• 24 şubat 2010 tarihinden beri tutuklu bulunan galatasaray üniversitesi öğrencisi. hakkındaki tonlarca suçlamanın tek "somut" delili olarak taktığı puşi gösterilen kırmızıgül, görgü tanığının dava dosyasında anlatılan olaylara katılan kişi olmadığını söylemesine karşın hâlâ hapiste. 27 mayıs 2011 tarihli duruşmada, davaya bir dosya mahkemeye ulaşmadığı gerekçesiyle 14 eylül 2011'de devam edilmesine, kırmızıgül'ünse tekirdağ f tipi cezaevindeki tutukluluk halinin devamına karar verildi.
    türkiye'yi sevmemek için 500 nedene yeni bir neden daha eklenirken, ahmet şık için yazılan satırları tekrar edelim: "yargının suçtan önce geldiği, insanın erişilemez bir hükmün içinde zaten çoktan hapis olduğu bir dünyanın; (...) cezasını arayan suçun değil, suçunu arayan cezanın; kafesini arayan kuşun değil, kuşun arayan kafesin"* dünyasının yeni puşili cihan kırmızıgül. katillerin baş tacı edilip, insan olmaya dair ne varsa her şeyin suç sayıldığı bu ceza sömürgesinde, bu "nefret edilecek ülke"de bu davanın yine yeniden hatırlattığıdır: "katillerin meclis’e taşındığı, siyasi cinayetleri hazırlayan ortama körükle gidenlerin siyasi olarak ödüllendirildiği bir memleket... hrant dink’in öldürülmeden önce valiliğe çağrılıp tedip edilmeye çalışıldığı, daha sonra o valiliğin başının akp’den milletvekili adayı yapıldığı, bunu eleştiren arat dink’e başbakan’ın teessüflerini bildirdiği bir memleket olarak yeni cinayetleri bekleyecek."*
  • galatasaray üniversitesi'ne türkiye derecesi yaparak girmiş, yeni nesil depolitizasyondan nasiplenmediği için yeni bir kenan evren askeri olmaktan kendini kurtaran, ve bütün bu yaptıkları yetmezmiş gibi üstüne bir de kürt doğarak büyük suç işleyen gencecik bir beyin. fikri hür, vicdanı hür burjuvazi ve oligarşinin hakimiyeti altındaki topraklarda dünyası karartılmış, vicdanı örselenmiş, hayatının ırzına geçilmiş 15 aylık tutuklu.

    önce derin bir nefes alalım, sonra hikayesini dinleyelim, zihnimizde canlandırarak yürütüldüğü yolda yürüyelim, ufacık bir gezinti yapalım. yapalım ki, ayaklarımız açılsın:

    20.02.2010'da kağıthane'de düzenlenen molotof kokteylli eylemin hemen akabinde, her şeyden habersiz olduğu halde arkadaşının evinden çıkarken yanına yaklaşan bir ekip otosundan inen iki kişi, polis olduklarını söyleyerek hemen orada bulunan su kanalına yatırdılar cihan'ı. neden mi? sıkı durun: puşi takıyordu. hani şu tikky olarak dalga geçilen orta sınıf burjuva özentisi türk çocuklarının taktığı ve her nedense türk olmalarından mütevellit moda olarak lanse edilen bez parçasından. kürtsen ve puşi takıyorsan terörist, türksen ve puşi takıyorsan modayı takip eden çağdaş birey. breh breh breh. bununla bitse iyi , ama biter mi? soruşturma aşamasında aniden ortaya çıkıveren bir gizli tanık ( bu da muhbirin modern lakabı, çok moderniz vesselam) eyleme katılanları teker teker teşhis edivermeye başlıyor. ifadesinde belirttiği üzere, yüzleri tamamen puşilerle kaplı eylemcilerin sadece gözleri açıkta, ve gizli tanık cihan'ı gözlerinden tanıyor. bunu dinleyen savcının sorması gereken belki de ilk şey şu: göz rengi nedir? eğer ayırt edici değilse, kuvvetli şuç şüphesi değil makul şüphe oluşturur. ki böyle bir durumda, puşi taktığı için eylem yerine yakın bir bölgede derdest edilen şüpheliyi göz altından sonra serbest bırakmak gerekir. ama ne kadar şaşırtıcı ki, savcımız bu soruyu sormuyor bile. gözleri senin benim kadar kahverengi olan o tertemiz çocuk, nöbetçi mahkemeye sevk ediliyor ve ivedilikle tutuklanarak tekirdağ f tipi cezaevine gönderiliyor, aslında tıkılıyor.

