlanma, yavaşlama, durmayla birklikte- öğrenmiş oluyoruz. tabi babam yine de kızmıştır çimlerden kardeşimi kaldırırken neden dikkat etmiyosun diye.

    aklıma geldikçe gülerim.
    (bkz: çocukluk)

    yıllar sonra başınıza gelecek benzer olaylar için;
    (bkz: babanın araba kullanmayı öğretmesi)
  • yeşilçam'dan bozma bir hayatımız yoktu. filmlere konu olacak nitelikte bir sevüvenimiz de olmadı. o dönemlerde güzel karnenin ödüllendirilmesinde babaların ilk aklına gelen en makul şeydi bisiklet. şimdilerde, her eğitim-öğretim sezonu sonrası ödül için farklı marka bir oyun konsolu alarak çocuklarına pahalı oyuncaklar/ucuz mutluluklar yaşatan ebevynlerin yaşadığı süreçten bahsediyorum. o çocuklar büyüdüler, koca koca adamlar, kadınlar oldular. evlendiler ve geçirdikleri bu güzel çağdan çocuklarını nasiplendirmeyerek, en büyük kötülüğü yaptıklarının farkına varmadan çocuk büyütüyorlar. hayat sokakta diyen marka içeceklerin eşliğinde şu rpg oyun senin, bu fps oyun benim diyerek sanal arkadaşlıklar yaşamalarına zemin hazırladılar ve her geçen gün üstüne bir kat daha çıkarak asosyal bir neslin inşasını dönülmez bir ufka teslim ettiler. oysa ki, dönemin sinemografik yapısı toplum yaşantısından birebir örnekler alınarak kurgulandığı için, istediği kadar teknik donanımdan yoksun da olsa, hababam sınıfı serisi gibi ölümsüz eserleri ortaya çıkarıyordu. günümüzde filmlerde yaratılan hikayeler, toplum yaşantısına entegre edilmeye çalışılıyor. yani tam tersi bir işleyiş hakim. sinema sektörünü örnek veriyorum, çünkü hala bu konuda etkin gücü elinde bulunduruyor. gelişen ve değişen toplum yapısına kaynaklık eden teknolojinin korkulan yanına bu çocukları esir etmek ne muhafaza güdüsüyle açıklanabilir, ne de sağlıklı birer birey yetiştirme çabasıyla. bu kadar sosyal mesajdan sonra olayın hikaye safhasına gireyim.

    mavi bmx'ime olan aşkım, ilkokul birin yaz döneminde başladı. ilk görüşte vurulma diye tabir etsem nesne fetişistliğine girer mi bilmiyorum da, o dönemde bunu sorgulayacak kadar sağlıklı düşünemiyorum doğal olarak. yeme de yanında yat kadar kıvrımlı güzel bir direksiyona sahip, o pedalların dili olsa da konuşsa, hele o süspansiyonu yok mu skjdskjasjkf... öhm neyse...

    yaşça büyük bir kardeşin varlığının acısını yaşadığınız nadir anlar vardır. sizden daha önce başardığı bir şey varsa bu içinizi cızlatır. hele ki yaş farkı oldukça az ise... ablamın doğuştan bisiklet yeteneği olduğunu farketmemle bir kaosa dönüştü bu sancı. daha bisiklet üzerine çıkma çabalarım sürerken, ablamın ayağa kalkarak bisiklet sürdüğünden dem vuruyorum. sabitleştirilmiş bisiklet üzerinde pedal çevirme safhasına geçtiğimde, elleri bırakarak bisiklet sürmek adına fasiküller çıkardığından bahsetmiyorum bile.

    yaz bitecek, ben hala bmx cırt cırtıyla oynayacağım korkusu dört bir yanımı sardı ve ''yeter ulan'' diyerek ablama, bana da öğretsene be hacı yavşaklığıyla yanaştım. bir profesyonel ağızdan çıkarcasına ''hallederiz'' telkinciğini suratıma çarptı. iyice küçülmüştüm, bir sinek kadar ufaldım yanında... ertesi gün ilk iş, evin önünde nadir arabanın geçtiği dar sokakta denemelere başladık. selesinden ve direksiyonundan tuttuğu bisikletin, bir de pedalını o çevirse ne de keyifli olurdu. -ulan düştüğümüz durumlara bak- o kadar komik bir görüntüdür ki bu, ağırlığım ve bisikletin ağırlığından dolayı eğri giden bisikletin üstünde büklüm büklüm olmuş durumdayım. 100 metrelik mesafede 5,6 gidiş-gelişten sonra artık direksiyon hakimiyetine ulaştığımı, sadece seleden tutmasının yeterli olacağını ablama bildirdim. sona yaklaştığımı hisseder gibi aşırı dozda şımarık bir gülümseme yüzümde kalıcılık sağlarken bir boşluk hissettim. bisikletin hafiflemesi, beni de hafifletmişti...

