81 entry daha
  • tartışmanın öncesi için önce şu: (bkz: #46690201)
    ardından şu: (bkz: #46743223)

    "ortada bir fenomen var. ordulu findik ureticisi devlet findigima yuksek fiyat versin dediginde yani devlet bize baksin dediginde neden tepki cekmiyor ya da sozlukte "devlet bize baksin da" diye baslik acilmiyor da diyarbakirli vatandas "devlet bize baksin" dediginde dalga geciliyor.."

    diyor myz2. şu halde, ortada tam olarak ne gibi bir fenomen var, bunu nasıl incelemeliyiz, baştan bir el atalım.

    kürtlerin bu ifadeyi kullanıp kullanmadığına, kullanıyorsa eğer ne kadarının kullandığına dair elimizde bir veri var mı? yok. ben şahsen hayatımda bu ifadeyi, ona atfedilen içerik ve bağlam üzerine kullanan bir kürt pek görmedim. kürt siyasi hareketinin çizgisinde olan kürtlerin böyle bir ifade kullanmasına pek imkan yok, çünkü zaten devlete düşmanlar. bu ifadeyi kullanan kürt, olsa olsa, pek bir siyasi bilinci bulunmayan, epey cahil, "medeniyet"ten uzak, "ilkel" bir tipe tekabül ediyor. bu ifadeyi kimin kullandığına dair elimizde herhangi bir araştırma olmadığı için, gerçekten de tahayyül edildiği gibi bir kürt var mı, varsa ne kadar var, sayıları ne, nasıl bir sosyoekonomik gruba aitler, bilemiyoruz.

    şu durumda, inceleyebileceğimiz fenomen şu: insanların bir kısmında, "devlet bize bahmiyir diyen kürt" algısı var. bu algı niçin var, bunu araştırmalıyız. yani "devlet bize bahmiyir" ifadesini kürtlerin kullanıp kullanmadığına, kullanıyorlarsa eğer ne kadarının kullandığına, bu rakamın kürtler hakkında bir genellemeye gitmeyi meşrulaştırıp meşrulaştıramayacağına dair elimizde bir veri yok, önümüzde kürtleri" devlet bize bahmiyir" diyerek aşağılayan bir kitle var, bizim de inceleyebileceğimiz şey, ancak bu kitle olabilir.

    elimizde, bu algıya sahip olan kitleye dair herhangi bir araştırma da yok. ben örneklem olarak bu başlığı seçtim, üşenmedim yarım saatlik hızlı bir tarama yaptım, ve bu ifadeyi komik bulan, bunun üzerinden kürtlerle dalga geçen, kürtlerin bu açıdan niçin dalga geçilmeyi, aşağılanmayı hak ettiğini açıklamaya çalışan insanların hepsinin entrylerine bir göz attım, 60 küsur entry'den derlediğim yargılardan, ortaya çıkan profil şu şekilde:

    kürt diye bir varlık var. devletin kendisine bakmadığı düşüncesinde. ama bu kürt, çalışmayan, çalışmak istemeyen, beleş yaşamak isteyen, bir nevi, shameless'taki frank gallagher gibi bir tip. her şeyini beleşe getirme peşinde, tam bir asalak, tam bir parazit gibi yaşamak istiyor, kaçak elektrik kullanıyor, vergi kaçırıyor, vs. yetmediği gibi, bir de üstüne, aslında devlet tarafından gayetle bakılıyor kendisine, iltimas geçiliyor pek çok açıdan, ama o yüzsüzce, arsızca, sürekli daha fazlasını istiyor, sürekli bakılmadığından şikayet ediyor. onun da yanı sıra, bu kadir kıymet bilmeyen, nankör kürt, kendisine okul yapmak, yol yapmak için gelen devlete düşmanlık besliyor, bir nevi, kendisine ekmek uzatan eli ısırıyor, bir yandan da hala, devletin kendisine bakmadığını iddia etmeye de devam ediyor. böyle de irrasyonel bir varlık bu.

    bu algıya sahip olan kitlenin diğer entrylerine de kabaca göz atıldığı zaman, ortaya çıkan profil, aşağı yukarı tamamı türk milliyetçisi, akp karşıtı, ulusalcılığa yakın olduğu söylenebilecek kişilerden oluşuyor. bu başlık dışında, bu ifadeyi kullananların, kürtlerle ilgili hemen her başlığa koşup "devlet bize bahmiyir" bakınızı verenlerin tamamının da aşağı yukarı benzer bir siyasi duruşu olduğu rahatlıkla söylenebilir.

    bu kitlenin aşağı yukarı tamamının türk milliyetçisi olmasını ve türk milliyetçiliğinin devletin resmi ideolojisi olarak 90 yıldır benimsenmiş ve dayatılmış olmasını, bu kitlenin kürtlere dair algısından tamamen bağımsız ve alakasız bir veri kabul edip bir kenara koyalım. niçin böyle bir algıya sahip olduklarına dair, myz2'nin yazdıkları şu minvalde:

    "sizin tayfaya gore bunun tek sebebi hepimizin irkci serefsizler olmasi.
    ancak alternatif bir aciklama daha var...o da pazarlama literaturunden geliyor. ordulu uretici devlet bize baksin'i dolayli diyor, elinde findik var. ama diyarbakirli vatandas devlet bize baksin dediginde cogu zaman elinde birsey olmuyor. orada da kalem satan dilenci vs normal dilenci ornegini vermisim."

