• akif pirinçcinin felidae ve francis adlı romanlarının devamı niteliğindeki son çıkan romanı. bu romanda da kahraman kedi francis maceradan maceraya koşmaktadır. ancak bu defa herşey zannettiği kadar yolunda gitmeyebilir ;çünkü artık işin içinde başka düşmanlar ve kurbanlar da vardır:"köpekler!" bakalım dostumuz francisi bu bölümde ne gibi sürprizler bekliyor..
  • ihsan oktay anar'ın kaleminden * :

    ''köpeğe dikkat!'' anlamına gelen latince bir uyarıdır cave canem. ama biz ''kahramanımızı'' anlatmaya başlayalım:

    milattan önce 4. yüzyılda bir kalpazan sinop'tan kovulur ve başıboş dolaşmaya başlar. kibiri sivri dili ve alaycılığı yüzünden yapayalnızdır. üstelik son derece fakirdir. eşyaları şunlardır:

    1- sadaka toplamaya ve su içmeye yarayan bir kap.
    2- bir adet sopa
    3- bir manto
    4- içinde yatıp uyuduğu söylenen bir fıçı
    5- bir ara ihtiyaç duyup edindiği o ünlü fener.

    bu kişi, pek çoğumuzun bildiği sinoplu diogenes ya da ''diojen''dir.

    diojen olarak tanıdığımız bu filozof ''doğaya uygun bir şekilde yaşamanın yani istek ve ihtiyaçlarımızı mümkün olduğu derecede aza indirmenin'' bir erdem olduğunu düşünüyordu.

    avucuyla su içen bir çobanı gördüğünde, su kabına da ihtiyacı olmadığını anladı ve fırlatıp attı.

    diogenes'in (''fıçı'' hakkında söylenenler doğru değil ise) ne yatacak bir yatağı ne de bir evi vardır. uykusu geldiğinde -neresi olursa olsun- mantosunu serer yatardı. bir ara dilenmeye de kalktı. fakat bizim dilenciler gibi dua ederek sadaka istemek yerine şunları söylüyordu: ''diğerlerine sadaka veriyorsanız bana da verin. ama vermiyorsanız, vermeye benden başlayın!''

    onu dilencilikle suçlamamız pek doğru olmaz. büyük iskender ona, kendisine birşey isteyip istemediğini sorduğunda, ''gölge etme, başka ihsan istemem!'' diyebilecek biridir. sözünü ettiğimiz kralın, ''eğer iskender olmasaydım, diogenes olmak isterdim.'' dediği söylenir.

    bir başka söylenti de şöyledir: diogenes'i sokakta sağa sola tükürerek yürürken gören biri onu kınar. filozofumuz da onun yüzüne tükürür. gerekçesi açıktır: ''tükürecek daha pis bir yer bulamadım''

    bu kadar kısıtlı bir yaşam içindeyken kendisine ''köpek'' lâkabını taktı. (ya da bu lâkap başkaları tarafından ona takıldı.) belki de bunun sebebi kinizmin (yunanca kyon ''köpek'' ve kynikos da ''köpeksi'' demektir.) kurucusu olarak bilinen antisthenes öğrencisi olmasında da aranabilir.

    birgün bu filozofu gündüz olduğu halde elinde fenerle sanki karanlıkmış gibi sağa sola bakarak bir şey ararken görüp sormuşlar ve şu ünlü cevabı almışlar: ''insan arıyorum!''

    diogenes'in büyük hatası da burada yatar.

    çünkü ''insan'' görmek istiyorsa elinde bir fener yerine ayna olmalıydı.
  • felidae okunduktan sonra kesinlikle uzak durulması gereken kitap...(bkz: felidae)
  • felidae ve francis i okuduktan ve çok sevdikten sonra dehşetle okuduğum, anılar adına sevdiğim ama sonuyla bana eeeh dedirtmiş akif pirinççi kitabı. dedektif kedi francis i her zamanki gibi sevdim ama yani neden ki şimdi...
  • pompei şehri kalıntıları arasında bulunan bir zengin villasısının girişindeki yer mozağininin üzerindeki yazı.
    http://www.italia.gr.jp/…campania/img/pompei04.jpeg

    dahasi için (bkz: mastiff/@andrew)
  • güncel yayıncılık tan çıkan, korsan olmamasına rağmen içindeki tipografi hatalarının fazlalığıyla okuyanı şaşırtan 3üncü felidae romanı.
  • ayrıca ''ey köpek'' ve ''selam köpek'' anlamına gelmektedir
  • "dikkat köpek var" yazısının pompeii şehrinde kullanılmış versiyonu.