    -abla tutuyorsun di mi?
    +(yaklaşık 15 metre geriden gelen bir ses) evet tutuyorum, hihihi.

    işte o anda sevinci, korkuyu, nefreti bir arada yaşadım ben dostlar. direksiyonla sürekli ''s'' çizedururken karşıdan mahalle delisinin geldiğini görmemle birlikte, yüzümdeki şımarık gülüş yerini şimdi sıçtık bakışına bırakmıştı. direksiyon hakmiyetine yeterli(?) seviyede kavuşmuş olmamdan dolayı deliye doğru hızlanan bir ivmeyle bisikleti sürmeye devam ediyordum. deliye odaklandığım için, direksiyonu başka bir yöne çevirmek aklımın ucundan bile geçmiyor. işte o dönemde yapılan bisikletler öyleydi skdjhsdasf, ''nereye bakarsanız, oraya gidergeç''... birkaç saniye hayatımdan siliniyor. kendime geldiğimde; tekerin yanında delinin gövdesini görüyorum ve yerdeyim, üzerimdeki beyaz tişört, omo'nun ''kirlenmek güzeldir'' sloganına yaraşır şekilde reklam filminden çıkmış halde, bisiklet olduğu gibi üzerime yığılmış. deli, bir an bana bakacak gibi oluyor, muhteşem bir kıvraklıkla altından sıyrıldığım bisikleti öylece ulu orta yerde bırakarak kapısı açık bulunan karşı komşumuzun evine atıyorum kendimi. aradan dakikalar geçiyor. yan komşumuz, kadıncağzı* eve almış, su vermiş. bu arada ben de özel korumalarımla birlikte eve geçiyorum. ablam kazaya bile tanıklık etmeden, deliyi gördüğü anda eve varmış. içeri girdiğimde cam dibinde kümelenmiş şekilde perde arkasından deli, annem ve yan komşumuzun diyaloğuna tanıklık ediyor...

    bu olaydan sonra senelerce ailem, akarabalar, malatya'daki komşular da dahil olmak üzere, ''bak uslu dur, deli seni arıyor'' paranoyasıyla büyüttüler, sağolsunlar. evimiz değişti, şehirler değişti ama söylenenlere göre kadının öfkesi dinmemiş!
  • yaralanarak, düşe kalka ustalaşmak bu işin esprisidir.
  • 30 yaşında öğrendiğim ve neden bu kadar beklemişim diye hayıflandığımdır.

    yalnız yaş ilerleyince arkadan birinin tutması methodu pek faydalı olmuyor. insan çocuk saflığını yitirince arkadan tutanın nasılsa bir noktada bırakacağını biliyor. bu nedenle yersiz gerilip daha fazla strese giriyor.

    onun yerine bisiklete ayaklar yere değecek şekilde oturup bisikletle beraber adım adım yürümeye başlayın. bir iki seferden sonra seleye tam oturup ayakları 3-5 saniye yerden keserek bisikletin üstünde gitmeye çalışın. bu şekilde hem dengede durmayı öğrenir hem de bisikleti tanırsınız.

    3. aşamada uygun ayağınızla tek pedala yarım ya da tam basıp ayaklar havada sürün. en sonunda da ikinci ayağınızı diğer pedala atıp 3-5 pedal basmayı deneyin. 3-5 derken bir de bakmışsınız rüzgar yüzünüzü okşarken fıy fıy sürüyorsunuz. ben bu şekilde 2 saatte öğrendim ama 15 dk.da öğrenen de var diyolla.

    son olarak etraftan bakıp gülenlere kafayı takmayın.
    ben öğrenirken 5-6 yaşında iki çocuk, kolu alçıda bir başka çocuk ve onların anneleri olan örtülü uzun etekli bir abla önümde fıy fıy bisiklet sürerek bana bu işin çocuk oyuncağı olduğunu göstermeyi görev edindiler mesela. ben de yılmadım tabi adım adım iteledim pisikletimi onların önünde.
  • korkuyu yenmektir. hiç tahmin etmediğim hâlde çok kolay öğrendim.
    daha bir buçuk ay öncesine kadar (bkz: #38469992) diyen ben, küçüklüğümde 3 tekerlekli bisikletleri ayağımla ittire ittire kullanan ben, ergenlik ve üniversite döneminde bisikletle gezenleri elde dondurmayla bekleyen ben artık virajlı yokuşlar çıkıyor, iniyor, kızlara göz kırpıp zil çalıyorum.
    hiç tahmin etmiyordum aslında o iki tekerlekli şeyin üstünde dengede durabileceğimi, sonra artık yaşım geçiyor deyip bir başladım 2 derste iş bitti.
    inanmıyordum ama cidden kolaymış. söyledikleri kadar da zevkliymiş. sadece bisiklet sürebilmek değil de insanın bir korkusunun üstesinden gelebilmesi daha bir mutluluk veriyor.
    artık oha büsüklet kullanmayı bülmüyor musun tepkilerine maruz kalmayacağım için de ayrı bir mutluyum.
  • aslen, bisiklet sürememeyi unutmaktır.
    çünkü marifet sürmekte değil, pedalı çevirince ve direksiyonu düz tutunca gidiyor zaten alet.
    burada önemli olan bisiklet süremediğiniz gerçeğini unutmaktır, çünkü bu gerçek sizi sadece pedalı çevirip direksiyonu sabit tutmak gibi basit bi' işi yapmaktan bile alı koyar. elleriniz titrer, bu yüzden düşersiniz.
hesabın var mı? giriş yap