    "kuru kuruya" "devlet bize baksin" istegi insanlari irrite etmesi normal."

    yani kısaca, aslında herkes "devlet bize baksın" diyor ama sadece kürtlerin tepki çekmesinin nedeni, onların "kuru kuruya" bunu demesi, myz2'ye göre durum bu. yani bunun ırkçılıkla, milliyetçilikle, devlet ideolojisi ile bir alakası yok, kürtlerle "devlet bize bahmiyir" diye dalga geçenlerin tamamının türk milliyetçisi olması ve devlet ideolojisini benimsemesi tamamen bir rastlantı, ilginç bir tesadüf.

    ve böyle dalga geçilmesinin sebebi, kürtlerin bunu hak ediyor olmaları. dolayısıyla, bu ifadeyi ırkçı bulmamalı, "normal" bulmalıyız. yok eğer myz2 bu ifade için "ırkçı ama normal" diyorsa, bu durumda, ırkçılığın yeri geldiğinde "normal" addedilebileceği düşüncesi savunulmuş oluyor. yani ırkçılığın yeri geldiğinde rasyonel, meşru, haklı bir tutum olabileceği savunulmuş oluyor.

    her iki durum da fazlasıyla sakat, ama insan hangi bir sakatlığı anlatacağını şaşırıyor.

    başta da dediğim gibi, kürtlerin bunu deyip demediği, diyorsa eğer bunu kuru kuruya mı yoksa eli dolu mu söylediğine dair elimizde hiçbir araştırma, kaynak, veri yok, yalnızca ve yalnızca, kişisel deneyimlerden mürekkep kişisel algılar söz konusu. bu deneyimler ve algılar, "kürt" diye ifade edilebilecek milyonlarca insan hakkında genelleştirilebilir yargılara ve o yargılar üzerine inşa edilmiş nefretle dolu bir aşağılamaya dönüşüyor, (bilmem bilir misiniz, ama literatürde, bunun adına ırkçılık deniliyor), myz2 de bunun oluşmasını, "normal" buluyor. "devlet bize bahmiyir" ifadesi ve onun temsil ettiği bütün aşağılama ve nefret karışımı hissiyatı, "insanların irrite olması" olarak hafifleştirip "normal" bulduktan sonra, "devlet bize bahmiyir muhabbetine rasyonellik katma gibi bir amacim olmadigini entry'imi okuyan herkes rahatlikla anlayabilir" demek pek bir anlam ifade etmiyor maalesef. buradaki "rasyonellik katmak", "meşrulaştırmak" anlamına tekabül ediyorsa, şu durumda, diyebilirim ki, eğer bir şeyi meşrulaştırmak niyetinde değilseniz, o şeye "normal" dememeyi tercih etmekle başlamalısınız işe.

    insanların, bir dilenciye 1 lira vermektense, 1 liralık kalemi 2 liraya satan dilenciden kalem almayı tercih etmesi, gayetle "rasyonel" bir tutumdur. hele ki, metaların fiyatlarının, kullanım değerlerine tekabül etmediği bir piyasa sisteminde, 1 liralık kaleme 2 lira da verilebilir, yeri geldiğinde, "dostoyevski'nin kullandığı kalem" olarak bir müzayedede satılacak olursa, 1 milyon dolar da verecek insanlar çıkar. şu halde, insanların, karşılığında hiçbir şey vermeyip yalnızca yardım isteyen dilenciye yardım etmektense, bir kalem satan dilenciye yönelmesinin ardında gayetle anlaşılabilir, anlamın toplumsal inşası çerçevesinde gayet rasyonel bir yere oturtulabilir bir algı ve tutum vardır.

    herkesin devletten "dilendiği" ama herkesin aynı zamanda kalem sattığı, yani bir şeyler ürettiği, bir şeyler yapmaya çalıştığı bir ortamda, kürtler hiçbir şey üretmeden, kalem satmadan, sadece dilenen bir kitleye tekabül ediyor. bunun da insanları "irrite etmesi normal."

    peki, kürtlerin "devlet bize bahmiyir" dediğine, hele ki bunu elleri boşken söylediğine yönelik bir iddiası olan myz2 hangi data ile, hangi veri ile, hangi kaynak ile konuşuyor? var mı elinde bir bilgi? hayır. sapına kadar ırkçı, saçma sapan bir söylemi olduğu gibi kabul etmiş, bu söylemin niçin "normal" olduğunu bize anlatıyor. varsayalım ki durum gerçekten böyle, kürtlerin tamamı veya büyük çoğunluğu devletin kendilerine bakmadığını söylüyor ve bunu söylerken elleri boş, kalem satmadan dileniyorlar. bu durumda, sorunun kaynağını ne olarak görüyoruz? sorunun kaynağını bizzat kürtlerin kendisinde görmüş oluyoruz, dolayısıyla çözüm de kürtlerin akıllarını başlarına alması, tembelliği bir kenara bırakıp bir şeyler üretmeye çalışmalarından geçiyor, devletten yardım isteyeceklerse de bunu "kuru kuruya" değil, en azından elleri dolu bir şekilde istemeliler ki kendilerine yönelik ırkçı aşağılamalar "insanların irrite olması" olarak değerlendirilmesin ve "normal" bulunmasın. birileri kürtlere "irrite" oluyorlarsa, bunun çözümü de, kürtlerin kendilerine çeki düzen vermesinden geçiyor olmalı, başka ne olabilir? pazarlama literatüründen devşirdiğimiz argümanlar bizi böyle bir yere getiriyor, tünelin ucu gayet ırkçı, yani gayet bombok bir yere çıkıyor.

