• tam adını yazarsak "die andere heimat – chronik einer sehnsucht".

    edgar reitz'in televizyon için çektiği heimat adlı üçlemelerin almanya-fransa ortak yapımıyla sinemaya uyarlaması olan 2013 tarihli bu film, türkçe'ye ingilizcesi'nden (home from home -chronicle of a vision) esinle "evden eve -bir hayalin kronolojisi" olarak çevrilmiş. oysa orijinal adı olan "die andre heimat"a sadık kalınıp "öteki memleket/vatan" olarak türkçeleştirilmesi daha doğru olacaktı. dahası filmin alt başlığı da bir hayalin değil bir özlemin/arzunun tarihi olmalıydı. çünkü filmde anlatılan, kitap okumaya ama özellikle de güney amerika'ya, brezilya'ya burada yaşayan yerli halklara, dillerine tutku derecesinde düşkün olan ve sürekli buraya gitmek için yanıp tutuşan genç bir köylü yakub (jakob) simon'un, ailesinin ve küçük köylerinin hikayesi.

    filmin temel hattını yakub'un uzak diyarlara gitme özlemi ile içinde bulunduğu berbat yaşam arasındaki çelişki oluşturuyor. oluşturulan ütopyanın gerçekliğin o buz gibi soğuk yüzüne toslamasının hikayesi. 4 saate yaklaşan oldukça uzun bir film olmasına, küçük bir köydeki küçük bir evde geçmesine, sadece bir kaç kişinin hayatına odaklanmasına, -bazı yerlerde renk kullanılsa da- bütünüyle siyah beyaz olmasına, müzik kullanımının ve kamera hareketlerinin asgari düzeyde olmasına, yönetmenin heimat serisini bilmeyenler için bir nebze yabancı olmasına rağmen filmin oluşturduğu büyü sizi daha ilk sahnesinden itibaren sımsıkı sarıyor; ta ki son sahnesine kadar. öyle ki siz de bir schabbach'lı oluyorsunuz, yakub'un evini köşe bucak biliyorsunuz, hemşiresinden doktoruna, papazından, ayağı sakat olup sürekli itilip kakılan kızına herkesle tanış oluyorsunuz. yani nasıl yapmış bilmiyorum ama yönetmen seyirciyi filmin ortasına atıp "aha gel işte burdan izle" demiş.

    ailenin, toplumun, dinin, doğanın, erkek-kadın ilişkilerinin, ölümün, devletin baskıcı/boğucu yönlerinden kurtulmak için başka bir dünyaya ulaşma arzusunun her seferinde kişiyi daha da bataklığa doğru çektiğinin hikayesi olan bu filmin her sahnesine o kadar titizlikle çalışılmış ki her biri ayrı bir tablo niteliğinde görüntüler çıkmış ortaya.

    uluslararası ankara film festivali'nde film ve yönetmen hakkında hiçbir şey bilmeden tamamıyla öylesine girmeme, iki farklı seansta ve ayrı ayrı bilet alıp izlememe, iki film arasındaki yarım saatlik arada dışarı çıkıp dolaşıp gelmeme rağmen son zamanlarda izlediğim en iyi film olduğunu söyleyebilirim ve hararetle tavsiye ederim.
  • almanya’yla veya almanlıkla öyle ya da böyle ilgisi olan herkesin izlemesi gereken epik alman destanı. ne kadar da yerilse, ne kadar da uzaklaşılmak istense ve hasta(lıklı) dahi olsa anavatanın ve tabii ki onun metaforu olarak annenin yerini hiçbir şeyin tutamayacağını ve her ikisi için de akıl baliğ olduktan sonra emek harcanması, yeri geldiğinde hayallerimizden dahi vazgeçmemiz gerektiğini adeta yüzümüze prusya tokadı gibi vuran, almanya’nın bu ellere çok da uzak olmadığı 19. y.y.’dan bir görsel şölen (dvd arkası yazısı gibi oldu, neyse).

    her şeyden önce film siyah beyaz, fakat umuda dair nesneler renklendirilmiş. bu bir çiçek tarlası da olabiliyor, değerli bir armağan da, demircinin ateşten taze çıkardığı alev alev parlayan yeni bir nal veya o dönem için gerçeküstü bir hayal olan birleşik almanya bayrağı da. o rahatsızlık veren iki renkli ortamın tam da en boğucu anlarını kıran güzel bir ayrıntı olmuş.

    spoiler denen naneden uzak kalarak, kısaca özetlersek, düz adam sami, 150 yıl kadar önce prusya kırsalındaki aile babası johann rolünde karşımıza çıkıyor. iki oğlundan biri brezilya tutkunu cihangir solcusu kıvamında takılırken (jacob), diğeriyse askerliğini königsberg’de uzun dönem yapmış ağır abi gustav, haliyle johann sami de gustav’la daha rahat, diğer yandan sanki alman ülkesini betimleyen anne margarethe’nin de jacob’la arası daha iyi gibi, araya bir de jettchen girince ortalık karışıyor, alman köyünde hasat şenliğinde schnaps’ın dibine vurmuşken çekingen olmayacaksın schatzi, çünkü almanlık bunu gerektirir.

    gerçekleşmemiş hayallere, umuda dair orta avrupa alçak basınç alanına, ama her şeyden önce ana ve vatana ilişkin buruk hefeweizen tadında bir alman güzellemesi. zum wohl!
  • hep başka bir yerlerde daha iyisinin varlığı hayaliyle memleketine yabancılaşıp duran oğlanla bir başkadır benim memleketim annem babam hep burada diyen abisinin hikayesi. bilin bakalım memleketini hangisi terk edecek.

    bence izlemesek de olur.
hesabın var mı? giriş yap