    aradan aylar geçer, celse üzerine celseler binerken savcı 2 kez tahliyesini talep ediyor. hayret,aklı başına yeni mi geldi? hayır tabi ki, derdi haksızlığın faturasının üzerine çıkmasını engellemek için alevden topu mahkeme heyetine atmak. şanslı adam vesselam, heyet bu konuda hayallerinin ötesinde bir şekilde hevesli zaten. iki defa reddedilen tahliye talebinden sonra ( savcı mütalaası yani) tarihlerden 04.03.2011 tarihi gelip çatıyor:

    bu celse, gizli tanıkla cihan yüzleştirilecek. salona alınan tanık, cihan'a bakar bakmaz "hayır , gördüğüm bu kişi değildir, bu kişi eylemde değildi" diyerek ifadesini veriyor ( gözlerinden tanıdı heralde, nasıl olsa geri kalanına bakmasına hacet yok) ve bu ifade duruşma zabtına olduğu gibi geçiyor. savcı takdiri heyete bırakıyor veeeee heyet kükrüyor: kaçma tehlikesinin ve delillerin karartılması ihtimalinin devamına binaen tutukluluğun devamına karar veriyor. bravo, bravo. bu perdeden muhteşem bir gişe hasılatı elde ediliyor, heyet yerini alkışlarla terk ediyor. ancak ; gitmeden hemen önce dosyayla ilişkili başka bir dosyanın hala beklendiğini tutanağa çiziktiriyor ki, eli güçlensin. halbuki, maddi gerçeğin araştırılması , kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkeleri üzerinden yürüyen ceza muhakemesi uyarınca kovuşturmayı o an karara bağlaması ve beraat kararı vermesi gerekmesine rağmen.

    ve günlerden bugün: şaşırmayacağımız gibi, o ilintili dosya gelmiyor. ve heyet, adaletin ırzına bir kez daha utanmazca geçerek beş dakika içerisinde duruşmayı ileri bir tarihe atıyor: 14.09.2011

    cihan kırmızıgül, suçsuzdur. hem evrensel adalet uyarınca, hem de oligarşinin iktidar aracı kara avrupası hukuku uyarınca. ama bir şeyi unutuyoruz bazen, faşizm için böyle bir ayrım yok.

    iyice ve defalarca okuyun: cihan kırmızıgül, 15 aydır suçsuzluğu mahkemede kanıtlanmasına rağmen tutuklu, f tipinde çürütülüyor. ve en az 4 ay daha orada kalacak. bilinci ,direnci kırılmaya ve dönüştürülmeye çalışılıyor. ve o gencecik çocuk, tüm vakarıyla direniyor.

    bu mecrada , simsiyah türk maslahlar, yazarlar(!) var. uykularını derince ve güzelce uyusunlar, tadına varsınlar. nasıl olsa bir gün, sarsarak uyandıracağız.
  • devletin kanıksanmış, kansere benzeyen ağır aksak ve fakat insan yiyerek ilerleyen terörünün kurbanı.

    dokunana kadar iliklere işleyen kıyıcılığını, acısını muhafaza eden yaralar gibi öylece duran, tarihten ve aşktan tecrit edilmiş bir adam. türkiye isimli hayasız kuyunun ortasına gerilmiş çirkef ağına son takılanlardan. bir yıldır, çıkarabileceği tüm sesler için ayrı ayrı susturulan bir adam.

    dünyanın orta yerinden güzelliğe ve şiire bir hat çekmek isteyenlerin unutturmayacağı adam. şiirsizliğin ahlaksızlıktan daha boktan bir durum olduğunu anlayana kadar dünya onunla tekrarlayacağız.

    sokaklarda yürüyen o kocaman şeyin neresinde durduğu belli olmayan namusun adres tarifi olacak cihan'ı savunumuz. çünkü onu bir suçtan ya da bir kötülükten değil, bilakis suçun kendisine karşı, kötücüllüğe karşı savunacağız. en büyük kaldıraç zihnimiz, tüm angaryaları yüklenmeye hazırız unutmamak için. can sıkma pahasına sürekli hatırlatmak için.