    yani napıyoruz? gayet yaygın bir ırkçı kanaatler bütününe muhteşem realist analiz perspektifimizle mütevazi bir katkıda bulunmuş oluyoruz, ve bir de utanmadan gayet objektif, reel, ırkçılığı rasyonalize etmekten uzak analizler yaptığımızı iddia ederek, kendimizi o diğer gerizekalı ve cahil faşistlerden ayırdığımızı düşünüyoruz, ideolojiden münezzeh bir kartal görüşüyle, kimselerin göremediği gerçekleri ortaya çıkardığımızı zannediyoruz. ne tesadüf ki, o süper objektif analizlerimizin ulaştığı sonuçlar, hakim paradigmanın varsaydığı ve dayattığı çıkarımlarla güzel güzel örtüşüyor. sözlükteki ırkçı kitle, ırkçılığını tamamen aynı mantıkla rasyonalize etme arayışında.

    dünyada hiçbir ırkçı yoktur ki, ırkçılığını rasyonalize etmeye çalışmasın, nefret ettiği, aşağıladığı insanların nefret edilmeyi, aşağılanmayı hak ettiğini açıklamak için çeşitli somut nedenler ileri sürmesin, nefretini rasyonel olarak temellendirmeye çalışmasın. nerede bir ırkçı varsa, gidip sorun, size niçin nefret ettiğini saatlerce anlatacaktır, ve ileri sürdüğü gerekçeler, dünyanın her yerinde birbirine çok benzer olacaktır. zencilerden, meksikalılardan, yahudilerden, asyalılardan, afrikalılardan, türklerden, kürtlerden, her türlü göçmenden niçin nefret ettiklerini, ve bu nefretin niçin "normal" olduğunu, dolayısıyla niçin ırkçılık olarak görülmemesi gerektiğini anlatmaya çalışacaktır. dünyada, ''zencileri/latinleri/yahudileri/afrikalı göçmenleri sevmiyorum çünkü içimden sevmek gelmiyor, kanım kaynamıyor'' diyen bir ırkçı yoktur, hepsi de birbirinden muhteşem ve birbirinden gerzek argümanlarla, nefretini rasyonalize etmeye çalışır, bir nedensellik bağı kurmaya çalışır.

    mesela, ''çünkü çalışmayıp devletten kendilerine bakmasını istiyorlar'' argümanı, dünya ırkçıları arasında en çok paylaşılan, en "evrensel" argümanların başında gelir. ''devlet onlara pek çok iltimas geçtiği halde hala utanmadan şikayet ediyorlar, gelip bizim işlerimizi kapıyorlar biz işsiz kalıyoruz, nerede bir pislik varsa hepsinin altından bunlar çıkıyor, nerede bir mafya, nerede bir hırsız, gaspçı, tinerci, uyuşturucu satıcısı, tecavüzcü varsa zencilerden/göçmenlerden çıkıyor, tesadüf mü bu?''

    bu ''argüman''ları almanya'daki ırkçılardan türklere karşı duyarsınız. hangi kesim nefret objesi haline getirilirse getirilsin, temel argümanlar değişmez. ''yahudiler bizi sömürüyor, kanımızı emiyor. afrikalılar yüzünden iş bulamıyoruz. meksikalılar bu ülkeyi yaşanmaz hale getiriyor.'' vs... şurada, danimarkalı ırkçıların düşüncelerinden bir kuple aktarmıştım: (bkz: ırkçılık/@maarri)

    sadece ırkçılık değil, kadınlara, eşcinsellere yönelik nefretin de her zaman için binbir çeşit gerekçesi vardır. hepsi bir şekilde meşrulaştırılır, binbir çeşit argüman kullanılır, ve onlardan nefret etmenin, onları aşağılamanın, hakir görmenin niçin normal olduğu açıklanmaya çalışılır. bütün bunların da varacağı yer bellidir: nihai amaç, elbette, bütün bu nefret edilen kesimlerin haklarının gasp edilmesini meşrulaştırmaktır, en temel haklarından mahrum bırakılmalarını normalleştirmektir, eşit birer insan olarak görülmelerinin önüne geçmektir.

    bu ahmaklığı sorgulamaya devam edelim. kürtlerin elinin boş olması ne demektir? bir şey üretmemiş olmak mıdır? kürtler, elleri boş bir şekilde, tam olarak ne istemektedirler devletten? mesela, hiç çalışmadan, aylık düzenli bir gelir bağlanmasını mı istemektedirler? yoksa mesela, iş mi istiyorlar? peki, iş istiyor olmak da aşağılanası bir durum mudur? yani, işsiz birinin devletten istihdam olanağı yaratmasını istemesi, yaratmadığı için devleti eleştirmesi, adaletsizlikle itham etmesi, aynı şekilde dalga geçilesi, şive taklidiyle aşağılanası bir davranış mıdır? kürtlerin elinin boş olması, tembelliklerinden, yan gelip yatma isteklerinden, parazit genlerinden, damarlarındaki asalak kandan mı kaynaklanmaktadır? yani sahip oldukları kaynaklar, sahip oldukları eğitim, sermaye ve know-how üzerinden değerlendirilecek olursa, aslında şu an gayet zengin ve refah içinde olabilecekken, tembelliklerinden dolayı, ağustos böceği gibi yan gelip yatmış ve şu anda da yardım mı istemektedirler?