    görsel
  • aynı zamanda "köpek var" uyarısının latincesini kendine nick olarak almış yazar. tabi bu nick ile doğmuş da olabilir. ne de olsa bunu "bilemeyiz"

    kendisi radarıma aya gidilmedi + dünya düz + aşı karşıtıyım başlığına yazdığı şu entryle takıldı:
    (bkz: #134441320)

    alıntı:
    -------------------------------------------------------------------
    oğlum sayın ibnetorlar, kusura bakmayın da aya gidildiğine veya gidilmediğine dair nasıl bir "bilgi"niz olabilir ki? ne yaparsanız yapın sahip olduğunuz şey bilgi değil birilerinden veya bir yerlerden duyduğunuz veya gördüğünüz bir şey olacaktır. sanki göt lalesi ay'a gitti de teyit veya red etti daha önce ay'a gidilip gidilmediğini.
    insanlar "bilgi" ile kendilerine anlatılan "hikaye"ler arasında ayrım yapamıyorlar.
    dindarlar bu konuda süperdir. size uzun uzadıya anlatır mesela öldükten sonra ne olacağını ve gram şüphesi yoktur anlattığı şeye dair. sanki az önce oradan gelmiş gibidir. ama bilgi sandığı her şey aslında hikayedir.
    düz dünya tartışmaları alıklıktır: (bkz: düz dünya teorisi/@cave canem)
    aşı tartışmaları ise ne yazık ki gerizekalılık sınırında gezinmektedir. "aşı" yoktur, tek tek aşılar vardır. az önce evde bir tane "aşı" yaptım mesela. ona güvenir misin? ona güvenmiyorsan herhangi bir firmanın yaptığına nasıl güveniyorsun? işte o da bilgi değil hikayedir. (bkz: aşı karşıtlarının zeka seviyesi/@cave canem)
    unutmayın, insan hikayelere inanan hayvandır.
    --------------------------------------------------------------------

    bilgi dediğimiz şeyin aktarılamayacağını dolayısıyla sedece bizzat bildiğimiz şeyleri bilebileceğimizi iddia eden dolayısıyla daha bilginin ne olduğunu bilmeyen bir yazar.

    ay'a gidemesek de bu devasa projede çalışan yaklaşık 400 bin insanın ifadeleri, o güne dek yapılmış en büyük roket olan satürn roketlerinin fırlatılmaları, oraya giden astronotların çektiği filmler, ay'dan getirdikleri örnekler, oraya bıraktıkları ve lazerle işaretleme yapılarak ay-dünya arasındaki mesafeyi ölçmemize yarayan yansıtıcı paneller -ki bizzat siz de onlara lazer göndererek bu ölçümleri yapabilirsiniz- vs. bunun gibi reddedilemez tonlarca kanıt varken hatta sovyet rusya'nın ve çin'in ideolojik nedenlerle (bkz: soğuk savaş) bunun yalan olduğunu ortaya çıkarmak çoook işine gelecekken ay'a gidilmediğini savunmak eğer kara cahil veya psikolojisi bozuk biri değilseniz, hayalgücünden yoksun bir toll oluğunuz anlamına gelir.

    bilgi ve hikaye gayet farklıdır. başkalarının deney ve gözlemlerle elde ettiği bilgileri aynı deney ve gözlemleri yaparak doğrularsınız ki zaten bu bilimsel metod dediğimiz şeyin özüdür. heee eğer tüm dünyaya yayılmış, farklı kültür, dünya görüşü ve karaktere sahip bunca bağımsız biliminsanına güvenmiyorum diyorsanız o zaman bir zahmet kullanmaya karar verdiğiniz her köprüye gidip çeliğini ve betonunu analiz edin. çünkü aksi takdirde güvenli olup olmadığını bilemezsiniz.

    bilime ve bilgiye bu saçma sapan yaklaşım, kaynağını hıristiyan evangelistlerden alıyor. nuh tufanının saçmalığı ve dinazorları açıklayamayınca "geçmişte yaşananları bilemeyiz çünkü orada değildik" gibi gerizekalı bir argümana sığınıyorladı.

    dolayısıyla yazarımızın dinden bahsetmesi ironik olmuş.

    entrysinin şu kısmı ayrıca komik:

    "az önce evde bir tane "aşı" yaptım mesela. ona güvenir misin? ona güvenmiyorsan herhangi bir firmanın yaptığına nasıl güveniyorsun?"

    bu cümle bana "elenktiriği göremiyon ama inanıyon. allah'a da inan" diyen tipleri anımsattı... az önce evinde yaptığın aşıya tabi ki güvenmem. ama tüm dünya'nın gözlerini diktiği, hakkında hali hazırda 20 yıldır araştırma yapılan m-rna aşılarının güvenli oluşu hakkında bilim insanlarına güvenirim. ne aptal bir soru bu ya!

    sanırım yazarımız what the bleep do we know ismindeki; taraflı, bilimsel bilinemezciliği, bilimin temellerine saldırmak için kullanan, new age'ci saçmasapan belgeselin(!) etkisinde fazlaca kalmış...

    insan hikayelere inanan bir hayvandır doğru. ancak bilimin hikayelerle işi yoktur. aynen aklıbaşında kişilerin bu tür saçmalıklar yazan biriyle işinin olmayacağı gibi...

    engelle
    başlıklarını engelle
hesabın var mı? giriş yap