    unutmak, insanlığın ihanet kapısından ilk çıkışıdır çünkü.
  • özgür mumcu tertemiz vicdaniyla bu arkadasin bos yere hapiste gecen yillarini yazmis, cok da iyi yapmis.
  • huseyin edemir yalniz kalmayacak derken, kast edilen aramizdan yenilerini secip haksizlik, hukuksuzluk, adaletsizlik dongusune kurban edecegiz degildi suphesiz. fakat devletten bir sey talep ederken kelimeleri olabildigince dikkatli secmek gerekir olmus artik buralarda. korku hikayesi ogelerinin hemen hemen tamaminin yeraldigi iddianamenin bir kismini zeynep arıkanlı'nin cihan kirmizigul'un basina gelenleri anlattigi yazida bulabilirsiniz. hepimize iyi okumalar, iyi seyirler. fakat ardindan iyi uykular mumkun olamayacak zira ne kadar uyutulmak istenirsek istenelim, bu kadar dehsetin sonunun kabus olmamasi imkansiz ve bu anlatilanlar kafdaginin otesinde gecmiyor.
  • neşet ertaş’ın meşhur türküsü ne diyor: “hapishanelere güneş doğmuyor/geçiyor bu ömrüm de günüm dolmuyor/eşim dostum hiç yanıma gelmiyor”. bugün bu türkünün söylediğinin aksine olur da bir mahpusun yanına eşi dostu gelirse bazen görüş odasına gidene kadar koridordan geçerken bu türkü çalıyor. basit bir metafor yapmak değil derdim. bazı hapishanelerde gerçekten o esnada hoparlörlerden bu türkü çalıyor.
    memleketimizde bunlar işin tuhaf tarafından sayılmaz. daha bir yedi sekiz yıl öncesine kadar devlet demiryolları’nı rezervasyon için aradığınızda beklemeye alınanlara çalınan şarkı hâlâ hatırlarda: “kara tren gecikir, belki hiç gelmez”.
    devletimiz samimidir, lafını dolandırmaz.
    hafta başı ilk mesai günü hapishaneler, kara trenler vesaire. aklı olan yazının devamını okumaz, daha iyiye gitmeyecek zira.
    cihan kırmızıgül, galatasaray üniversitesi endüstri mühendisliği öğrencisi. 1988 doğumlu. 2010 senesinin şubat ayından beri tutuklu. derslerine, sınavlarına giremiyor. onun yerine f tipi bir cezaevinde tutuklu. arkadaşları ziyaretine giderken koridorlarda ‘hapishanelere güneş doğmuyor’ türküsünü dinliyor.
    ben cihan kırmızıgül’ü tanımıyorum. muhtemelen siz de tanımıyorsunuz. zaten tutuklandığı olayın tanığı da tanımıyor.

    ne olmuş?
    imdi şöyle oluyor: 20 şubat 2010 akşam saatleri.. bir grup, istanbul’da boş bir markete molotofkokteyli atıp, kürtçe slogan atıyor. yüzleri poşuyla gizlenmiş.
    kırmızıgül, ifadesine göre olayın olduğu saatlerde bir arkadaşının evinden çıkmış. otobüs durağına yürürken polis yere yatırmış, başına silah dayamış, önce dövmüş sonra götürüp tutuklamış. polise göreyse kırmızıgül uyarı ateşine rağmen kaçmış, polisin silahını almaya kalkışmış.
    bunlar hep söz konusu molotofkokteyli hikâyesinden sonra. olay esnasında cihan kırmızıgül’ün orada olduğunu iddia eden biri var. haklı olarak, can güvenliğinden endişe ettiği için kendisi gizli tanık. cihan kırmızıgül’ün molotofkokteyli atan gruptan olduğunu söylüyor.
    sonrası iddianameyi hapishanede tutuklu beklemekle geçiyor. bu arada aylar geçiyor.
    gizli tanık ancak üçüncü duruşmada çağrılıyor. tarih artık mart 2011, tutuklamanın üzerinden bir seneden fazla zaman geçmiş. sanık, bir başka odada olan gizli tanığa kamera aracılığıyla gösteriliyor. bir sene evvel kırmızıgül’ü eylemde gördüğünü söyleyen gizli tanık şöyle söylüyor:
    “benim ifademde belirttiğim kişi bana gösterilen kişi değildir”.
    haliyle kırmızıgül’ün avukatı tahliye talebinde bulunuyor. mahkemenin kararı net: efendim kaçma şüphesi, delilleri karartma ihtimali, suçun niteliği... bilinen kopyala yapıştır tutuklama gerekçesi. her derde deva, her davada işler.