    insanların devletten iş, eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli beklentiler içinde bulunması, yardıma ihtiyaç duyması ve bunu dile getirmesi, aşağılanası bir durum mudur? yardıma muhtaç bir halde olmalarının sebebi kendileri midir? insanlar niçin tembel olur? tembelleri tembel, çalışkanları çalışkan, yoksulları yoksul, zenginleri zengin yapan şey nedir?

    bu sorulara vereceğiniz cevaplar, siyasi açıdan nerede durduğunuzu, dünyaya nereden baktığınızı belirler. eğer bu meselede görüş beyan ediyorsanız, bütün bu sorulara dair, illa ki çeşitli fikirleriniz var demektir, bu fikirler üzerine iyice düşünülmüş ve temellendirilmiş fikirler de olabilir, üzerine pek düşünülmemiş üstünkörü saçmalıklar da olabilir, ama illa ki bir fikriniz vardır, siz farkında olmasanız da, çeşitli yargılara sahipsinizdir ve bu yargılar sizin algılarınızı, tutumlarınızı sürekli şekillendirir. ortadaki herhangi bir fenomeni incelemeye giriştiğiniz zaman, bu yargılarla yola çıkarsınız, insan hiçbir fenomene tamamen bomboş, "amoral" bir şekilde, tabula rasa halinde yaklaşamaz, o fenomenle karşılaşana kadar sahip olduğu bütün deneyimlerin yarattığı muazzam bir network üzerinden şekillendirilmiş çeşitli kalıplarla düşünür ve değerlendirir, aksi mümkün değildir. konuştuğunuz ve düşündüğünüz dil ve kavramlar, sizden önce başka insanlar tarafından üretilmiş ve size aktarılmıştır, o da başlı başına bütün anlığınızı şekillendirir. değerlendirme aracınızın ta kendisi, yani aklınız, anlama yetiniz, gözlemci olan bilinciniz, o ana kadar sahip olduğunuz yargılar ve değerler setinin şekillendirdiği bir fenomendir. gadamer'in dediği gibi, bir şeyi anlamamızı mümkün kılan şey bizzat bu önyargılarımızdır.

    daha da ötesinde, sahip olduğunuz yargılar, bir fenomeni incelemenizi şekillendirmeyi bırak, ondan da önce, niçin o fenomeni incelemeye değer bulduğunuzu da belirler. etrafınızdaki milyarlarca fenomenden niçin belirli bazılarına dikkat kesildiğinizi, hangi fenomeni niçin incelemeye değer bulduğunuzu, sözlükteki yüz binlerce başlıktan hangilerine niçin yazdığınızı, niçin bazı başlıkların, bazı konuların ilginizi daha çok çektiği vs. bunların hepsi, bugüne kadar sahip olduğunuz bütün deneyim, yargı ve değer setinin bir ürünüdür.

    danimarkalı ırkçılarla türkiyeli ırkçıların aynı hissiyata sahip olmasının, dünyanın her yerindeki ırkçıların birbirine çok benzer konuşmasının, aynı argümanları kullanmasının, sizin için incelenmeye değer bir fenomen olmaması; devletin 90 yıllık kürt sorunu algısıyla ve bu algının türlü çeşit ideolojik aygıtla dayatılmasıyla sözlükteki ırkçı kitlenin düşünceleri arasındaki paralelliğin sizin için önemli ve açıklayıcı bir muhteva içermemesi, bunlar kafa yapınıza dair fazlasıyla bilgi verir.

    daha önce de dediğim gibi, devletin bizzat kendisi, kürt sorununa güvenlik eksenli bir yaklaşımın dışında açıklama getirmeye çalıştığı zaman, bölgenin ekonomik açıdan geri kalmışlığına vurgu yapmıştır. mevzuyla ilgili, okuyunuz: devlet söyleminde kürt sorunu, mesut yeğen

    red kite yıllar önce şunları yazmış: (bkz: #9888226)

    eğitim durumu açısından bölgeler arası farklar üzerine:

    http://erg.sabanciuniv.edu/…eşitlikweb.22.05.14.pdf
    http://erg.sabanciuniv.edu/….edu/files/gsurapor.pdf

    bunlar içerdiği veriler açısından oldukça detaylı ve sağlam çalışmalar. tek tek veri almakla uğraşamayacağım, oturun hepsini okuyun. bölgeler arasında ne gibi farklılıklar var, bu farklar önemsiz görülebilecek farklar mı, kendiniz görürsünüz.

    “o bölgeye ayıracak zaten fazla para yoktu. yani ülkenin olanakları bu kadardı ancak, özellikle de fazla yatırımdan kaçınılırdı. ‘bunları uyandırmamalıyız, yol yaparak, okul yaparak milliyet hissi uyandırılmamalı’ yaklaşımı egemendi. fevzi çakmak, 'ne okulu bunların cahiliyle baş edemiyoruz, okumuşu ile nasıl baş edeceğiz' demişti”. ihsan sabri çağlayangil

    bu da, doğu-güneydoğudaki yoksulluğa, işsizliğe, eğitim ve sağlık göstergelerine, bölgeye yapılan yatırımların oranına dair, tüik, dpt, hazine müsteşarlığı gibi kurumların verilerinden yola çıkan bir çalışma: http://eski.bianet.org/static/dogu2.pdf

    insani gelişmişlik endeksine göre türkiye’nin bölgesel farklılıkları: http://dergiler.ankara.edu.tr/…ler/33/926/11542.pdf

    devlet tarafından resmi olarak sürgün yeri haline getirilmiş kürt bölgesinin durumunu daha fazla konuşmaya lüzum yok. "hakkarili çoban hacettepe tıp kazandı" olayının "haber" niteliği taşıdığı, ilginç ve şaşırtıcı bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. üniversite giriş sınavında her sene başarı olarak en sonda yer alan illerin hepsinin doğu illeri olması gerçeği de önümüzde duruyor. yukarıda linkini verdiğim araştırmalarda ilköğretim öğrencilerinin matematik başarılarına kadar ayrıntılı bir şekilde bölgeler arası farklılıklar ortaya konulmuş. anadili türkçe olmayan öğrencilerin başarı oranlarının nasıl düşük olduğuna da yer verilmiş.

    bu arada, "kürtler türklerin ucuz işgücü kaynağıdır" gibi bir iddiada bulunduğumu hatırlamıyorum, ama niyeyse buna da cevap verilmiş. meseleyi "kürtler" ve "türkler" karşıtlığı şeklinde kurmak baştan sakat bir mantık zaten, o yüzden üzerinde durmaya gerek yok.

    "kapitalizmin üretim ve tüketimde anarşi üzerine kurulu olduğu" iddiası da, cevap verilmeye dahi gerek olmayan bir saçmalık. kapitalizmin devlet gücüne ve "şiddet"ine bağımlılığını, devletin doğrudan müdahalesi ve düzenlemesi olmadan yaşayamayacağını, aklı başında bütün kapitalizm savunucuları bilir, hiç tartışmaya bile açmaz. eşitsizliği korumak ve sürekli yeniden üretmek için sürekli bir şiddet tekeline ve güç uygulamasına ihtiyaç vardır, böyle bir sistemin "anarşi" üzerine kurulu olduğunu iddia etmek de apayrı bir ahmaklıktır. sermayenin sürekli birikme, merkezileşme, yoğunlaşma ve tekelleşme temayülünden bahsetmek ve devletin bu açıdan oynadığı rolden söz etmek size anlamsız geliyorsa, termodinamik kanunlarından dalga geçmek için "maddenin aslında bir insan olması" diye başlık açıp "her şey kendini minimum enerjiye çekmek istermiş ehe ehe çok saçma" gibi şeyler yazabilirsiniz, yakışır.

    mevzuya dönelim. şunu bir görmek lazım: "devlet bize bahmiyir" ifadesi, kürtlere yönelik bir "eleştiri" değil, bir aşağılama ifadesi. buradaki şive bozukluğu bir cehalete, ilkelliğe gönderme yapma işlevi görüyor, "daha türkçe'yi doğru düzgün konuşmaktan aciz" bir kitle iması var. yani devlet tarafından "bakılmadıkları" yine bizzat devlet tarafından kabul edilen, anadili türkçe olmayan (ve yasaklanan, yok sayılan) insanların türkçe konuşmalarıyla dalga geçiliyor, yapılan şey tam olarak bu.

    şunları yazmıştım zamanında. hatırlıyorum, çocukken, mahallenin eşkıyası olarak nitelendirilebilecek kimi başıbozuk gençler, kendilerinden yaşça küçük olan, yani gücünün yetebildiği çocuklara sataşır, döver, çocuk ''annee'' diye ağlamaya başlayınca da, karşısına geçip taklidini yaparlardı, seslerini inceltip, ağlamaklı yapıp ''annneeeaa beni dövüyolaaar'' diyerek kahkahalar atarlardı.

    bunu yapanlar da çocuk sayılırdı aslında, dövdükleri çocuklar ilkokul çağında, kendileri ise en fazla 14-15 yaşlarında. o yüzden, onları da çok fazla suçlayamıyorum, çünkü biliyorum ki, merhamet öğrenilen bir şeydir. daha doğrusu, merhamet, ''hatırlanılan'' bir şeydir.

    kürtleri, "devlet bize bahmiyir" diyerek aşağılamak, dövdükleri çocukların taklidini yaparak aşağılayan gençlerin yaptığından daha korkunç, daha iğrenç bir şey. siz de, bu iğrençliğe su taşımaktan başka bir bok yapmayan, o iğrençliği doğuran ve sürekli doğurmaya devam eden hakim ideoloji ile fazlasıyla zehirlendiğinin farkında olmayan tipitiplersiniz.