    poşu
    neyse, olmuş bir hal, bir sonraki duruşmaya bakalım denilmiş belli ki. geçen cuma o duruşma da oldu.
    mahkeme kararını verdi: ‘kaçma şüphesi, delilleri karartma ihtimali, suçun niteliği’. tutukluluk halinin devamına... oldu mu 16 ay tutukluluk. bir sonraki duruşma eylül ayına. işi ne cihan kırmızıgül’ün, daha yaşı genç beklesin. beklesin de neyi beklesin?
    tanık “benim gördüğüm o değil” diyor. sanık “ben yapmadım” diyor. delil ne? delil belli, delil poşu.
    cihan o akşam boynuna poşu takmış. ifadesinde şöyle diyor: “benim evimde mor, mavi poşularım vardır. poşudan şüphelenip almış olabilirler”. işin kötüsü bir mardin ziyaretinde ben de almıştım bir tane. oralara giden her siyasetçinin meydanlarda boynuna sardığı bir şeyden bahsediyoruz neticede.
    aihm türkiye’yi defalarca mahkûm etti. defalarca dedi ki ‘suçun niteliği ve delillerin durumu’ ifadesi tek başına uzun tutukluluğa gerekçe olamaz. bir insan aylarca hatta belki yıllarca tutuklu yargılanacaksa bunun nedenlerini izah etmek gerekir.
    tanık görmedim diyor, sanık yapmadım diyor, delil poşu, tutukluluk eylülde 19 ayı bulacak.
    hukuk lisans, yüksek lisans ve doktora diplomam çekmecemde soruyorum. delil ne, bu 23 yaşındaki öğrenci neden 19 ay boyunca tutuklu kalacak?
    ben cihan kırmızıgül’ü tanımıyorum, siz tanımıyorsunuz, tanık tanımıyor. anlaşılan o ki bir tek herkes poşuyu tanıyor. ya bir delil bulun ya da bırakın çocuğu, poşuyu tutuklayın.

    http://www.radikal.com.tr/…30.05.2011&categoryid=97
  • "memleket sabahları, gregor samsa’nın, “tedirgin düşlerinden uyandığında kendisini devcileyin bir böcek,” joseph k’nın ise sebebini bilmediği bir suçtan tutuklu bulduğu sabahlara benziyor. memleket koskoca bir mahpushane. “yargının suçtan önce geldiği, insanın erişilemez bir hükmün içinde zaten çoktan hapis olduğu bir dünyanın; (…) cezasını arayan suçun değil, suçunu arayan cezanın; kafesini arayan kuşun değil, kuşun arayan kafesin” dünyası. böylesi bir dünyaya, böylesi bir mahpushaneye doğacak güneş de yok."

    http://www.haberfabrikasi.org/s/?p=12682
  • otobüs beklerken gözaltına alınan, 18 aydır tutuklu bulunan galatasaray üniversitesi öğrencisi. şubat 2010'da istanbul'un çağlayan semtinde bir grubun, boş bir markete molotof kokteyli atarak kaçtığı olaylarda; görgü tanıklarının, gruptaki kişilerin puşi taktığını söylemesi üzerine aynı saatlerde arkadaşının evinden çıkan, olaydan habersiz, otobüs durağında beklemekte olan ve görgü tanıkları, gruptaki kişilerin puşi taktığını söylediğinden; tutuklanmasına kanıt olarak boynuna taktığı "puşi" gösterilen ve sırf bu gerekçeyle, yani boynunda puşi takılı olduğundan "eyleme katılmış olabileceği" gerekçesiyle gözaltına alınan genç.

    http://bianet.org/…511-bir-pusi-hayatini-degistirdi
  • 14 eylül çarşamba günü beşiktaş adliyesi'nde duruşması var.
  • boynundaki puşi delil gösterilerek terör örgütü üyeliği suçlamasıyla gözaltına alınan ve 18 aydır cezaevinde bulunan galatasaray üniversitesi öğrencisi. radikal gazetesi'nde özgür mumcu hakkında bir yazı yazmıştı. cihan kırmızıgül, bir gizli tanığın ifadesine dayanılarak cezaevinde tutuluyordu. gizli tanık, ifadesini geri çekmiş olsa da, cihan hala cezaevinde. ayrıca, güvenlik gerekçesiyle sınavlara götürülmediği için eğitim hakkı da fiili olarak gasp edilmiş oldu. hukukçular, zorlu bir dava süreci olacağını söylüyorlar.

    cihan kırmızıgül'ün durumu hakkında ihd istanbul şubesinde 13 eylül'de, saat 12'de bir basın açıklaması düzenlenecek. 14 eylül'de ise beşiktaş adliyesi'nde duruşması var, saat 10:30'da.
hesabın var mı? giriş yap