    güya amoral bir şekilde giriştiğiniz analizlerin varabildiği yer, ırkçı aşağılamaları "normal" olarak tanımlandırmak. bu oldukça kullanışlı, nihayetinde, suriyeli mültecilerden "irrite" olmak da normal, afrikalılardan "irrite" olmak da gayet normal, siyahların suça meyilli olduğunu düşünmek ve onlara böyle yaklaşmak da gayet normal. niçin afrikalıların veya amerikalıların avrupa'yı sömürge haline getirmediğini, avrupa'nın dünyanın geri kalanını sömürgeleştirdiğini açıklamak için avrupalıların daha zeki, daha çalışkan, daha üstün insanlar olduklarını düşünmek de gayet normal, afrikalıların, kızılderililerin, inkaların, aborjinlerin tembel, aptal ve aşağılık insanlar olduğunu düşünmek de gayet normal. (mevzuyla ilgili: (bkz: guns germs and steel))

    bu ülkede, hangi siyasi çizgiden olursa olsun, okuyan, yazan, çizen, düşünen ve bunları özgürce yapmayı dert edinen herkesin başı, kaçınılmaz olarak devletle belaya girer, eninde sonunda, en büyük sorunun, en çok dert edinmeleri gereken sorunun devlet olduğu gerçeğiyle yüzleşirler. ister solcu, ister muhafazakar, ister liberal, hatta ve hatta, ister milliyetçi olsun, herkes için geçerlidir bu. çünkü bu ülkenin düşünce iklimine devlet muazzam bir ipotek koymuştur, bütün vatandaşlarının zihnini istimlak etmeyi en temel proje olarak belirlemiştir. herhangi bir konu hakkında, devletin dayattığından farklı bir şekilde düşünmeye kalkıştığınızda, otomatikmen devleti karşınızda bulursunuz. herhangi bir şeyi, devletin tanımladığı çerçevenin dışında tanımlamaya kalkıştığınız an devletin hedefi haline gelirsiniz. devletin "terör" olarak tanımladığı bir şeyi, devletin kavramlarının dışında kavramlarla düşünmeye çalışırsanız, terör kavramını sorgulamaya kalkarsanız, bizzat terörü meşrulaştırmaya çalışmakla itham edilirsiniz.

    http://www.radikal.com.tr/…trtye_tavsiyeler-1121023

    geçtim kavramları, kelimeleri, telaffuzunuz bile sizi siyasi açıdan bir yerlere konumlandırır. devletin telaffuz ettiği gibi "pekaka" şeklinde değil de, "pekeke" şeklinde telaffuz etmeniz bile sizi devletin karşısında bir pozisyona koymak için yeterli olur, başınıza iş açabilir. dikkat edin, burada kendinizi devlete düşman bir yere konumlandırmanıza gerek yok, devlet sizden önce zaten sizi karşısına alır.

    bütün bunları anlamak niçin önemli? şundan dolayı: herhangi bir toplumsal mevzuya dair, hele ki ülkenin en temel, en güncel, en büyük problemi olan kürt meselesiyle ilgili bir mevzuda, insanların algılarının nasıl oluştuğunu bir fenomen olarak incelemeye kalkışıyorsanız, insanların algı ve tutumlarını, devletin o mevzuda nasıl bir konum aldığından tamamen bağımsız bir şekilde ele almak, iki ihtimalden birinin göstergesidir: ya bilinçli, gönüllü veya vazife icabı algı manipülasyonu yapan birisiniz, ya da devletin dayattığı hakim paradigma tarafından ne kadar zehirlendiğinin farkında olmayan, okyanusta yaşayıp okyanustan habersiz olan, ahmak bir balıksınız. ben ikinci ihtimale ağırlık veriyorum, ve öyle olmasını temenni ediyorum.

    daha önce yazmıştım:

    (bkz: #43952596)
    (bkz: #43952649)
    (bkz: #43952676)

    ve şurada yazmıştım: (bkz: #44504812)

    anayasasının değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddelerinde kendisini milliyetçi olarak tanımlayan bir ülkede, anayasasının 66. maddesiyle herkesi zorla türk ilan eden bir ülkede, çocukların on yıllarca her sabah atatürk büstünün karşısına geçip "türküm doğruyum çalışkanım, ilkem yurdumu milletimi özümden çok sevmek, varlığım türk varlığına armağan olsun, ne mutlu türküm diyene" diye bağırtıldığı bir ülkede, milli eğitim kanununun ilk bölümünün ilk maddesinde türk milli eğitiminin genel amacını, "türk milletinin bütün fertlerini, atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan atatürk milliyetçiliğine bağlı; türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan yurttaşlar olarak yetiştirmek" olarak belirleyen, yök kanununda da yükseköğretimin temel ilkesini her şeyden önce "atatürk milliyetçiliğine bağlı öğrenciler yetiştirmek" olarak belirleyen, kısacası bütün eğitim sisteminin ilk ve temel amacı vatandaşları milliyetçi yapmak olan bir ülkede, "türk öğün çalış güven", "bir türk dünyaya bedeldir", "damarlarınızda asil kan var" muhabbetleriyle 90 yıldır bütün bir toplumu kitlesel histeri tadında bir milliyetçiliğe boğmayı asli vazifesi addeden bir ülkede...

    evet, böyle bir ülkede, insanların kürtlere dair olan algılarını, milliyetçi olmalarından ve bunu da devletin ideolojisi ve toplum mühendisliğinden bağımsız olarak, "kürtlerin çeşitli tutum ve davranışlarının kaçınılmaz olarak yol açtığı algılar" olarak yorumlamaya kalkışıyorsanız, siz apaçık bir ahmaksınız, ne sosyal bilimler hakkında herhangi bir laf etmeye, ne herhangi bir datayı yorumlamaya, ne de herhangi bir şeyi analiz etmeye yetecek aklınız ve birikiminiz var. yerçekimini kabul etmemek için, havaya fırlatılan taşın yere düşmesini, yerçekiminden başka her şeyle açıklamaya çalışıyorsunuz, rüzgar esiyor diyorsunuz, melekler geri aşağı atıyor diyorsunuz. ama sizin niye bu halde olduğunuzu da, devletin endoktrinasyonuyla açıklayabiliyor ve anlayabiliyoruz.

    insanlar milliyetçi, kürtlere karşı olumsuz bir tavır içindeler, hımm, acaba bunu nasıl açıklayabiliriz? aa ne tesadüf, devlet de milliyetçi ve kürtlere karşı on yıllardır olumsuz bir tavır içinde, gerçekten çok ilginç bir rastlantı. bu ülkenin eğitim sisteminden geçen insanların önemli bir çoğunluğunun devletin ideolojisi ile paralel düşünmesi, gerçekten incelenmeye değer bir fenomen olmalı, ne dersiniz? arada bir korelasyon, bir nedensellik filan varsa, realist ve amoral, keskin ve seksi bakışlarımızla analiz edelim mi?

    bu ülkede doğanların çok büyük çoğunluğunun müslüman olması ve islamı en mantıklı, en doğru din bulması, buna mukabil amerika'da doğanların büyük çoğunluğunun hristiyanlığı benimsemesi ve akla yatkın bulması, ilginç bir fenomen gibi sanki, ne dersiniz? hakim paradigma, hakim ideoloji, hakim dinin insanlar üzerindeki etkisinden bağımsız olarak, mesela bu ülkede domuz eti tüketiminin oldukça düşük olmasını ve insanların çok büyük çoğunluğunun domuzdan tiksinmesini, domuzların gerçekten de pis olduklarına, iğrenç koktuklarına ve kıskançlık duygusunun yok olmasına sebep olduklarına bağlayabilir miyiz? ne dersiniz? myz2 kafasıyla şöyle diyebiliriz: "sizin tayfaya göre bunun sebebi hepimizin müslüman olması. ancak alternatif bir açıklama daha var, o da zooloji literatüründen geliyor: domuzlar gerçekten de çamurda oynayan iğrenç hayvanlar ve hepsi kavat."

    elbette, kürtlere yönelik aşağılamaların sahiplerinin hep türk milliyetçisi olması, devletin ideolojisinin bel kemiğinin de türk milliyetçiliği olması, bir tesadüf değil. tıpkı, myz2'nin kafasının hakim paradigmalarla gayet uyumlu analizler yapan bir kafa olmasının tesadüf olmaması gibi.

    arkadaşım, aklınızı başınıza alın. belli ki, üç beş bir şeyler okumaya çalışan, muhtemelen akademide bulunan, liberal iktisadi idari bilimler paradigmasına hapsolmuş, pazarlama literatürü karıştırmaktan beyniniz sulanmış tiplersiniz, sözlükteki ortalama faşistin gözünde muteber bir pozisyonunuz var, biz sizin ne mal olduğunuzu görebiliyoruz gayet, ancak hayatında toplasan beş kitap okumamış ortalama faşist kitle sizi adam zannediyor, onların ırkçı kanaatlerini pekiştirmekten başka bir bok yaptığınız yok. ırkçılara değil, onlara cevap verenlere saldırıyorsunuz, devletten çok kürt hareketini ve solcuları hedef belliyorsunuz, devlet tebaası milliyetçi kitle de doğru bir konumda durduğuna dair ilham ve destek çıkarıyor sizin yazdıklarınızdan. kendileri çoğunlukla iki tane doğru düzgün cümle kurmaktan aciz zavallılar oldukları için, arada ingilizce terimler filan kullanıp "data" "analiz" ediyormuş gibi görünen sizleri üstad belliyorlar, onların düşmanlarını düşman edinmeniz inanın çok hoşlarına gidiyor. eğer ırkçılığın bir sorun olduğunu, hatta dünyadaki en ciddi sorunlardan biri olduğunu, bu ülke açısından da çok ciddi bir problem olduğunu düşünüyorsanız, gerzek faşistlerin size bu kadar ilgi duymasını, desteklemesini de bir sorun olarak görmeniz gerekirdi, ama belli ki bu sizin için bir anlam ifade etmiyor. ortalama cehaletin kanaatlerine meşruiyet taşımaktan ileri bir vasfınız olmamasını, durduğunuz pozisyondan, bulunduğunuz konumdan, akademinin ve sizin akademideki varlığınızın sefaletinden yola çıkarak reel reel analiz etmeye çalışın mesela, bakalım nereye varacaksınız.

    bu halinizle, the credible hulk olmazsınız, olsa olsa, yazık olursunuz, günah olursunuz. olmayın.

    yazdığınız entryleri favorileyen tiplerin yazdıklarına bir göz atın, yapın bunu. nasıl mal, nasıl ırkçı bir kitleye hitap ediyorsunuz bir görün. mesela şöyle başlıklar açan tiplerin ilgisine ve övgüsüne mazhar oluyorsunuz: (bkz: #45639455) yani şu durumdan, eğer aklınızda ve vicdanınızda zerre kadar kirlenmemiş bir yer varsa, utanmalısınız, samimi söylüyorum, utanmalısınız ve oturup düşünmelisiniz, ben ne bok yiyorum da böylelerinin teveccühünü üzerime çekiyorum diye. kendinizi şu rezillikten çıkaracak potansiyeliniz illa ki var, lütfen o potansiyeli kullanın. insanların değişebileceğine inanıyorum, inanmasam bu kadar yazamam, sizin de değişebileceğinize inanıyorum, lütfen siz de kendinize inanın. ben demiyorum ki gelin solcu olun, doğru düzgün bir liberal olsanız o bile kafi, ciddi söylüyorum. bu halinizle, iktisadi açıdan serbest piyasacı, siyasi açıdan sefil bir muhafazakarlığa ve devlet ideolojisine teslim olmuş zavallılardan başka bir şey değilsiniz.

    milliyetçiliğe, ırkçılığa, kürt meselesine, göçmenlere yaklaşıma dair pek çok araştırma var, açın biraz karıştırın interneti, nasıl bir milliyetçilik, ırkçılık, göçmen düşmanlığı içinde yaşadığınızın verilerine bakın. hele ki suriye'den gelen mültecilerle birlikte, toplumda ırkçılık ve göçmenlere karşı olumsuz tutumlar ciddi bir tırmanış içinde, bu mesele türkiye'nin önündeki yıllara da damgasını vuracak. nüfusun yaklaşık yüzde yetmişi, göçmenlere olumsuz bakıyor ve suç oranlarını artırdıklarını düşünüyor, ülkedeki göçmen nüfusu ve suç istatistiklerinin ise bu algıyı destekleyecek hiçbir tarafı yok. demek ki, insanların algıları, illa ki somut gerçeklerle şekillenmeyebiliyor, bilakis maalesef çoğu zaman öyle şekillenmiyor, binbir türlü şekilde manipüle edilebiliyor. zaten bu yüzden, algılar ile gerçeklik arasındaki ilişki, bilimin de, felsefenin de en temel çıkış noktası.

    bu ırkçılık rezilliğini meşrulaştırmak, ırkçılara destek vermek gibi bir niyetiniz yoksa, aklınızı başınıza alın ve kendinizi biraz sorgulamaya başlayın.
  • "hakkari ve van'da son model 4x4 arabalar, mercedesler bulunuyor iken, batıdakiler şahin alabilirse çok şükür moduna gelir" kafasında olanlar ne kullanıyor onu da öğrenmek lazım ki kaçakçılar getirmesin. mercedes araba mı oğlum, mercedes'e en fakir zenciler biniyor hakkari'de. caddeler lamborghini'den, bugatti'den geçilmiyor, inanmayan gitsin baksın.

    sahi, madem hayat hakkari'dekine güzel, yan gelip yatarak hayatını yaşıyor, kaçakçılık yaparak ferrari koleksiyonu yapıyor millet, niye gidip yerleşmiyorsunuz oraya? içinizden bir tane akıllı da çıkıp hakkari'ye kapağı atmaya çalışmıyor, kaçakçılığa girişmiyor.

    hakkaten de ilginç bir kafa, "devlet bize bahmiyir" kafası.
  • (bkz: #46856461)

    güzel, böyle entryler tam olarak neyden bahsettiğimizi, neyin ne olduğunu göstermesi açısından hoş. tabii, ufak bir yanlış anlama olmuş, "debe'deki bir entry'ye göre böyle dalga geçince gizli faşist oluyormuşuz" denilmiş, hayır, o size değildi. kürtlerle dalga geçince gizli faşist olmuyorsunuz, açık faşist oluyorsunuz gayet, ama bir kısım dingil var, liberal realist objektif takılmaya çalışan ama sizin gibi açık faşistlerin dalga geçmesini meşrulaştırmaya çalışırken ne mal olduğunu çok da saklayamayan bazı arkadaşlar var, onlardan bahsediyordum orada. yani siz üstünüze alınmayın, ben sizi seviyorum, siz özü sözü bir, ne istediğini bilen, samimi faşist kardeşlerimizsiniz. ama sizin gibi cesur olamayan bazıları var, aslında size yakın bir hissiyatı paylaşıyorlar ama çok da farkında değiller, onları aranızdan atın bence. sonra sizinle güzel güzel konuşuruz, valla bak.

    "o parazit/asalak halkı kötülemek, onlardan şikayet etmek; elinin emeğiyle, alın teriyle kazanıp yaşayan herkesin hakkı." denilmiş, kesinlikle, kürtleri doya doya aşağılama hakkınızı kimse elinizden alamaz, eğer bir sorun yaşıyorsanız, eğer devletin bu hakkınızı gasp ettiğini hissediyorsanız, bunun için mücadele etmelisiniz. icabında aihm'e kadar yolu var bu işin, durmayın, direnin. sadece pozitif hukuk çerçevesinde kalmayın, unutmayın ki, hak verilmez, alınır. sokaklar özgürlüğün beşiğidir. ne mutlu "devlet bize bahmiyir" diyebilene.
46 entry daha
hesabın var mı? giriş yap